Mustafa Özcanbaz kardeşimin yeni çalışması, Milli mücadele yıllarını Çorum özelinde anlatan son romanı. (Post Yayınları, İstanbul, 20025, 360.s)
Çorum, Sevr ile bizi sıkıştırılmak istenen Anadolu Coğrafyasının ortasında bir şehir, işgale uğramamış, ne alaka Milli Mücadele dediğinizi işitir gibi oldum. “Ey Türk Titre ve Kendine Dön, Toparlan, Hiçbir Yere Gitmiyorsun” diyerek Anadolu Ergenekonu’nu dediğimiz yeniden dirilişin odaklarından.
Özcanbaz hocamın ifadesiyle “İşgal altında olan ve isyanlarla eli kolu bağlanmış şehirlerin arasında direnen Çorum, Anadolu’nun doğusu ile batısını birbirine bağlayan tek geçiş yoluydu. Bu yüzden de çok önemliydi. Aklıselim Çorumluların gayretleriyle doğru tarafta yeralmış ve Milli Mücadele’nin başarısında haklı bir paya sahip olmuştur. Savaş alanında verilen şehitler, yaralandıktan sonra şehit olanlar ve gazi olanların sayısına baktığımızda Çorum listenin en üst sıralarındadır.”
Bu son cümle nekrofil yani bir nevi ölüm severlik gibi algılanmasın lütfen, biyofil olmanın, yaşamseverliğin, bütün olumsuzlukların üstünden gelerek hayata bağlanmanın ifadesidir. Eric From ve Milli Mücadele ne alaka mı dediniz şimdi de!
Roman Kahramanları Size Tanıdık Gelecek
Yeniden dirilişin, yeni bir devletin tarihsel birikimini kullanan lider kadroya destek vererek, Anadolu Ergenonu’nu gerçekleştirmesidir. “Ali Osman’da Alevisi-Sünnisi ile tüm Çorum’un mücadelesini, Feylesof’da, tahsilli insanların yeni kurulan devletin Türklük üzerine inşa edilmesini, Abbas Külahi, Bekir Hafız’da, samimi Müslümanların mücadeleye katkılarını, Yaşar’da acısına aldırmadan ayağa kalkan Türk Milletini, Kürt Hacı Mustafa Efendi’de, Milli Mücadele’ye karşı olan ancak hatasını görüp destek verenleri anlattım. Yakup Usta ve Deli Murat’ta Anadolu irfanı ve arifliğini, Süleyman Sami Bey, Cemal Bey, Binbaşı Rasim, Binbaşı Mehmet Tevfik Beyler’de Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini atan ideal ruhu yansıtılıyor.”
Ortaokuldan itibaren Atsız’ın Bozkurtların Ölümü, Bozkurtların Dirilişi, Mustafa Necati Sepetcioğlu ve Bekir Büyükarkın’ın Türk tarihini anlatan romanlarını okumuş biri olarak, hitabet/retorik ve şiirin hakikatin sunumu yöntemiyle doğup büyüdüğüm şehrin anlatılması olan yüreğin sesini siz de işitin dostlar.
Bu hususu romanın “Takdim” kısmında açıklamıştım, şimdi sizlerle paylaşayım, müsaadenizle.
Felsefî/dini hakikatlerin genel halk kitlelerine anlatmakta kullanılan yöntem hitabet/belagat/retorik ve şiirdir. Dede Korkut hikayeleri ve Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Biliğ adlı eseri ve Ahmet Yesevi’nin hikmetleri Türkçe düşünüşün temel ilkelerinin günümüz insanına ulaştırdığı bilgelikler buna örnektir.
Türkler şifahi kültürlerini nazım (mani, şiir, koşma, türkü, destan, ağıt, semai, güzelleme, taşlama, ilâhî, nefes, devriye, nutuk ve nutuk niteliğinde yazılan destur denilen nefesler) ile halka ulaştırır. Düşünce tarihi açısından söyleyecek olursak, Doğu geleneğinde efsane, destan, masal, hikâye, atasözü, halk ezgileri/deyişlerle; Batı felsefesinde mitoloji ile İslam geleneğinde özellikle Kur’an-ı Kerim de kıssalar ile hakikatler anlatılır.
Tikel Tarih Yazılmadan Tümel Bir Tarih Yazımı Gerçekleştirilemez
Elinizdeki kitabının yazarı Çorum Aydınlar Ocağı’nın başkanlığını da yapmış, hala da bu sivil toplum kuruluşunun yükünü taşıyan bir kardeşimiz olarak Türkistan-Türkiye kültürel sürekliliğinin izini adaşı Mustafa Necati Sepetçioğlu gibi romanlarında Çorum’u merkeze alarak nakış nakış işliyor. Akademik disipline sahip bir yazar olarak Çorum’un Türkleşmesi ve İslamlaşma sürecini Selçuklu-Osmanlı-Türkiye Cumhuriyeti kültürel sürekliliğinde yaptığı arşiv okumalarını romanlaştırarak gençlere ulaşmayı hedefliyor.
Edebî bir ürün olarak Çorum’un Milli Mücadele yıllarına dair kaynaklardan okuduklarını, o dönemin sosyo-politik şartlarını, insanlarının duygu ve düşünceleri muhayyelatı, arzu ve istekleri, nefsani ve ruhî durumları yani o dönemde yaşanılanların aktarımı açısından anlaşılması ve anlamlandırılması gereken “canlı” vakalar olarak sunmaya çalışıyor. Tikel tarih yazılmadan tümel bir tarih yazımı gerçekleştirilemez, bu açıdan teknik/sahih bilgilerin roman türünde genel halk kitlesine ulaştırılma çabası, bize göre, yerelleşme, mahallileşme değildir. Arap, Fars iktidar çatışmaları dışında İç Asya/Atayurt’ta (Türkistan) gelişmiş Türk Müslüman tasavvurunun tikel (yerli/millî) değerlerinin Ön Asya/Anayurtta (Türkiye) aldığı biçimleri gençlere ulaştırma çabasıdır.
Türklerin Atayurtlarından çıkıp dönemin ticaret (İpek) yolları güzergâhlarını takip ederek sürekli Batı’ya doğru göçmeleri, yeni elde ettikleri bölgeleri yurt edinmelerinin teorik temellerine gönderme yapması açısından bu ve benzeri çalışmaların önemi büyüktür.
Türkistan: Türk Eli
Toplumsallaşma hareketleri olarak gördüğümüz göç hareketleri sonucunda Türkistan, Türk Yurdu, Türk eli terimi IX-X asırlarda İdil-Volga’dan Orta Avrupa’ya kadar uzanan Hazar ve Macar ülkeleri ve nihayet XII yüzyıldan itibaren Anadolu için kullanılmaya başlandığını biliyoruz. Ülkemizin adı önemli, çünkü “Türkiye tabirinin daha VI. yüzyılda Bizanslılar tarafından Orta Asya için kullanılmış olmasıdır. Yine onlar IX. ve X. yüzyıllarda Volga’dan Orta Avrupa’ya kadar uzanan sahaya da Türkiye adını vermişlerdi. XI-XII. yüzyıllarda Mısır ve Suriye’ye Türkiye denirdi.
Anadolu ise XII. yüzyıldan itibaren Türkiye olarak tanınmaya başlamıştır. Bu açıdan Çorum’un yeri nedir diye soracak olursak, 11. Asrı dönüm noktası olduğunu görürürüz. Çünkü Çorum Selçuklular döneminde Türkleşmiş ve İslamlaşmıştır. Kültürel kod alarak önemli oranda beslendikleri Sasani-/Pers ve Arap kültürleriyle mücadele etmek yerine onlarla eş güdümlü olarak çalışmayı tercih eden Selçuklular, Arap ve Fars Akıllarının ortaya koydukları Müslümanlık tasavvurlarına teslim olmamış, kendilerine özgü bir bakış açısı oluşturmuşladır. Türk Aklı ve ortaya koyduğu Müslümanlık tasavvuru ve bunun pratiğe aktarımı olan devlet sistemiyle Türk Rönesansı ve Aydınlanmasının tetikleyicisi olmuşlardır.
Türk Aklı ve Müslümanlık Tasavvuru
“Türk Müslümanlığı” kastımız, dünyadaki Müslümanlığın dünyadaki yatay ve dikey farklılaşması üzerinde durmak, mevcut inanç sistemlerinin farklı kültürel mekânlarda hem insanları dönüştürmesi, hem de o coğrafyanın kültürel kodlarına göre kendisi bir dönüşüm yaşamasıdır. Nitekim 11. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren artık İslâm dünyasında Fars ve Türk Akıllarının siyasî/fikrî, iktisadi ve İctimaî Müslümanlık tasavvurları görülmeye başlandı. Arap Aklı Emevî ve Abbâsî (Sünnî) modelinin karşısında Şiî devletler çıktı. Türk ve Fars Müslümanlık tasavvurlarıyla birlikte İslâm dünyasında Horasan Müslümanlığı, Mısır Müslümanlığı, Mağrip Müslümanlığı yaşanmaya başladı. Yatay ve dikey farklılaşma bağlamında hem bu coğrafyada yaşayanların hayat tarzlarını değiştirdi, hem de bu insanlar kadim kültürleriyle yeni sistemi yorumlayıp ona farklı bakış açıları getirdiler.
1055 yılında Abbasi Halifesini Şii Fatimi Halifesi ve Büveyhilerin tahakkümünden kurtardığı için Doğu ve Batının Emiri sıfatını alan Tuğrul bey ile başlayan süreç Çorum için son derece önemlidir. Suriye’nin bir kısmını Fatımilerin elinden alan Selçuklular, İran’dan Suriye’ye ve Küçük Asya’ya uyanan yeni bir imparatorluk kurdular.
Hazar Denizi, Karadeniz, Akdeniz, Kızıl Deniz ve Fars Denizini kapsayan muazzam genişlikteki bölgeye, İran güzergâhını aşarak yerleşmişlerdir. Kirman, Hamedan ve Küçük Asya’da kurulan Selçuklular, Bağdat ve Şam üzerindeki Fatımî hükümranlığının hükümranlığını bitirmişledir. Bu askeri mücadelenin yanısıra Şii üniversitesi el-Ezher’in entelektüel birikimine karşı teorik mücadele verecek Medreseler yani döneminin önemli üniversitelerini kurmuşlardır.
Danişment: Bilge
Çorum’u Türkleştiren ve İslamlaştıran da Danişment Türkiye Türkmen Beyliği’nin adıdır. Dânişmend farsça bir terim olup, “aydın, bilgin, bilge” anlamına gelir. Orta Anadolu’yu Bizans’ın elinden alan Danişmend Beyliği, Çorum ve çevresini Türk boylarına açarak Anadolu’nun Türkleşmesine bilgece katkıları sunmuştur. Bunun tarihsel temellerini hatırlayacak olursak, Büyük Selçuklu Hükümdarı Melikşah’ın Danişmend Beyi olan Ahmet Gazi, Amasya’yı aldıktan sonra Çorum’u (Nikonya) almak için Çavlı Beyi görevlendirdi ama o başaramadı. Bunun üzerine Melik Ahmet Gazi dönemin önemli komutanlarından İltekin Gazi’yi yanına alarak Nikonya’ya geldi ve burayı ele geçirdi. (1075).
İsmimiz tam burada beliriyor, çünkü Melik Ahmet Gazi, savaşta önemli kahramanlık gösteren Oğuzların Alayuntlu boyundan Çorumlu oymağının başı bulunan İlyas Beyi buraya yönetici olarak bırakır. Daha sonra önemli tarım arazisi olan ve şimdiki adı .Osmancık olan bölgeyi fetheder. Buranın ismi de, Alayunt boyundan Osman Bey’den gelir. Çorum ve ilçelerine baktığımız zaman Oğuz Türkleri boylarının ve oymaklarının adlarını verilmesi bu geleneğin devamıdır. Bayat, Büget, Kayı, Kınık, Salur, Avşar, Bayındır, Karakeçili, Karaevli, Dodurga verilen boy ve oymak adlarından bazılarıdır.
Özgürlüğün Bedeli: Diyet
Tekrar elinizdeki romana dönecek olursak, Selçuklu-Osmanlı-Türkiye Cumhuriyeti kültürel sürekliliğinde Çorum oymağının Türkleştirdiği ve İslamlaştırdığı bölgenin Milli Mücadele dönemini anlatıyor. Bu İslam öncesi Türk kültür tarihini arka plana atmak anlamına gelmiyor. Çünkü nasıl Bilge Tonyukuk Türk’ün gücüne ve iradesine güvenerek Kutlukla birlikte Göktürklerin kurtuluş savaşını başlattıysa Mustafa Kemal da Türkün gücüne ve yüksek karakterine güvenerek kurtuluş savaşını başlatmasına gönderme yapar.
Mustafa Kemal, önce Çanakkale Savaşı’nda sonra Kurtuluş Savaşı’nda dönemin küresel ve emperyalist güçlerine “Gök çökmedikçe, yer yarılmadıkça Türkü kimsenin yok edemeyeceğini” Bilge Kağan’dan 14 asır sonra bir daha dünyaya duyurmuştu. Bu açıdan Milli Mücadele bir Anadolu Ergenekonu olup, Çorum’da buna önemli katkılar yapmış bir bölgemizdir.
Ötüken Ergenekonu’ndan Anadolu Ergenekonu’na kadar bu uğurda canlarını veren bütün atalarımızın ruhları şad olsun. Mustafa Hoca’m, esenliğin daim olsun