Ülkemizin önde gelen uluslararası ilişkiler uzmanlarından Doç.Dr. Mehmet Akif OKUR ile Ordumuzun Suriye sınırında 24 Ağustos sabahı başlatmış olduğu harekât üzerine söyleştik.
****
- Hocam, merhaba. Türk Silahlı Kuvvetleri Müşterek Özel Kuvvetleri ve koalisyon uçakları, 24 Ağustos sabahı, Suriye’nin Türkiye sınırındaki Cerablus kasabasında IŞİD’e yönelik operasyon başlattı. Cerablus, 2013’ten bu yana IŞİD kontrolündeydi. Türkiye niçin şimdi müdahâle etme gereği duydu?
Bunu, bir dizi faktöre bağlı olarak yorumlamaya çalışabiliriz. İşin diplomatik kısmında, Türkiye ile DAEŞ’e karşı koalisyon ve Moskova-Tahran-Şam koalisyonu arasındaki inişli-çıkışlı ilişkiler yer alıyor. Bazı dönemlerde Türkiye, güven eksikliğinden kaynaklanan sebeplerle Suriye’ye doğrudan müdahil olmaktan kaçındı. Bunun yollarını aradığında da diplomatik şartlar uygun değildi. Sahadaki gelişmeler, DAEŞ tehdidinin Türkiye’deki terör hadiseleriyle daha yakından hissedilmesi ve yine saldırılarını arttıran PKK’nın Suriye’deki kantonlarını birleştirme sürecini hızlandırması diğer başlıca faktörler arasında. Suriye iç savaşının muhtemel seyri ve geleceğiyle ilgili yanlış çıkan öngörüleri ve PKK ile yürütülen sürecin yarattığı illüzyonu da bunlara eklemek lazım. Ayrıca, son dönemde FETÖ ile alakalı olarak ortaya atılan bazı iddiaları da incelemek gerekiyor.
(Kaynak: Fransız Haber Ajansı, AFP)
- Cerablus (Fırat Kalkanı) Harekâtı’nın asıl amacı nedir? Harekât amacına ulaşabilir mi?
İlan edilen amacı; sınırlarımızdaki terör tehdidini uzaklaştırmak. Bununla hem DAEŞ hem de PKK unsurları kastediliyor. İşin PKK’ya bakan tarafında kantonların birleştirilmesinin engellenmesi yer alıyor. Türkiye, sınırlarında bir PKK devletini milli güvenliğine ağır tehdit kabul ediyor. O yüzden harekatın şartlara göre hedef aldığı coğrafya ve şekli açısından “genişleyebilecek” bir misyon olduğunu söyleyebiliriz. Harekat, askeri açıdan bakıldığında, Cerablus-Mare arasındaki hedeflerine ulaşabilir. Ancak genişlemesi, başta ABD’nin tavrındaki muhtemel değişim olmak üzere bazı ilave zorlukları beraberinde getirecektir. Bunların göğüslenmesi için gerekli yükün altına girilmesi kararı, Türkiye’nin algıladığı tehdidin boyutlarıyla ilgili. Nitekim Ankara, yakın tarihinin en ciddi güvenlik tehdidiyle yüz yüze olduğunu düşünüyor. Hareketsiz kalmanın maliyetini ise her gün yaşıyor. Ben, işin diplomatik yönünde aksama olmazsa, Türkiye’nin hedeflerine ulaşacak askeri kudreti olduğunu düşünüyorum. PKK gibi bir terör örgütünün derme-çatma unsurlarla denetim sağladığı bir yerde Türkiye’nin etkin olamayacağını düşünmek mantıklı değil.
- Rusya ve ABD’nin bu operasyona yaklaşımı nedir?
İkisi de en azından harekatın ilk safhasını kabullenmiş görünüyorlar. ABD, hayli gergin olan ilişkileri daha fazla yıpratmamak için sınırları belli bir harekata itiraz etmiyor. Rusya da Tükiye ile ilişkilerini yeniden tesis ederken sınırlı bir harekata sessiz kalacağını gösterdi. Türkiye’nin süreçte ABD’den daha çok kopabileceğini ve Suriye politikasını kendi çizgisine yaklaştırabileceğini umut ediyor. Beklentiler ve harekatın çapı/boyutları değişirse Washington ve Moskova’nın tavırlarında da farklılaşma görülebilir.
ABD ile ilgili olarak şu noktayı hatırda tutmakta yarar var. Washington için ideal senaryo; PKK ile içerde masaya oturulurken, dışarda da PYD ile Ankara-Erbil ilişkilerine benzer bir modelin hayata geçirilmesi için adımların atılması. Türkiye’nin bu yola PKK meselesini askeri yöntemlerle halledemeyeceğini kabullendiği takdirde girebileceğini düşünürler. Türkiye’nin Suriye’deki harekatı, ABD’nin doğrudan sorumlu tutulamayacağı bir şekilde başarısızlık görüntüsü vermeye başlarsa, “müzakere + Erbil modeli”ni çıkış yolu olarak Ankara’nın önüne koymaya çalışacaklardır. Bunun anlamı; ABD, YPG’nin Fırat’ın batısındaki varlığını desteklemediğini resmen ilan etse de, Türkiye ve müttefikleri, YPG ve türevleri tarafından nitelikli silahlarla hedef alınabilirler. Harekatın başlarında gerçekleşebileceği gibi ilerleyen safhalarında da karşımıza çıkabilecek bu senaryoya hazırlıklı olmak gerekiyor.
(Kaynak: Fransız Haber Ajansı, AFP)
- Türk Kamuoyunda, “IŞİD’in ─Bölge’deki operasyonlarına meşruiyet sağlaması için─ ABD tarafından kurulduğu ve/veya desteklendiği” şeklinde bir anlayış var. Bu doğru mudur? Doğru ise, ABD’nin, şimdi IŞİD’i hedef alan bir operasyona destek vermesinin altında yatan sebepler nelerdir?
DAEŞ’in kökleriyle ilgili tartışmalar çok yaygın. ABD Başkanlık seçimlerinde de Cumhuriyetçi adayın bu tezi dile getirdiğini gördük. Gerçeğin çehresini ise muhtemelen çok sonra öğreneceğiz. ABD, DAEŞ’e karşı operasyonlara itirazdan çok bu operasyonlar sonrasında ortaya çıkacak yeni denge hesaplarını önemsiyor. Ancak, özellikle İsrail’deki strateji çevrelerinden DAEŞ’i tamamen yok etmenin Batı’nın çıkarlarına aykırı olduğuna dair yapılan yorumlar var. Bu bakışın Washington’a ne ölçüde sirayet ettiğini de zamanla göreceğiz.
- Independent gazetesinin Orta Doğu muhabiri Robert Fisk, Cerablus Harekâtının başladığı gün “IŞİD neden İsrail’e saldırmıyor?” başlıklı bir makale kaleme aldı. Bu anlamda Cerablus Harekâtı, İsrail’in Bölge’de artan etkinliğinden duyulan rahatsızlığa müşterek bir tepki olarak değerlendirilebilir mi?
Cerablus operasyonu, Türkiye-İsrail ilişkilerinin yeniden canlandırıldığı bir döneme denk geldiği için bu yorumun doğru olduğunu düşünmüyorum.
- Harekât, YPG’yi de kapsayacak şekilde genişletilirse, ABD ve Rusya’nın tavrı ne olur?
Bu soruya bir miktar yukarıda cevap verildi. Ancak, YPG ile karşı karşıya gelişin zamanlaması ve yöntemi önemli. Türkiye, işaret ettiğiniz büyük aktörler arasındaki ilişkileri ve Musul-Rakka harekatları gibi önemli operasyonlara ait takvimi iyi kullanarak Suriye PKK’sının üzerine yürüyecek fırsatlar bulabilir.
- Harekâtın YPG’yi de hedef alması durumunda, bunun yurt içinde ne gibi yansımaları olur?
PKK bloğu, 6-7 Ekim benzeri olaylar yaratmak istiyor. Ancak bunun için gerekli güç ve kredilerini Hendek terörü sırasında büyük ölçüde yitirdiler. Türkiye gözle görülür derecede ciddi yanlışlar yapmaz, doğru iletişim stratejileri izlerse PKK istediğini bulamaz.
(Kaynak: Fransız Haber Ajansı, AFP)
- Türkiye’nin, “IŞİD’in Bölge’deki etkinliğinin ortadan kaldırılmasından sonraki durum” için bir plânı var mı? Türkiye ne yapmalı?
Türkiye eş zamanlı olarak iki şeyi yapmalı. Suriye’de dünyanın da meşru saydığı müttefiklerini güçlendirmek için yürüttüğü faaliyetleri hızlandırmalı. Suriye’nin yeni geleceği belirlenirken masada olacak aktörlerle diplomatik ilişkilerini yoğunlaştırmalı. Bunlar yapılırken de, muhtemel senaryolar üzerindeki çok yönlü çalışmalar devam ettirilmeli.
- “Kürt Koridoru” uygulanabilir bir proje midir? Suriye ve Irak’ın Kuzeyindeki Kürt oluşumlarının federatif bir yapı ile birleştirilmesi, Bölge’deki dengeleri nasıl etkiler? ABD, Rusya, İran ve Çin gibi bölgesel/küresel güçlerin bu gelişmeye karşı tavrı ne olur?
Doğru ifadenin PKK koridoru olduğunu düşünüyorum. Söz konusu hat üzerinde birçok etnisite yaşıyor. Ve bölgede, projeyi sahiplenen PKK’ya muhalif çok sayıda Kürt grup var. Bu projenin bisiklet metaforuyla anlaşılması gerektiği kanaatindeyim. Şartlar uygun olduğunda pedal ileri çevriliyor. Engel çıktığında bekleme dönemine geçiliyor. Bu projeyi, küresel ve bölgesel aktörlerden destekleyenler olduğu gibi, konjonktüre göre rahatsız olan ve engellemeye çalışanlar da çıkacaktır.
- IŞİD’e karşı operasyonların sürdürülmesi, sözkonusu örgütün Türkiye içinde kanlı eylemlere girişmesine yol açabilir mi?
Maalesef örgüt Türkiye içinde terör faaliyeti yapmak isteyecektir.
- Cerablus Harekâtı, Türkiye-Suriye ilişkilerini nasıl etkiler?
Harekatın kazanımlarını koruma ve ulusal güvenliğine yönelik tehditleri bertaraf etme arzusu, Ankara-Şam arasında dolaylı olarak başlayan diplomatik trafiğin devamı için motivasyon üretir.
- Harekât Suriye Türkmenlerinin durumunda iyileşme sağlayabilir mi?
Sağlayabilir. Türkiye, Türkmenleri askeri açıdan eğitip donatmayı sürdürürse, sahadaki kazanımlarını kalıcı olarak ellerinde tutabileceklerdir.
- Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin, küresel dengeleri de gözardı etmemek kaydıyla, Bölge’de huzur ve istikrarı temin edecek bir plân üzerinde anlaşmaları mümkün müdür?
Mümkün ama kolay değil. Müdahil aktörlerin sayılarının artışı, bölgesel ve küresel rekabet ikliminin yoğunlaşması, Suriye iç savaşının sona ermesini zorlaştırıyor. Ama elbette ana aktörler, değişik sebeplerle, savaşı bitirmenin herkesin çıkarına olduğu bir noktada buluşabilirlerse barışa ulaşılabilir.
**********************
- Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ediyoruz Hocam.
Değerli sorularınız için ben teşekkür ederim.