2004 yılındaki referandumda GKRY’yle birleşme konusunda yapılan referandumda olumlu oy veren kuzeydeki Türklere yönelik izolasyonların kaldırılması yönündeki uygulamalar da AB tarafından tam olarak uygulanamamaktadır. GKRY’nin KKTC’yi kendisine tamamen bağımlı hale getirme ve ekonomik açıdan çökertme planları tutmamıştır. Türkiye’nin uluslararası alanda GKRY’nin Kıbrıs’ın tamamına sahip olmadığını belirtmesi ve Kıbrıs Türklerinin haklarını korumayı taahhüt etmesi, Yunanistan ve GKRY tarafından eleştirilmektedir. Ancak Türkiye’yi dışarıda bırakacak bir çözüm planı, Kıbrıs Türklerinin adadaki varlığını tehlikeye sokacaktır. Adadaki Türk varlığını sadece Türkiye kökenli Türklere bağlayan Rumların, Kıbrıslı Türklerin varlığını da tehdit olarak görmeye başlamaları muhtemeldir. Bu nedenle Türkiye’nin Kıbrıs’taki Türklerin haklarının daimî bekçisi olması gerekmektedir.
*****
Doç. Dr. Nuri KORKMAZ[i]
Bugünlerde Kıbrıs adası sıkça gündeme geliyor. Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) bölgede yürüttükleri petrol arama faaliyetleri, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) tarafından sık sık Avrupa Birliği’ne (AB) şikâyet edilmekte ve bu konu adeta bir Avrupa sorunu haline dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Son zamanlarda İngiltere, ABD ve Fransa gibi ülkelerin bölgede varlıklarını güçlendirme çalışmaları Doğu Akdeniz’de suların iyice ısınmasına yol açmıştır.
AB üyeliği sonrası güney ve kuzey arasındaki gelir farkının huzursuzluklar yaratacağından ve Kıbrıslı Türklerin buna isyan edeceğinden emin olan GKRY ve Yunanistan, ekonomik krizin meydana gelmesi sonucu farklı bir durumla karşı karşıya kalmıştır. GKRY’nin ekonomik krize girmesi alternatif arayışlara yönelmesine yol açmıştır. Nitekim Kıbrıs açıklarında petrol ve doğalgaz aranması, ekonomik krizden kurtulmak için bir çare olarak görülmüştür. Ancak bu petrol ve doğalgaz arama çalışmalarının tek taraflı olarak ilan edilen bir münhasır ekonomik bölgede gerçekleşmesi, Türkiye’yle yeni bir krizin yaşanmasına neden olmuştur. Adanın tamamını temsilen 2004 yılında AB’ye üye olan Rum Yönetimi, kendisini adanın tek yasal temsilcisi olarak görüp; işi bir de tek taraflı olarak münhasır ekonomik bölge ilan etmeye kadar ilerletmiştir. Halbuki Kıbrıs Anayasası’na göre kurumlarının %30’unda Kıbrıslı Türklerin bulunması gereken makamlarda söz konusu temsil şartı gerçekleşmemiş olduğu için alınan kararların hukuki statüsü de tartışmalıdır. Bu nedenle Türkiye’nin günümüz Kıbrıs Cumhuriyeti adına hareket ettiğini iddia eden GKRY’nin icraatlarını tanımaması olağandır. 2003 yılında Mısır’la yapılan münhasır ekonomik bölge anlaşmasında Glafkos Klerides, Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesiyle ilgili anlaşmaya vardıklarını; fakat bunun Kıbrıs Sorunu çözülene dek kesinleşemeyecek bir şey olduğunu kabul etmiştir. Ancak enerji konusundaki adımlara bakıldığında sorunlu bir ülke veya bölge izleniminin olmadığı görülmektedir.
Günümüzde Anastasiadis liderliğindeki GKRY, Yunanistan gibi Türkiye karşıtı olan Akdeniz ülkelerini harekete geçirerek Doğu Akdeniz’deki petrol arama faaliyetlerini AB sorunu haline getirmektedir. Bu davranışın arkasında iki sebep vardır. Birincisi GKRY ve Yunanistan’ın birlikte hareket etmelerine rağmen Türkiye’nin bölgedeki faaliyetlerine engel olamamaları nedeniyle AB’nin desteğine ihtiyaç duymaları; ikincisi de Türkiye’nin AB nezdinde zor durumda kalmasını sağlayarak Kıbrıs Sorunu’nun çözümsüzlüğü konusunda tek suçlu olarak gösterilmesidir. Bölgede çıkabilecek enerji kaynaklarının AB’nin enerji ihtiyacını karşılayacak önemli bir kaynak olabileceğini öne süren GKRY, AB’nin birlikte hareket etmesini sağlayarak Türkiye’ye yönelik ciddi yaptırımlar uygulanması için çalışmaktadır. Yine burada kuzeyde yaşayan Kıbrıslı Türkler görmezden gelinerek adada bir azınlık olarak görülmektedirler. Yunanistan ve GKRY’nin savunduğu tez, adada meydana gelecek bir çözümün Türkiye’nin garantörlüğünü ortadan kaldıracak bir çözüm olması yönündedir.
2004 yılındaki referandumda GKRY’yle birleşme konusunda yapılan referandumda olumlu oy veren kuzeydeki Türklere yönelik izolasyonların kaldırılması yönündeki uygulamalar da AB tarafından tam olarak uygulanamamaktadır. GKRY’nin KKTC’yi kendisine tamamen bağımlı hale getirme ve ekonomik açıdan çökertme planları tutmamıştır. Türkiye’nin uluslararası alanda GKRY’nin Kıbrıs’ın tamamına sahip olmadığını belirtmesi ve Kıbrıs Türklerinin haklarını korumayı taahhüt etmesi, Yunanistan ve GKRY tarafından eleştirilmektedir. Ancak Türkiye’yi dışarıda bırakacak bir çözüm planı, Kıbrıs Türklerinin adadaki varlığını tehlikeye sokacaktır. Adadaki Türk varlığını sadece Türkiye kökenli Türklere bağlayan Rumların, Kıbrıslı Türklerin varlığını da tehdit olarak görmeye başlamaları muhtemeldir. Bu nedenle Türkiye’nin Kıbrıs’taki Türklerin haklarının daimî bekçisi olması gerekmektedir.
GKRY’nin tek taraflı münhasır ekonomik bölge ilanının tanınmaması, sadece Türkiye’nin bölgedeki faaliyetleri açısından değil; Kıbrıslı Türklerin haklarının korunması bakımından da önemlidir. Ada çevresindeki doğal kaynaklardan yararlanmak, Kıbrıslı Rumlar kadar Kıbrıslı Türklerin de hakkıdır. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de kendisine ait münhasır ekonomik bölgede petrol ve doğalgaz araması, Yunanistan ve GKRY’yi rahatsız etse de tek başlarına Türkiye’ye karşı mücadele edecek durumda olmamaları nedeniyle uluslararası destek arayışına girmişlerdir. Bu nedenle bölgede çıkarılabilecek kaynakların AB gibi diğer pazarların ihtiyaçlarının karşılanması konusundaki önemi çok yönlü bir diplomasiyle anlatılmalıdır. Dahası Kıbrıs Sorunu çözülmeden GKRY’nin bölgedeki petrol ve doğalgaz arama faaliyetlerinin Kıbrıslı Türklerin haklarını gasp etmek anlamına geleceği de detaylı olarak uluslararası alanda işlenmelidir.
————————————————–
Kaynak:
https://ankasam.org/dogu-akdenizdeki-strateji-oyunlari-ve-avrupa-birligi/
[i] ANKASAM Avrupa Birliği ve Balkanlar Danışmanı