Dilek YILMAZ
Doğu Türkistan’da hayat her geçen gün biraz daha zorlaşmaktadır. Seslerini dünya insanlığına duyuramayan ancak yılmayan, yıkılmayan, yürekleri yurtları ve milletleri için çarpan Uygur Türklerinin çektikleri zulmün, yaşadıkları baskının, gördükleri işkencenin bir benzeri daha yoktur dünyada. Komünist Çin, giderek daha da vahşileşmekte, Türkleri baskı altında tutmak ve bu haksız baskıyı hayatlarının her anında onlara hissettirebilmek için durmadan yeni projeler geliştirmektedir.
Her Türk aileye, insanın en mahrem alanı olan evine, bir Çinli erkeğin yerleştirildiği, adına ‘‘kardeş aile projesi’’ denilerek sempatik gösterilmeye çalışılan bu yeni Çin icadını henüz yakınlarda işitir olduk. 1 yıldır uygulamada olan, ‘‘İşgal içinde işgal’’ diye tanımlayabileceğimiz bu uygulamanın amacını en iyi ifade eden cümle şudur: ‘‘Ya Çinli olursun, ya da ölürsün!’’
Çin Uygur Türklerinin kanını bozmak için, onların milli benliklerini yok etmek için, ne geleneği, ne örfü-adeti, ne dili, ne dini, ne yaşayışı, ne kültürü, ne de insani duyguları asla benzer olmayan iki milleti yakınlaştırmak ve kaynaştırmak için, yaklaşık bir yıldır Uygur Türklerinin evlerine Çinlileri yerleştirmek gibi aptalca bir siyasi uygulama başlatmıştır. Bu uygulama iki ayrı milleti birbirine yakınlaştırmak yerine kini ve öfkeyi büsbütün artırmıştır. Bütün işkence ve zulümlere rağmen güçlü Uygur ruhunu, köklü Türk kimliğini yok edemeyen katil Çin onları Çinlileştirme yoluna başvurmuştur. Yıllardır Doğu Türkistan’a Çinlileri yerleştirme projesi zaten uygulanmakta idi. Zulmün dozunu her geçen gün artıran Komünist Çin Uygur Türklerinin Çinlilerle aynı mahallelerde yaşamaya zorlanması yetmezmiş gibi şimdi de Çinlileri Türk evlerine yerleştirmeye başlamıştır. Komşunuzun örf-adetinden, inancından ve yaşayışından belki etkilenmezsiniz ancak kendi evinizdeki bir yabancı bir noktadan sonra sizi etkilemeye başlayacaktır. Ya onun gibi davranmaya başlarsınız ya da bu duruma karşı çıkar, tepki gösterirsiniz. Uygur Türk erkeklerini toplama kamplarında, hapishanelerde suçsuz yere yıllarca tutan Çin, Türk’ün en hassas olduğu namus, edep, haysiyet noktasında Uygur Türklerine baskı uyguluyor, Uygur Türk’ü kadınlara hakaret ediyor ve Uygur Türklerini isyana teşvik ediyor. İsyan edenler ise hapse atılıp işkenceyle katlediliyor. Kardeşlerimiz ya Çinlileşmek zorunda kalıyor ya da ölümü göze almak zorunda bırakılıyor.
Uygurlar Türk ve Müslüman bir millet oldukları için Çinliler ile evlenmeye her zaman karşı olmuşlar, Çinlilerle evlenmeyi asil kanlarına ve kutsal dinlerine bir hakaret saymışlardır. Köylerde veya şehirlerde Çinlilerle kız alıp veren Uygur Türkleri bütün halk tarafından küçümsenmiş ve dışlanmıştır. Bu durum 2017 yılına kadar böyle devam etmiştir. Çin bugün, dünya siyasetinde söz sahibi olan devletlerden hiçbirini tehdit unsuru olarak görmediğinden ya da işine karışamayacaklarını bildiğinden, Uygur Türklerinin kanını bozmak için daha acımazsız adımlar atmaya başlamıştır. Uygur Türklerinin kültürüne, inancına, ahlakına, namusuna hakaret eden ‘‘her Uygur Türkü’nün evine Çinli erkek yerleştirme projesi’’ de yeni bir yıldırma politikasıdır. Doğu Türkistan Türkleri bugün bağımsızlık mücadelesi bir yana, öncelikle var olma mücadelesi vermektedirler. Zalim Çin Doğu Türkistan’da insan hak ve hürriyetlerini hiçe saymakta, bir milleti yok saymaktadır. Bir toplumun hak ve hürriyetlerini ellerinden alıyorsanız o toplum kendini savunmak için her yola başvurmak mecburiyetindedir. Ancak Çin, mazlum Uygur Türklerinin sesini dünyaya duyurmaya çalışan Uygur aydınlarını, yazarlarını, alimlerini de hapse atmaktadır. Dolayısıyla Uygur Türklerinin seslerini duyuracak kardeşlerine ihtiyaçları vardır, biz Türkiye Türklerinden haklı olarak beklentileri vardır.
İster Doğu Türkistan’da olsun, ister Batı Türkistan’da, Balkanlar’da, Anadolu’da olsun, bir Türk çocuğunun milleti ve yurdu için ölmeye her an hazır olduğunu görürüz. Bunu yakın ve uzak tarihimiz açıkça ortaya koymaktadır. Uygur Türk edebiyatında önemli bir yeri olan Mehmet Kurban Koday adlı Uygur Türk’ü yazar, çıkardığı Yalkın Gazetesi’nde ‘‘Millet İçin Ölmek Farzdır Fakat Yaşamak Borçtur’’ başlıklı yazısında şunları dile getirmiştir:
‘‘Efendiler! Bu millete, Uygurlara biraz acıyınız! Bu çaresiz millet yıllardan beri başkalarının siyasi menfaatleri için kurban oldu, yağmalandı, ezildi. Milet için ölmek farzdır ancak bu millet farzı eda etmiştir. Şimdi borç kaldı. Bu borç ise, yurt ve milleti yaşatma yolundaki borçtur. Kanlı savaş devam ettiği sürece bu milleti bu yurdu kim yaşatacaktır. Milli borcunu eda etmek için milli rehberlerimiz etrafında toplanıp birimiz hepimizi ve hepimiz birimizi koruyup işbirliğiyle ilerleyelim!’’
Mehmet Kurban Koday Türkiye’de eğitim görmüş bir gazeteci ve yazardı. Zor şartlar altında çıkardığı Yalkın gazetesinde Doğu Türkistan ile Türkiye arasındaki bağları kuvvetlendirme, kültürel alanda birleşme düşüncesini işlerken, özellikle Türkiye’de kaldığı yıllarda tanıyıp benimsediği Atatürk’ün düşüncelerine yer vermek için çabalıyordu. Gerçekten de yukarıdaki değerli sözler ışığında tarih boyunca meydana gelen olaylara baktığımızda Çin, ABD ve Rusya arasında Uygur Türklerinin milli hislerinin bir silah olarak kullanıldığını, günümüzde de kullanılmaya devam edildiğini görürüz.