Mihray Erkin, Japonya’da biyoteknoloji alanında Yüksek Lisansını tamamladıktan sonra başarılı bir öğrenci olarak doktorasını sürdürürken anne-babası kampa alınınca Kaşgar’a döndü. Okuldaki görevliler, Kanada’daki amcası Kaşgar’a gitmemesi konusunda ikaz ettilerse de bu hayatının baharındaki şipşirin yavrumuz herkesi utandıracak sorumluluk dersi verdi: “Anneme işkence yapılırken ben burada kalmam. Ölürsem, bir mezarım olursa, mezarıma bir demek kızıl gül bırakın” dedi ve Doğu Türkistan’a döndü. 2020’de işkenceyle öldürülen Mihray Erkin’in hikâyesindeki her ayrıntı göz yaşartıcı. Benzer genç kızların nasıl bir tecavüz-işkence zinciri sonucu yok edildiğinin canlı şahitlerine herkes ulaşabilir. Mihray Ergin trajedisinden Japonya’da ve batı dünyasında hemen herkes haberdar da Türkiye’dekilerin pek haberi yok.
*****
Prof.Dr. Alaeddin YALÇINKAYA
Çin’in Doğu Türkistan’daki soykırım ve tecavüz sabıkası, tarihin en korkunçlarının başında yer alacaktır.
Zulüm ve tecavüzler zincirinin hedefindeki geniş coğrafya, on milyonlar, “Çin işkencesi” kapsamında bir kısmı ilk defa duyulan, insanı insanlığından utandıran muameleler yanında bir özellik daha var: Gelişmiş teknolojilerin, yapay zekâ uygulamalarının, bilişim araçlarının zulüm ve tecavüzde ileri derecede kullanılması.
Uzun süredir Çin’de Uygur, Türk, Türkistan gibi isimlerin kullanımı, terörist hareket kabul edilmekte, işkence kamplarına gönderilme sebebi olmaktadır. Doğu Türkistan’da Türk ve İslam varlığını yok etme planının aşamalarından olan toplama kampları hakkında batılı haber kaynakları ve kamplardan kurtulanlardan ayrıntılı bilgiler her fırsatta gelmektedir. Çin yönetiminin hemen her ilçede kurulan bu dev işkence kampüslerini, “eğitim kampı” olarak göstermek üzere yayınladığı fotoğraflar ve bilgiler dahi, buradaki baskı, işkence, katliam ve tecavüzlerin derinliğini doğrulamaktadır. Türkiye’nin bir kaç katı büyüklüğündeki Doğu Türkistan coğrafyasında kamplara henüz alınmayan veya bir şekilde evine gönderilenlerin maruz kaldıkları muamele haber ve görüntüleri, bütün yasaklara karşın çeşitli yollarla ülke dışına çıkabilmektedir. Bir şekilde teknolojik deliklerin veya rüşvetle bilgi satanların belki de insanlığını hatırlayan Çinli görevlilerin katkısı söz konusudur. Kirli kan gölleri inşa edelerin bir aşama sonra birbirlerini hançerlemesi de kaçınılmazdır. Aynen Stalin’in, baş soykırımcısı Beria’yı öldürttüğü, bu kadar mazlumun ahıyla son demlerinde kendisinin de çıldırdığı gibi Şi Jinping’in de işkence kadrolarını ölüm mangalarına teslim edeceği günler yakındır.
Batının Türkiye’ye yönelik saldırgan, bölücü politikalarına karşı Çin’le iyi geçinme, Kuşak-Yol projesinde yer alma, stratejik ortaklık benzeri girişimler, sıtmaya karşı ateşe atlamak demektir. Kuşak-Yol’da yer almak ülkenin son fabrikalarının da kapatılması, kalanların Çinli şirketlere teslimi, yeni Çin fabrikalarının kurulması anlamına gelmektedir. Bilfarz Doğu Türkistan’daki soykırım olmasa dahi Türkiye’nin bu projede yer alması ekonomik felaket demektir. Onbinlerce fabrikanın kapanmasının, milyonların işsiz kalmasının sebebi Çin’den gelen katarlar olup Türkiye’de sadece bu ithalat imtiyazına sahip ortaklar kazanmaktadır. Sömürge tarihindeki yerli işbirlikçiler, Türkiye’nin iktisadi varlığını Çin’e teslim ederken kendileri hızla zenginleşmektedirler.
Kuşak-Yol projesi, Türkiye için kârlı bir ortaklık vesilesi olsaydı dahi Doğu Türkistan’daki zulüm devam ederken bu projede yer almak, işbirliğini sürdürmek, zulme destek anlamına gelecekti. Batılı ülkelerin hemen tamamı bu çirkin işkenceleri yürüten Çin’e karşı tavırları yanında yaptırımlara başlamışlardır. Bir üniversitemizde oybirliğiyle reddedilen doktora tez taslağındaki “bırakalım bir kaç on bin Uygur öldürülsün, Çin ile ilişkilerimiz zedelenmesin” çılgınlığını, adayın cehaleti veya propaganda kurbanı olmasıyla açıklarız. Ancak yaşı 80’i geçmiş uygarlık, insanlık, özgürlük savaşçısı olduğunu iddia eden bir yazarın önde gelen bir gazetedeki köşesinde “Çin’in Kuşak ve Yol projesinin dışında kaldığımız gibi aramız özellikle Uygur meselesi yüzünden giderek gerginleşiyor. Çin’le ilişkilerde daha dikkatli politika izlemek gerekiyor.” görüşü kendisinin de savunduğu fikirler açısından her zaman utanacağı satırlardır.
En çok satan gazetelerden birinin başyazarının “Polonya-Belarus Sınırında İnsanlık Can Çekişiyor” başlıklı yazısına katılmamak mümkün mü? 2000’e yakın insan, çoluk-çocuk sınırda günlerdir bekletiliyor. Ancak bu rakamın 20.000 katı insan Doğu Türkistan’da dünyanın gözü önünde her türlü katliam, tecavüz, zulme uğramaya devam ediyor. Kaşgar’daki, Urumçi’deki.. her bir Türk, sınırdakilerin yaşadıklarının bin katı acı, ızdırap denizinde yüzüyorlar. Hıristiyan, batılı ülkeler bu konuda birşeyler yapmaya çalışıyor. Türk-İslam âleminin önde gelen yazarlarının, akademisyenlerinin önemli bir kısmı ise körleri, sağırları oynamayı tercih ediyor. Sütunlarını, kanallarını bu gerçeğe açmayanların, “bu zulme karşı insan olarak, yetkili olarak, devlet olarak ne yapabiliriz?”i düşünmek istemeyenlerin insanlığının kalıp kalmadığının sorgulanması gerekmez mi?
Türkiye’den Doğu Türkistan’a bir heyet gönderilmesinde mutabakata varılmasına karşın Çin üç yıldır bu heyette kimlerin olması, nereleri gezmesi, kimlerle görüşmesi konusunda yan çizmektedir. Halbuki herkes, özellikle akrabası olanlar istediği Doğu Türkistan şehrine gitmeli, istediği kasaba ve köyleri gezmeli, oradakiler de Türkiye dâhil her ülkeye gerekli usul-vize işlemleri dâhilinde ziyaret edebilmelidir. Eğer Pekin yönetiminin iddia ettiği, hatta Türkiye’deki gazetelere ilan verdiği gibi özgürlük varsa, işkence kampları yoksa! Hemen her üniversite programımızda bir kaç Doğu Türkistanlı varken son 7 yıldır gelen yok, gönderilen yok! Hâlbuki beş yıldır seçilmiş dezenformasyon propagandıcıları dışındakiler ne bu ülkeye gidilebilmekte ne de çıkabilmektedir.
Doğu Türkistan’daki toplama kampları haberleri genellikle münferit kaynaklara, batılı istihbarat kırıntılarına, kamplardan sızan bilgilere dayanmaktadır. Çince literatürü takip edebilen, tarih ve siyaset konusunda kıymetli yayınları bulunan Çin Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Ferhat Kurban Karadağlı’nın Çin resmi belgelerine dayanan kitabı bu alanda önemli bir boşluğu doldurmuştur. “Çin’den Sızan Kamp Belgeleri: Karakaş Listesi”nde (Uygur Akademisi Vakfı, İstanbul, 2021) Hoten’e bağlı Karakaş ilçesindeki kamp listelerini yayınlamaktadır. Buradakiler, yüzlerce kamptan sadece birine aittir. Çince resmi belge ve çevirilerinin bulunması kitabı kıymetlendirmektedir. Parayı ortaya koyduktan sonra kamp yöneticileri, valiler ve diğer görevlilerden bu tür belgeler satın alınabilmektedir. Her zulüm düzeninde olduğu gibi insanlığını kaybedenler, her şeyini satmaya hazırdır.
324 sayfalık kitaptaki belge kayıtlarıyla, isimler ve kampta tutulma gerekçelerinden bazıları:
Tursuntohti Turdi:…..evinde ara sıra namaz kıldığı, Cuma namazına katıldığı, yemekten sonra dua ettiği tespit edildi…bayram namazı için camiye gidiyor…
Abdülmelik Cabbar:…Cuma namazı…bayram namazı için camiye gidiyor..
Ugalnisa Metniyaz: Kocası Ahmet Tohti Yasin Urumçi 3 nolu eğitim merkezinde eğitime katılıyor… Kendisi… eğitime gönderilmeden önce her öğün yemekten sonra dua etmiştir. Her sabah evde bir iki rekât namaz kılmıştır.
Rozi Eli Eziz:…2014 yılında her gün bir kez namaz kılmıştır…yemekten sonra dua etmiştir……
Bunlar 660 kamp kaydından ilk dördü. Resmi belgedeki eğitim kampı, uygulamada işkence ve ölüm külliyesidir. Namaz, yemek duası dışında kamplara alınma gerekçelerinden diğer bazıları: mezara gidip dua etmiştir…sünnet ve cenazeye katılmıştır…Ramazanda oruç tutmuş…Kur’an’dan üç-dört cüz okumuştur…dört dini törene (isim koyma, sünnet, cenaze, nikah) katılmıştır…arasıra camiye gitmiştir…Kur’an-ı Kerim okumayı biliyor…2013’ten 2014’e kadar uzun sakal bıraktı…norm dışı 2 çocuğu oldu…dedesinin cenaze namazını kılmıştır…
Belgelerde kişinin eşi, çocukları, anne-baba-kayınpeder-kayınvalide bilgileri 2013’ten itibaren namaz, oruç, bayram, dua, kılık kıyafet, dini merasimler, yurt dışına çıkış, pasaport başvurusu, ailenin dindarlık durumuna göre kişinin kampta ne kadar kalacağı veya evinde gözetim altına alınması önerileri var. Kamplarda çürümeye terkedilmiş 435 profesör, sanatçı, doktor vb. suçu Uygur olan aydınların listesi de bulunmaktadır. Belirtmek gerekir ki bir dönem “Bağımsız Doğu Türkistan”ı savunanlara karşı olan Türk rektör, sanatçı, aydınlar da kamplardadır. Çünkü her ne kadar yasalara saygılı olsalar da Türk oldukları için suçluydular.
Mihray Erkin, Japonya’da biyoteknoloji alanında Yüksek Lisansını tamamladıktan sonra başarılı bir öğrenci olarak doktorasını sürdürürken anne-babası kampa alınınca Kaşgar’a döndü. Okuldaki görevliler, Kanada’daki amcası Kaşgar’a gitmemesi konusunda ikaz ettilerse de bu hayatının baharındaki şipşirin yavrumuz herkesi utandıracak sorumluluk dersi verdi: “Anneme işkence yapılırken ben burada kalmam. Ölürsem, bir mezarım olursa, mezarıma bir demek kızıl gül bırakın” dedi ve Doğu Türkistan’a döndü. 2020’de işkenceyle öldürülen Mihray Erkin’in hikâyesindeki her ayrıntı göz yaşartıcı. Benzer genç kızların nasıl bir tecavüz-işkence zinciri sonucu yok edildiğinin canlı şahitlerine herkes ulaşabilir. Mihray Ergin trajedisinden Japonya’da ve batı dünyasında hemen herkes haberdar da Türkiye’dekilerin pek haberi yok.
“Çin’in ‘Bir Kuşak Bir Yol’ Gerçeği ve Türk Dünyası”, “Küresel Güç Olma Sevdası Çin Rüyası” kitaplarının da yazarı olan Ferhat Kurban Tanrıdağlı ve Doğu Türkistan’daki soykırıma karşı mücadele edenler, bu insanlık davasında elbette başarıya ulaşacaklardır. “Elimizden geleni yapmaya çalıştık” diyebilmenin huzurunu yaşayacaklardır.
——————————————-
Kaynak:
https://www.21yyte.org/tr/merkezler/bolgesel-arastirma-merkezleri/asya-pasifik-arastirmalari-merkezi/dogu-turkistan-daki-soykirim-ve-cin-den-sizan-kamp-belgeleri-karakas-listeleri