Denizkızları günümüzde varlığı tartışılan, kimi çevrelerce kabul, kimi çevrelerce reddedilen varlıklardan birisidir. Denizkızı tabirini mitolojik bir kavram olarak kabul edenler çoğunluktadır. Fakat onlar ister gerçek olsunlar ister hayâli varlıklarda biri olsunlar insanlığı az çok meşgul etmekte ve gündemden düşmemektedirler.
İnternetteki içeriklerden bu konu üzerinde birçok bilgi, belge, yorum bulmak mümkündür. Bunlarda konuyu merak edenler için yeterli bilgi ve argüman zaten mevcuttur. Konu üzerinde belki bir katkı olur düşüncesiyle Dörtdivan’da duyduğumuz birkaç anekdotu buraya kaydetmek ve bu literatüre biz de küçük bir katkıda bulunmak istedik.
Bunlardan ilki Dörtdivan’ın Deveciler Mahallesi’ne bağlı Sümme Yaylası’nda gerçekleşmiştir. Bu hadiseyi bize Dörtdivan’ın Yalacık köyünde ikamet eden Şehabettin Esen’in (d. 1945) hanımı Hatice Esen nakletmiştir:
Bir yayla zamanı mandaları, malakları ve diğer büyükbaş hayvanları çok olan bir aileye bir dede uğramış. Bu dedeler yaylalara zaman zaman gelir ve halktan bir şeyler talep ederlermiş. Bu dede de o gün bir teyzemizden “Kızım bana fındık kadar bir yağ ver.” diye yağ istemiş. Teyzemiz akşam vakti, işin gücün yorgunluğu ve can havliyle olsa gerek “Git ocağı sönesice!” demiş. İhtiyar da “Tamam kızım kızma!” demiş ve gitmiş.
O teyzemiz bu mevzuyu birine anlattığında ona “Niye vermedin yağı?” demişler. Dedeyi aramışlar fakat o gün ihtiyardan hiçbir iz bulamamışlar. Ertesi gün Sümme’ye korkunç bir yağmur yağmış. Dereleri, tepeleri sel almış. Bu ailenin on iki mandasıyla onların malaklarını sel almış götürmüş.
Bu hadiseyi bizzat yaşayanlardan dinlediğimize göre bu ailenin büyükbaş hayvanları bu selden dolayı telef olmuş. Hayvanlar, suyun istikameti üzerinde bulunan köylere kadar gelmişler. Kimisini bulmuşlar hayvanların kimisini yitirmişler. Bazılarını kurtardıkları da söylenir fakat zarar oldukça büyükmüş. Nihayet bu hadisenin sonunda Sümme’de o sel sularının içerisinde alt kısmı balık üst kısmı insan gibi olan bir varlık gözükmüş. Bu hadise Dörtdivan’da hâlâ anlatılmaktadır.
Bununla ilgili anlatacağımız diğer bir hadise Fahri Kayaalp tarafından bize nakledilmiştir. Hadise şöyledir:
Deveciler mahallesinden Gülizar Ersoy adında bir teyzemiz Deveciler’e yakın ve Ulusu üzerinde bulunan köprünün yakınlarında, suyun derin olduğu bir yerde bir kızın sanki saçını taradığını görmüş. Kendi kendine “Önceden erkekler suda yüzerdi. Şimdi kızlar da mı yüzer oldu!” diye düşünmeye başlamış. Yanına vardığı zaman o şeyin suya atladığını ve alt kısmının balığa benzediğini görmüş.
Denizkızlarıyla ilgili üçüncü ve son hadise bize yine Şehabettin Esen tarafından 11 Mart 2023 tarihinde Yalacık köyünde nakledilmiştir:
Şehabettin Esen’in babası Veli Esen, Zonguldak’ta inşaatta çalışıyormuş. O zamanın şartları gereği pek imkân bulamadıkları için çamaşırları denizde yıkıyorlarmış. Bir akşam yine böyle çamaşırları yıkarlarken taşın üzerinde birini görmüşler. Onun dertli biri olduğunu düşünüp yanına gitmek istemişler. Yaklaştıklarında o şeyin denize atlayıp kaybolduğunu görmüşler. Bu varlığın da alt kısmı balık üst kısmı insan şeklindeymiş.
Dörtdivan’ın Yalacık köyünde derlenen bu anekdotlar bizzat yaşanmış hikayelerdir. Bundan ötürü bunları efsane diye isimlendirmek istemedim. Kaynak kişiler bunları bizzat yaşayanlardan dinlediklerine göre hikâyeleri “hatıra” olarak da kabul edebiliriz. Neticede “Denizkızları var mıydı, yok muydu?” gibi tartışmalar bu yazının konusu değildir. Burada maksat bu konuda oluşan literatüre bir katkıda bulunmaktır.
Dörtdivan gibi küçük bir yerde bu konuda bile yaşanmışlıkların olması bunların kayıt altına alınmasını zaruri kılmaktadır. Bu küçük yazının da bu hususta bir anlam ifade edeceğini söyleyebiliriz. Bir de kadim zamanlardan beri anlatılan ve efsane, menkıbe veya mitolojik hikâyeler gibi başlıklar altında sunulan anlatıların hiç de azımsanmayacak ve küçümsenemeyecek yönlerinin olduğu ortaya çıkmaktadır. Belki de efsane dediklerimiz geçmiş kavimlerin günlük gerçekleriydi. Kim bilebilir!