Dörtdivan çeşitli kültürel zenginliklerinin yanı sıra tarihte önemli bir şiir mirası ortaya koymuş yerlerden birisidir. Ne var ki, onun diğer kıymetleri gibi bu da ortaya konmuş, incelenmiş değildir. Hâlbuki tarihte yazılmış en güzel örneklerinden başlayarak şiir, Dörtdivan’da sessiz akan bir nehir hâlinde günümüze kadar gelmiştir. Dörtdivan’da yaşayan Ümmî Kemal hazretleri, Köroğlu, Âşık Ahmed-i Dîvânî, Rümûzî, Dörtdivanlı Hilmî, Servet Yüksel ve günümüzde yaşayan Dörtdivanlı şairler konuya geniş bir açıdan bakmayı gerektirir.
Dörtdivan’ın bu şiir mirasının temeli neye dayanır? Öncelikle Dörtdivan yaylak kışlak hayatının günümüze kadar yaşandığı bir yerdir. Bunun bir sonucu olarak bozkır kültürünün bazı unsurları buraya taşınmış ve bunlar günümüze kadar çeşitli şekillere ve inanışlara bürünerek gelmiştir. Şiir kültürünün de o güçlü sözlü mirasın buradaki bir yansıması olduğunu düşünüyorum. Öte yandan Dörtdivan’da medrese ve zaviyelerin varlığı da zamanla bu hususu beslemiş olabilir. İlmî ve tasavvufi faaliyetler bir bakıma şiirin gelişimi için burada müsait bir ortam hazırlamış denebilir. Yine Dörtdivan’ın doğal güzellikleri, yaylaları ve özellikle de Aladağlar üzerindeki mevsimlik yerleşim alanları gönül besleyen yerler durumundadır. Bunların dışında elbette burada şiirin gelişmesine imkân tanıyan başka hususlar da vardır.
Dörtdivan’da yaşadığını tespit ettiğimiz ilk şair Ümmî Kemal hazretleridir. Kendileri 1475 senesinde Tekkeköy’de vefat etmiştir. Aladağlar, Tekkeköy, Dörtdivan Ümmî Kemal hazretlerinin yaşadığı yerlerdendir. Pek çok derviş yetiştirdiği menâkıbından anlaşılmaktadır. Onun menkıbeleri Dörtdivan’da hâlâ anlatılmaktadır. Dörtdivanlılar zaman zaman onun türbesini ziyaret etmektedirler. Aynı zamanda Dörtdivan Çalköy’de onun kızkardeşine ait bir türbe de yer almaktadır. Ümmî Kemal hazretleri mutasavvıf ve divan sahibi bir şairdir. Divanı üzerine iki doktora tezi ve iki yayın yapılmıştır. Aşağıdaki beyitler Hayati Yavuzer tarafından hazırlanan Bolu Erenlerinden Ümmî Kemal (Ankara 2013) kitabından alınmıştır:
Azığımız yok suçumuz çokdur
Yazuğumuz çok gücümüz yokdur
Yazuklardan katı kirdir yüzümüz
Katında bir çöpe değmez yüzümüz
Şu beyitler de aynı eserden buraya kaydedilmiştir. Bu beyitler Ümmî Kemal hazretlerinin şiirlerindeki tasavvuf neşesine örnektir:
Gel beri ey nefse uyan tevbe kıl
Gaflet uykusundan uyan tevbe kıl
Yazığım çokdur deyip kesme ümîd
Afv olur olma perîşân tevbe kıl
Dön Hakk’a ne denli suçun varısa
Yarlığar ol Hayy u Gufrân tevbe kıl
Burada onun kaydetmek istediğimiz bir de beyti var. Bu beyitte Ümmî Kemal hazretlerinin söz ehli kişilerin yüz bin kişide bir çıktığını söylemesi dikkat çekicidir:
Kişi dür bu defteri sakla Kemal Ümmî sözünü
Zira kim söz ehli yüz bin kişide bir kişidir
Dörtdivan’ın yetiştirdiği bir diğer şair ünlü halk ozanı Köroğlu’dur. Dörtdivan, Köroğlu’nun doğup büyüdüğü yerlerden birisi olarak kabul edilir. Osmanlı arşiv belgelerinde onun Dörtdivan’ın Sayık köyünde dünyaya geldiği kayıtlıdır. Bununla beraber Osmanlı coğrafyasında ve Anadolu’nun birçok yerinde Köroğlu adıyla anılan yerleşim ve mevki isimleri de vardır. Fakat bunlar içerisinde en güçlü adaylardan birisi elbette Dörtdivan’dır. Köroğlu’na izafe edilen birçok manzume vardır. Aşağıda Köroğlu’nun bir manzumesine yer verilmiştir:
Meydan başında duranda
Çekip bıyığım buranda
Dişlerim kamaştıranda
İsterim pulat kemirem
Kırat çıkıp eşinende
Yaralanıp deşinende
Kavga sesi işitende
İsterim dağlar yoğuram
Köroğlu’yam yucalmışam
Nice beyden bac almışam
Yüz deseler kocalmışam
Gücüm var dağlar devirem
(Hüseyin Seçmen, Köroğlu Yaşamı Sanatı Şiirleri, Deniz Yayınları, İstanbul 1983, s. 182.)
Dörtdivan’ın yetiştirdiği bir diğer önemli şair Âşık Ahmed-i Dîvânî’dir. Ahmed-i Dîvânî’nin “Sefine” adını verdiği bir eserinin olduğu anlaşılıyor. Bu eserde şairin yetmiş altı adet şiiri mevcuttur. Bolulu Mustafa bin İsmail tarafından bu esere “Metn-i Sefîne-i Ahmed-i Dîvânî Şerh-i Defîne-i Emced-i Nev-cüvânî” adında bir şerh (açıklama) yazılmış ve eserin içerisinde Mustafa bin İsmail’e ait bazı başka şiirler de dercedilmiştir.
Âşık Ahmed-i Dîvânî’nin eserine yazılan bu şerh yayınlanmıştır (Bolulu Mustafa bin İsmail, Metn-i Sefîne-i Ahmed-i Dîvânî Şerh-i Defîne-i Emced-i Nev-cüvânî, Haz.: Ramazan Sarıçiçek, Gece Kitaplığı Yayınları, Ankara 2014). Ayrıca Aşık Ahmed’in olduğu düşünülen bir de Menâkıb-ı Kemal Ümmî vardır. Bu menkıbe de Ramazan Sarıçiçek tarafından yayınlanmıştır. Aşağıya Âşık Ahmed’in bir manzumesi kaydedilmiştir:
Yolumuz düştü dağlara
Konanlar göçmüş evlere
Hû ismiyle şu çağlara
Yol ehli yolda gerekdür
Kara yeri mesken etdi
Nice beğler gelüp gitdi
Âkiller buna meyl etdi
Aç gözün yollar ırakdur
Bu yaylayı yaylamalı
Aşka düşüp ağlamalı
Beş vakit namaz kılmalı
Şimdi meydanlar kurakdur
Bozcaarmud erenleri
Bile gelür komşuları
Hak yoluna kurban seri
Mesken cennet olsa gerekdür
Hisarlık’da yatan erler
Yücededür hep erenler
Âşık Ahmed’e gel derler
Var mı azık yollar ırakdur
Dörtdivan’da Rümûzî diye bir halk şairinin yaşadığından Osman Mitralyöz, Gerede kitabında söz etmektedir (Osman Mitralyöz, Gerede, Ankara 1970, s. 51.). Fakat Rümûzî hakkında kaynaklarda bir şiiri hariç tutulursa hemen hiçbir bilgi yoktur. Bu hususta Dörtdivanlı Hilmî’yi haber veren ve şiirlerini yayınlayan Cevdet Canbulat’ın bir yazısı vardır. Türk Folklor Araştırmaları Dergisi’nde Canbulat, Zuhûrî ve Rümûzî’yi birlikte söz konusu etmektedir. Hayrettin İvgin, Yedigün Gazetesi’ne yazdığı yazıda bu şairlerin Dörtdivanlı kabul edilmesine şüpheyle yaklaşmaktadır. Fakat bu hususta eldeki en sağlam malumat ve dayanağımız Osman Mitralyöz’ün kitabıdır. Bir de Dörtdivan dışında herhangi bir yerde âşığın şiirlerine rastlanmamış olmasıdır. Cevdet Canbulat, söz konusu yazısında şairin şu şiirine yer vermektedir:
Dosta giden tozlu yollar
Bölük bölük demen şimdi
Malum olsun sana haller
Boyun servi semen şimdi
Garibim kaldım arada
Gemim gark oldu karada
Sen orada ben burada
Ah edecek zaman şimdi
Bu yâreler onar m’ola
Çeşmim yaşı döker m’ola
Acap bizi anar m’ola
O kaşları keman şimdi
Çekticeğim benim senden
Beni ettin vatanımdan
Sevdiğimin hasretinden
Halim gayet yaman şimdi
Hasretim gonca güllere
Döndüm garip bülbüllere
Rümûzî’nin o ellere
Varacağı güman şimdi
[Cevdet Canbulat, “İki Ozan: Zuhûrî ve Rümûzî”, Türk Folkloru Araştırmaları Dergisi, Ocak 1963, S. 162, s. 2953-2956. Ayrıca bkz.: Osman Mitralyöz, Gerede, Ankara 1970. s. 51-52. (Mitralyöz, kitabında şiirin ilk iki dörtlüğüne yer vermiştir.)]
Dörtdivan’ın yetiştirdiği bir diğer önemli şair Dörtdivanlı Hilmî’dir. Hilmî’nin babası Hacı Abdullah, annesi ise Sâre Hanım’dır. Dedesi, Hacı Müderris nâmıyla tanınan Molla Yusuf oğullarından Hafız Muhammed’dir. Hilmî’nin Hafız Muhammed’in oğlu olduğunu söyleyenler de vardır. Fakat bu yanlış olsa gerektir. İlk tahsilini köyünde sıbyan mektebinde yaptıktan sonra Gerede’de Müftü Muhammed Sadeddin Efendi’nin ders halkasına dâhil olmuştur. Hilmî burada tahsilini tamamladıktan sonra icazet almıştır. Köyüne gelmiş, burada müderrislik ve hatiplik hizmetinde bulunmuştur. Bu yüzden Canbulat, kendisinin çevresinde “Hoca Hacı Hatip” diye tanındığından söz eder. Babasının vefatından sonra Dörtdivan’da Cumayeri’nde bulunan Babahazır (Alaca Mescid) Camii’nin imamhatipliği Hilmî’ye verilmiştir. Mezarı da bu caminin içinde yer alındığı şeklindeki bir kaydın son zamanlarda yapılan araştırmalarla yanlış olduğu tespit edilmiştir. Şairin mezarı köyündeki Ulu Mezarlık’ta bulunmaktadır. Aşağıya şairin Ali Rıza Ünlü’nün Tarih Boyunca Gerede kitabında yer alan “Tevhide Yâr Eyle Beni” başlıklı bir manzumesi kaydedilmiştir:
Habibim dostum ya Ganî
Tevhide yâr eyle beni
Fedâ kıldım cân u teni
Tevhide yâr eyle beni
Zikrinle meşgul olayım
Yane yane kül olayım
Ölmezden evvel öleyim
Tevhide yâr eyle beni
Gafletten ikaz olayım
Senin vuslatın bulayım
Ağlar iken güleyim
Tevhide yâr eyle beni
Gaflet gömleğin atayım
Varımı yoğa satayım
Tevhid nûruna yatayım
Tevhide yâr eyle beni
Namus ile ârım olsun
Bülbül ile zârım olsun
Seherlerde kârım olsun
Tevhide yâr eyle beni
Acizim nefsin elinden
Geri koydu menzilimden
Tevhidi kesme dilimden
Tevhide yâr eyle beni
Varlığımdan beni geçür
Havzıl kevserinden içür
Firdevs-i âlâya uçur
Tevhide yâr eyle beni
Sensin Vâhid ü Samed
Avfın ile eyle âzâd
Hilmî diler senden meded
Tevhide yâr eyle beni
Burada söz konusu etmek istediğimiz bir diğer Dörtdivanlı şair rahmetli Servet Yüksel’dir. Servet Yüksel, 19 Ekim 1966 (nüfusta 1 Mayıs 1968) tarihinde, Dörtdivan’ın Adakınık Mahallesi’nde dünyaya geldi. İlk ve ortaokulu Dörtdivan’da okudu, liseyi ise Almanya’da tahsil etti. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldu. Makine tamirciliği mesleğini öğrendi ve Almanya’daki özel kuruluşlarda çalıştı. Almanya’da Türkçe yayınlanan dergi ve gazetelerin muhabirliğini ve temsilciliğini yaptı. 5 Eylül 2021 tarihinde memleketi Bolu’da vefat etti. Buraya şairin “Şehirler Yordu Beni!” şiirindeki birkaç dörtlüğünü kaydetmek istiyoruz:
Bu şehirler yordu beni ey şair!
Gel Seyricek yaylasına göçelim.
Vurgun yemiş duyguların yeşerir,
Yudum-yudum sessizliği içelim.
Bir pınar başında dalar gidersin,
Sular şırıl şırıl içine akar.
Mor dağların sinesinde yitersin,
Gece her yüreğe bir ateş yakar.
Gün doğmadan yola düşer çobanlar,
Selam olsun el değmemiş çiçeğe.
Ya çileli anaları kim anlar?
Maya diye sevgi katar ekmeğe.
Yalçın kayalarda nal izleri var,
Bir ah çek de, destanları uyandır.
Kaval seslerinde bir tatlı efkar,
Burda sevda bir yaralı ceylandır.
Dörtdivan’da bildiğimiz anlamda şiir yazmasa bile söylediği manzum sözler ve Dede Korkut üslubununu andıran konuşmasıyla dikkat çeken Şair Düldül Mevlüt de bu konuda adı anılması gereken isimlerdendir. Düldül Mevlüt Ayer, Dörtdivan’ın Yayalar Köyü’nde 1912 senesinde dünyaya geldi. Baba adı Abdullah, anne adı Âdile’dir. Babasının tek çocuğudur. Çocukluğu, gençliği ve evlilik sonrası hayatı Yayalar Köyü’yle Ömerpaşar Köyü, Azaplar Mahallesi’nde geçti. Biri kız, ikisi erkek üç çocuğu oldu. Düldül Mevlüt, Ömerpaşar Köyü’nün Azaplar Mahallesi’nde 2 Mart 1985 tarihinde vefat etti.
Düldül Mevlüt, köyünde yaşadı ve geçimini rençberlik ederek, çobanlık yaparak sağladı. Askerliğini ise Bolu Piyade Alayı’nda yapmıştır. Onun birbiriyle kafiyeli sözleri daha askerdeyken komutanlarının dikkatini çekmiştir. Hatta Nail Tan’ın ifadesine göre İstiklal Savaşı kahramanlarından Fahrettin Altay da onunla ilgilenenlerdir.
Düldül Mevlüt, irticalen ve kafiyeli söz söyleme sanatına malik bir kabiliyetti. Dörtdivan’da bu tür sözlere “oranlama” da denilmektedir. Bunlar hece vezninde söylenmiş sözler değildir. Düldül Mevlüt sadece kafiye uyumuna dikkat etmektedir. Ancak bu bile onun Dörtdivan’da “şair” olarak tanınmasına ve insanların müşkilleri, dertleri için müracaat ettiği kişilerin başında gelmesine yetmiştir. Düldül Mevlüt tahsil görmemiştir. Kendi ifadelerine göre defter ve kalem onun içindedir. (Nail Tan, “Bolu İli Halk Edebiyatının Kaynaklarından Dörtdivanlı Düldül Mevlüt”, DİVANKAV Bülteni, S. 6, Haziran 2003, s. 18.)
Düldül Mevlüt Dörtdivan, Gerede ve Bolu’da söylediği manzum sözleriyle tanınmıştır. Düldül Mevlüt, kendisinden kayıt alan Prof. Dr. Faruk Sümer’le Prof. Dr. Ahmed Edip Uysal’a da şunları söyler:
“El ele bakışdınız / Göz göze dakışdınız / Ankara’dan çıkışdınız / Bu işi meydana götüdünüz / Göynüme dakın / Ateşi yakın / Bu memlekete elünüzden geldüğü gada bakın / Dur dedüğüm yerde durun / Boynunuzu burun / Ziyaret etmek içün buraya / Bir abede (âbide) gurun / Bunu sizlerden beklerin / Hem sözümden azılacak / Hem birez gızılacak / Hem sizin hâtıranız olacak / Hem tarihlere yazulacak / Bu boş dünyadan gözlerim dulunacak / Burada hâtıranız bulunacak.” (Nail Tan, “Bolu İli Halk Edebiyatının Kaynaklarından Dörtdivanlı Düldül Mevlüt”, DİVANKAV Bülteni, S. 6, Haziran 2003, s. 19.)
Dörtdivan yeni şairler yetiştirmeye günümüzde de devam etmektedir. Fahri Kayaalp, Ali Çankaya, Ekrem Çeliksoy, Ali Argunşahin, Ramazan Yıldız, Erol Gündoğar, Ramazan Yaman, Atilla Çetinkaya, Halil İbrahim Yaman, Mehmet Ali Ayer günümüz Dörtdivanlı şairlerindendir. Daha başka isimlerin de var olduğu tahmin edilebilir. Böyle bir yazı içerisinde şairlerin hayatına ve eserlerine geniş olarak yer vermek makalenin boyutlarını çok aşacaktır. Yalnız ismini verdiğimiz şairler bile Dörtdivan’ın bu husustaki kültür zenginliğine işaret etmektedir. Detaylı bir araştırmayla ve ilmî olarak Dörtdivan’ın bu zenginliği tespit edilmelidir.