Ahmet URFALI
Dost kelimesi dilimize, Farsça, ‘’düst’’ sözcüğünden dilimize geçmiş olup ‘’sevilen, güvenilen, yakın arkadaş, gönüldaş, iyi anlaşılan kimse, düşman karşıtı’’ anlamlarını taşımaktadır.
Vefalı insanlarla eskiden kurulmuş, güzel ahbaplıklara; kadim dost… sıcaklığı, omuzdaşlığı her zaman hissedilenlere; yakın dost, can dost, , kara gün dostu… olumsuz , beklenmedik davranış gösterenlere ve onun verdiği zarara, dost kazığı… güzellik ve iyilikleri daim olanlara; dost canlısı, aile dostu, baba dostu… zor zamanlarda darda bulunan dostlara ilgisiz kalanlara, iyi gün dostu… deyimleriyle Türkçe’de zengin bir dost dağarcığı bulunmaktadır.
Yılların süzgecinden geçerek günümüze kadar gelen ve her biri sosyal tecrübelere dayanan, hayat dersi veren atasözleri, dost ve dostluk alanını da boş bırakmamıştır: Dost acı söyler, dost ağlatır, düşman güldürür, dost başa, düşman ayağa bakar, dost bin ise azdır, düşman bir ise çoktur, dost dostun eyerlenmiş atıdır, dost ile ye, iç alışveriş etme, dost kara günde belli olur… Sözler uzayıp gider. Lakin insan, dostluk üzerine söylenmiş bu kadar deyim, deyiş ve atasözüne rağmen zaman zaman kişilerin dost olup olmadığına başa gelen olaylardan sonra karar verebilir.
Montaigne, Denemeler’inde ; Dostluğu, ‘’en az iki yetişkin, özgür, bağımsız iki şahsiyet arasında kurulan ilintiler ve yakınlıklardır.’’ diyerek tanımlar. Ve dostluk üzerine şu sözleri söyler: ‘’Gerçek dostluğun ne olduğunu bilirim; bildiğim için de dostumu kendime çekmekten çok, kendimi ona veririm Ona iyilik etmeyi onun bana iyilik etmesinden daha çok istemekle kalmam; kendine her edeceği iyiliğin bana da iyilik olmasını isterim Bana en büyük iyiliği kendine iyilik ettiği zaman etmiş olur.’’
Dündar Taşer, dostluğa, ‘’müttehit adam’’ tamlamasını kullanarak yeni bir boyut kazandırır. Müttehit; beraberce, birlikte, birleşmiş, kaynaşmış demektir. Ruhları, gönülleri, ülküleri birleşmiş, kaynaşmış, dost insanlar… Mevlana, dostluğu; ’’yan yana, diz dize olmak değil, can cana, kalp kalbe olmak’’ gerçekliğinde anlar. Montaigne: ‘’Dostlukta ruhlar o kadar derinden uyuşmuş, karışmış, kaynaşmıştır ki onları birleştiren dikişi silip süpürmüş ve artık bulamaz olmuşlardır.’’ diyerek dostluğun derin ve sırlı ifadesini evrensel yönleriyle belirtir.
Gerçek dostluğun sınırsız, önyargısız, çıkarsız ifadesi:
‘‘Görenler hiç fark etmez, seni benden, beni senden
Seni bende, beni sende bakıp bir tende görmüşler.’’
Toplum hayatında insanalar arasındaki birlik ve dayanışma, gerçek dostlukla sağlanır.
İyi gün dostlarının varlığı çıkar ilişkisine dayanır. Hz. Ali, gerçek dostluğu şöyle ifade eder: ‘’Dost, dostunu üç halde korumadıkça tam dost olamaz: düşkünlüğünde, kendisi bulunmadığı vakit, ölümünden sonra.’’ Beklenti, çıkar ve yararlanma üzerine kurulmuş sahte dostluklar, bu yüce kavramın başlıca düşmanlarıdır. Çıkara dayalı dostluklar menfaatin bittiği yerde sona erer. Doğrusu şudur ki; Çıkar ve dostluk asla yan yana gelmemesi gereken iki kavramdır. Kara günde dost olamayanların durumu kara mizahla yergilenir:
‘‘Kahvelerim pişti gel,
Köpükleri taştı gel.
İyi günün dostları
Kötü günüm geçti gel.’’
Halil Cibran ‘‘Dost; sizin sevgi ektiğiniz, vefa biçtiğiniz tarladır.’’ derken dostluğun sevgiyle başlayıp vefa ile devam edeceğini belirtir. Dostlarından çok çeken bir kişi; ‘‘Gün oldu dostlarımın elinden düşmanlarım beni zorlukla kurtardı. Beni kahreden bu oldu’’ demiştir.
Kuddusi dost vefasızlığından yakınır:
‘‘Işk ile enes oldı gönül geçdi sivadan
Ben sohbet-i nas ülfet-i yârandan usandım
Çün zerre vefa görmedim ihvani zamandan
Şol yüzleri dost özleri düşmandan usandım.’’
(Gönül âşk ile tutkun oldu; gayrisinden geçti / Ben insan sohbetinden dost görüşmesinden usandım.)
(Çünkü zamane insanlarından zerre vefa bulamadım / Yüzleri dost, özleri (içleri) düşmandan usandım.)
Âşık Veysel; sadık sevgili olarak kara toprağı görür:
“Dost dost diye nicelerine sarıldım
Benim sadık yârim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sadık yârim kara topraktır’’
İnsan, bilinmezlik çelişkileriyle doludur. İnsanı tüm yönleriyle anlamak da mümkün değildir. Dostlukta bağlılık esastır. Bu bağlılık, kul köle olmanın dışında, bir diğergamlık davranışıdır. Dostlukta karşılıklı sadakat, karşılıklı rıza aynı zamanda toplumsal hayatın da temel bir mutluluk kaynağıdır. Dostluğun zarar göreceği olumsuz davranışlar ancak ortaya çıktığında anlaşılabilir Bu da zarara uğrayan kişinin psikolojisini bozar. Çıkar, nankörlük, vefasızlık, sadakatsizlik… dostluğun başlıca düşmanları olup kişilikleri zayıf insanların tipik davranış özellikleridir.
Kutlu Elçi; “Önce refîk, sonra tarîk”. ( Önce yolda yoldaş, sonra yol.) buyurarak dostun sosyal hayattaki yerini belirlemiştir.
Ahmet Muhip Dranas; dostu, dostluğu Türkçe’nin söz güzelliğiyle tanımlar:
‘’Dost dost diye deli derviş gezdiğim,
Bir ağladığım, bir güleyazdığım,
Adını dağa taşa kazıdığım
Benim bir tanem dost, gözümün nuru!
Tutmaz elim, topal ayağım uğru,
Amansız kara bahtımdan ötürü
Kan ter dolandığım yollar gölgesi,
Kara ekmeğimin akça mayası,
Susayınca çağıldak sular sesi,
Ay aydınlığım, gün ışığım, canım,
Bayramım, bolluğum, yemişim, yenim
Gözyaşımı gözden gizli silenim!
Pek garipçe kaldım köyümde ıssız,
Otsuz, ocaksız, akılsız, ayvazsız.
İki elin kanda olsa durma tez
Dağ başını duman almadan beri,
Eyüp sabrım, eyi düşlerim yoru,
Yet bu yana! Avareyim, yet, yürü!’’
Bütün olumsuzluklara rağmen dostluk, devam ederek dünyanın güzelleşmesine, insanların dayanışma ve yardımlaşmasına katkı sağlayacaktır. Dostluğa karşı olan olumsuz davranışlar, onun gerekliliği ve gerçekliğini pekiştirecektir.
Gerçek dost, gökyüzünün karanlığında bir umut tebessümüdür. Tebessümünüz eksik olmasın.