Dostluk, Kardeşlik ve Sevgiye Açılan Kapı: HACI BEKTAŞ VELÎ

C:\Users\alialpercetin\Desktop\HACI BEKTAŞ VELÎ\Hacı Bektaş-1.jpg

Ali Alper Çetin

Onüçüncü yüzyıl Anadolusu, tasavvuf ve düşünce tarihimizde önemli bir aşama, bir kaynak çağıdır. Selçuklu Devletindeki taht kavgaları, savaşlar, Moğol akınları, devamlı huzursuzluk yaratmış, üstelik, Arap ve Farsça’nın devletin resmî dili oluşu, sarayla halkın arasını açmıştı.

 

Anadolu’ya, doğudan Türk göçleri oluyordu. Gelenler arasında, bilginler, şeyhler, dervişler vardı. Bunlar, huzursuz Anadolu’ya huzur getirdiklerinden söz ediyorlar, dünyanın geçici olduğu, gerçek huzurun ölümden sonra var olacağını söylüyorlardı. Çaresiz ve bitkin halk, bu düşüncelerin kolayca etkisi altında kalıyor, bunları söyleyenlerin çevresinde toplanıyorlardı. Böylelikle tasavvufî düşünceler, Anadolu’da uygun bir ortam buluyor, Doğu’nun tanınmış mutasavvıfları Anadolu’ya akın ediyorlardı. Mevlânâ Celâleddin’ler, Ahi Evran’lar, Şems-i Tebrizî’ler, Muhuyiddin-i Arabî’ler, bu çağda Anadolu’ya gelmişlerdi.

 

İşte bu günlerde, başka bir tasavvuf ulu’su da Anadolu’ya gelmiş, Kırşehir yakınlarındaki Suluca Karahüyük (Hacıbektaş) köyünde yerleşmiştir. Bu ulu kişi, hepimizin bildiği Hacı Bektaş Velî’dir. Hacı Bektaş Anadolu’nun İslamlaşma sürecine önemli katkıları bulunan “Horasan erenleri”nden dir. (Ahmed Yesevî Dergâhında yetişmiştir)

 

Kaynakların bize verdiği bilgilere göre, Hacı Bektaş Velî, 1209 yıllarına doğru Orta Asya’nın Horasan bölgesinde eski bir Türk şehri olan Nişapur’da doğmuştur. Annesinin Hatem Hatun, babası Seyyid İbrahim Sanî ve her ikisi de Türk soyundan olduğu söylenir. Onun asıl adı Mehmed Bektaş’tır. Daha çocukken üstün bilgi yetenekleriyle dikkat çekmiş, gençliğinde, devrin ulu erenlerinden Lokman Perende’nin ( Meşhur Velâyetnâme, onu Şiîliğin unvan mezhebini taşıyan Câ’fer-i Sâdık’tan Beyazid Bestâmî’nin getirdiği hırkayı giymiş olan “Lokman Perende” vasıtasıyla Hoca Ahmed Yesevîye bağlar) eğitim ve öğretim potasında pişmiş, olgunlaşmış, ünlü bilginlerle görüşmüş, sonra da kardeşi Menteş’le birlikte Anadolu’ya göçmeye karar vermişlerdir. Yolculuk uzun sürmüş, bu sırada Mehmed Bektaş, Mekke’ye giderek Hacı Bektaş olmuş. Sonunda Anadolu’ya gelmiştir.

C:\Users\alialpercetin\Desktop\HACI BEKTAŞ VELÎ\Hacı Bektaş-2.jpg  C:\Users\alialpercetin\Desktop\HACI BEKTAŞ VELÎ\Hacı Bektaş-3.jpg

O günlerde Anadolu’da, Selçuklu Devletine karşı Babaî ayaklanmaları vardır. Babaî’lerin reisi Baba İskak, Anadolu’daki bazı Oğuz boylarını kendi kerametine inandırarak, Selçuklu Sultanı II.Keyhüsrev’e karşı ayaklandırmıştır. Güçlükle bastırılan bu ayaklanmadan sonra Türkmen oymakları ezik ve bitik, Anadolu yaylalarında kümeleşmişlerdir. Bu ortam içinde Anadolu’ya gelen Hacı Bektaş, Suluca Karahüyük’e (Hacıbektaş) yerleşmiş, bu köyün ileri gelenlerinden yaşlı bir Türkmen hocası olan İdris Hoca’ya konuk olmuştur.

 

Hacı Bektaş, Suluca Karahüyük (Hacıbektaş) ve çevresindeki hor görülen, ezilen Türkmen müridlerini Tanrı yoluna irşada başlamış, onlara iyiyi ve güzeli, doğruyu ve gerçeği, dostluğu ve kardeşliği telkin etmiştir. Kısa sürede, konuk olduğu İdris Hoca’nın evi, sayısız ziyaretçilerle dolup taşmaya başlamış, Hacı Bektaş’ın hizmetinde bulunan İdris Hoca’nın karısı Kadıncık Ana’da konuklarını ağırlamak için gecesini gündüzüne katmıştır. Derken, Hacı Bektaş’ın söhreti tüm Anadolu’ya yayılmış, Suluca Karahüyük, inanan ve seven gönüllerin harman olduğu, savrulup elendiği, yıkanıp durulandığı bir (erenler yurdu) olmuştur. Ona bağlı Türkmenler’e, Bektâşî denilmiştir.

 

Hacı Bektaş’ın bundan sonraki hayatı çeşitli söylentiler ile doludur. Onun sözleri, sohbetleri, uyarıları olağanüstü olaylarla örülmüş, Hacı Bektaş’a çeşitli kerametler izafe edilmiştir. Bu söz ve sohbetler, çevresindeki müridleri tarafından derlenerek. Hacı Bektaş’a ait (Makalât) ve (Fevaid) adlı iki eser meydana getirilmiştir. Bu iki eserden ayrı olarak, Hacı Bektaş’ın (Şathiye) adlı

C:\Users\alialpercetin\Desktop\HACI BEKTAŞ VELÎ\Hacı Bektaş-4.jpg           C:\Users\alialpercetin\Desktop\HACI BEKTAŞ VELÎ\Hacı Bektaş-5.png                                                       

 

Türkçe manzum bir eseri daha olduğu söylenmektedir. Hacı Bektaş’ın ölümünden çok sonra, Bektâşîlerce hazırlanan ve bir destan havası içinde Hacı Bektaş Velî’nin menkıbelerinden bahseden (Velâyetnâme) adlı eser çok meşhurdur.

 

Hacı Bektaş, fikir yapısı içinde, halka inen, halkla halk diliyle söyleşen, onun törelerine saygı duyan, olgun bir sofîdir. Kendisinden çok önceleri Türkistan’da yaşayan mutasavvıf Ahmet Yesevî de öyle yapmış,  Hoca Yesevî’nin (Divân-ı Hikmet) adlı manzum eseri gibi Türkçe yazarak, halkı kendi öz diliyle uyarmıştır.

 

Hacı Bektaş, savaşı dostlukla karşılamış, dostluğu kardeşlikle bir tutmuştur. Gerçek aşka, Tanrı’nın dostluğuna, Tanrı’dan korkarak değil, Tanrı’yı doyumsuz bir sevgi, arındırılmış bir yürekle severek ulaşmayı amaç bilmiştir. (Bu sevgi insanın özündedir. Önce insan kendisini bilmeli, karşısındakini de sevmelidir) der. Ve yine: (Sürekli olarak mutluluk istiyorsan, herkesle dost ol, kimseye kin ve haset besleme) diye uyarır. Hacı Bektaş’a ait olduğu söylenen bir şiirde bu fikirler şöyle dile getiriliyor:

 

Dervişlik hırkada, taçda değildir,

Hararet nardadır, saçda değildir

Her ne ararisen kendinde ara

Kudüs’te, Mekke’de, Hac’da değildir.

                      *

Sakın bir kimsenin gönlünü yıkma

Gerçek erenlerin sözünden çıkma

Eğer insanisen ölmezsin korkma

Âşığı kurt yemez, uc’da değildir

 

C:\Users\alialpercetin\Desktop\HACI BEKTAŞ VELÎ\Hacı Bektaş-6.jpg                    C:\Users\alialpercetin\Desktop\HACI BEKTAŞ VELÎ\Hacı Bektaş-8.png

Hacı Bektaş Velî, yaklaşık, 1271 yılında, Suluca Karahüyük’te (Hacıbektaş) ölmüş, mezarı üzerine bir türbe yaptırılmıştır. Türbe, Orhan Gazi tarafından 1338 yılında basit yapı olarak, “Çile Damı”na eklenmiştir. Hacı Bektaş Velî türbesi bugünkü şekliyle, sekizgen bir zemin üzerinde, Murat (Hüdavendigar) döneminde Hacı Bektaş Velî’nin oğlu Seyid Ali Sultan tarafından 1385 yılında yeniden yaptırılmıştır. 1485-86 yılında II.Beyazıt  tarafından türbenin çevresi tanzim edilmiş, Külliye 1869-70 yıllarında Osmanlı Sultanı Abdülaziz döneminde, Hacı Bektâş Velî’nin postişini (tarikat şeyhi) Ali Celâleddin Çelebi tarafından onarılmıştır.

 

Nevşehir ilimize bağlı Hacıbektaş ilçesindeki Hacı Bektaş Dergâhı 1960’lı yıllarda onarılmış, 1964 yılında müze olarak düzenlenmiş ve ziyarete açılmıştır. Müzede Bektâşîlikle ilgili sanat eserleri sergilenmektedir.   

 

Hacı Bektaş Velî, Anadolu Türk uluları arasındaki seçkin bir yer alır. Ortaya koyduğu öğreti yöntemleriyle AlevîBektaşî Tarîkatı ile Sünni İslam’ı da bir hayli derinden etkilemiş olan bir şahsiyettir.

 

Onu sayan ve sevenleri, izini izleyen, düşüncelerini benimseyenler, ölümünden sonra Bektaşîlik tarîkatını kurarak, Hacı Bektaşî pîr edinmişlerdir. Bundan sonra, Suluca Karahüyük Köyü, Hacıbektaş adını almış, türbe çevresindeki Bektaşî Dergâhı, ek yapılarla büyütülmüştür.

 

Bektâşîlik, yüzyıllar boyunca inançları etkilemiş, Anadolu ve Anadolu dışına taşmıştır. Türk kültürü ile yoğrulan, özel töreleri olan Bektâşîliğin Türk dilinin gelişmesi ve işlenmesi alanındaki hizmetleri de büyüktür. Tasavvufî bir inancı sürdüren, bağnazlıktan uzak Bektaşî edebiyatı ise, hikâye ve fıkralarıyla halk edebiyatımızın orijinal ve gür bir kaynağını teşkil eder.

 

C:\Users\alialpercetin\Desktop\HACI BEKTAŞ VELÎ\Hacı Bektaş-10.jpg       C:\Users\alialpercetin\Desktop\HACI BEKTAŞ VELÎ\Hacı Bektaş-9.jpg

 

1273 yılında, öldüğü kesin olan Mevlânâ Celâleddin Rumî ile çağdaştır. Bu çağdaşlığı zaten Mevlevî kaynakları ortaya koymaktadır. Bu iki ulu kişinin arasında güçlü bir bağlantı olduğu göstermektedir. Hacı Bektaş Velî, Anadolu’yu Türkleştiren Türkmen gücünün hayatına şekil veren bir halk lideridir. Hacı Bektaş Velî kendisinin de bağlı olduğu Ahilik Teşkilâtı ile,  Osmanlı Devleti‘nin kuruluş devrinde Anadolu’da sosyal yapının gelişmesinde önemli katkılarda bulunmuştur. 1263-1264 tarihlerinde Anadolu’dan Kırım’a geçen Alevi Türkmenler’in başında bulunan Sarı Saltuk, Taptuk Emre, Yunus Emre gibi uluların mürşididir (öğretmeni).

Sözlerimi, İmtiyaz Sahipliğini yaptığım “Çukurova Lobisi” dergisinin “Âşık İmami Özel Sayısı”n da; Âşık İmami’nin çok güzel bir şiiri, ağıdı ve feryadı ile noktalıyorum:

 

                                                    

C:\Users\alialpercetin\Desktop\HACI BEKTAŞ VELÎ\Hacı Bektaş-7.jpg

Cümleniz Âdem’in evlâdı ise                                                        

Alevi de benim, Sünni de benim

Ali Muhammed’in damadı ise

Alevi de benim, Sünni de benim

 

Hünkâr Hacı Bektaş Velî bendedir

Yunus Mevlâna’nın yolu bendedir

Muhammed bendedir Ali bendedir

Alevi de benim Sünni de benim

 

Elestüde ahdı eman eyledim

Nice yıldır devri zaman eyledim

İmami’yem Hak’ka iman eyledim

Alevi de benim, Sünni de benim

 

İmami türküsüz geçmiyor günüm

Sevdadır mezhebim, sevgidir dinim

Alevi de benim Sünni de benim

Bu türküler bir gün öldürür beni

 

KAYNAKLAR

Mehmet Önder: Anadolu’yu Aydınlatanlar, Başbakanlık Vakıflar Genel

Müdürlüğü Yayınları, 1998 Ankara

Çukurova Lobisi Yıl:4 2012 Âşık İmami Özel Sayısı

Dr.Halil Atılgan-Çukurova Lobisi Yıl:4 2012 Âşık İmami Özel Sayısı

www.cukurovader.org.tr

www.hacibektas.bel.tr

w3.gazi.edu.tr/~ertan/hbveli.htm

 

* Dip not: Bazı kaynaklar (tarihçi),  güvenilir bulunmadığı için dikkate alınmamıştır.

Yazar
Ali Alper ÇETİN

1955 yılında Ceyhan’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Ceyhan’da tamamladı. 1980 yılında Çukurova Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Makina bölümünü başarı ile bitirerek Makina Mühendisi unvanını aldı. Devlet Lisan Okulu İngiliz... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen