Suat, Alaattin, Selahattin ile yaklaşık elli yıldır arkadaşız, dostuz. Elli yıldan bu yana aynı türküleri söyleriz.
Yüreklerde aynı ülküdür hep.
Bazen “Benden selâm olsun Bolu Beyi’ne “olur, bazen de sarı çiçeklerle halleşiriz.
Estergon Kal’ası su başı duraktır bizde. Bir sinsi firak kemirir gönlümüzü.
Sinan adlı bir yiğit gelir Kırım’dan, kılıcı kından sıyrılı. İki kılıç bir kına sığmaz, bilir.
Vardar Ovası’ndan kalkan kazlar uçar göğümüzde.
Tuna Nehri akmam dese de bize doğru akar hep, gelişi bizedir. Bir gün olsun ötelere çevirmemiştir yönünü.
Aşıklarımız vardır Dede Korkut ca.
Şöyle söyler Sümmani;
Ervâh- ı ezelde levh- i kalemde
Bu benim bahtımı kara yazmışlar
Bilirim güldürmez devr- i âlemde
Bir günümü yüz bin zâra yazmışlar.
Ârif bilir aşk ehlinin hâlini
Kaldırır gönlünden kıl- ü kâlini
Herkes dosta yazmış arzuhâlini
Benimkini ürüzgara yazmışlar.
Olaydım dünyada ikbali yaver,
El etsem sevdiğim acep kim ne der
Bilemem tecelli mi yoksa ki kadar
Beni bir vefasız yara yazmışlar.
Yazanlar Leyla yı Mecnun kitabın
Sümmani yi bir kenara yazmışlar.
Torunu da aynı yoldaydı. Sümmani’nin torunu Hüseyin Sümmanoğlu da şöyle söylüyordu;
“Bülbül için altın kafes baykuşa viran yeter,
Süleyman’a tahtı saray garibana han yeter,
Be ey aşık bu bir sırdır fikir yorma boşuna,
İcraatı saklı kalsın laftaki vicdan yeter.
Nolurdu ki katılsaydım hedefe evenlere,
Kem göz ile bakmaz idım nefsini dövenlere,
Bu dünyanın saltanatı koy, kalsın sevenlere,
Bir dost bir post diyenlere bir kaşık ayran yeter.
Her kim bunu idrak etmiş sinesi yaradadır,
Sümmanoğlu gibilerin tarihi karadadır,
Ay yıldızda gezenlerin meskeni nerededir,
Bir yakasız gömlek ile yatmaya vatan yeter…”
Üç bin yıl sonra doğacak torununa selam gönderiyordu Dilaver Cebeci de.
Kerkük Divanı söyleniyordu akşam karanlığında dağlara karşı.
Sonra yola düşmüştük ağır ağır.
Göğümüzden yıldızlar toplamıştık avuç avuç. “Ata bergüzarı” yıldızlar. “Aklımıza yıldızlar dökülüyor”du. Yıldız “Sitare”ydi.
“Rahmet damlalarından bereketli tesbihimiz” vardı elimizde.
“Dolunay umutlarla” çektiğimiz.
Suriye’de çatışmada on beş on altı yaşındaki bir Türk Genci yaralanmış, sınırda bizim hastaneye getirmişler. Yanında dedesi de gelmiş. Kurtaramamışlar şehit olmuş genç. Arkadaşlar dedeye “torununu buraya defnedelim, zaten ortalık karışık, burası da bizim.”
“Olmaz” demiş dede. “Torunumu sırtıma verin, doğduğu yere götürüp defnedeceğim. Bizim ölülerimiz de vatan bekler.”
“Onlar Oğuz mayası gök ışığın erleri,
Onlar ülkü çağının bahadır melekleri” de yıldız yıldız vatan bekliyordu dört bir yanda.
Dilaver Cebeci söylesin şimdi de.
Âşık Davud Sulâri ve Yalnızbağlı Necati Gültepe için –
Sineme yüzlerce ok saplanırdı
“Kirpiğin kaşına değdiği zaman.”
Bir sızı içimde keleplenirdi,
Kulağım adını duyduğu zaman.
Kâh zülfünün karasında yatardım,
Kâh gözünün deryasında yiterdim.
Seni hayal eder, dilek tutardım,
Göğümde bir yıldız kaydığı zaman.
Bahar başlayınca elvan toyuna,
Sevdam çiçek açar idi boyuna.
Koyakdaki gür derenin suyuna,
Söğüt dallarını eğdiği zaman.
Meltem vursa yüzündeki güllere,
Dokunurdu gönlümdeki tellere.
Bakarak ağlardım cılga yollara,
Bir türkü bağrımı oyduğu zaman.
Bu aşk can evimde kaldı da yarım,
Hâlâ o iklimden sesler duyarım.
Kim bilir belki de sana doyarım,
Topraklar yağmura doyduğu zaman.