Ömer AĞAÇLI
Allah, insan birlikteliğinde “ DUA” çok önemli varoluşsal ilişki biçimi, ibadettir. Kur’an, Allah’ı tanıtırken 2/ 255: “ O, daima yaşayan, bütün varlıkları desteği ile ayakta tutan, onları varkılandır.” Diye, bütün kevni( kozmosun) alemi, alemdeki varlıkların özü, hayat kaynağı olduğuna vurgu yaparak açıklamıştır. Bu ayette Allah’ın hayat sıfatından söz edilmektedir. Allah’ın hayat sıfatı “ HAYY” ismine tekabül etmektedir.
Her şeyin özü, hayat kaynağı olan Allah, insanın da hayat kaynağıdır.
Allah, insana kendi varlığını açmış ve ona yaratılı amacını öğretmiş, bu amaca göre nasıl yaşayacağnı da öğretmiştir ki bunun adı vahiydir. Vahiy, Allah’ın insanla konuşmalarıdır. İnsanın da Allah ile konuşmaları “ DUA” kapsamında olanlardır.
“ DUA”, Allah’ın kelimeleriyle insanın Allah’a karşılık vermesidir. Kuldan Allah’a karşı yapılan her yöneliş, her tavır ve davranış “ İBADET” kapsamındadır.
İbadetler bir düzen ve usül içindde yapılır ki bu da ahlaktır. Dua da bu kapsamda ahlaktır. Dua ilahi ahlaka uygun yapılanlar olduğu için ahlak olarak kabul edilebilir.
Kur’an’ bakınca onun dua ile başladığı ve dua ile tamamlandığını görürüz. Kur’an’ın ilk suresi “ FATİHA” ve son suresini de 113, 114 “ FELAK”, “ NAS” dırlar.
2/186: “ Kullarım, sana benden sorarlarsa, söyle: “ Ben onlara yakınım. Dua edenin, bana dua ettiğinde onun duasınna karşılık veririm.”
40/60: “ Rabbimiz buyurdu ki . “ Bana dua edin, dualarınızı kabul edeyim. Bana kulluk etmeye tenezzül etmeyenler, aşağılık olarak cehenneme gireceklerdir.” 25/77: “ De ki: “ Duanız olmadıktan sonra Rabbim sizi ne yapsın?.” 40/60 ayette açıkca “ BANA DUA EDİN” sözü bir emirdir yani farzdır. Çünkü dua ibadettir, kulluk etme biçimidir.
Yeryüzü bir mabettir. Allah’ın yarattığı bütün maddi, manevi varlıklar yeryüzündedir. Buna melekler de dahildir. Bütün mahlukat yeryüzünde hakka ibadet etmekle mükellefdir. İnsanın dışında her varlık kendi hal diliyle ibadet etmektedir. İnsanın da asıl misyonu bu mükellefiyet kapsamındadır. Ama insan nefsinin hakimiyetine girerek bu mükellefiyetini yerine getirmekte aymaz davranır. Her peygamberin asıl misyonu insana bu ilahi gerçeği hatırlatmak için gelmiştir.
Her insan her an dua halindedir diye düşünüyorum. Şöyle ki; her insan her an düşünür, düşüncelerini talebe çeviriri, ki bu düşünceler hep dua kapsamındadır. Şu kadar ki her istek bir duadır. İnsan bundan asla kaçamaz. Bu hal bir zorunluluktur.
Dua insan düşüncelerinin kategorleriyle ilgilidir. İnsan hangi kaegoride düşünürse duanın niteliği de ona göre ortaya çıkyor, diye düşünüyorum. İnsan düşüncelerini kategorize eden İbn Arabi insanı düşüncelerini dört kategoriye ayırıyor. Bunlar “ RABBANİ DÜŞÜNCELER”, “ MELEKUTİ DÜŞÜNCELER”. “ NEFSANİ DÜŞÜNCELER” VE “ ŞEYTANİ DÜŞÜNCELER” olarak. İnsan hangi kategoride düşünüyorsa kendisi de o dur. Genelde insanların nefsleri kuvvetlidir hep nefsani, şeytani alanlarda gezinir dururlar ve onların talepleri de hep bu minval üzeredir. Bizim burada sözünü ettiğimiz dualar, Rabbani ve Melekuti alanla ilgili olanlardır. Rabbani ve melekuti dualar ancak insanı Hakka’ yaklaştırır. Diğerleri de uzaklaştırır. Rabbani ve melekuti dualar , ilahi ahlaka uygun olanlardır ve bunlar ibadettirler.
Kur’an’da dua ile ilgili şu ayetlere bakalım.
6/ 102: “ Allah, herşeyin yaratıcısıdır. Güvenilip, dayanılacak tek varlıktır.”
3/122: “ İnananlar Allah’a dayansınlar.”
60/4: “ Rabbimiz, sana dayandık, sana yöneldik.
17/80: “ Bana katından destek ol, bana güç ver.”
Şimdi yukarıdaki aytlere göre dua konusundaki anladıklarımı ifade etmek istiyorum. Dua, alemlerden Allah’a yöneliş ibadettir. İnsan dünyada zihnini hep yaratılmışlara takarak onlarla ilişkiler içinde yaşar. Onları iç dünyasına alır. Kalbin ve iç dünyanın huzuru da bozulur. Bu hal insanı şirke, küfre götürür. Dua işte bu noktada insanı huzursuzluklardan ve şirk pisliğinden kurtarır.
Dua, zikir, secde aynı anlama gelir. Alak 19: “ Allah’a secde et, yalnız O’na yaklaş.” Ayetiyle belirtilen hal, secde anında insan hakk’a enyakın hale gelir.
Dua, zikir ve secde kalbi Allah’a yaklaştırır ki kalbin Allah’a yaklaşması, insanın özü ile bağlı olduğu Allah ile ontolojik bağın yeniden kurulmasıdır.
Dua, kalpdeki nurun parlamasını sağlar. Nur ise şeytanları kovar. Bu da ilahi rahmettir. Kalp şeytani düşüncelerden kurtulunca akıl da kendine gelir ve idrak açılır. Akıl ancak kalpdeki kötü düşüncelerden kurtulmadan doğruyu bulamaz hep zanda kalır. Aklı çalıştırmayan kalbin bozukluğudur. İnsanlığın bugün bile anlayamadığı gerçek budur. İnsan kozmik bir varlıktır. Dua ile insan yeniden kozmik, bütünsel bir yapı kazanır, toparlanır, fıtrat dairesine girer. Dinin amacı zaten yerinden ayrılan insanı ne yapıp edip tekrar ayrıldığı yere tıkmaktır.
Dua, Allah’a kurbiyet elde edebilmek için en önemli vasıtadır. Dua esnasında ilahi olan insani olanı istila eder. Böylece kul, manevi mertebe elde eder. Mistik tecrübedir bu. Yani ruh boyutunda irtifa kazanır. İnsan göğe çekilir. Dua esnasında ruh badeni işgal edince insan nefsin saltanatından kurtulur.
İman hür bir iradenin fiilidir. İman kalbin fiilidir. Dua dilin ve kalbin fiilidir. İman, özün kaynağın tecrübesidir. Dua, insanı kaynağa bağlar. Dua, aşkınlığı yaşamaktır. İnsanın , insani olanın ilahi özünü bizzat kendisinin deneyimlemesidir. Bu hal özgürlüğün deneyimidir.
İslam dini, “ HAYA” dinidir. Hayat hayadan gelir. İnsanın gerçek hayatı seçmesi, hayat bulması, haya bulmasıdır. Dua, inananı yeniler, haya, hayat buldurur. Böylece dua insanı değiştirir.
İnsan Allah’a yönelerek oluşa iştirak eder. Oluşlar, RABBANİ İŞLERDİR. Oluş ise her andır. Oluş bir halden başka bir hale hale dönüştür. Dua ile müminin bu değişim ile Rabbani faaliyetlerin etkisi ile hali değişir. Bu ilahi sürece giren insan beşeri sıfatlardan ilahi sıfatlara doğru değişim elde eder. KUL FENA OLUR, BEKA YOLUNA GİRER. Dua, kulu fıtrat dairesine çeker. Değişim denilen de budur. Sonuçta kul, nefsin heva ve hevsinden yakayı kurtaır ve ruhun kutsal hakimiyetine girer. SON SÖZ DE İSMET ÖZEL’DEN : “ İNSANOĞLUNUN ELİNDEKİ TEK İKTİDAR DUADIR.”