Töre dergisi bizim fikir değişikliğimiz çok önemli bir yer işgal eder. Devlet gazetesinde aylık olarak yayınlanan bir düşünce dergisi “Töre” adı altında ortaya çıkacak bir günlük bir açıklama çıktı. Birçok insan gibi ben de heyecanlandım. Devlet gazetesi dahil o güne kadar orada burada çıkan bazı dergileri takip etmiş ve okumuştum. Ama yeni bir derginin geleceği gerçekten de beni beklentiye sokmuştu.
Sonuçta dergi çıktı ama dergi ile ilgili Devlet gazetesinde (29 Mayıs 1972) bir yazı çıktı; Töre ünitesinin çıkışı ile ilgiliydi.
Bu yazımızda Töre ergisi için düzenlenmiş yazı ile ilgili olması açısından Dündar Taşer ile yine bir hayali söyleşi gerçekleştireceğiz.
Odgurmuş: Sayın Taşer, 1970’li yıllarda siz Devlet gazetesinde haftalık yazılar yazıyorsunuz. Devlet gazetesi daha çok siyasi bir görünüm içindeydi. Bu arada bir de aylık yayınlanan bir fikrin parçalarını çıkarmak mümkündür. Siz bu aylık dergi konusunda pek umutlu değildiniz.
Dündar Taşer: Töre dergisinin ikinci yılına girdi. Ciddi bir dergi için ne büyük bir başarı, kuran, yürüten ve yaşatan sayın Işınsu, her türlü takdirin üstündedir.
Kuruluş günü tarihlerinin heyecanını yaşatıyor. Doç. Dr. Haluk Karamağralı, Y. Prof. Dr. İskender Öksüz, Dr. Beyhan Karamağralı, Işınsu ve Halide Nusret hanımefendiler. Milliyetçi ilim adamlarının yazdığı bir fikir içeriğini çıkarmak lüzumunu belirtiyorlar. Bilhassa Haluk Karamağralı, Türk fikir alemini boğan “sol” sisi Milliyetçi fikrin kasırgası ile dağıtmak için diyor ve ısrar ediyordu. Sayın Işınsu dergisinin yönetimini yüklenmekte kararlı ve azimli idi.
Ben mütereddit idim, o kadar yapılan denemeleri düşünüyor, alınan menfi sonuçları kafamdan geçirebilirim. Şevklerini kırmamak için susmayı tercih ettim. Karar verildi, dergi çıkacaktı. İsminin uzun boyu tartışıldı ve “TÖRE” olarak tesbit edildi. Dergiyi, olayların en heyecanlısı, en arzulusu olan ve teklif ettiği isim, genel tasviple karşılanan sayın Işınsu yönetecekti. Doğrusu yürüyeceğine emin değilim. Ne kadar anlıyamayan şanlı adamın girişip güç getirmesi bir işi, genç bir hanım nasıl başarabilecekti.
Odgurmuş: Evet; Siz dergi konusunda bilginiz yoktu, buna rağmen ilk sayı çıktı ve hem çok beğenildi hem de ilk sayıdan hiç kalmadı. Zaten dergide yazı yazacak kadro da önemliydi. Sevilen, beğenilen isimlerdi. Kimler yazı kadrosunda vardı?
Taşer: Yazı kadrosu tesbit edildi. Doç. Dr. Erol Güngör, Doç. Dr. Mehmet Eröz, Doç. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu, Dr. Birol Emil, Dr. Mertol Tulum, Asistan Tevfik Ertüzün, Asis. Eyüp Aktepe, Dr. Mustafa Kafalı, Dr. Mustafa Erkal, Asis. Enis Öksüz’ün devamlılığını yazacaklardı.
Birinci sayı Ankara’da ortaya çıktı, ilmi esaslara dayalı, meseleler ortaya koyan ve çözümler gösteren, hınç, kin, nefret, telkin etmeyen bir derginin sona erdiğini mi anladınız? Bugün o ilk sayıdan muhtemelen hiç kalmamış hatta idarehanede bile.
Odgurmuş: Siz derginin tirajı konusunda endişelerinizi aktarmıyorsanız yanılmıyorsunuz. Böylesine ilmi endişeyi taşıyan derginin devam ettiğini söylüyorsunuz.
Taşer: Töre’nin tirajı onun kadar yükseldi. Bugün 8.000’i aşmış durumda. Din, mezhep, bölge, hizmet farklılıklarının en fazla istismar ettiği, basın, radyo teknolojileri gurubunun en çok kayıtlı devrelerde bile, bütün sol dergilerin tiraj toplamı “10.000” i geçmemişti. Milliyetçi bir dergi olan Töre’nin reklamsız, ilansız, tek başına genişleyen bu rakam, güçlü bir sanatkâr olduğu kadar, mahir bir idareci olan sayın Işınsu’ya aitti.
Odgurmuş: Hazırlık çalışmaları, yapılan toplantılar, yazı kadrosunun belirlenmesi vs. sırasında ortaya çok kaliteli ve ilmi bir dergi çıktı. Her şey bir yana derginin tezi biliniyordu. Neleri Tartışmaya devam edecekti? Her zaman ve her yazınızda başvurduğunuz tarihin derinliklerine gittiğinizde açıklıkları tarihi gelişmelerimize bağlarınız var mı?
Taşer: TÖRE’ NİN TEZİ: Kurulduğu gün, onun yazdığı savaştan çıktığı andan itibaren, savaşı da kazandığı bir devletimiz vardı. Bu zaferler, teşkilat, teknik ve ilim kaynaklarından sağlanan bir ordunun tabii ki gördüğü sonuçtaydı. Fatih, Yanya Kalesi’ni mevzide döktürdüğü toplarla yıkmıştı, yani dökümhane seyyardı. Türk kılıcı, düşman süvarisini zırhı ile biçiyordu. Türk Ordusu, Karaman’dan Niğbolu’ya bir haftada ulaşıyordu.
Bu hızın kesildiği sonra, bu gücün azaldığı görüldü. Viyana’nın ikinci muhasarada düşüşünün iyice artması hayret uyandırdı. Başarısızlığın nedeni, Kırım Hanının biganeliğine, Kara Mustafa Paşa’nın önlemsizliğine, vs. ye hamledildi. Hepsi cezalandırıldı. 1699 günde yapılan zaaf büsbütün aşikâr oldu, tedbir arandı ve 270 harf beri de reçete yazıldı.
Odgurmuş: Devlet-i Aliyye’nin son zamanlarında işler biraz aksamaya başlamıştı ve tökezleme kaçınılmaz olmuştu. O günün devletini bağışlayan vezir vuzerası da toplanırken düşünmüşler ve eski gücümüzü kazanmak için çaba göstermişlerdi. Hep yeni okuyor ve hep yeni reçeteler.
Taşer: O gün bugün verilen ilaç aynı değil. Yalnız adı değişmiştir. Islahat, tanzimat, teceddüt, reformların hepsi de aynı manaya gelen bir sürü söz söylendi.
Neler yapılmadı bu uğurda. Kendi ordumuzu 1826’da toplayıp imha ettik. 1839’da liberal İngiltere’nin nizamını almıştı. 1876’da Meşrutiyet ilan edildi. 1877’de tekrar mutlakıyete geri döndük. 1908’de tekrar meşrutiyete geri döndük. Sonuç alınamadı mı? Vakai Hayriye (1826) Mora ve Mısır’ı, Tanzimat (1839) Cezayir’i, 1. Meşrutiyet Rumeli’yi, 2. Meşrutiyet imparatorluğunu alıp götürdü. Oysa bu hareketlerimizdeki ilk hedef olarak toprak bütünlüğü muhafaza idi. Bütün reformları Milletçe yürekten desteklemiştik. Amma hep konuştu tecelli etti. Neden? İşte bu soruna cevap için hiçbir ilmi araştırma yapılmamış. Daima aynı ilaç, yeni bir reçete farklı bir isimle tavsiye edilmiştir. Onun Sadrazam Avrupa gibi uygulamaları, Avrupa bize aferin tasarımı. Avrupa bize kızmasın diye çabalamış ve Avrupa adına, mili değerlerin reddi ve inkârı moda haline gelmiştir. Bu halet hala yürürlüktedir.
- Erim Le Monde muhabiri M. Balta’ya kışla gezdirmiştir. Mithat Paşa banka açmıştır. Acaba Bulgaristan’da ziraat bankası oluşturmak, Bulgar reayasını güçlendirmiş değil mi? Aynı uygulamanın Suriye’de de icrasının Türk’e faydası ne nisbettedir!…
Odgurmuş: Tanzimat döneminde Tanzimat paşaları daha çok İngiliz liberalizmini yönetme yoluna gittiler. Fakat bilinen bu konuda pek başarılı olamadı.
Taşer: Reşit Paşa’nın İngiliz liberalizmi de aynı şey olmuş, üstün sanayi memleketine güç veren “Bırak yapsın, bırak geçsin” düsturu, Osmanlı Devleti’nin bütün servetini eritip tüketmiştir. Islahatlar döneminin hasılası şudur: Devletin asıl sahibi ve hâkimi olan Türk her seferi bir basamak aşağı inmiş esaslı efendi millet, Rum, Ermeni, Yahudi, Arap sarraflarının esiri olmuş, gayri Türk sekene, reformda gücünü artıra artıra; kılıç ve sapan tefeciye esir düşmüştür. Reform rayına sokulan Osmanlı treni fakirlik, hacalet ve parçalanma istasyonlarından bizzarure geçmiş, yok olma menziline erişilirken, milli mücadele ipekinmesi ile durmuştur.
Odgurmuş: Cumhuriyet kurulduktan sonra da bu batılılaşma ve batılı gibi güçlü olma hedefi pek değişmemiş, batılılaşma boyunca dağılmalar oldu ama bu hamleler de ne yazık ki sonuçta elde edilemedi.
Taşer: Atatürk, o güne kadar teklif edilen reformların hepsini bir hamlede uygulayıp, bu şartlanmaya son vermek; ilme, kültüre, tekniğe yönelmek. Ne bakım ki halefi bir süre durduktan sonra, “Reform” demiş ve yeniden reformlar tutkusu başladı. yardım yapılana kadar bütün ıslahat girişimleri gibi bu da Türk’ün arazisini, Türk’ün tebaasına devredip, asıl milleti bir derece daha aşağı indirecektir.
Odgurmuş: Demek ki reform diye diye ve Batı’yı körü körüne taklit etmekle de reform olmuyor. Çok eğitimli olması gerekiyor.
Taşer: Reform diliyorum diye adam öldürenlerin “Ben Türk değilim, Türkiye diye bir ülke tanımlıyorum” demelerine dikkati çekmemelidir. Acele ıslahat, Osmanlı İmparatorluğunu bitirmişti. Derhal reform da Türkiye Cumhuriyeti’ni eritebilir.
Bir reform yapılması gerekiyor mu? Bu herkesten herkes evet der; ama bundan daha önemli bir şey var. O da “Ne maksatla, hangi sahada, nasıl, ne zaman?” özellikleridir. Bunun karşılığında; “Türk için, Türk’e göre, Türk tarafından” düsturunu esas alan, Milliyetçi ilim adamlarına teslim etti.
TÖRE’de genç ilim adamlarının hedefi de budur. Yapılan araştırmaların ilk eserini Sayın Doç. Dr. Hacieminoğlu: “Milliyetçi Eğitim Sistemi”. Diğerleri de gelecek. Cümlesine şükranlarımıza saygıyla sunmalıyız.
Odgurmuş: Çok değerli yaşlılarıma verdiğiniz bilgiler ve yaptığınız değerlendirme için çok teşekkürler.
**
Kaynak: İlk yayın: Dündar Taşer, “TÖRE ve Tezi”, Devlet Gazetesi, Ankara 29 Mayıs 1972.
Töre Dergisi, Aylık Fikir ve Sanat Dergisi, Ankara Haziran 1974, sayı:37, sayfa: 6-7