A. Yağmur TUNALI
Dün Cuma öncesi eski AKP milletvekili bir dostumun yazıhanesindeydim.
Cuma vaktinde beraber çıktık.
Ben mazeret beyan ederek ayrıldım, o camiye gitti.
Aradan yarım saat geçmemişti ki telefon etti.
Söze başlarken acı acı gülüyordu:
“Ne kadar şanslısın ki dişçi seni kurtardı ve bugün o hutbeyi dinlemedin!” dedi.
Sonra başkalarından da benzer sözler duydum.
Meğer, son zamanların en tatsız hutbelerinden biri verilmiş.
Yazılanlara bakarak da böyle anlıyorum.
29 Ekim öncesi Cumhuriyet’ten ve Atatürk’ten bahsedilmemiş.
En çok yazılan şikâyetler bunlardı.
Bu beklenti hep vardır.
Bir de Suriye Harekâtımızla ilgili aşırı cümlelere üzülmüşler.
Siyasî bir nutuk havası hemen herkesi rahatsız etmiş.
Mâbedlerde bunlara alışık değildik.
Gerçi cami adamları her zaman politika yaptılar ve bazı partilere çalıştılar.
Kürsüde minberde topluca açık politik konuşmak yenidir.
Son yılların işidir.
Yanlış yaptılar, yanlışı büyütüyorlar.
Camiler maalesef çoktandır bu halde.
Din buradan da böyle ağır yara aldı.
Diyanet’in bu kadar günlük politikaya endeksli hareket etmesi son yıllarda azgınlaşan bir anlayış.
Yıllardır vıcık vıcık bir dil kullanıyorlar.
Kötü metinler yazılıyor.
Üstelik bunları güya bazı yazarlara ısmarlıyorlarmış.
Diyanet’in sitesinde yazanların isimleri de veriliyormuş.
Özellikle bakmadım.
Çünkü bir kere bizim caminin imamı metni şaşırınca, “…..Hocamızın metnini okumak da kolay değil” demişti de “eyvah!” demiştim.
O profesör yazar benim eski arkadaşımdı, dehşetle üzülmüştüm.
Mehmed Âkif merhum iyi ki bugünleri görmedi.
“Zavallı dini” nasıl “maskara”ya çevirdiğimizi görünce kalbine inerdi.
Din üzerinden konuşanlara “İşinize bakın! Din yerinde kalsın!” derdi.
Bu tondan azarlardı.
Evet, göreceksiniz yakın zamanda devlet işinde, politikada dini istismara yine dur denilecek.
Zihinlerimiz, kalblerimiz dur diyor.
Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet aydınlarının dine soğuk bakması bu istismardan dolayı idi.
Âkif, onlar gibi mesafe koymayarak şiirlerinde bu acıyı söylüyordu.
İkisi de aynı sebebe farklı tavırdı.
Artık görelim.
Bunları sakin sakin konuşalım.
Anlamaya çalışalım.
Bu din anlayışı ayırıyor, birleştirmiyor.
Düzeltmiyor, bozuyor.
Dün de öyleydi.
Enerjimizi bu yanlışlar alıp götürmüştü ve onun için dibe vurmuştuk
Bugün yine oraya doğru gidiyoruz.
Cumhuriyet’in, dine değil bu softalığın sahtekârlığına mesafe koyduğunu düşünenlerin haklılığı anlaşılmaya başladı.
Çünkü Meşrutiyet de Tanzimat da bu anlayıştan çekmişti.
Hatta daha eski devirlerde de bu tür azgınlıklar yaşanmıştı.
Cinci Hoca, Kadızadeliler böyle döl veriyor.
Klasik devirde bütün ihtilallerde bazı Şeyhülislamlar ve dolayısıyle ilmiye sınıfı başı çeker.
Bunlar güya din adamlarıdır.
Genç Osman’ın katlinden başlayarak bütün ihtilallerde onlar var.
O anlayıştan çok çektik.
Yine çekiyoruz.
Dini siyasetten, siyaseti dinden çekmeye mecburuz.
Yaşananlar bunu gösteriyor.