Fotoğraf da ki bina, Kahramanmaraş da 1 mimar,1 inşaat mühendisi ,1 müteahhitin yaptığı sıradan bir dükkan. Böyle mesleğinin etik kodlarını uygulayan mimar ve mühendisler var. İşini doğru dürüst yapan müteahhitler var. Ne kadar zor olabilir ki standart bir inşaat yapmak. Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği Amaç ve kapsam madde-1 dışında ülkemizde bir bina olabilir mi ? Bu maddeye ( Bu Yönetmeliğin amacı; yeniden yapılacak, değiştirilecek, büyütülecek resmi ve özel tüm binaların ve bina türü yapıların tamamının veya bölümlerinin deprem etkisi altında tasarımı ve yapımı ile mevcut binaların deprem etkisi altındaki performanslarının değerlendirilmesi ve güçlendirilmesi için gerekli kuralları ve minimum koşulları belirlemektir. ) uymayan bir müteahhit, iyi bir insan olabilir mi ?
Ludwig Wittgenstein’in Kesinlik Üstüne +Kültür Ve Değer adlı kitabı sayfa 122 ( metis yayınları) den bir alıntı ile organize kötülük kavramına odaklanalım. “ Bugün iyi bir mimarla , kötü bir mimar arasında ki fark, kötü mimarın her ayartmaya kapılması, iyi mimarınsa bunlara direnmesidir.”
Yakından tanıdığım dirençli mimar Selin Küçük sosyal medyada deneyimlerini, duygularını paylaşmış “Bugünlerde karın bölgemde hissettiğim ağrı, vücudumun tümündeki uyuşma hiç bir şekilde geçmiyor ve hiç bir şey bu kadar canımı acıtamaz. Nefes alamıyorum.
Mesleğimi bu ülkede icra eden bilinçsiz meslektaşlarımdan, inşaat sektöründeki insani değerlerden yoksun herkesten o kadar tiksiniyorum ki. Yaşadıklarım,
– kalıp işinde başarısız bir ekibi olan bir müteahhite önerdiğim kalıp kalfasının verdiği teklifi yüksek bulup, onla çalışmayan müteahhitin 1 ay sonra 2 bin metre kare döşemesinin çökmesi,
– başka bir müteahhitin asmolen tuğlası yerine stropor kullanmasını ‘binanın yükünü hafifletmek’ olarak açıklaması,
– bir kapıda lento olmadığını söylediğimde şantiye sorumlusunun bana doğramayı göstererek ‘işte lento’ demesi ve teknik olarak açıklasam da ısrarla doğramanın lento olduğunu iddia edişi,
– Rant bölgesinde yandaş bir inşaat şirketi tarafından rekonstrüksiyonu yapılacak bir anıtın bilimsel raporuna göre hazırladığım metraj listesindeki malzemelerin sadece maliyetli olduğu için dayanıksız ve uygun olmayan malzemeler ile değiştirilmek istenmesi,
– Yüzlerce bina inşa ettiği halde bütün şaftlara ‘daireye kazandırılacak alan’ gözüyle bakıp bacayı dahil ruhsattan sonra iç mekana katmaya çalışan müteahhitler,
– Daha önce otopark yönetmeliğinin sayfasını açmamış bir belediye imar birimi………..
Bu ahlaksızlıkları, saygısızlıkları, haksızlıkları gördüm, ama hiç bir zaman boyun eğmedim. Ama mücadele gücüm de herhangi bir insanınkinden çok fazla değil. Tamamlayabildiğim her işi hakkıyla tamamladım, gücümü aşanlarda sinir krizi geçirerek ayrılmaktan başka çok çarem olmadı. “ TMMOB üyesi 618 796 mimar ve mühendisten, 330 000 müteahhitin çoğu hakkında, imar affına uğramış , hafif, orta hasarlı ve depremi bekleyen riskli binalar konusunda benzer hikayeleri duyabilirsiniz, okuyabilirsiniz. Sadece İstanbul Ticaret Odası’na (İTO) 60 bin kayıtlı müteahhit var. Almanya’da ise sadece 3 bin 800 müteahhit bulunuyor. Her alanda organize kötülük; çoğunluğu oluşturan ama organize olamayan iyi insanları pasifize ediyor ya da sindiriyor. Eline çekiç alan herkes müteahhit oluyor ve herkesi çivi sanıyor. Kötülük karşısında sessizlik başlıklı makalesinde, Feyzullah Eroğlu kötülüğün sıradanlaşmasının, organize kötülük aşamasına dönüşmesini, tüm boyutları ile çok iyi analiz ediyor. F. Eroğlu diyor ki “ Her toplumsal düzende yaşayan kişilerin, içinde yer aldıkları toplumda genel geçer olan ‘iyi’ ile ‘kötü’ ayrımını bildikleri ve normal şartlarda buna göre hareket edecekleri varsayılır…. ve istenmeyen davranışlar hukuki ve toplumsal yaptırımlara tabi tutulur. Böylece, iyi ve kötü davranışların sınırları açık seçik belli olur. Bu çerçevede, toplumsal uyumun ve düzenin sağlanması ve kötülüklerin doğmaması için duyarlı insanların, nispeten duyarsız kişilerin davranışları üzerinde uyarıcı ve öğretici sorumlulukları vardır.”
Organize kötülük odakları; çok şiddetli dezenformasyon saldırısı ile iyi ve kötü davranışların sınırlarını kaldırarak, kötülüğü sıradanlaştırarak, toplumsal zihniyeti müsilajla kaplamıştır.
Link-1 Feyzullah Eroğlu
https://www.kirmizilar.com/tr/index.php/tartisma/item/3099-kotuluk-karsisinda-sessizlik
Toplumsal zihniyetimiz Marmara denizidir. Organize kötülük, Marmara denizini müsilajla kaplıyor, denizin dibinde canlılar ölüyor. Müsilaj yüzeye çıkınca; herkes Mustafa Sarı’nın Müsilaj Ağıt mı? Umut mu? Kitabını okuyor. Marmara denizi müsilajdan temizlenmeden, Marmara denizinde yüzülemez, balık yenmez, Marmara denizi kıyılarında depreme dirençli kentler inşa edilemez. İyi mimarlara proje çizdirmeyen, iyi inşaat mühendisine şantiyesini emanet etmeyen, iyi müteahhitleri arayıp, bulmadan evinizde güvenle yaşayamazsınız ki. Dayanışma ağlarını iyi insanlar kurar. İmece kültürü iyiliği yaşatır. STK lar müsilaj kaplanmış toplumsal zihniyeti iyileştirebilir. Sosyal medyanın iyilik etkisi, müsilaj kaplanmış kolektif bilinci temizleyebilir. Toplumsal zihniyetin müsilajla kaplanması, kötülüğün sıradanlaşması sonucu oluşur. Kötülük karşısında ki sessizlik ise organize kötülüğün etki alanını büyütür.
Deprem öncesi hezarfen İlhan Tekeli ile yapılmış bir söyleşiden alıntı yapacağım, dünyaya bakış açımı nasıl değiştireceğim sorusuna bu egüncemde odaklanacağımdan.
Link-2 İlhan Tekeli
https://iktisatvetoplum.com/sosyal-bilimciler-konusuyor-ilhan-tekeli/
Hezarfen İlhan Tekeli: “Şimdi bu reel politik ve seçimi kazanma mantığı içinde dünya nasıl yönetilmeli, hatta bir sade vatandaş dünyadan ne isteyebilir ve ne bekleyebilir konusunda konuşmuyoruz ve onun için de beklentiler oluşmuyor. Beklentiler yaşamsal problemlere indirgeniyor: “Yarın aç kalmayayım”.( deprem bölgesinde çok hayati sorunlar var, su, wc, çadır, konteynır, ev, gıda, iş, sağlık…. Tüm bölgelerde çoklu krizi yaşıyoruz, ekonomik kriz, siyasal kriz, sığınmacılar krizi, iklim krizi ve krizleri yönetemeyen toplumsal zihniyet krizi )
Birinci sorunumuz bizim gibi olanlar için. Yani toplumsal zihniyet krizi hakkında düşünenler için. İlk yapmamız gereken birlikte düşünmek ve birlikte düşünmeye yol açmak
Yani dünyaya bakış açımı nasıl değiştireceğim?
Dıştan müdahale edilen bir dünya mı?
Yoksa iç dinamikleri serbest bırakılmış insanlığın oluşturduğu bir dünya mı?
Bunun içinde insan onuru, insan hakları nasıl duracak?
İkinci bir noktaya gelmemiz gerekiyor.
Nasıl birlikte bir yaşam için mutlu bir dünya kuracağız?*( kırmızılar medeniyet tasavvuru)
Düşünme yollarını çeşitlendirmek ve onun için kullanacağımız felsefi pozisyonlarımızı derinleştirmek gerekiyor.” Okumak yay; yazmak ok. Tasası olanın, tasarımı olur.
Ludwig Wittgenstein’in Kesinlik Üstüne +Kültür Ve Değer adlı kitabı sayfa 171 den alıntı “ Filizi tohumdan toprağın üstüne çekip çıkaramazsın. Yapabileceğin, tohuma sıcaklık, nem ve ışık sağlamaktır; o zaman gelişmesi gerekir.” Kırmızılar sanal düşünce ağı –digital think tank- medeniyet tasavvuru filizine, sıcaklık, nem ve ışık sağlıyor, Cumhuriyetin 100. Yılında, İzmir iktisat kongresi gibi birlikte düşünüyor.
Okan Dedeoğlu ve İzmir iktisat kongresi 100. Yıl toplantılarına katılan hezarfen Tınaz Titiz afet nedenlerini zihin haritasında çiziyor ve felsefi pozisyonumuzu derinleştiriyor. Benim de bir sorum oldu . link de verdiğim söyleşi videosunda. İnşaatlar kusurlu, mühendisler kusurlu, ruhsat işlemleri kusurlu, siyasetçiler kusurlu, çimento kusurlu, kolonlar kusurlu, müteahhit kusurlu, denetim şirketleri kusurlu. Bu kadar kusurlu hareket var iken sarı kartı kim gösterecek? En sonunda deprem kırmızı kartı gösteriyor binalara…
Link-3 Tınaz Titiz afet zararlarını azaltmak video link
https://www.youtube.com/watch?v=bKAO6hUTIrU
Dünyaya bakış açımı nasıl değiştireceğim? Sorusunun yanıtını yukarıda ki videoyu izleyerek, Hezarfen Tınaz Titiz den öğrenebilirsiniz. Düşüne, düşüne her sözcüğünü özenle seçiyor.
Ludwig Wittgenstein’in Kesinlik Üstüne +Kültür Ve Değer adlı kitabı sayfa 174 den alıntı “ Düşünmeyi istemek bir şeydir, düşünmeye yeteneği olmak başka bir şey “
Nasıl birlikte bir yaşam için geleceği şekillendireceğiz sorusunun yanıtını ise ; Kırmızılar sanal düşünce ağında –digital think tank- bulabilirsiniz. Özümüze döndüğümüzde ; Toplumsal zihniyet kitabımız KOR-KUT ATA boylarında, soylarında, doğaya saygı duyan, sürdürülebilir yaşam kültürünü* yeniden keşfederiz. Tuva dostu olmak; yaş kesen, baş keser atasözünü duymaktır. Doğa bilimlerini rehber aldığımızda ; doğal felaketlere karşı önlem alabiliriz. The green new deal; ABD den, AB ye ve T.C. nin de benimsediği yeşil mutabakat eylem planıdır. Birlikte yaşamak için, binlerce yıllık törüg ün değişmez dört ilkesi < köni, uz, tüz, kişi > yi referans alarak, birleşmiş milletler sürdürülebilir kalkınma amaçlarına göre zihniyet *devrimini STK lar başarabilir. Kısmen tobb&tmmob da yaşayan; Biruni-Akı Evren ekosistemini kurmak için, sürdürülebilir yaşam kültürü; kırmızılar sanal düşünce ağı gibi diğer digital think tanks ile birlikte tasarlanabilir. Dijital imece zihniyet ağları, toplumsal müsilaj kaplanmış zihniyeti temizleyebilir, somut dayanışmayı güçlendirebilir. Sivil toplum kuruluşları, İzmir iktisat kongresinin 100. yılında bunu yapmaya çalışıyor, zaten. Şimdi yeşil zihinsel* dönüşüm zamanı. Doğrusal ekonominin al, kullan at tüketim kültürünü bırakmak zamanı. Döngüsel ekonomiye geçiş için ürünleri hizmetleri yeniden tasarlamanın zamanı. Su ve karbon ayak izini azaltma zamanı. Şirketler için Sürdürülebilirlik raporları yazma zamanı. Birleşmiş milletler sürdürülebilir kalkınma amaçları 17.si ortak amaçlar için iş birliği zamanı. Dirençli kentler inşa zamanı. Bir bakarsın deprem bölgelerinde çadır yok derken, Kırgızistan dan otağ gelir, kurulur. Wittgenstein’ın “Die Grenzen meiner Sprache sind die Grenzen meiner Welt” (Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır.) sözü gerçeğe döner, Google translate gibi.
Link-4 Kırgızistan otağ
https://www.youtube.com/watch?v=_qU_rzKkERU
Ludwig Wittgenstein’in Kesinlik Üstüne +Kültür Ve Değer adlı kitabı sayfa:196 dan alıntı “ Kader, doğa yasasının antitezidir. Bir doğa yasası, insanın etraflıca anlamaya ve kullanmaya çalıştığı bir şeydir, kader öyle değildir…..Kader sözcüğünün kullanımı. Gelecek ve geçmiş karşısındaki tutumumuz. Kendimizi gelecekten ne ölçüde sorumlu görüyoruz. Gelecek hakkında ne kadar düşünüyoruz. Hoşumuza gitmeyen bir durum ortaya çıktığında “ bunun suçlusu kim ?” diye soruyor muyuz “ Google Translate benim gibi, Wittgenstein’ın teorilerine özenle bakıyor: “Bu iki fikir arasında çok gerçek bir bağlantı var; çünkü word2vec içindeki kelimelerin temsillerini ortaya koyma yollarımız, temelde kelimeleri çevreleyen sözlere bakarak kendileri için bir yer bulmamız ve bağlam içi kullanımlarının toplamı tarafından tanımlandığı şekilde onları tespit etmemizdir” diyor Hebron.
Link-5 wittgenstein dil teorisi
https://dusunbil.com/google-translate-wittgensteinin-dil-teorisinin-bir-manifestosudur/
Kırmızılar yayıncılık a.ş. gerek kitapları, gerek dijital yayınları ile “birlikte düşünmenin”* yollarını açıyor, felsefi pozisyonlarımızı derinleştiriyor; dilimizin sınırları aşarak, dünyaya bakış açımızı değiştiriyor. İyi ve kötü arasına kırmızı çizgi çekiyor, tarihe not düşüyor. Algılar sözcükler ile yönetilir. Kırmızılar divanü lügatit Türk ü sanal alemde yazıyor, toplumsal zihniyetimizi kaplayan müsilajı temizlemek için.
Hezârfen Mustafa Tezel diyor ki “Târih boyunca kurulmuş olan en önemli medeniyetlerden pek çoğuna ev sâhipliği yapmış, dünyânın merkezi sayılabilecek bir konumda (dolayısıyla, ulaşımda büyük avantajları olan), verimli topraklar üzerine bir ülkede yaşıyoruz.
- Ürettiğimiz akıllıca politikaları kararlı bir şekilde uygularsak,
bu güzel ülkeyi bir yeryüzü cennetine dönüştürmeyi başarabiliriz.
Sözün özü; Ülkemizi cennete* dönüştürmek bizim elimizdedir, vesselâm.”
Link-6 Depremin bize düşündürmesi gereken yazı linki
https://www.kirmizilar.com/tr/index.php/guncel-yazilar3/7567-depremin-bize-dusundurmesi-gereken