Burada aldığımız enflasyon TÜİK’in açıkladığı TÜFE bazlı enflasyondur (Kasım ayı itibarıyla yüzde 21,1.) Eğer ÜFE bazlı enflasyonu alırsak Kasım ayı itibarıyla yüzde 54,62’lik bir oran karşımıza çıkar. ÜFE ile TÜFE arasında 2,6 kat fark olması sağlıksız bir oluşumun işaretidir. Burada iki durumdan birisi söz konusu olabilir: Ya üreticiler, ürettiklerini sürekli zararına satıyor ya da TÜFE yanlış ölçülüyor. Üreticiler, ürettiklerini sürekli zararına satmış olsa kamuoyuna açıklanan kârları izah edemeyiz. Sherlock Holmes diyor ki: “İmkânsız olanı elediğinizde geriye kalan, olasılık dışı görünse bile, gerçeğin ta kendisidir.” Bu durumda imkânsız olanı elediğimizde geriye TÜFE’nin yanlış ölçüldüğü seçeneği kalıyor.
*****
Bu yazı Sayın Dr. Mahfi EĞİLMEZ’ in “Kendime Yazılar” isimli yayınağından alınmıştır.
Dr. Mahfi EĞİLMEZ
Türkiye, ilk kez 1994 yılında Hazine iç borçlanma ihalelerini peş peşe iptal ederek denediği ‘faiz neden, enflasyon sonuçtur’ önermesinin bedelini 1994 kriziyle ödemiş ve krizden çıkabilmek için faizleri astronomik oranlara yükseltmek zorunda kalmıştı. Hemen ardından IMF ile bir program yapılmış ve ciddi tutarda maddi destek alınmıştı. Bu gelişme yaşandıktan sonra bu tezin bir daha gündeme gelmeyeceği tahmin ediliyordu. Ne var ki tahminler doğru çıkmadı ve bu tez her seferinde yanlışlığı bir kez daha kanıtlanmış olsa da tekrar tekrar gündeme geldi ve uygulamaya kondu.
Faiz neden enflasyon sonuçtur tezinin son denemesi Eylül ayında Merkez Bankası’nın politika faizini yüzde 19’dan 18’e indirmesiyle başladı. Banka, bütün uyarılara karşın, faiz indirimlerine devam etti ve politika faizini bugünkü yüzde 15’lik düzeye kadar düşürdü. Geçmişte olduğu gibi bu kez de kur fırladı ve enflasyonu da yukarı çekti. Son görünüm şöyle:
Grafikten çok açık biçimde görülebileceği gibi Merkez Bankasının politika faizini değiştirmediği dönemde kurda bir kıpırdanma olmamasına karşılık enflasyonda artış görülüyor. Merkez Bankası Eylül ayında faizi düşürmeye başlayınca kur da denetimden çıkarak yükselişe geçiyor ve kur artışı – enflasyon – yükselişi – kur artışı kısır döngüsüne giriliyor.
Burada aldığımız enflasyon TÜİK’in açıkladığı TÜFE bazlı enflasyondur (Kasım ayı itibarıyla yüzde 21,1.) Eğer ÜFE bazlı enflasyonu alırsak Kasım ayı itibarıyla yüzde 54,62’lik bir oran karşımıza çıkar. ÜFE ile TÜFE arasında 2,6 kat fark olması sağlıksız bir oluşumun işaretidir. Burada iki durumdan birisi söz konusu olabilir: Ya üreticiler, ürettiklerini sürekli zararına satıyor ya da TÜFE yanlış ölçülüyor. Üreticiler, ürettiklerini sürekli zararına satmış olsa kamuoyuna açıklanan kârları izah edemeyiz. Sherlock Holmes diyor ki: “İmkânsız olanı elediğinizde geriye kalan, olasılık dışı görünse bile, gerçeğin ta kendisidir.” Bu durumda imkânsız olanı elediğimizde geriye TÜFE’nin yanlış ölçüldüğü seçeneği kalıyor.
Merkez Bankası, yanlış faiz politikası sonucunda milyarlarca doları piyasaya satarak kuru tutmaya çalışıyor. Çin atasözünün dile getirdiği gibi: ‘Bin doğru adım bir yanlış adımı düzeltemez.’ Rezervler bu uğurda harcandı ve hala ders çıkarılamadı. Yıllardır hep aynı yanlışta ısrar ediliyor. Ülke risk priminin (5 yıllık CDS primi) 537’ye yükseldiği ve dünyanın en riskli üç ülkesinden birisi konumunda bulunulduğu bir ortamda sürekli yeni riskler yaratarak ne kadar devam edileceğini test etmeye devam ediyoruz.
‘Faiz neden, enflasyon sonuçtur’ önermesinin doğru olabilmesi için cümlenin başına ‘düşük’ sözcüğünün eklenmesi gerekiyor.
——————————————-
Kaynak:
https://www.mahfiegilmez.com/2021/12/dusuk-faiz-neden-enflasyon-sonuctur.html