Edebiyat ve Tenkit

Tam boy görmek için tıklayın.

Tenkit, iki tarafı da keskin bir kılıç gibidir. Hem söyleyene dokunur hem de hedefine… Durup dururken birini eleştirmenin bir anlamı yoktur. Hele günlük hayatımızda hep tercih ettiğimiz ve genelde dedikodu muhtevasıyla karışımıza çıkan tenkidin insana ve topluma hiçbir fayda getirmediği, aksine büyük zararlar verdiği ortada. Yalnız bilim söz konusu olduğunda tenkidin olmaması asla düşünülemez.

Tenkit, tenkit edilende olumlu değişimler meydana getiriyorsa güzeldir. Öbür türlüsü genelde çatışmaya sebebiyet veriyor.

Tenkidin en güzel yanı kişinin kendisini, fiillerini daima tenkit süzgecinden geçirmesidir. Kendi kendini eleştirebilenler için gelişmenin bir hududu yoktur. İnsan bu şekilde gelişebilir ve hatta huzuru yakalayabilir.

Tenkide saygı göstermek gelişmeye de açık olmak demektir. Fakat bir insanın yanlışını kabul etmesi de ancak şahsiyet meselesidir. Bu yüzden ahlâkî normların oturmuş olduğu disiplinli bir toplumda tenkit saygı görür ve işe yarar. Fakat şunu da ifade edelim ki, böyle bir toplumda tenkide konu olacak durumların pek yaşanmayacağı da ortadadır.

Samimî ve çalışkan bir insan bile bile hata yapmaz. Fakat yanlışını da kabul edecek dirayeti gösterir. Yani böyle kimseler tenkide açıktır. Tenkidi yok saymaz. Yapılan işin sağlam olmasının biraz da buna bağlı olduğunu bilir.

Tenkit dendiği zaman akla ilk olarak edebiyat gelir ve gelmelidir. Edebiyat tarihçiliği günümüzde tenkide en açık çalışma alanlarından birisidir. Burada işin esası olarak tenkidin olmaması bile düşünülemez. Fakat bizim edebiyat tarihçiliğimiz ideolojilerin ve metodun baskısı altındadır ve bu yüzden bir bakıma tenkide kapalı hâle getirilmiştir.

Edebiyat tarihçileri içerisinde mütefekkir diyebileceğimiz ve elindeki malzemeden derinlikli fikirler çıkarabilen kimselerin pek çıkmayışı bizce biraz da buna bağlıdır. Bu sahadaki yayın değerlendirme yazılarının çoğunun tenkit anlamında yapılan yayınlara ve alana pek bir katkısı yoktur.

Burada kısaca bahsedilmesi gereken önemli bir durum var:

Yaptığı işten emin olmayan, şaibeli şekillerde akademik unvanları elde etmiş, kişilik problemi olan, egosu şişkin ve mobbingle ve başka usullerle, çalışan ve yetişmek isteyen insanlara engel olmuş kimseleri eleştirmek ülkemizde oldukça tehlikelidir. Bunlar Türkiye’de azımsanmayacak miktardadır ve akademik unvanları ve makamları bugün işgal etmektedirler. Tenkit edildiklerinde bunların derhal düşmanca hallere büründüklerini söylemeye gerek bile yok. Bu kimselere neler olacağını yakın bir gelecekte göreceğimizi zannediyorum. Tenkit söz konusu olduğunda ülkemizde karşılaşabileceğimiz durumlarla ilgili bu hususa da işaret etmiş olduk.

Edebiyat tarihçiliği tenkit olmadan kendi kısır döngüsüne hapsolmaya mahkûmdur. Türkiye’de bilimin, bilimsel araştırmaların önü açılmak isteniyorsa bilimsel olmakla beraber nezaket dilinin de hâkim olduğu tenkit kültürü üniversitelere yerleştirilmelidir. Samimî ve çalışkan bilim adamlarının şahsiyeti değil, eserleri ve varsa bunlardaki hatalar söz konusu edilmelidir. Tenkit edilen tenkit eden için düşmanca tutumlara girmemelidir. Bilimin gelişmesi elbette buna bağlıdır.

Tabii bunun için sosyal adaletin, liyakat ve ehliyetin özellikle üniversitelerde hâkim konuma gelmesi gerektiğinin farkındayım. Mevcut akademik ortamda bunun olmayacağı da açık. Fakat tenkitsizlik sebebiyle Türkiye’de edebiyat tarihçiliği kan kaybediyor ve meseleler her geçen gün büyümeye devam ediyor.

Yazar
Yasin ŞEN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen