Edip AKBAYRAM’ın ardından

Tam boy görmek için tıklayın.

Türk kültüründe ve coğrafyasında ozanlık geleneğinde ve halk müziğinde bir biçimde geniş halk kitlelerinin nabzını tutanlara, sevgi ve saygısını kazananlara Dede Korkut’tan beri “ata”, “dede”, “baba” diye hitap edilir.

Geçmişte yaşayan ve güçlü ses ve söze sahip Abdal Dede, Gazi Hasan Dede, Öksüz Dede, Sıtkı Baba, Salim Baba, Müştak Baba, Üryan Baba, Talibi Baba, Sümmani Baba, Hüzni Baba, Veysel Baba, Sulari Baba, Deryami Baba gibi ozanlara, âşıklara ve mutasavvıf şairlere bu ünvanlar verilmiştir. Nitekim yakın dönemde Neşet Ertaş’a da aynı duygu ve gerekçelerle baba denilmiştir.

Türk halk kültürünün bu bilgi ve birikimi -geleneğe ve geçmişe uygunluğu entelektüel tartışma olarak ayrı bir bahis olmak üzere- günümüze de taşınmış, mesela Müslüm Baba, Ferdi Baba, Orhan Baba gibi adlandırmalar böylece ortaya çıkmıştır.

Buna karşılık yaşadıkları dönemde müzik tarzları ve toplumsal mesajlarıyla geniş kitlelerin gönüllerinde yer edinmiş Cem Karaca,  Barış Manço veya Edip Akbayram gibi sanatçılara “baba” denilmemiştir.

Bu durum, Müslüm Baba, Ferdi Baba ve Orhan Baba olarak anılan sanatçıların yer aldığı birinci grubun geleneği yansıttığı veya geleneğe yaslandığı; Cem Karaca, Barış Manço ve Edip Akbayram gibi sanatçıların yer aldığı ikinci grubun ise yeni ve geleneğin dışında kaldığı şeklinde yorumlanabilir.

Belki bu adlandırmada farklı siyasal, kültürel ve sosyal tabakalarıyla sözlü kültürden veya kitle kültüründen beslenen halkın farklı müzik zevki, tercihi, eğitimi, ekonomik durumu gibi pek çok etkeni de değerlendirmeye katmak gerekmektedir.

Birinci gruptakilerin daha çok halk sazlarını, hece şiirini, halk müzik ve söz kalıplarını kullanarak geleneği sürdürürken; ikinci gruptakilerin söz, tavır, enstrüman gibi unsurlarla müzikte yeni ve yenilikçi hatta geleneğe yabancı oldukları da sanılabilir.

Oysa “Anadolu Rock”, Anadolu Pop”,  “Türk Rock” veya “Türk Pop” olarak da adlandırılan bu yeni türkü söyleme biçimi, geleneğin alışılmış formlarına benzemiyorsa da, Umay Günay ve Dursun Yıldırım’ın Barış Manço hakkındaki tespitlerinden hareket edilecek olursa eski ozanlık geleneğinin yeni ve farklı bir biçimi olarak da görülebilir.

Nitekim “folklor dinamiktir” görüşünün hakimiyetiyle sonuçlanan yüzyıl öncesinin tartışmasını “folklor statiktir” diye günümüzde sürdürmek çok da anlamlı olmasa gerektir. Yani ozanlık veya türkü söyleme geleneği, nasıl ki Alp Er Tunga Sagusundan günümüze değişerek ve dönüşerek gelmişse, yaşayan bir kültürün kendi dinamikleri içinde yeni yollar bulması da doğal karşılanmalıdır.

Kaldı ki ikinci grup sanatçıların tarzlarının Anadolu Rock veya Türk Rock olarak adlandırılması onların yeniliklerinin yanında yerliliğini de göstermektedir. Ayrıca gitar, piyano, saksafon, klarnet, davul gibi Batı enstrümanları arasına bağlama, ud, ney, kaval, davul-zurna gibi yerli çalgıları almaları, eserlerini Türkçe seslendirmeleri ve çoğu zaman heceye dayalı şiirleri seçmeleri onları geleneğin yabancısı olarak değil, geleneğin içinden geleneği dönüştürenler olarak değerlendirmek daha doğru bir yaklaşım olur diye düşünüyorum.

Folklor disiplininin doğuşunda önemli ve yönlendirici rolü olan Herder’in kurulmasına öncülük ettiği Alman Türkü Arşivi, günümüzde de Alman dilinde söylenen her baladı, türküyü veya şarkıyı bir biçimde geleneğe bağlayarak sistemine almakta, arşivine kaydetmektedir.

Bizim de bilimin vardığı bir sonuç olan “folklor dinamiktir” görüşünden hareketle geleneği dönüştürerek ortaya çıkan Türkçe müzikleri, genel ve geniş anlamıyla Türkü olarak kabul etmemiz ve vakit geçirmeden kuracağımız Türkü Arşivi’ne almamız gerekir.

Edip Akbayram’ın müzik dünyasına adım attığı ilk bestesinin Âşık Veysel’e ait olması, onun ozanlık geleneğini tanıyarak yola çıktığının bir göstergesidir. Âşık Veysel tercihinde her ikisinin de zor geçen çocukluklarının ve kader benzerliğinin de ayrıca etkisi olmuş olabilir.

Âşık Veysel’in “Kükredi Çimenler” şiirini bestelemesinin Edip Akbayram’ın gelenekle kurduğu tesadüfi bir temas olmadığı sonraki müziklerinden ve özel hayatından da anlaşılır. Onun dilinde Karacaoğlan’ın, Âşık Abbas’ın, Mahzuni Şerif’in, Neşet Ertaş’ın, Ali Ercan’ın ve daha nice âşığın mısraları, rock tarzında, güçlü bir ses ve yorumla türküleşmiştir.

Cem Karaca’nın oğluna âşıklık sanatının görkemli ismi ve hikâye kahramanı Emrah’ın adını vermesi gibi Edip Akbayram’ın da kızının Türkü, oğlunun Ozan adını taşıması, profesyonel alanda yararlanılan gelenekle özel hayatta kurulan duygudaşlık olarak anlamlıdır.

Bu nedenle ben yazının başlığını önce “Türkü’nün Babası” olarak düşünmüş, onun yenilenen ve Anadolu Rock veya Türk Rock olarak dönüştürülen gelenek içindeki türkü türünün Cem Karaca ve Barış Manço ile birlikte -taçsız kral ifadesinden esinlenerek- “ünvansız babası” olduğunu ifade etmek istemiştim.

Oysa arabeskin zirvesindekilere sevenleri “baba” derken; Anadolu Rock’ın zirvesindekiler için “ağabey” yahut konuşma diliyle “abi” hitabı tercih edilmişlerdir. Gür Akad ve Kurtalan Ekspres’in “Cem Ağabey” türküsü ve Barış Manço’ya “7’den 77’ye herkesin “Barış Abi” demesi bunun kanıtıdır. Nitekim Edip Akbayram’a da “Edip Abi” hitabı uygun görülmüştür.

Elbette gelenekten beslenen bu iki tarzın zirvesindekilere yapılan bu iki farklı hitabın kültürel ve sosyolojik izahları vardır. Bir akrabalık terimi olan “ağabey” hitabı da “baba” gibi bizi gelenek içinde bir yolculuğa çıkarır.

Bu konuda öznel bir yaklaşım olarak Arabeskin babalarının daha çok “bireysel şikâyet”ten; Anadolu Rock’un ağabeylerinin “toplumsal eleştiri”den ilham aldıklarını söyleyebilirim.

Son olarak şunu da söylemek isterim ki, anonimden âşıklamaya, ilahiden nefese, poptan rocka, arabeskten klasiğe uzanan geniş yelpazede söylenen türkülerin zirvelerini belirleyen güçlü sanatçılar, içinde bulundukları güncel duygu durumlarından veya düşünce iklimlerinden çok, zamanı aşabilen sanatlarıyla seviliyorlar ve unutulmuyorlar.

Allah Edip Akbayram’a ve türkülerimizi zirvelere taşıyan cümlesine rahmet eylesin.

Prof.Dr. Öcal OĞUZ
Ankara Hacı Bayram-ı Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi

Yazar
M Öcal OĞUZ

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen