Tarih; toplumları, milletleri, kuruluşları etkileyen hareketlerden doğan, olayları zaman ve yer göstererek anlatan, bu olaylar arasındaki ilişkileri, daha önceki ve sonraki olaylarla bağlantılarını, karşılıklı etkilenmeleri, her milletin kurduğu medeniyeti inceleyen bilimdir. Türk Dil Kurumu “tarih” i böyle tanımlamıştır.
Friedrich Nietzsche’ye göre tarih; “Geçmişten geleceğe doğru giden kesintisiz bir yaratma akışıdır.” Tarih bu kesintisiz sürecin özünü, yaratıcı gücünü, birbirini izleyen başarıları konu edinir. Tarih üzerine İlber Ortaylı da şöyle bir değerlendirmede bulunmuştur; “ Tarih bir ilimdir. Bu bakımdan da tarih ilmi diğer sosyal bilimlerin içinde, hatta doğa bilimleri gibi pekinliği, kesinliği olan bir ilimdir.” Edward H. Carr ise tarihi; “Tarihçi ile olguları arasında kesintisiz bir karşılıklı etkileşim süreci, bugün ile geçmiş arasında bitmez bir diyalog.” Şeklinde tanımlamıştır. “Tarih yazıcılık tarihin kendisi kadar önemli bir alandır.”
Tarih yazıcılık; bütün zamanların ötesinde, tarihçilerin eşitlik içinde kendi üslupları ve sanatçı beceriklilikleriyle devam ettirdikleri bir bilgi ve yazım dalıdır. Tarihin yazılması kadar okunması ve yorumlanması da çok ama çok önemlidir. Doğru okunmaz ve yorumlanamazsa tarihi gerçekler ortaya çıkmaz ve tarihten beklenilen yol göstericilik özelliği de ortadan kalkar. Prof. Dr. Erol Güngör’ün tarih ve tarihçilerle ilgili tespiti konuya daha da açıklık getirir. “Tarihçi ve sosyal ilimcinin, gazeteci ve politikacıdan önemli bir farkı vardır; İlim adamı hüküm verirken hiçbir zaman hisleri incitici hatıraları yıkıcı olmaz”
Yazımın merkezinde yer alan ve çıkış noktamız olan Edward H. Carr da “Tarih Nedir?” adlı kitabında tarih ve tarihçilikle ilgili bilgiler vermektedir. Carr kitapta bize “Tarih nedir?” sorusuna cevaplar sunmakla kalmamış, tarihçinin nasıl olması gerektiğine ve tarihin geçmişle gelecek arasında bugünü anlamamız için bir araç olduğuna vurgu yapmıştır. Carr, eserinde bir tarih felsefesi ortaya koymaya çalışmıştır. Carr’a göre; Tarihi olgular onu ele alan tarihçinin gözüyle bizlere yansır. Bundan dolayı olguların incelenmesinden önceki evre tarihçiyi inceleme evresidir. Tarihçiyi de yaşadığı toplumsal çevreyle bir kabul edip, tarihe hangi açıdan baktığını anlamamız gerektiğini düşünür. Tarihçi ile olguların ayrı ayrı değerlendirilmemesi gerektiğini vurgular.
Olguların, hangi sıra ve hangi açıdan değerlendirileceğine genel olarak tarihçinin karar verdiği görüşünü kitaptan çıkarabiliriz. Edward Carr’ın kitabında vurgulamak istediği nokta, nesnel tarihin olmadığıdır. Birey ve toplum arasındaki ilişkiye de eserinde yer veren Carr, bireyin toplumdan toplumun da bireyden ayrı düşünülemeyeceğini belirtir. İki kavram birbirini tamamlayıcı özelliktedir. Toplumun mu bireyin mi önce geldiği noktasına yazar, Donne’nin, “Hiç kimse kendi içinde bütün bir ada değildir; herkes kıtanın bir parçası, karanın bir kısmıdır” sözüyle yaklaşıp toplum ve bireyin birbirinden ayrılamayacağını, bu iki kavramın birbirleri için gerekli ve bütünleyici olduğunu belirtmektedir.
Carr, tarihçilik ve tarih yazıcılık hususundaki görüşlerini destekler mahiyette; “Tarihin aslında, geçmişi yaşanan anın gözlerinden ve o anın sorunlarının ışığında görmekten oluştuğu ve tarihçinin başlıca işinin kaydetmek değil, değerlendirmek olduğu anlamında, Croce bütün tarihin “çağdaş tarih” ilan etmiştir.” der. Tarihçinin değerlendirme yapmayacaksa neyin kaydedilmeye değer olacağını nerden bileceğinin de sorusunu sorar.
Sonuç olarak Edward H. Carr, “Tarih Nedir?” adlı eserinde tarihçinin olguları nasıl ele alması, okuyucuya, verilen doğruluğunu kanıtlamaktan öte nasıl sunulması gerektiği gibi konulara değinmiş tarih ve tarih felsefesi alanında yeni bakış açıları kazandırarak bu alanda yapılacak olan çalışmalara da ışık tutmuştur.