Öğretmen tarihsel süreç içinde; muallim, hoca ve ata kelimeleriyle de karşılanmıştır. Bu sözlerde anlam yönünden bir zenginlik ve derinlik mevcuttur. Konu insan yetiştirmek, insanı eğitmek olunca, “ektiğini en geç biçen çiftçi öğretmendir” özdeyişi de yerini bulmuş olur.
Mehmet Akif, öğretmen olmanın vasıflarını sayar:
“Muallim diyen olmak gerek imanlı
Edepli sonra liyâkatli sonra vicdanlı.”
S. Ahmet Arvasi’ye göre; “Eğitim sisteminin temel amacı, bir bütün olarak fert ve cemiyetin mutluluğunu sağlamaktır. Bunu ancak eğitimciler sayesinde gerçekleştirmek mümkündür. Eğitimciler; mütevazı, şefkatli, sabırlı ve yumuşak huylu olmalı ve öğrencilere daima doğruyu öğretmeli ve göstermelidir. Alanlarında yeterli ve üstün olmalılar, sürekli kendilerini yenilemeye ve geliştirmeye çalışmalıdırlar. Vatan, millet ve devlet sevgileri yüksek olmalı, Allah sevgisi ve korkusu ile dolu olmalıdırlar.”
Nurettin Topçu; “Muallim meselesi, maarif davamızın ana meselesidir.’’ der ve öğretmenin özelliklerini sıralar: “Muallimlik sevgi işidir, ruh sevgisidir. Ruhun ulvi olan isteklerine nefsinden her şeyi feda eden sevginin ferdi ulaştırdığı örnek insan mertebesidir. Muallim, hepimizin her an muhtaç olduğu doktordur. İman ve anlayış vasıtaları ile bizi tedavi eder. Ruhlarımıza sunar ve hakikat âleminden haberler verir.”
Milli Eğitim Temel Kanununda öğretmenliğin, “özel bir ihtisas mesleği’’ olduğu belirtilmiştir. Öğretmenlik, eğitimin temel öğesidir. Öğretmen;öğrencisinin sevincine tebessüm, hüznüne gözyaşı olur. Öğretmen, çorak topraklarda gül bahçeleri kurar. Öğrencilerini vatan coğrafyasında bahar çiçekleri gibi elvan elvan açtırır. Öğretmen, al bayrağın dalgalanışındaki nazlı edayı öğrencilerine öğretirken;
“Ne harabatız ne harabatiyiz
Kökü mazide olan atiyiz” diyerek geçmişten geleceğe görkemli köprüler kurar. Öğretmen bilir ki; “mazisi yıkık milletin atisi olamaz.” O, mensubu olmakla gurur duyduğu Türk milletinin tarihi, kültürü ve inancıyla barışık bir gönül insanıdır. Öğretmen; ruhlardaki fetihlerin kahramanı ve şeref sahibi olduğu halde,vatan çocuklarına hizmeti tercih etmiş ve kendini andı ile öğrencilerine adamış kutlu bir bilgedir.
Bütün kainatın emrine verildiği ve bu yüzden yaratılmışların en şereflisi olan insanı; vicdan, irfan ve düşünce yönünden öğretmen eğitir. Bilim insanlarının, formül ve çizgilerinde, ediplerin dize ve satırlarında, müjdeli hakanların ve devlet adamlarının inkılaplarında O’nun nefesi vardır.
Öğretmen insan sanatkârıdır, hayatın kullanıcısı değil yapıcısıdır, seyircisi değil aktörüdür. O, en güzel, en doğru hayat örneğini yapar, hazırlar, öğrencilerine sunar.
Öğretme, toplumdaki her olumsuzluğun kendi sorumluluğundan kaynaklandığı bilir. Bu yüzden küçücük dimağlara kazandırdığı ilim ve onların tertemiz kalplerine nakşettiği ahlâkla toplumların kader programına en büyük katkıyı sağlamaya çalışır. Öğretmenlik, akademik çalışma, mesleki formasyon ve alanında da uzmanlık gerektiren kendine özgü kuralları olan profesyonel bir meslek dalıdır.
Eğitimin en başta gelen işi, millî kültürü genç nesillere devretmek; millî kültür malzemesini, en ileri ve en ince tekniklerle, millî şahsiyeti ve üslûbu zedelemeden işleyerek geliştirmek çağdaşlarını hayran bırakacak eserlere ulaşmak üzere insanlarına sarsılmaz bir iman, irade ve heyecan vermektir.
Eğitimin asla vazgeçilmez karakteri “millî” olmasıdır. Her millet, çocuğunu, “millî bir eğitimden” geçirmektedir. Yine, her millet, eğitimin temelinde millî kültürünü bulundurmaktadır. Genç nesiller, atalarından birikmiş tecrübeleri devralarak geliştirip olgunlaşmaktadırlar. Hiç şüphesiz, bu tecrübe, başka cemiyetlerle kurulan temaslarla daha da gelişip zenginleşmektedir.
Öğretmen, okuma-yazma öğretme memuru değildir. Öğrencilere karşı açık görüşlü ve objektiftir. Öğrencilerin beklenti ve gereksinmelerini dikkate alır.
Eğitimle ilgili sorunları bilimsel yöntemlerle araştırabilir. Eğitimde bireysel farklılıklara dikkat eder. Yenilik ve gelişmelere açıktır. Kendini sürekli yenileyebilmelidir. Toplumsal değişmeleri anlayıp yorumlayabilmedir.
Eğitim teknolojisindeki gelişmeleri yakından izlemelidir. Araştırmacı bir yapıya sahip olmalıdır. Öğrencileri için yüksek başarı beklentisi bulunmalıdır.
Atatürk’ün ’’Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.’’ Sözünden hareketle, öğretmenler günlük siyasetin dışında tutulmalıdır. Öğretmen, yüksek ideallerin kurucusu ve taşıyıcısı olarak genç dimağları kanatlandırarak Türk medeniyetini yeniden inşa etmelidir.
Öğretmenlikle ilgili bu girişi yaptıktan sonra, 2018-2019 Eğitim-Öğretim Yılının başlaması münasebetiyle Türk Milli Eğitimine gerçek anlamda değer katmış, emek vermiş eğitimci büyüğümüz Sedat Yurtseven’le yararlı olacağını düşündüğüm bu Pazar Sohbetini yaptık.
Yeni eğitim-öğretim yılının eğitim camiası başta olmak üzere, öğrencilerimize, ailelere ve milletimize hayırlı olmasını dileriz.
*****
Değerli hocam, Türk milli eğitiminin değişik okul türlerinde öğretmenlik yaptınız. Türk milli eğitiminde fark yaratan efsane bir eğitimci olarak öğretmenlik hayatınız nasıl başladı? İdealist öğretmen tipinin ilk temsilcilerinden olarak idealiniz neydi?
Çok teşekkür ediyorum, böyle bir imkân verdiğiniz için. Bizlerin örnek aldığımız, bizim örnek aldıklarımızın da örnek aldığı birbirinden değerli öğretmenlerimiz oldu. En büyük örnek olarakta Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü biliriz.
Bir öğretim yılı Ticaret Lisesi hariç, hep öğretmen okulu ve eğitim enstitüsünde çalıştım.
İlk görev yerim Samsun Akpınar İlköğretmen Okulu’dur. 1970 yılında “Nereyi istiyorsunuz?” sorusuna karşılık “Bayrağın dalgalandığı yer, yoksa dalgalandıracağım yer.” cevabı, inanç ve azmiyle öğretmenliğe başladım.
Milli bir ruh ve heyecanla milletimizin hizmetinde bulunmak idealimizdi. Öyle yetişmiş, Öyle görmüş ve öyle inanmıştık.
Bireysel olarak çok mutlu olduğum hususlar olmakla birlikte genelde hayâl kırıklıklarım devam ediyor.
Eğitim ve öğretim birbirinden farklı iki kavramdır. Böyle olmakla birlikte işlevsel anlamda kuvvetli ilişki içinde bulunan iki olgudur. Eğitim ve öğretimin eğitim bünyesindeki yeri nedir?
Bu sorunuz uzun bilimsel çalışmalar ve akademik verilerle izah edilebilecek bir husustur. Bir sohbet sadettin de millet hayatının önemli, hatta en önemli hususunu anlatabilmem taktir edersiniz ki mümkün değildir.Ama mutlaka bir karşılık verin derseniz bana göre eğitim, hayatın tamamını içine alan ve yönlendiren bir olgudur. Öğretim belli disiplinlerde bilgilenmek bilgilendirmek ve bunu hayata aktarabilmek olarak değerlendirilebilir.
Eğitim hayatımız, günümüzde hem yapısal hemde muhteva açısından büyük değişikliklere maruz bırakıldı. Günümüz eğitim sistemini değerlendirebilir misiniz?
Toplum hayatımız, çağımızın gelişmelerine göre kaçınılmaz olarak çok ciddi değişikler gösterdi. Hazırlıksız yakalandığımız için, çağı iyi okuyamadığımız için değerlerimiz alt üst oldu. Etken olmamız gerekirken edilgen hâle geldik.
Oysa yüzlerce yıldan gelen köklü bir medeniyetimiz vardı. Çağdaşlaşmaya bu medeniyeti daha da geliştirerek başlamak yerine bünyemize uymayan kaynakları kullandık. Batılılaşma adına temel değerlerimizi terk ettik. Tahribatı çok ağır oldu ve olmaya devam etmektedir.
Dar’ül Muallim’den başlayarak Köy Enstitüleri, Öğretmen Okulları, Anadolu Öğretmen Liseleri’ne kadar öğretmen yetiştirme özel bir eğitime tabi olarak yürütülmüş, bugün Eğitim Fakülteleri bu görevi üstlenmiştir. Öğretmen yetiştirme açısından bu konuya nasıl bakıyorsunuz? Düşüncelerinizi öğrenebilir miyim?
Dar’ül Muallimin, Muallim Mektepleri, Öğretmen Okulları ve Anadolu Öğretmen Liseleri her biri başlı başına bir araştırma konusudur. Özellikle Köy Enstitüleri çok haksız suçlamalara maruz bırakılmıştır. Dönemin Türkiye’sini ve dünyayı iyi okumadan yapılacak her yorum eksik kalır.
Benim çalıştığım Akpınar İlköğretmen Okulu (ki bunlar Türkiye’de yirmi bir tanedir.) Köy Enstitüsünden devir alınan bir okuldu. Eğitimin öğretime ne kadar etkili olduğunu bizzat gözlemledim. Yurt sevgisi, insan sevgisi, çevre bilinci, aydın düşünce, paylaşımcılık gibi değerlerin bir miras gibi bu gençlere aktarıldığını gördüm. Öğretmen olmayı bir onur meseli sayan ve bunu yeminle pekiştiren bir nesil.
Bilmem kaçınız hatırlar ama benim kulaklarımdan hiç gitmez;
“Alnımızda bilgilerden bir çelenk
Nura doğru can Türk genciyiz
Yer yüzünde yoktur olmaz Türk’e denk,
Korku bilmez soyumuzCandan açtık cehle karşı bir savaş,
Ey bu yolda and içen genç arkadaş
Öğren öğret Hakkı halka gürle, coş
Durma durma koş
Şanlı yurdum dört bucağın şanla dolsun
Yurdum seni yüceltmeye andlar olsun.”
Ben lise ve üniversite çıkışlıyım, öğretmen okullarını ve o günlerin heyecanını hâlâ damarlarımda hissederim.
Türk milli eğitimine yoğun emek vermiş bir eğitimci olarak okulların eğitim ve öğretime başlayacağı bu hafta içerisinde öğretmenlere, ailelere ve çevreye neler söylersiniz?
Estağfurullah efendim, ben ancak kanaat belirtebilirim. ‘’ Genç’’ bildiğiniz gibi Farsça hazine, içinde paha biçilmez değerleri taşıyan demektir. Onun içindir ki büyük bir şuurla Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyeti gençlere emanet etmiştir.
Onun için genç kendinin farkında olmalıdır. Merhum Arif Nihat Asya hocamınız ifadesiyle ‘’Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaşta’’ olduğuna ya da olacağına inanmalıdır. Eğitim dünyaya gelmekle başlıyor, dil, anadil ana sütüyle birlikte emziriliyor. Şefkat, sevgi ana kucağında başlıyor. İlk öğrenilenler ana-ata ocağında öğreniliyor. Aileler bu hazinenin ne ifade ettiği bilinciyle bilinçlenmelidirler. Genci teslim alacak olan öğretmen ve çevre neyin emanetçisi olduğunun farkında olarak en iyiye, en doğruya nasıl ulaşır ve nasıl ulaştırırım nasıl korurum gayretiyle geceyi gündüze katabilmeli, gözüne uyku girmemelidir. Bu emanetin nöbeti kutsaldır ve asla ihmale gelmez.
Özel bir uzmanlık alanı öğretmenlik hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Öğretmenlikle memuriyeti karıştırmamak lâzım, öğrenmenin hududu olmadığına göre öğretmeninde hududu yoktur. O zaman öğretmen özel bir iklimde, özel bir eğitimle layık olduğu yerde bulunmalıdır.
Maişet derdiyle oradan oraya savrulmamalı, onun için öğretmenlerle ilgili farklı bir personel kanunu olmalıdır.
Büyük yanlışlar yapıldı elinde bir şekilde diploması olan herkes sınıflara sokuldu. Ne büyük hata ve onulmaz yara. Hep birlikte ıstırabını çekiyoruz.
Diplomalara saygımız var, ancak her önüne gelen öğretmen olamamalı.
Öğretmen yetiştiren kurumlar (Öğretmen Okulları, Yüksek Öğretmen Okulları, Eğitim Enstitüleri) yeniden çağın gereklerine uygun olarak hayata geçirilmelidir. Genç insan atama endişesi taşımadan çok iyi donatılmış bir biçimde milletin hizmetinde yer almalıdır. Sözleşmeli, yedek vb. gibi sıfatlar öğretmen adının önüne yakışmamaktadır. Öğretmenlik asildir ve öğretmen asaleten görev yapmalıdır. En önemlisi günlük siyaset her rengi ve şekliyle milli eğitimden dolayısıyla öğretmenlerden öğrencilerden tamamen uzak olmalı, onları bilim, teknik ve sanatla dolu dünyalarında rahat bırakmalıdır.
Çok değerli ağabeyim büyük eğitimci, Öğretmen Okulları eski Genel Müdürü rahmetli Ayvaz Gökdemir’in bir ibret vesikası, devleti yönetenlerin aczinin, çürümüşlüğünün bir utanç raporu olarak yazdığı ‘’Buhranın Kaynağında’’ adlı eseri belki öğretmenlerimizin meslek içi eğitimlerinde seminer konusu olarak okutulmalıdır. Biliriz ki, koca Osmanlı Devletini Silivri kapılarına kadar geri çektiren ordu içindeki siyasi çatışmalardır. Ve yine biliriz ki asla ve asla orduya, okula ve camiye siyaset girmemelidir.
Öğretmen yaptığı işin sorumluluğunu ve heyecanını kılcal damarlarına kadar hisseden bir ruh haliyle toplumdaki yerini almalıdır.
Eğitimin temel vasfı neden milli olmalıdır?
Milli, millete ait demekse elbette milli eğitiminde, öğretiminde temel niteliği milli olmaktır. Milletin sosyolojik yapısına bulunduğu coğrafyadaki jeopolitik durumuna ve tarihi seyrine uygun olmalıdır. Çağdaş ve modern olmaya bu hususlar asla engel değildir. Bu bilinçle zaten bakanlığın adı da milli eğitim bakanlığıdır. Bütün unsurlarıyla millilik vasfı taşıyan ancak çağı yakalayan hatta önüne geçen bir gayretin adı olmalıdır Milli Eğitim Bakanlığı. Milli eğitim bir devlet politikası olarak çok uzun yılları içine alacak şekilde planlanmalı, her aklına esenin değişiklik yapmaya cesaret edemeyeceği bir yapı olmalıdır.