Her insanın meşrebi onun hayatta hangi yönde başarılı olacağının da haritasını sunar. Siz çiftçilik kabiliyetiyle donanmış ve dünyaya böyle gelen bir insanı masa başında memur olmaya mecbur ve mahkûm ederseniz ona iyilik yapmış olmazsanız. Aslında o kimseye zulmetmiş olursunuz.
Eğitim eğer kabiliyetleri ortaya çıkarıcı ve onları geliştirici bir görev üstlenemiyorsa giderek bir zulüm makinasına dönüşür. Türkiye’de bugün olup duran budur. Ülkemizdeki eğitim uygulamaları ülkenin ihtiyaçlarını karşılayacak bir durumda ve kalitede değildir. Her şeyden evvel eğitimin maddî hedeflerinin ve sonuçlarının çok iyi analiz edilmesi, ülkenin her alanda ihtiyaç duyduğu insanların buradan yetiştirilmesi gerekir. Beklenen ve olması gereken budur. Bugün yapılan şeyler demagojidir ve kâğıt üzerinde gösterilen şeylerle eğitimin reel sonuçlarının birbiriyle hemen hiçbir ilgisi yoktur.
Kontrolsüz bir şekilde her yere yayılan üniversiteler bilime ve eğitime çok zarar verdiği gibi bugün insan kalitemizin düşmesinin de başlıca sebeplerinden birisidir. Bugün birçok üniversite ve okul Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ünlü romanında anlattığı bir Saatleri Ayarlama Enstitüsü vaziyetindedir. Göstermelik yapılan işlerle mevcut eğitim kurumları ve anlayış sürdürülmek istenmektedir. Bunun sürüp sürmeyeceğini, bu çarpık eğitim anlayışının devam edip etmeyeceğini hep birlikte göreceğiz. Türkiye eğitimde neyi istediğine, neyi hedeflediğine bir yerden sonra net bir şekilde karar vermelidir.
Bugün eğitimde gençlerimizi alıp meşreplerine ve kabiliyetlerine göre bir mesleğe sevk etmek oldukça güç bir hâl almıştır. Bunu neredeyse o gencin talihine ve tesadüflerin sevkine bırakmış bir hâldeyiz. Bunun yanında ülkemizin ekonomik yapısı bugün için eğitimin gelişmesi için pek de müsait değil. Halbuki güçlü bir ülke hangi alanda, nasıl ve hangi ihtiyaçlara sahip olduğunu bilmelidir. Çünkü eğitim buna göre şekillenir. Eğitimde başarıyı yakalayan ülkelerin ortak özelliği buralarda ekonomilerin güçlü olması ve hangi alanda ne kadar istihdama ihtiyaç olduğunun net bir şekilde tespit edilmesidir. Eğitim insanın fıtratına olduğu kadar ülkenin ihtiyaçlarına da uygun olmalıdır. Halbuki ülkemizdeki mevcut eğitim anlayışı bu konularda tam bir başıbozukluk örneği sergilemektedir.
Bir diğer husus ise her yere üniversite, okul açmak asla maharet değil, hatta tehlikeli bir şeydir. Bugün ısrarla üniversiteye öğrenci gönderme anlayışı yüzünden toplumun ihtiyaç duyduğu mesleklerde krizler yaşanıyor. Usta çırak ilişkisi bundan zarar görüyor. Eğitim birçok mesele yanında bir amaçsızlık içinde bocalıyor. Bu yüzden de eğitim-öğretim faaliyetleri gençlere, günümüze ve ülkemizin reel ihtiyaçlarına hitap edemiyor.
Mesleğini seven bir öğretmen, Türkiye’de eğitimle ilgili meselelerin içinde yaşadıkça bir yandan ne kadar yalnız olduğunu da hisseder. Çünkü yapabileceği tek şey ders anlatmak ve gençlere anlamlı yaşamak hususunda mümkün mertebe örnek olmaktır. Bunun dışında onun neredeyse eli kolu bağlıdır. Siyaset ve hizipleşme elinde heder olmuş bir eğitim öğretim ortamında ortaya koyduğunuz performansın pek bir değeri yoktur. Ülkenin çıkarlarından ziyade siyasi grupların, STK’ların, şahısların çıkarları ön plandadır.
Toplum ve eğitim bu mevcut anlayıştan çok zarar görmüştür. Bütün bunlar yine de öğretmeni ümitsizliğe sevk etmemelidir. Durum her ne olursa olsun her türlü olumsuzluk iyi öğretmene duyulan ihtiyacı bize söylemektedir. Dünyadaki hızlı değişimi okuyanlar elbette bunu fark ederler. Ortada bilgi vardır ama o bilgiyi canlı ve öğrenebilir kılan her zaman öğretmenlerdir.
Bugün küresel kültür işgaline uğramış ve düşmanın her türden yaptırımına teslim olmuş ülkelerde vaziyet öğretmenlik mesleği açısından korkunç bir hâl almıştır. İnsana verilen değer öğretmene verilen değer üzerinden anlaşılır. İnsana hiçbir şekilde değer vermediğinizi öğretmenliğe yönelik tutum ve söylemlerinizle rahatlıkla ortaya dökersiniz.
Sözü çok uzatmadan burada asıl mevzuyu toparlamak gerekir. Sorumuz ve sorunumuz “Türkiye’de eğitimin amacı nedir?” cümlesinde düğümleniyor. Türkiye’de eğitim açısından şu soruların acilen cevaplandırılması gerekmektedir:
- Mevcut eğitim anlayışı bu ülkenin ihtiyacını karşılıyor mu?
- Türkiye’de istihdam alanlarının nasıl ve ne kadar insana ihtiyacı vardır?
- Mevcut zihniyet yapısıyla eğitim arasında uyuşmayan noktalar nelerdir?
- Türkiye’de eğitim kurumlarında nasıl bir insan yetiştirmek hedeflenmektedir?
- Mevcut siyasilerin ve üniversitelerin eğitime ve öğretmene bakış açısı nasıldır ve nasıl olmalıdır? Siyaset eğitimin neresinde durmalıdır?
- STK’lardan ve siyaset içinden eğitim kurumlarında yuvalanan gruplar var mıdır? Bunların sebep olduğu liyakat ve adalet krizinin ülkeye yansımaları nasıl ve neler olmuştur?
- Kimler öğretmen olabilir?
- Öğretmen nasıl yetiştirilmelidir?
- Eğitimin içinde bulunduğu meseleler ve çözümleri genel hatlarıyla nelerdir?
- On iki yıllık zorunlu eğitimin ülkeye verdiği zararlar nelerdir? Zorunlu eğitim ülkenin temel ihtiyaçları esas alınarak nasıl yapılandırılmalıdır?
- Ders kitapları kimler tarafından ve nasıl yazılmalıdır?
- Eğitim içerisinde geleneksel mesleklere, tarıma ve hayvancılığa kabiliyeti olan gençleri nasıl yetiştirmeli ve bu mesleklere yönelik olumsuz algıyı nasıl ortadan kaldırmalıdır?
- Ülkedeki bu kadar eğitim kurumu gerekli midir? Bu kurumlarda çalışanların performansı nasıldır?
- Üniversiteler ülkenin ihtiyaç duyduğu insanı yetiştirebilmekte midir?
- Öğretmenleri ve akademisyenleri belirlemek, çalışmalarını daha verimli bir hâle getirmek üzere liyakat ve ehliyet esas olmak üzere kriterler neler olmalıdır?
Bu soruları çoğaltmamız mümkün. Buradaki bazı soruların karşılığının kanun ve yönetmelik maddelerinde olduğu düşünülebilir. Fakat uygulama bu soruların cevapsız kaldığını gösteriyor. Kabul etmek gerekir ki, Türkiye’de eğitimin problemleri önemsenmiyor ve yapılan her şey nihayetinde olumsuzlukla sonuçlanıyor. Eğitimdeki başarı göstermelik ve reklam boyutundadır. Ülkenin bütün bir başarı anlayışı yan yana fotoğraf çektirmek seviyesine indirgenmiştir. Bina yapmakla övünen, ihtiyaca bakmadan ve ülke kaynakları israf edilircesine sürekli üniversite ve okul açan, bunu da başarı zanneden bir zihniyetin eğitimde başarıyı yakalaması hayalden de ötede imkansızdır. Görülen o ki, Türkiye’de her şeyden önce eğitime bu kadar olumsuz müdahalede bulunan hususların bu mevzudan elini eteğini çekmesi gerekmektedir. Ortada bir zihniyet krizi yaşanıyor. Her gelen iktidarla beraber ülkenin eğitim anlayışı cemaatlerin, STK’ların, grupların, kişilerin lehine fakat ülkenin de aleyhine olarak sürekli değişmekte, değiştirilmektedir. Bu şekilde insan zenginliğimiz ve ekonomimiz de heder edilmektedir. Aslında ortada eğitim diye gösterilen bu durumda tam bir keşmekeş yaşanmaktadır.
Sonuç olarak bugün Türkiye’de eğitimin amacının net bir şekilde ortaya konması ve ülkenin ihtiyaçlarına göre ilgili kurumların yeniden yapılandırılması gerektiği gün gibi ortadadır.