Pek fazla kitap okumayan bir milletiz. Bu kelimeler insana beylik cümlelerden birisi gibi gelebilir fakat bu ifadeler bütün yalınlığıyla bize kaçamayacağımız bir hakikati gösteriyor. Okumuyor ve kolay yönlendiriliyoruz. Burada kültürel ve manevi olarak Türk gençlerini bu hayatta ve kendi özlerinde şiddetli savrulmalar yaşayacak hâle getiren bir vaziyetten söz ediyorum.
Hayatı anlamlı, zevkli ve huzurlu yaşamanın ihtiyacını hepimiz az veya çok hissederiz. Fakat onu anlamlı kılan eylemlerden ve faaliyetlerden nedense insanlar uzakta duruyor. Bu hayat, okumaktan, kitaptan, bilgiden, araştırmaktan, öğrenmekten uzak bir şekilde yaşanacak kıymetsiz bir şey değil. Nice gençler var ki, okulda, sosyal hayatta ve evde kıymetli vakitlerini ve zihinlerini tamamıyla internet oyunlarıyla ve sosyal medyanın dipsiz bir kuyu gibi olan içerikleriyle dolduruyorlar. Kitap okumak onların hayatında mevzu bahis bile değil.
Nice öğretmenle karşılaşmışımdır, hayatlarında kitap okumak neredeyse hiçbir şey ifade etmez. Bunlar pekâlâ sözüm ona öğretmenliğe devam ediyor ve bir türlü içini dolduramadıkları bu meslekle hem kendilerini hem de nesilleri bir güzel oyalamaya devam ediyorlar. Tıpkı eğitimi yönettiğini zanneden zevat gibi… Türk eğitimi içerisinde nice şahıs vardır ki, kitapla, okumakla, eğitimle hemen hiçbir ilgileri yoktur. Sonra da bunlardan eğitimdeki uygulamalarda bir başarı beklersiniz. Bu olmayacak bir şey. Bir hayal.
Eğitimin istenen başarıyı elde edebilmesi için öncelikle eğitimi yönetenlerin, öğretmenlerin eğitim ve okuma mevzularında sağlam bir imtihan vermesi lazım. Bir eğitim müessesesinin başında bulunan şahıs okumayınca, eğitimi sadece geçim kaygısı olarak görünce ve ayın on beşini gözleyince orada herhangi bir başarının ortaya çıkmasını bekleyebilir misiniz! Bugün mevcut durum maalesef böyle.
Ortada başarı ve çalışmak diye ifade edeceğimiz değerlerden bile söz edemiyoruz. Sanki bunlar geçmişte kalmış mevhumlar gibi oldu. Sebebi malum. Eğitim bugün cehaleti, torpili, adam kayırmacılığı marifet zanneden kişilerin elinde oyuncağa döndü. Bu durumun artık uzun süreceğini zannetmiyorum. Eğitimde köklü değişiklikler isteniyorsa öncelikle bu iş eğitimi yönetenlerden başlamalı.
Eğitimi çok sığ bir sendikacılık anlayışına hapsedip ona buna torpil geçerken neyi hedefliyorsunuz? Siz eğitimcilik mi oynuyorsunuz yoksa eğitimci misiniz, diye sorarlar adama.
Sonuç olarak eğitimde derin yaralarımız var. Zaman zaman ümit verici adımlar atılmaya çalışılmakla beraber bir türlü bu yaraları giderici merhaleye geçemiyoruz. Çünkü eğitim toplumun ve ülkenin ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak ve ehil olmayan kimselerin elinde yürümeye çalışıyor. Tabiatıyla da olmuyor. Kanaatim o ki, kadrolarıyla, anlayışıyla, müfredatıyla topyekûn değişmesi gereken bir eğitim meselemiz var. Bu iş de ancak liyakat ve ehliyetle olacak bir husustur.