Elbette veren el alan elden üstündür.
Verebilmek kadar kıymetlidir gereğinde alabilmek de…
Ne zaman, nasıl, kime verip, ne zaman, nasıl, kimden alması gerektiğini idrak etmiş bir akılla rızayı ilahiye niyet edilerek yapılan alış da veriş de hepsinden üstündür.
İçinde niyet, akıl, usül, edep, erkân, ölçü ve disiplin olmayan hiçbir veriş ve hiçbir alış ibadet olamaz.
İbadetin reklamı hele…
Hiç olamaz..!
Olursa da hiç olur.
Hiç eder.
Alanı da.
Vereni de.
Ne demiş erenler
İstemeyin
Reddetmeyin
Biriktirmeyin
Elimize yüzümüze bulaşan -akılsız ar’sızlık- karasından muhafaza edilelim inşallah.
Gün gelir ki bakılmaz olur elbet isteyenin yüzü kara da, verenin ki yeşil, vermeyenin ki mor mu diye..?
Akla bakılır. Niyete bakılır. Ölçüye bakılır.
Ayinesi iştir ya er kişinin, lafla yürümeyen peynir gemisi elbet bir yerde karaya çöreklenir.
Gemiyi itmek ise aynı gemide ki yolculara düşer!
Allah sağ eli ile sol eli arasına perde çekip, diline de pranga vuranlardan eylesin.
Hayrın en hayırlısı en gizli olanıdır elbet.
İşlerin en hayırlısı da akılla fikirle olanı.
Akıl olmadan fikir olunca çöz beni arapsaçına dönüyor işler güçler.
Çöz çözebilirsen.
Artık kaç fetva ister. Allah Kerim.
…
Dünya
Dünyanın kendisi adil bir network sistemi aslında. Aldığın yol; verdiğin emek, gösterdiğin çaba, rahatından ne kadar vaz geçebildiğin, gelişim, değişim, dönüşüm ve öğrenmene yaptığın görünmez yatırımla alâkâlı. Ve üzerine eklediğiniz tercihler! Sonucun yol haritası. Tüm hayatınızın anahtarı işte bu. Ve bulunduğunuz yer bir başkasınca sürekli ulaşılmaz görünebilen, özenilen belki de kıskanılan bir nokta olabilir. Siz ya da sahip olduklarınız, birisi için paha biçilemez bir sanat eseri gibi iken bir diğerine bir kuruş niteliğinde bile olmayabilir mesela… Kimine bir sanat mucizesi iken, kimine çantada keklik!
Çabası, azmi ve inadı eksilmeyen ve yılmayan birisi için bir sonraki basamak daima açık. Yol adil aslında. İsteyene sürekli ulaşacak yeni bir hedef, yeni bir basamak var ve dahi karşılığında kazançlar, belki bazen kayıplar! Kerameti kendinde gizli bir acayip hâl işte. Duyguların kalbin ne kadar temiz, elin ve aklın ne kadar çalışkan, ilkelerin ne kadar disiplinli ve ölçülü ise yolun o kadar güvenli. Yani mantığın ve yolun gereği bu aslında…
Ta ki bir başkasının hırsı, yalanı, sahtekârlığı, hazırcılığı, hasedi, iftirası, entrikası, utanmazlığı, arsızlığı sizin temiz basamaklarınıza tuzak olana dek. Hayatı, geçmişinizi, gününüzü, emeğinizi, fedakârlıklarınızı alaşağı edip üzerine çöreklenene dek…
İşte tam da o vakit yepyeni bir tercih vakti oluyor. Ya tam yol ileri. Ya sükûtu hayal ile pes ediş. Yine koca bir imtihan. Yine yeniden. Yine başlamak… Kaderiniz oluverir anlamadan.
Yine çabalarsınız, kalkarsınız, yürürsünüz, koşarsınız. Yeniden varırsınız hedefe. Ama var olduğunuz yer ve sahip olduğunuz şey daima birilerinin istediğidir. Akış bitmez. Biri varır. Diğeri bırakır. Ve gayreti düstur edinene bu sistemde varış ya da bitiş asla yoktur. Yol tükenmez. Her varış bozulmuş bir büyü, her yeni hedef bir var oluş iksiridir.
Ve ne yazık ki bu roller dönüşümlü olarak size de düşer daima.
Bazen ulaşıldığında bozulan bir büyü, bazen bir yolun gizemli enerji iksiri olursunuz. Dedik ya,
bazen paha biçilemez bir değer, bazen çantada keklik…
“Biri biter biri başlar, biri başlar biri biter” bir oyun.
Hayat yolu varışı olmayan bilmem kaç kulvarlı bir tartan koşu pisti gibi işte.
Görünürde tuzakla dolu, kondisyon gerektiren bir yarış olsa da, görünmeyen de edilenin bulunduğu, ekilenin biçildiği primleri adil bir network sistemi…
Yolu herkese açık, yol herkese açık!