“Ellerime Kar Yağıyor”

Geçen gün Eskişehir’e kar yağıyordu ama daha yere düşmeden de eriyordu.
İki sevdiğimiz insanla kar görelim diye bizim köye doğru yola çıktık.
Dağlara tırmandıkça ortalık bembeyaz oldu. Camı aralasak “Pencereden kar geliyor”du. Kar, karın üstüne yağıyordu. Havada kar sesi vardı.
Sis de vardı dağlarda. Sekiören Köyü’nün mezarlığından geçiyorduk. Hani bir türkümüzde deniyordu ya;
“Duman almış mezarımın üstünü
Kömür gözlüm bilmem bana küstü mü
Ahbablarım benden ümit kesti mi
Konma bülbül konma mezar taşıma
Genç yaşımda neler geldi başıma.”
Mezar taşına bülbül konmamıştı ama az ileride bir direğin üstüne şahin tünemişti.
İnternet çekmiyordu dağlarda, bir kaç şiir okuyacaktı arkadaşımız.
Biraz Şoförler Çeşmesi’nde eğlendik, her taraf bembeyaz. Bir taraftan da kar yağıyor. Muhteşem bir manzara.
Köye yaklaştık, yolun müsait bir yerine arabayı çektik. Arkadaşımız termosla çay da getirmiş. Orada Feyzi Halıcı Hocamın şu şiirini okuduk;
Ellerime Kar Yağıyor
Yalınca bir dağ-başında,
Ellerime kar yağıyor…
Yazın yaz, kışın kış Tanrım,
Bu ne mayalanış, Tanrım;
En güzele, en korkunca,
Teselliler sonu, bunca,
Gök-yüzünde unuttuğum
Ellerime kar yağıyor…
Bu, yapraktan ince can’lar,
Bu kubbe kubbe ezanlar.
Bu dualar, rahmet rahmet,
Aşk, ışıtan can-evimi,
Bu başlangıç, bu nihayet,
Bu gördüğüm düş benim mi?
Nice dillerin telaşı?
Tekmil bir geceye karşı,
Alev alev gözlerimden,
Ellerime kar yağıyor…
Adımlar işte, ard-arda,
Gayrıca beklemek olmaz.
Açın perdeleri bütün,
Mavi mavi aynalarda,
Uyanmak üzre, doğan gün.
Kulu kurbanı olduğum,
Mutluca toprakta tohum.
Çiçek, niyazlar içinde,
Dal’ın türküsü bembeyaz,
Serpil serpil duyuyorum,
Bardaktan boşanırcasına,
Kopmuş takvimlere inat,
Duygu duygu kanat kanat,
Ellerime kar yağıyor…
Bu deniz boyu dalgalar,
Bu Müslüman dakikalar;
Her nefes alış-verişte
Duyduğum, bu gerçek işte…
Muştular içinde sazım,
Bu mu benim alın-yazım?
Dostlar görmüyor musunuz?
Çağrılar içinde, sonsuz,
Hep zamanların dışında,
Yalınca bir dağ başında
Ellerime kar yağıyor…
Feyzi Halıcı
Arkadaşın biri türküleri az sever. Gerçi “uzun süre ne dinlersem dinleyeyim sıkılırım, türküleri severim oysa” falan dedi ama olsun.
Radyoyu açtım türkü olunuyordu, tam da şunu söylüyordu;
“Bilmem tecelli mi, yoksa ki kader,
Beni bir vefasız yâre yazmışlar.”
Sümmani türküsüydü. Onu dinledik yeniden. Bir Sümmani türküsü daha;
“Sümmaniyem Ya Rab gönlüm hoş eyle,
Ya sabır ver ya da bağrım taş eyle,
Ya bir çift kanat ver ya da kuş eyle,
Tez yetişem dost bağında talan var.”
Çay var, şiir var, türkü var, kar var.
Sümmani söz konusu olunca torunu Hüseyin Sümmanoğlu Ağabey’i aradık. “Biz köydeyiz, kar yağıyor, radyoda dedenizin türküsü çıktı, biz de sizi aradık” dedik, o da bize bir şiir okudu;
“Köyden geldim, köye döndüm yüzümü,
Köyden olsun sohbetimiz sazımız,
Köyde saydım daha mutlu günümü,
Köyde iyi dostlar ile gezimiz.
Sanki eriyordu dağların karı,
O zaman bilirdik ezel baharı,
Göç taşırdık yaylalara yukarı,
Köyden gider arabamız, izimiz.”
Şiir uzun, bir ara hepsini yazalım kısmet olursa.
Bir arkadaş Divani’yi de arayalım dedi, aradık. Onun bir şiiri var Biz Aşığız” diye, çok güzel bir şiir, onu okumasını istedik, bizi kırmadı sağ olsun;
“Biz aşığız, yâr yolunda yürürüz,
Biz adım atarken diz incitmeyiz.
Biz zerre içinde kürre görürüz,
Biz ağlarken bile göz incitmeyiz.
Bize rehber olan Nur-u Mustafa,
Biz dünyaya geldik göçtük kaç defa,
Biz ezel ervahda geçmişiz safa,
Biz secde ederken yüz incitmeyiz.
Biz bülbülüz viranede ötmeyiz,
Biz haksızın tarafını tutmayız,
Biz aşk ocağına odun atmayız,
Biz kendimiz yanar köz incitmeyiz.
Biz dostun yanında ehli nazarız,
Biz taşı kırılmış ıssız mezarız,
Biz Mecnunuz her sahrada gezeriz,
Biz Leyla ararken iz incitmeyiz.
Biz Cemal Divani yurda hisarız,
Biz Taptuk, Yunus’tan kalan eseriz,
Biz perdeye kalbimizle basarız,
Biz mızrap vursak da saz incitmeyiz.”
Bir şiirini daha dinledik Divani’nin.
Sonra Atatürk Lisesi Edebiyat Öğretmeni Şenol Çiçek aradı. Şenol Hoca, farklı ve güzel insan. Okul dergisini çıkaran çocuklarla dergiyi getirmeye geleceklermiş önümüzdeki hafta, onu söyledi. Bir başka planımız daha var o çocuklarla, inşallah gerçekleşir de onu da yazarız.
Yazar
Mehmet Ali KALKAN

Eskişehir'de doğdu. Eskişehir Gazi İlkokulunu, Tunalı Ortaokulunu, Motor Sanat Enstitüsünü ve Çukurova Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünü bitirdi (1980). Bir müddet Eskişehir Belediyesinde ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen