Hasan ERDEM
1066 yılında Sultan Alp Arslan Selçuklu devlet adamlarından Emir Gümüştekin’i Anadolu içlerine akına gönderdi. Gümüştekin, beraberinde Emir Afşin, Ahmetşah ve bazı Türkmen beyleri ile Murat ve Dicle ırmakları havzalarında ilerledi ve Elcezire bölgesine indi, kısa sürede Ergani ve Nizip civarındaki kaleleri ele geçirdi.
Askeri harekâtını sürdüren Gümüştekin Nusaybin’i de kuşattı ama ele geçiremedi. Buyruğundaki komutanlarla beraber Fırat ırmağını geçen Gümüştekin Adıyaman’a ulaşınca Bizans uç kumandanı Aruandanos Hoşin kalesi yakınında Selçuklu atlılarına bir baskın düzenledi. Çabuk toparlanan deneyimli Selçuklu süvarileri Bizans kuvvetlerini ağır bir yenilgiye uğrattılar. Kumandan Aruandanos tutsak düştü ama 40.000 altın karşılığı serbest bırakıldı. Bu zaferin ardından bölgede Selçuklu atlılarına direnecek kuvvet kalmamıştı. Bölgeyi hallaç pamuğu gibi atan Türkmen gazileri bol ganimet ve birçok esir ile Anadolu’daki Selçuklu askeri üssü Ahlat’a döndüler.
Başarılı akınlara kumanda eden Gümüştekin ve Emir Afşin bilinmeyen bir sebepten tartıştılar, Ahlat’ta birbirlerine kılıç çektiler. Yapılan vuruşmayı kazanan Emir Afşin, üstü olan Gümüştekin’i öldürdü. Kanla biten kavganın ardından Sultan Alp Arslan’ın kendisini cezalandıracağını düşünen Emir Afşin vakit kaybetmeden buyruğu altındaki Türkmen süvarilerini topladı ve Ahlat’tan çıkıp Bizans sınırına yöneldi.
Alp Arslan’ın öfkesinden kurtulmak için Anadolu içlerine dalan Emir Afşin genel karargâhını Amanos Dağları’nda kurduktan sonra bin atlısını Antakya yörelerine, bir kısım kuvvetlerini de Gaziantep yöresine akına gönderdi. Bu akıncılar Dülük şehrini ele geçirmeyi başardılar.
Komutanları akınlarını sürdürürken Emir Afşin ise Malatya üzerine yöneldi. Karşısına çıkan Bizans kuvvetlerini darmadağın etti. İleri harekâtını sürdüren Emir Afşin, Kayseri’yi fethetti ama uzun süre elinde tutamadı. O günlerde Emir Afşin’in akıncıları Karaman yörelerine kadar sokuldular.
Ele geçirilen ganimetleri elinden çıkarmak isteyen Emir Afşin, 1067 yılı sonlarında Toros ve Amanos Dağları’nı aştı ve önemli bir ticaret merkezi olan Halep’e gitti. Halep pazarında sayısız ganimetleri satan Emir Afşin kışı burada geçirdikten sonra yeniden Anadolu’ya döndü.
Sultan Alp Arslan, yaptığı akınlarla Bizans’a ağır darbeler indiren Emir Afşin’in Anadolu harekâtını yakından izliyordu. Emir Afşin savaşçıları ile Antakya’yı kuşatmıştı. Şehir düşmek üzere iken Sultan Alp Arslan’ın Emir Afşin’i affettiğini bildiren özel mektubu kendisine ulaştı. Emir Afşin buna çok sevinmişti. Kuşatma altındaki Antakya’nın Bizanslı valisiyle “Yüz bin altın, savaş aletleri ve değerli kumaşlar” karşılığında bir anlaşmaya vardı ve hemen kuşatmayı kaldırıp Sultan Alp Arslan’ın katına çıkmak için yola koyuldu.
Selçuklu atlılarının Anadolu’daki akınları sürerken Bizans İmparatoru Konstantin Dukas öldü ve arkasında küçük yaşlarda üç oğul bıraktı. (1067) İmparatorun eşi Evdokia, üç oğlu adına Bizans tahtına çıkıp ülkeyi yönetmeye başlayınca iç karışıklıklar ve buhranlar başladı. Bu dönemde başkentten uzak eyaletler ihmal edildi. Öyle ki, Anadolu’da dağınık bir halde bulunan Bizans kuvvetleri çoğu zaman, yiyecek ve giyecek bulamaz oldular. Aç askerler karınlarını doyurabilmek için korumaları gereken halkı soymaya başladılar.
İç karışıklıklara bir son vermek isteyen Bizans sarayındaki askeri kanat üyeleri Evdokia’nın huzuruna çıktı ve onu Kayserili bir general olan Romanos Diogenes ile evlenmeye zorladılar. Baskılara boyun eğmek zorunda kalan Evdokia, general ile evlendi ama iktidarı elinden bırakmak istemediği için kısa bir süre sonra İmparator kocasıyla her konuda tartışmaya başladı.
Karısı Evdokia ile arası açılan yeni imparator, özel eşyalarını topladı, sarayı terk etti ve Anadolu yakasına geçti. Amacı hem karısından uzaklaşmak, hem de kasırgaya dönüşen Selçuklu akınlarını durdurmaktı. Ancak hazine bomboş, ordu darmadağınık ve yıllardan beri yüzüstü bırakılmış Bizans halkı yılgın ve bezgindi. Kolları sıvayıp işe girişen Romanos Diogenes, Anadolu’dan, özellikle kendi memleketi Kayseri ve yöresinden çok sayıda asker toplayıp ordusunu güçlendirmeyi başardı.
O günlerde Sultan Alp Arslan tarafından affedilen Emir Afşin Orta Anadolu yönünde yıldırım akınlarına yeniden başlamıştı. Emir Afşin, Emirdağ yöresine yapılan bir akın sırasında Bizans imparatorunun eline düşmemek için Anadolu içlerine doğru kaçan bir Hristiyan din adamı ile yanında bulunan bir grup insana rastladı. Rum din adamı, imparator tarafından tutuklanıp hapse atılan patriğin kardeşi idi. İmparatordan intikam almak isteyen bu adam, Emir Afşin’e yolunun üzerindeki ünlü Amorion kalesini fethedebilmesi için kendisine yardım edeceğine dair ant içti. İstanbul yolu üzerinde önemli bir konuma sahip bu güçlü kaleyi ele geçirip yerle bir etmeyi çok isteyen Emir Afşin, intikamdan başka bir şey düşünmeyen adamın teklifini tereddütsüz kabul etti.
Basit bir plan yapıldı ve harekete geçilip Amorion kalesine gidecek kafile hazırlandı. Emir Afşin, patriğin kardeşinin yanındaki Rumların arasına kendi adamlarını da kattı ve yola çıkardı. Kafile Amorion kalesi önlerine gelince iki elinde iki haç taşıyan din adamı öne çıktı ve “Bizans imparatoru bölgenizi tahrip ve yağma eden Türk akıncılarına karşı beni, sizlere yardım için gönderdi.” Dedi. Kalenin kapıları açıldı, aralarında Rum kıyafetleri içindeki Türk gazilerin de bulunduğu kalabalık kafile içeri alındı.
Hava karardıktan sonra Emir Afşin ve savaşlarda pişmiş gazileri Amorion surlarına sokulmaya başladılar. Gece yarısına doğru kalenin içindeki Rumlar ve Türk savaşçıları harekete geçtiler, gece nöbetçilerini ortadan kaldırdılar ve kalenin kapıları açtılar. Emir Afşin ve süvarileri bir sel gibi surlardan içeri girdiler ve gün doğana kadar kente hâkim oldular. (1068)
Amorion’un Emir Afşin tarafından ele geçirilip kentin yakıldığını, surlarının yerle bir edildiğini haber alan Bizans imparatoru Diogenes buna çok üzülmüştü. İntikam almak isteyen imparator, Afşin’in yolunu kesmek için harekete geçtiyse de Emir Afşin’in rüzgârla yarışan atlılarına yetişemedi. Anadolu içlerinde Afşin’in peşinde dolanıp duran imparator kış mevsimi gelince İstanbul’a dönmek zorunda kaldı.
İlkbaharla birlikte Selçuklu akıncıları Emir Afşin, Sandak, Ahmetşah, Türkman, Demleçoğlu, Mehmet, Duduoğlu, Serhenkoğlu ve Arslantaş komutasında yeniden Anadolu içlerine doğru akınlara başladılar. Bu akınları önlemek isteyen imparator Bizans kuvvetlerini Anadolu’ya gönderdi ama Emir Afşin ve savaşçıları bu kuvvetleri büyük bir bozguna uğrattılar.
İmparator bu kez de Manuel Komnenos ve Philaretos Brachamios komutasındaki iki orduyu Sivas ve Malatya üzerine gönderdi. Anadolu’daki Selçuklu harekât üssü olan Ahlat’ı ele geçirmeyi hedefleyen imparator da başka bir büyük ordu ile Kayseri yörelerine geldi ve Fırat ırmağına kadar ilerledi.
Romanos Diogenes, Harput’a ulaştığında Emir Afşin ve savaşçıları Philaretos’un savunduğu Malatya’ya saldırdılar ve Bizans kuvvetlerini perişan ettiler. Er meydanından kaçarak canını kurtaran Philaretos, imparatoruna sığındı.
Bizans imparatoru Ahlat’a doğru ilerlerken Türk akıncıları Bizans yönetimindeki Konya ve Karaman dahil birçok il, ilçe ve kaleyi ele geçirdiler. Konya’nın Selçukluların eline geçtiği haberini alan imparator harekâtını durdurarak İstanbul’a geri döndü.
O günlerde Sultan Alp Arslan’ın kızkardeşi Gevher Hatun’un kocası Erbasan, çok kalabalık bir Yabgulu Türkmen kitlesinin başında sultana isyan etti. Onun isyanına kızan Sultan Alp Arslan, Emir Afşin’i “Erbasan’ı yakalayıp kendisine getirmekle” görevlendirdi.
Kızılırmak kıyılarından ayrılıp Sivas’a doğru ilerleyen Erbasan’ın önünü Manuel Komnenos kesti. Erbasan Bizanslılar ile savaşmak istemedi ve habercileri ile Manuel’e Selçuklu sultanından kaçtığını bildirdi. Erbasan’a inanmayan Manuel askerlerini onun üzerine sürdü ama savaşın sonunda yenilip generalleriyle birlikte Erbasan’a esir düştü. Erbasan, Emir Afşin’in peşinde olduğunu öğrenmişti. Tutsaklıktan kurtulmak için çareler arayan Manuel, sultanın gazabından korkan Erbasan’ın aklını çeldi ve onu ailesi ile birlikte Bizans’a sığınmaya ikna etti.
Sultan Alp Arslan’ın meşhur gazabından korkan Erbasan isyan ettiğine edeceğine çoktan pişman olmuştu ama artık ok yaydan çıkmıştı ve geri dönüş yoktu. Manuel’i ve Bizanslı tutsak generalleri serbest bırakan Erbasan ailesi ve yakın akrabaları ile birlikte İstanbul’a gidip Bizans imparatoruna sığındı.
Erbasan’ı izlemekte olan Emir Afşin, Sivas, Kayseri arazisindeki Bizans topraklarını fethettikten sonra bir yıldırım hızıyla Afyon, Uşak, Denizli üzerinden geçti, yolunun üzerindeki Honas ve Laodicea kentlerini yakıp yıktı, Marmara Denizi kıyılarına ulaştı ve oradan da kıyıyı izleyerek Üsküdar’a varıp kampını kurdu.
Emir Afşin, buradan imparatora bir elçi gönderdi ve “Bizans’a sığınan sultanın düşmanı Erbasan’ın derhal kendisine teslim edilmesini, aksi takdirde imparatorun topraklarını yakıp yıkacağını,” bildirdi. Bizans imparatoru, topraklarını çiğneyip İstanbul kapılarına kadar yaklaşan Emir Afşin’e gönderdiği cevapta “Bize sığınanları teslim etmek, geleneklerimize aykırıdır” diyerek Erbasan ve yanındakileri ona teslim etmedi.
İmparatordan istediğini alamayan Emir Afşin, dediği gibi yaptı, sözünde durdu ve dönüş yolu üzerindeki sağlam surlarla korunan şehirler dışındaki Bizans il, ilçe ve köylerini yağma ve tahrip etti, yakıp yıktı. Kış mevsimi gelince de ele geçirdiği sayısız tutsak ve ganimetlerle Ahlat’a döndü. Buradan Sultan Alp Arslan’a gönderdiği mektupla “Erbasan ve Bizans” hakkında ayrıntılı bilgiler verdi.
Notlar
Not 1: Anadolu’nun Türkleşmesinde büyük hizmetleri bulunan, Selçuklu bayrağını Kadıköy’e kadar götüren Emir Afşin’in “Tarihçilerin elinde yeterli kaynak olmadığı için” Malazgirt savaşında ne gibi rol oynadığı bilinmemektedir.
Not 2: Emir Afşin, Sultan Alp Arslan’ın ölümünden sonra Melikşah’ın buyruğu ile sultanın kardeşi Tutuş’un emrine girdiği ve bu büyük Türk kumandanının bir süre sonra da öldüğü sanılmaktadır.
Not 3: Erbasan İstanbul’a vardığında imparator onu görkemli bir törenlerle karşıladı. Böylece tarihte ilk kez bir büyük Selçuklu başbuğu Bizans’a sığınmış oluyordu.
Kaynak
Türkiye Tarihi: Prof.Dr. Yaşar Yücel / Prof. Dr. Ali Sevim
Ünlü Selçuklu komutanları: Prof. Dr. Ali Sevim