Türkü devam ediyordu;
“Emirdağı’na da kara gidelim,
Ayvadan usandık nara gidelim.”
Emirdağı uzaktan görünmüştü.
Emirdağı tarihi eski ve oldukça büyük bir ilçe. Yurt dışındaki insan sayısının iki yüz elli bin olduğu söyleniyor.
Hatıralar da beraber yolculuk ediyordu benimle.
Şu tepe de Adaçal olmalı muhtemelen.
Bizim Lütfü Kılıç var. Öğretmen, şair. Aslen Erzincanlı, daha doğrusu Tercanlı.
Emirdağ adına bir şiir yarışması yapılmıştı yıllar önce. Lütfü de bu yarışmada birinci olmuştu. Hatta iki şiirle katılmış, diğeri de mansiyon almıştı. Şiir bu;
Emirdağ
Hasreti dağ olmuş sisli, dumanlı;
Şafakta, seherde, yelde Emirdağ.
Vuslata her zaman, her an gümanlı;
Gönülde, sılada, elde Emirdağ.
Koyunlar, kuzular, serin yaylalar,
Çoban yanık yanık kavalı çalar,
Esrarlı bir sevda gönüle dolar,
Nevruzda, çiğdemde, gülde Emirdağ.
Çimenli- çiçekli, düzü yamacı,
Açılır çiçeğin başında tacı,
Mutluluk vermektir bir tek amacı,
Kovanda, petekte, balda Emirdağ.
Böğründe çağlayan deresi bir hoş,
Yazı ala haşhaş, baharı sarhoş,
Ne talihi zebun, ne mazisi boş,
Turnada, gövelde, gölde Emirdağ.
Sihirli bir duygu öteden beri,
Bademlik, Adaçal eğlenme yeri,
Açık gönül köşkü, bekler içeri,
Dudakta, damakta, dilde Emirdağ.
Suyunu içtiğim sevdalı pınar,
“Gömülü Çoban”ı unuttum sanar,
O günden bu güne yüreğim yanar,
Dolu dolu geçen yılda Emirdağ.
Dağın doruğunda “Emir Baba”sı,
Emir Dağlarından bad-ı sâbâsı,
Aşkın hayat suyu, sevgi abası,
Damarda, gövdede, dalda Emirdağ.
Edepte, törede, şerefte, şanda,
Al poşi bağlanır koça kurbanda,
Şerbetin lezzeti başka nişanda,
Kınalar yakılır, alda Emirdağ,
Anası göçürür gözü elâyı,
Türkmen Düğünü’nde gelin alayı,
Yörükler yay gibi çeker halayı,
Edada, endamda, halda Emirdağ.
Özge kilimine özünü işler,
Gergefi elinde yârini düşler,
Çoraptan, mendilden, çeyize başlar,
Desende nakışta, tülde Emirdağ.
Sinisi, sitili, helkesi ile,
Estetik yaşamı getirir dile,
Ninnisi, manisi, türküsü ile,
Perdede, mızrapta, telde Emirdağ.
Katmeri, pilavı, soğuk ayranı,
Tandırı, ocağı… Cömert insanı,
İnsanlık ne imiş? Git, gör de tanı,
Konakta, yolcuda, yolda Emirdağ.
Alaca karanlık kalkma saati,
Tarlada, bahçede sürer hayatı,
Tamamlar işini verir suratı,
Kürekte, çapada, belde Emirdağ.
Çıkarır ekmeği ateşten, taştan,
Vuslattan hicrana yönelir baştan,
Lütfü der, kurumaz gözleri yaştan,
Postada, mektupta, pulda Emirdağ.
Bu şiiri 22.03 1998 tarihinde yazmış Lütfü Kılıç. “Şiire başladığım ilk zamanlardı” diye anlattı telefonla aradığımda.
Emirdağ’ın sanatçısı, şairi, yazarı çok. Ta Erzincan’dan biri kazanınca oralı bir arkadaş “Bu tepe nasıl bir tepeymiş ki ta Erzincan, Tercan’dan bakıp görüyor.” demiş.
Bu laf Lütfü’nün zoruna gitmiş tabi. O sözü söyleyen arkadaşın yazdığı bir kitapta Aşık Hüseyin Çırakman’ı -herhalde- Kırşehir’li göstermiş. Hani “Bugün bize hoş geldiniz erenler” diye türküsü olan Hüseyin Çırakman’ı. Lütfü altta kalır mı hemen cevabı vermiş; “Biz şairler baş gözüyle değil, gönül gözüyle görürüz. Dağı da, çiçeği de, böceği de görürüz. Gördüklerimiz, yazdıklarımıza bir şey demezler. Siz yazdığınız kitapta Aşık Hüseyin Çırakman’ı Kırşehir doğumlu diye yazmışsınız, oysa Çorum’lu. İşte buna Hüseyin Çırakman itiraz eder.”
Emirdağlı olmayan birinin Emirdağ şiiri yazıp birinci olması epeyce ses getirmiş ve bazı Emirdağ’lı şairleri kızdırmış olmalı ki Nevşehir’deki bir şiir şöleninde yine Lütfü’ye laf sokuşturmuş bir arkadaş.
Trabzon’da bazı şiirleri kitap haline getirmişler. O arkadaş Lütfü’ye sormuş “sizin o kitapta şiiriniz var mı?” Lütfü de cevap vermiş yine “Ben Emirdağ şiir yarışmasında birinci oldum.”
Emirdağ, Bolvadin, Çay derken Akşehir’e vardım.
Elektronik aletlerle aram iyi değil. Banka kartım yok. Televizyonun sadece sesini açabiliyorum bir de kanal arayabiliyorum.
Telefonda “navigasyon” dedikleri bir uygulama var ya, adına “yol bulucu” ya da ” yer bulucu” desek daha iyi olacak. Bir kenarda yazdım “Nasrettin Hoca Türbesi” diye. Araya araya buldum sonra. Dolapçı beygiri gibi döndüm durdum ama olsun.
Bizim Emirdağ’lı Muharrem Kubat Hoca tren garında Feyzi Halıcı’yı beklerken “Telefona tam intibak ettim” demişti. Az sonra yanımıza gelen Kadir de” Hocam bana bir çok boş mesaj gönderdiniz, bir şey mi var?” diye sormuştu. Ben de öğreneceğim bu yol bulucuyu da ne zaman bilmem.
Akşehir’de Nasrettin Hoca türbesine uğrayıp duamızı ettik.
İstikamet Karaman’dı şimdi. Ama önce adı bir kız ismi olarak aklımda kalan yeri bulup “etli ekmek” yemek lâzımdı. Öğlen de olmuştu zaten.
Emirdağ Türküleri de söylenmeye devam edilmeliydi.
“Evlerinin önü yoldur,
Yoldan geçen karakoldur.
Gurban olam sarı gelin,
Gel testini bizden doldur.”
…
Zalım poyraz gıcım gıcım gıcılar,
Yüreğime düştü koygun acılar,
Su yolunda suya giden bacılar,
Bacılar içinde yârim var benim”
Yol dediğin ucucaydı…