Emperyalizmin Öncü Gücü Olarak Pop Müziği

Fatma Adile BAŞER

Günümüzde hemen bütün alanlarda; alışveriş merkezleri, her çeşit ticari mekan, her türlü yeme içme mahalli vb. yerlerde, iç-dış mekan gözetmeksizin maruz kaldığımız ya da bırakıldığımız bir popüler müzik bombardımanı altındayız. Anlamsız, zevksiz, boş, nezaketsiz ve dil yanlışlarıyla dolu sözler içeren; basit, donanımsız, yeknesak akor ve ritmler üzerine yerleştirilmiş; gürültülü, sıradan “düzine malı” müzikal kurguların, adı şarkıcı-popçu olanlar tarafından pespayece icra edilmesinin adı Türkiye’de “pop müzik”tir.

Son zamanlarda gençlerin adına “yabancı müzik” dedikleri ve yerlisine göre daha değerli bularak müşterisi oldukları İngilizce versiyonlar daha mı iyi?!

Hayır!

Sadece daha profesyonelce ve daha tahripkâr bir şekilde kötüler!

Gençliğimizin “yabancı pop müzik” takipçisi olmalarıyla, kendine, aidiyetlerine, milli duyuş ve hissedişlerine uzaklaşmalarını bırakın, yabancı imajları, jest ve davranışları kendine model kılan, onun anlayış, tarz, eğilim ve tutumlarını meşru ve makul görmeye hazır bir psikolojiye bürünmeleri, İngilizceyi yücelten bir hayranlıkla bu şarkıları ezberleyip yabancı kültüre eklemlenen duygusal bir bağ kurduklarını nasıl göremeyiz? Bu durum çocuklarımızı, yarınlarımızı kaybetmemiz demek!

Buna rağmen büyük bir aymazlıkla, başka bir tür yokmuşçasına, nasıl oluyor da yerli veya yabancı pop müzik bu derece dünyamızı işgal edebiliyor? Hayatımızın her karesine nasıl oluyor da bu derece nüfuz edebiliyor? Batıcıların yaygara ve aşağılık duygularından beslenen bu destursuz emr-i vâkîlerle kulaklarımızdan girenlere karşı artık uyanalım.

Şahsen müzik formasyonum artık isyan ediyor. İnsan psikolojisini paramparça eden bu kontrolsüz uğultuya mukabil “duyma ve dinleme hakkı”mı ivedilikle geri istiyorum.

*

Popülerlik Sadece Popüler Müziğe mi Mahsustur?

Müzik sosyal hayatın vazgeçilmez bir parçası olduğu kadar, müzik eserleri de sosyal hayatın doğal göstergeleri durumundadır. Nitekim insan-toplum ve toplumlar arası ilişkileri, psikoloji biliminin desteği ile incelemeye çalışan sosyal-psikoloji dediğimiz alan, fenomenler yoluyla görüşlerini ortaya koymaya çalışır. Müziğin bir dışa vurum, bir gösterge elemanı olarak yer bulması hem sosyolojik, hem de müzikal açıdan önemlidir. Dolayısıyla Pop (popüler) müzik, ilk bakışta bir müzik problemi olarak görünse de, onun aynı zamanda toplumun sosyolojik ve psikolojik açıdan düşünce, davranış ve duyuşlarını modelleyen konumu dikkatlerden uzak tutulmamalıdır. 

 “Pop” kısaltmasıyla kullanılan “Popüler müzik” kavramı her şeyden önce popülasyonu yani halkı geniş ölçekte ilgilendiren ve aynı derecede güncelliğe atıf yapan bir kullanım içermektedir. Nitekim Latince popülaristen türeyerek dilimize Fransızca popülaire (popüler) söyleyişiyle yerleşen kelime, Fransızca’da “halka ait” anlamında siyasî ve hukûkî bir terimdir. Türk Dil Kurumu ise bu kelimeyi “halkın zevkine uygun, halk tarafından tutulan”  şeklinde açıklamaktadır, ki popülerlik artık daha çok “halkın gündeminde olmak”, “halk indinde yaygın beğeni toplamak”, “geniş kitlelerce benimsenmiş olmak” anlamlarıyla ön plana çıkmaktadır.

Bu açıklamaya göre, türü ne olursa olsun bir müzik eseri yaygın şekilde benimsenmişse, tanınmışlığı ile güncellik kazanmış bir “popüler”dir. Ama bizim “piyasa yönlendiriciler” indinde durum böyle değil. Mesela Nisan 2017 tarihi ile piyasaya sürülen Aydın Kurtoğlu imzalı, “İki vah vah bir tüh tüh beni hatırla, yediğin her kazıkta” tekrarlı, popüleritesi yüksek görünen bir pop müzik şarkısı imiş. Halbuki, pop müzik ürünü olmayıp, her zaman çok daha tanınmış ve izlenen, sevilen onlarca şarkı ve türküden rahatlıkla bahsedebiliriz. Nitekim Batı klasikleri arasında da birçok bestecinin eseri bu tabiî anlamıyla popülerliğini devam ettirmektedir. O halde eserlerin popülerliğinin, gündem patronlarınca belirlenmesinde bir ârıza bulunduğunun altını çizmekte fayda var. Aksi halde günümüz Türkiye’sinde olduğu gibi, bütün bir halk ve gençlik belirlenmiş bir sentetik popülerlik uğruna “iki vah vah bir tüh” şarkısı benzerlerine mahkûm edilmiş olur. Suç çoluk çocuğun değil, alternatifleri meydana bırakmayanların, kendi şarkısını, türküsünü ayıplı muamelesiyle imha etmeye çalışanların, okul müfredatlarında onlara kendi müziğini öğretmeyenlerin, milli müzikle ekmek yediği halde, modern görünmek uğruna taraflarını belli edemeyerek kendi mesleklerine ihanet eden müzisyenlerin, kendi dünyasının seslerine kulak tıkayan idarecilerin, aymaz aydınlarındır.

Türkiye’de müzik açısından popülerlik meselesi, müzikte arayışların ve bir türlü kendini bulamayışların deneme tahtasına döndüğünden, ortaya konulanlar aslında birbirinin benzerleri olduğu halde, tür adlandırmalarıyla ayrı şeylermiş gibi gösterilmeye çalışılmıyor da değil. Halbuki sunî olarak yaratılan bu türlerin, halk nazarında pek de birbirinden farkı olmadığı ortada. Mesela orta eğitim seviyesinde yapılan bir araştırmada öğrencilerin türleri hiç tanımadığı, “En çok halk müziğini severim. En sevdiğim halk müziği sanatçısı Sibel can” benzeri,  ilgisiz ve maalesef büyük bir cehaleti ortaya koyan sonuçlar elde edilmiş durumdadır. Bu cevapların verilmesi boşuna değildir. Çünkü her şarkıcı, herhangi türden bir eseri kendi tarzına göre seslendirebilmektedir. Esasen Batı’daki kullanımın da bundan bir farkı yoktur. Pop müzik kendi içinde bazı alt türlere ayrılmakla birlikte hepsi aynı pota içinde değerlendirilmektedir. Çünkü müzik tekniği ve ses sistematiği bakımından aynı temeller üzerinde hareket ederler.

Pop Müziği Hangi Popülasyonun (Halkın) Müziğidir?

“Pop” kısaltması halkı ve güncelliği içerdiğine göre;  halk sağlığı, halk eğitimi ve yarınlarımız için, bize rağmen bizim ülkemizde bizim yaşadığımız alanları bu derece işgal eden pop müziğinin hangi popülasyonun müziği olduğunu hatırlamak, gözden geçirmek gerekmez mi?

ABD’nin milletleşememiş kozmopolit yapısının pop müzik denilen türle kendisini gösterdiği açık.  Bu müziğin içindeki en etkin özellikler ise: Amerika’ya göç eden İngiliz zevki parantezindeki İrlanda-İskoçya ezgileri ve Caz denilen Zenci etkilerinin bileşimidir.

ABD halkının çekirdeğini, bilindiği gibi Britanya adalarından Amerika’ya gelmiş olan göçmenler oluşturmuştur. Bunlar siyasi bakımdan Britanya’ya bağlı İngiliz sömürgesi durumunda idiler. Ancak gittikçe çoğalan bu sömürgeler (Amerika’nın belli bölgeleri, yaklaşık 13 bölge) ahalisi, ana vatanlarına duydukları ilgiyi kaybettikleri gibi, yeni vatanlarını daha fazla benimsediler. Britanya’ya karşı bağımsızlık savaşına giriştiler ve bölgelerini birer bağımsız devlete dönüştürmeyi başardılar ve Birleşik Devletleri kurmuş oldular. Ancak bağımsızlık mücadelelerinin çok uzun süren çetin ve maceralı yapısını göz önünde bulundurmak gerekir.

İrlanda ve İskoç ezgileri ile şekillenmiş İngiliz müzik dağarı bu göçmenler aracılığı ile Amerika’ya taşınmıştır. Çoğu kırsal kökenli Amerika kıtasının bu yeni insanları, bilmedikleri, tanımadıkları yeni topraklarda yeni sorunlar ve tehlikelerle karşılaştılar. Sıkıntılarla dolu hayatlarında sığındıkları, avunup teselli buldukları yardımcılarından birisi de beraberlerinde getirdikleri müzikleri oldu. Eski ve geleneksel ezgileri zemininde kendi dillerini konuşanlarla, benzer sorunları yansıtan, müşterek duyuşları dile getiren yeni ezgiler söylediler ve dinlediler. Ortaya çıkan halk müziği türü “Country” adı verilen bu kırsal kesimin müziğidir. Cauntry’nin geleneksel repertuarı Britanya’dan getirilmiş eski ballad’lardan ve onları taklit eden yeni Amerikan halk şarkılarından oluşmuştur. Bu şarkıların çoğunlukla modal ve pentatonik izler taşıyan, küçük çalgı grupları eşliğinde melodinin öne çıkarıldığı ve sadece eşlikte armonik duyuma yer verildiği görülür. Bütün eyaletlerde (bağımsızlık kazanmış Amerikan devletlerinde) yaygınlaşan bu tarz, Western sinema sektörüyle “şarkıcı kovboy” imgesiyle moda oldu, yaygınlık kazandı. Akabinde caz müziğinin ritmik özellikleriyle birleşen country, piyano, kontrbas ve davul setine, daha sonra da elektrogitara yer vermiştir. 1960 lı yıllarda aynı müzikal köklere sahip Avrupa’ya sıçramış ve oradaki müzisyenlerle en yaygın pop türüne dönüşmüştür.   

Amerikalı Zenci Müziği Caz

Caz müziğinin, kökleri ve niteliği bakımından tamamen Afrika kökenli olduğunun altını çizmek gerekir. Afrika müziği ise “dinsel nitelikli müzik” ve “dans”ın buluştuğu, ilginç ritimleriyle dikkat çeken bir yapı arz eder. Amerika’ya köle olarak getirildikleri ilk dönemlerden itibaren Afrikalı zencilerin Protestan kilisesiyle olan ilişkileri Avrupa müziğiyle etkin bir şekilde tanışmalarının başlangıcını teşkil etmiş, zenci Protestan kiliselerinin kurulmasıyla bu etki, en önemli caz üsluplarından olan spritiallerin doğuşuna sahne olmuştur. Kilisede yarattıkları bu müzik tarzını kilise dışında çok daha özgür bir şekilde kullanarak sistematize ettikleri ve bugün caz olarak anılan müzik disiplinini oluşturdukları görülüyor.

Kilise dışında, fakat kilise müzikal etkisinin taşındığı temel zenci eğlence müziği “cakewalk” olarak bilinmektedir. Bu tarz; dansı dinî bir nitelikle kullanan Afrikalı köklere bağlı zencilerin, hristiyanlıkla bağdaşmayan bu özelliklerini, din dışına taşıdıkları bir alanı işaret etmektedir. Cakewalk adının verilmesi Köle olarak çalıştırıldıkları yerlerde, efendileri gittikten sonra ya da onlardan uzak kendi hallerinde kaldıklarında, sahiplerinin kurumlu yürüyüşünü taklitle onlarla alay eden ve “gerçek Tanrı adaleti” için kendini müziğe ve raksa veren bir coşkulu eğlenceye dönüşmüş. Bunlara; kölelerin tarlalarda çalışırken söyledikleri hüznü, derin acıyı, isyanı ve özgürlük umudunu işleyen kır ve iş konulu halk şarkıları olan blues türü ile aşk, cezaevi ve göç temalı şarkıları da eklemek gerekir.

Amerika’da iç savaşla birlikte askeri bandoların kurulması ve zencilerin müziklerini bu bandolar aracılığı ile kurallı bir çalgılama tekniğine dönüştürmeyi başardıkları görülür. Nitekim bilinen ilk caz topluluklarının ortaya çıktığı New Orleans’taki bando benzeri toplulukların marşları dikkat çeker. Bu noktada zencilerin, beyazların “brassband“ını örnek aldıkları ifade edilmektedir. Askeri bandolarda görev yapan zenciler savaşın sona ermesinden sonra elde kalan çalgıları kullanarak “marching band” adını verdikleri guruplar oluşturmuş ve cenaze, düğün, şenlik, özel eğlence vb yerlerde görev yapmaya başlamışlardır. Repertuarlarının temeli yukarıda saydığımız kilise spritialleri dışında, blues, marşlar ve dans müziklerine dayalı olarak gerçekleştirilmiştir; ki, bunlar caz müziğini meydana getirmektedir.

Müzisyenlerin hep birlikte fakat doğaçtan çaldıkları bu tarzda, trombon klarnet, kornet ya da trompet kontrpuana uygun biçimde katılmakta, böylece Afrikalı ritim ve müzikal öğelerle kendi özgün polifonik anlayışı içinde işlenmiş ve biçimlendirilmiş olan caz müziği kendini göstermektedir.

Caz müziği mevcut Avrupa müziğinin kurallı yapısını reddeden, onu Afrika müzik yaklaşımlarıyla yorumlayan özünde köleliğe isyan edişiyle protest izler barındıran bir müziktir.

Bu noktada piyano kullanımını da anmamız gerekir.

Müziği iki zamanlı ve senkoplu ölçülerde orta hızda, marş karakterine yakınlık gösteren bir ritmik özellikle icra eden bir çalış biçimi ortaya çıkmış, piyano icrasında kendini gösteren bu özgün zenci yorumu ve müzik algısına “ragtime” denilmiştir. Caz’ın temel stillerinden kabul edilen ragtime, zenciler için “adaletsizliğe isyan eden bir çoşkulu yaklaşım, dansa eşlik eden bir çalış tarzıdır”. Dolayısıyla cazın en temel elemanı olmuştur.

Zenci patentli Afrika-Avrupa müzik sentezi olarak ortaya çıkan cazın gelişim çizgisi, bundan sonra belirli dönemlerin belirli stillerini sergiler. Zamanla Amerikan halkı tarafından bu müzik türüne katkıda bulunacak derecede benimsenir ve caz bir yandan beyazlaşır, diğer yandan şehirli hale gelir. Caz sistematiğinin geniş kitlelerce benimsenmesi Amerika’nın özgün eğlence kültürünü ortaya çıkarmış ve pop müzik denilen yapının temeli olmuştur. Bu durum kırsal Batıyı (western) da devreye sokmuş ve western ile zencilerin ritmik blues karışımı rock’n roll‘ u doğurarak pop müzik fenomeninin yeni yolunu açmıştır. 

Türkiye’de Pop Müzik Halkı Kitleye Dönüştürme Müziği

Pop müziğinin kökeni bakımından halk ve caz müziğinin ortaklığıyla kurulu olduğu müzikolojik bir gerçektir. Kurulma aşamasında kurgunun değer algısı, sosyal ve psikolojik sebepleri vb. faktörler, o kurgu içinde daima rol oynadığından, ana vatanı Amerika olan pop müziğinin köken ve bileşenlerini hatta psikolojisini o yapının nitelikleriyle birlikte göz önünde bulundurmak gerekiyor.

Bu müzik içindeki en önemli faktör elbette halk müziği vurgusudur. Batıda, halk şarkısı ve halk müziği kavramları yüzyılı aşan bir süredir kullanılıyor. Türkler halk şarkılarına Türk’e ait anlamıyla Türkü adını verdikleri için bu sorunu adlandırma bakımından çözmüş görünüyorlar. Ancak batıda adlandırma halk şarkısı şeklindedir. İskoç şarkısı, Alman şarkısı…vb. dolayısıyla batıda Beatles ya da Pink Floyd grubundan bir parça da bu gurup içinde yer alabiliyor. Uluslararası Halk Müziği Kurulu halk şarkısını şöyle tanımlıyor: “Halk müziği halk kesimlerinde ağızdan ağıza yayılan, notalarda bulunmayan ve notadan öğrenilmeyen müziktir.” Bu tanıma bağlı üç faktöre daha dikkat çekilmektedir. Yıllar boyu sıkça belirmesi, yani süreklilik; metin ve ezginin bilinçle veya hafıza yanılmaları sebebiyle değişikliğe uğraması, varyant; bir şarkının ilk yayıldığı bölgeden derlenmesi, seçim, derleme.

Batıda Pop müzisyenleri halk şarkısı işlevini kentlerde de sürdüren elemanlara dönüşmüşler. Bu sebeple halk müziği eserleri sanatsal müziğin ana malzemesi olduğu gibi pop müziğinin de tür ve yöntem olarak temelini teşkil etmektedir. Nitekim belli bir armonik eşlik üzerine şarkıcının doğaçtan veya ezberlediği bir bestesini söylemesi tekniği esas kabul edilmektedir.

Ülke kültürlerinin önemli bir ayağını elbette ki,  onların halk müziği kaynağı oluşturur. Bunlar ait oldukları toplumun karakteristik kültür özelliklerini yansıtırlar. Halk şarkıları, kök birliği bulunan akraba halkların müzikleriyle zorlanmadan, kolayca buluşup benzeşebilirler. Nitekim özellikle 1960 sonrasında Amerika’dan Avrupa’ya sıçrayan pop müzik, bir başka söyleyişle Batı’nın yeni kentli halk müziği çok çabuk buluşmuştur. Müzikal kök, algılayış biçimi ve müzik kültürü olarak aynı sistematiğe bağlı olmaları benzeşmeyi hatta birçok noktada aynileşmeyi kolaylaştırmıştır.

Türkiye’de ise,  Türkler’in kullandığı müzik alfabesi, halk müziklerinde de sanatsal müzik eserlerinde de makamsaldır. Kendisiyle ne kök ezgiler, ne ses sistemi, ne makam, ne ritim,  ne çalgı özelliği, ne repertuar… hiç bir açıdan örtüşmeyen bu yaban müziğini, bir Amerikalı-İngiliz gibi elbette kendi halkının müziği olarak benimsemesi mümkün olmamıştır. Çünkü onun asırlardır elinden bırakmadığı bağlaması, ıklığı, kemanesi, kavalı…ile en arı duru bir dille terennüm ettiği büyük hikayesinin türkülerini söylemeye zaten devam ediyordu. Ancak bu devam edişin, engellemelere ve büyük çilelere rağmen olduğunu maalesef itiraf etmemiz gerekir. Kültür politikalarını Batı’ya çeviren TC, ne kıyafetini, ne şive ve ağızlarıyla Türkçesini, ne âdet, inanış, örfünü, ne çalgısını ne de müziğini beğenmediği halkını, bir an önce değiştirmek ve “medenileştirmek” peşindeydi. Köy odalarında bağlamanın men edilmesi, Halkevleri’nde bağlama yerine mandolinin ikame edilmesi için harcanan emek, türkülerin çok seslendirilerek medeni müziğe kavuşacağımıza dair atılan nutuklara bağlı yaptırım ve uygulamalar… vb. müzik tarihimizin ayıplar listesinden sadece birkaçı. 

Bu tahkir ve aşağılama tarzı topluma benimsetilmeye çalışılmış, uzun yıllar halk müziğinin adı “amele müziği”, makam müziğimizin adı “meyhane müziği” olarak anılmıştır, okullarda çocuklara böyle belletilmiştir. İyi, doğru ve güzel olan, okul müfredatlarına itina ile yerleştirilen, alkışlanan, takdir gören klasik Batı (Avrupa) müziği onun halk derecelerine hitab eden pop müzik kategorisi ise Türkiye’deki başlangıcı itibariyle “hafif müzik”ti. Böylelikle” halk ve caz müziği türlerinin bir bileşeni olan “Pop müzik Amerikan-İngiliz ortaklığı ile bir tür “evrensel halk müziği”, “dünyanın güncel müziği” olarak takdim edildi. Nesiller bu akışa teslim edilircesine “gençlik müziği” sloganıyla yaygınlık kazandırıldı. Böylece Batı, emperyal emellerine duygusal olarak hazırlanmış bir insanlık elde etme hedefine müziğin yardımını da alarak yürümeye devam etti.

Diğer taraftan dünyada ciddiyetsiz ve yoz kabul edilen pop müzisyenleri zaman zaman “pop” şarkılarının ciddi anlam taşıyabileceğini gösterir çabalar içinde girmişlerdir. Ortaya çıkan şarkılar ideolojik, belli bir filozofik akıma bağlı yönlendirmeler, belli bir sosyolojik durumu ifade ve çözüm yolu öneren yaklaşımlar vb. söz konusu olagelmiştir. Örneğin Galyalı ozan Bob Dylan‘a hayranlığı sebebiyle kendisini bu adla tanıtan Bob Zimmermann (Bob Dylan), folk-rock karışımı müziği ile insan hakları, “hippie” aşırı sol yanlısı ve toplum dışı tutumuyla öne çıkabilmiş,  Joan Baez uygar halklar savunucusu veya çağın uyarıcı sesi olarak nitelendirilmişti. Günümüzde müzik eleştirmenleri bu kabil “ciddi pop” eğiliminin de bittiğini söylemekteler.

Türkiye’de de bu gelişmelerin bir iz düşümü olarak Türk halk müziği ile Amerikan-İngiliz pop müziğinin buluşturulma gayretlerine düşülmüştür. Bu buluşmanın görece en nitelikli örneklerini ise, işçi ve emekçinin sesi olduğu iddiasıyla bağlama üzerinde kurgulanmış ideolojik söylemleriyle dikkat çeken ürünler oluşturmuş, hatta 70 li yıllarda Türk halk müziği ve bağlama belli bir görüşün malı ve alanıymış gibi muamale görebilmiştir. Diğer taraftan “şehirli köylülük”ün, varoşların müziği olarak, bazı polifonik öğeleri makam müziğiyle kendi tarzında bir anlayışla buluşturan arabesk, Cunhuriyet tarihinin en dikkat çekici müzik fenomeni olarak yerini almıştır. Türk pop müziği söz konusu olduğunda, pop müzik içindeki özellikle halk müziği geninin işletilmesi, Türk toplumuna kendi değerleri, ses dağarı, estetik birikimi üzerinden günlük hayatın sorunlarının ifade edilebilmesi, en azından halkın hallerinin tercümanı olarak deşarj edilebilmelerinin gerekiliğini fark ederek çaba sarf edenler de olmuştur. Bu noktada bir zamanların Anadolu Pop akımının çalışmaları anılmaya değer. Türk popunun genel seyrinde yer yer gelenekle örtüşen iyi örneklere rastlansa da hakim yapının, taklit ve adaptasyona dayalı seviyesiz örneklerle dopdolu olduğunu söylememiz gerekiyor.  

Moda Müzik ve Değersizleştirme

İngiliz-Amerikan popülasyonunun ürettiği bu müzik bir sanat değil, dünyaya pazarlanmış bir tüketim ve dejenerasyon bombası adeta. Nasıl ortaya çıktığı, elemanları, doğurduğu sonuçlar vb. onlarca çalışma, kitap yazıldı. Sorun kimsenin meçhulü değil!

Bu müziğin tüketime hizmet eden bir “moda müzik tipi“ni oluşturduğu ve ABD üzerinden Avrupa’ya ve dünyaya bir tüketim modellemesi aracı olarak ihraç ettiği bir vâkıadır. Globalleşme adı altında “ne desen olur, ne yapsan gider“, sloganıyla tutarsızlığı ilke haline getiren ve bu yönüyle bütün kültürleri tüketen, öğüten yaklaşımıyla Amerikanlaşma, Amerikalılaşma politikasına en iyi hizmet eden alanın “Pop müzik” olduğu, ispata ihtiyaç bulunmayan bir konudur.

Diğer bir fâciâ, bu tür tarafından kültürlerin birer değer olarak değil, bir moda elemanı ve tüketim malzemesine çevrilerek topluma sunulmasıdır. Kültürel birikimleri anlamsızlaştırıp boşaltan bu eğilim, bizatihi kendisini de bir değer olmanın çok uzağına düşürmekte, her burun silindiğinde atılan mendil misali modanın gerisinde kalan şarkı ve şarkıcılar birer çöpe dönmektedir… 

Yoksa bu müziğin ana misyonu “değersizleştirme” midir?

Bir başka sonuç ise bu müziğin bir kitle kültürü aracı olarak kullanılması meselesidir. Nitekim bu yönüyle dünya toplumlarının, Amerika’nın tayin ettiği tarz bir anlama ve algı içinde bulunmasını sağlayan bir hipnoz ajanı görevini üstlenmektedir. Ortak algıyı en basit ve bayağı seviyeden belirleyerek, bugün “kitle kültürü” denilen, insanların benzer davranış ve zevk seçimleri ortaya koymasını sağlayan bir psikolojiye hizmet etmektedir. Bu yaklaşımın ana hedefi, henüz eğitim ve kültür kodlarının yerleşmemiş bulunduğu çocuk ve gençlerdir. Pop müziğin basit, kolay çözümlenebilen müzik diliyle özellikle çocuk yaşlardaki gençlik üzerinde etkili olduğu yine apaçık tespitler arasındadır.

Günümüz  toplumuna bakıldığında, sanayileşmiş,  sürekli ve en gelişkin konforu temin etme yolunda büyük mesafeler kat etmiş ve etmekte olan bir modelle karşı karşıyayız. Konfora doymayan, bunu temin etmek için sürekli çalışan, değerleri dumura uğramış, sürekli tüketime odaklı bir toplum anlayışına yönelmiş durumdayız. Ancak hayat gayesi sadece “para ve menfaat” elde etmeye dayanan bir toplumun, aynı zamanda sosyal ve psikolojik dengesizlikliklerin ve rahatsızlıkların da merkezi haline geleceği âşikâr değil midir?

Günümüzde kentleşmiş, aydın sayılan, belli bir refah düzeyine kavuşmuş, modern kentleşmenin sonucu olarak büyük aile bağlarından kopuk, yerelliğin getirdiği koruyucu özelliklerin uzağında kalmış halk yığınlarıyla karşı karşıyayız. Bu yığınlar; okul kantinlerinde, servislerde, AVMlerde, dijital oyun fonlarında, sinemalarda… hattâ artık umumî tuvaletlerde dahî bu sürekli baskılayan, başka sesleri örten, tabiata sağırlaştıran uygulamaya muhataptırlar. Ruh sağlığımız S.O.S. veriyor. Milli mensubiyetlerimizi de çürüten bu uygulamanın tabelalardaki kirlilikten daha dehşet verici etkileri üzerinde konuşan yok henüz…  Bunca yabancı ses ve bayağılık genelleşmesinin “tesadüfen” olduğunu kimse söylemesin!

“Türk popundaki halk müziği geninin işletilmesi”, yani yeni kent türküsünün ya da kentin halk şarkılarının yaratılması, en çok masum yeni nesle hizmet edecek gibi görünüyor. Nitekim günümüz pop müziği uygulamalarının asıl hedefi bu kesimdir.

Hangi sosyal, dinî veya ideolojik gruba mensup olursak olalım, bu değersizleştirilme oyununun muhatabı olmaktan kurtulamıyoruz! 

Aralarında doğrudan ve yakın bağlantılar yokmuş gibi görünse de sanatın ekonomi ile de etkili ilişkiler içinde olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır. Bu etkileşimin yönünü ve dozunu ekonominin durumu kadar ona hakim olan yönetimin ve çevrenin sanat anlayışı belirlemektedir.  Ekonomi biliminin temel kavramları olan “tüketim” ve “üretim” mekanizmasının temelinde “arz-talep” dengesi yatıyor. Bu dengeyi elinde tutan egemenler, çeşitli alanlarda talepler yaratarak yeni arzların ortamını hazırlamaktalar. “Yumurta-tavuk” benzeri bu karşılıklı ilişki biçimi, müzik alanında da iki taraflı bir kıskaç gibidir. Pop müziği, özellikle 20.yüzyılın ikinci yarısından başlayarak sözleri ve uygulamasıyla tüketimi özendiren ve popülaritesi yüksek niteliğiyle Amerika’dan hızla dünya piyasalarına tam da asıl hedeflerini desteklemesi uğruna sürüldüğü anlaşılmalıdır artık.

Pop denilen tür, köklerinden uzaklaşmış, sentetik yeni yapısıyla emperyalistlere büyük ve birleşik dünya pazarı oluşturma adına cepheye sürülmüş öncü birlik gibi hizmet vermektedir. İnsanları değersizleştiren, sıradanlaştıran ve kitleleri etkisi altına almayı hedefleyen bu kampanya, kuşbakışı bakabilenlere bir merkezi aklı çağrıştırıyor. Eğilimi, inancı, kültür çevresi, yaşı, cinsi ne olursa olsun, kitlesini genişletme yönünde bütün özendirici mekanizmaları devreye sokmaktan kaçınmayan bu yapının özellikle medya aracılığıyla piyasaya sürülmesi gerçekten dikkat çekicidir. Bu noktada müzik eleştirmeni Adorno’nun görüşlerindeki haklılığı teslim etmemek imkânsız. Amaç, müzik piyasasını ekonomik açıdan ele geçirmek olunca, tüketimi özendirici pop müziğinin elverişli bir araç olarak kullanılması ve bunun “Moda Müzik” olarak kitlelere sunulması ve ticari bir araç durumunda kullanılması kaçınılmaz son oluyor.

Ortaya çıkan ya da yaratılan yeni taleplerin hızla yeni arzlara dönüştürülmesi, niteliğin yerini sürüm ve tüketimin alması, popüler müziğin gelişmişliğinin, yaygınlığı ve sistem payı ile orantılanması dikkat çekicidir. İlginçtir ki, pop müziğinin üretici firması ve müzisyen bu ilişkiler ağında ön planda görünmelerine rağmen, ürünün dağıtımı, sunumu, reklamı vb. sebebiyle, sermaye dönüşümünün en alt basamaklarında yer aldıkları için şikâyetçidirler. İletişim araçları ve medya aracılığı ile pop müzik ürünlerinin sunumunun çeşitli magazin TV programları aracılığıyla yapılması, yaratılan yıldızların davetlerine sosyetenin, belli kesimlerin katılmasının sağlanması ve bunun medya aracılığı ile sistem döngüsüne yarayacak şekilde yeniden pazarlanması gibi örnekler, pop müziğinin büyük bir kirliliğin elverişli ürünü olduğunu ortaya koymaktadır.

 Günümüzde pop müziğinin, tüm dünyada %90’lık bir pazar payı bulunduğundan söz ediliyor. Günlük yaşantımızda taşıtlar, kapalı-açık mahaller, radyo-tv. vb. aracılığıyla her yaş grubundan insanın bilerek bilmeyerek, isteyerek ya da istemeyerek bu müziği dinlemek zorunda kalmaları kabul edilemez bir durumdur. Ülkemiz nüfusunun %66’sının günde en az üç saat televizyon seyrettiği düşünülürse sözü edilen pazar ekonomisinin koşulları daha iyi anlaşılır.

Pop Müzik Çocuklar, Gençler, Gelecek…

Kendi literatürümüzde “Türkü” dediğimiz halkın ihtiyaçlarına cevap veren halk müziğinin “popüler”  yönünü de unutmamamız gerekir. Halk müziğinin veya şarkılarının halkın güncel sıkıntı ve problemlerini ortaya koyabilen, bu problemlerle bir taraftan yüzleşmeyi, diğer taraftan deşarjı sağlayan işlevsel ve tabii bir rolü elbette vardır. Nitekim günümüzde müzik dinleme eğiliminin yüksek olduğu, yani bu ihtiyacın kuvvetlice duyulduğu bir atmosferdeyiz. Çünkü halk müziği anlamında popüler müzik, psikolojik ve sosyolojik bir ihtiyaç aynı zamanda.  Ancak kendi halkımızın ihtiyacını kendi güncel şarkı ve türkülerimizle gidermek, onlarda derdimize teselli aramak dururken, bütün ses dünyamızı yabancılıklara eklemleyerek kendimizi uyuşturmamalı, insanlığımıza da mensubiyetlerimize ve duygu dünyamıza da yabancılaşmamalıyız.

Yukardaki değerlendirmelerimiz “Rüzgar eken, fırtına biçer” atasözünün ifade ettiği bir görünür akıbet endişemizi okuyucumuzla paylaşma ihtiyacından doğmaktadır. Bu konuda; başta eğitimle irtibatlı okul kantinleri, servis araçları gibi alanlar olmak üzere, tarihî, turistik ve kültürel mekanlarda; AVMlerde, marketlerde ve kamuyla ilişkilenen her türlü müstakil ticarethanede yayınlanan müziğe ilişkin devlet eliyle yapılacak şuurlu düzenleme ve yaptırımlara ihtiyaç duyulmaktadır.

Çünkü gücü ve tahrip edici etkileri göz önünde bulundurulduğunda, sanat değeri taşımak şöyle dursun argoyu meşru, mübah ve sıradan hale getiren; cinsel gönderme, jest ve imajlarla çocuklarımızın gelişmesine sağlıksız ve olumsuz anlamda model olan; zevksiz, yeknesak ve bayağı sözlerle edep kirliliği yaratan; zevksizlik ve mâlâyânîlik aşılayan;  tacizci, gürültülü altyapısıyla zihin yorucu ve aptallaştırıcı etkileri bulunan bu müzik, âdetâ bir düşman ordusunun öncü birlikleri gibi iş görmektedir.

Duygu ve düşünce dünyamızı binbir türlü zararıyla yabancı paradigmalara angaje hale getirmekte,  işgale hazırlamaktadır. Bu garabeti kendi elimizle yapmakta bulunuşumuz, salim düşünülebilse inanılmaz bir hatadır. Devletin en üst katlarında reaksiyon yaratmış olan tabelalardaki dil kirliliği, bunun yanında çok masum kalıyor.

Neresinden bakılsa zarar ve hasara yol açan bu müzik ürünlerinin ana hedef kitlesi olan gençlik ve çocuklarla ilişkisinin denetlenmesi elzemdir.

Devletin, genç nesillerin fizik ve ruhça gelişme hakkını bunların tahribatından korumasının anayasal görevi olduğuna da kaniyim.

Yazar
Fatma Adile BAŞER

Fatma Adile BAŞER 1965’de İstanbul’da doğdu. Orta öğrenimini Mimar Sinan Üniversitesi Sahne Sanatları Bölümü’nde tamamladı. İstanbul Teknik Ünivesitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı (TMDK)Temel Bilimler Bölümü�... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen