Efendi BARUTÇU
1914’te dünyanın güçlü devletleri arasındaki paylaşım savaşında adeta içine çekildiğimiz 1. Cihan Harbi’nin sonucu 1918 yılının Ekim ayında aşağı yukarı belli olmuştu. Müttefiklerimiz Almanya, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan arka arkaya mütareke (ateşkes) yollarını aramaya başlamışlardı. Fransız ordusu İstanbul’a girebilecek durumdaydı. İngiltere Osmanlı topraklarını Musul ve Kilis’in güneyine kadar işgal etmişti. Yıldırım orduları grubu son 42 gündür İngiliz ordusu ve Arap isyancılar önünde Adana’ya kadar çekilmek zorunda kalmış, ordu mahvolmuştu. Osmanlı Devleti’nin itiraza mecali kalmamıştı.
İtilaf devletlerinin büyük kayıplar vermek pahasına geçemedikleri Çanakkale’de de artık Mustafa Kemal yoktu, Cevat Çobanlı Paşa yoktu, Esat Paşa yoktu, Enver Paşa yoktu; İngiliz donanması elini kolunu sallayarak boğazı geçebilirdi.
30 Ekim 1918’de Osmanlı Devleti’ni temsilen bahriye nazırı Rauf Orbay ile itilaf devletleri adına İngiliz amirali Calthrope arasında Limni adasının Mondros Limanı’nda Agamemnon Zırhlısında atılan imzalarla Osmanlı Cihan Devleti’nin fiilen sonu geliyordu. Bu anlaşmanın şartları oldukça ağırdı.
Osmanlı Mebusan Meclisi 28 Ocak 1920’de toplantıya katılan 120 milletvekilinin oybirliği ile Misak-ı Milli’yi (Milli Yemin) ilan etmişti. Bu yeminde belirtilen sınırlar (Batum, Musul, Kerkük, Batı Trakya Lozan’da kaybedilmek zorunda kalınmıştır) aşağı yukarı Türk Devleti’nin devamını teşkil edecek olan bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarıydı.
Misak-ı Milli 17 Şubat’ta kamuoyuna açıklanmıştı. 16 Mart 1920 tarihinde İngilizler -Misak-ı Milli’den duydukları rahatsızlık sebebiyle- İstanbul’u resmen işgal etmiştir. Meclis-i Mebusan’ı basıp kendileri için tehdit gördükleri başta Rauf Orbay olmak üzere bazı mebusları tutuklayıp Malta adasına sürgün etmiştir. 18 Mart 1920’de toplanan Mebusan Meclisi bu durumu tel’in ederek çalışmalarına ara verme kararı aldı. Ülke meclissiz kalmıştı.
Daha önce Osmanlı genelkurmayının içindeki en seçkin paşalardan Mustafa Kemal dönemin erkân-ı harbiye reisi (genelkurmay başkanı) Fevzi Çakmak Paşa ve bir kısım ileri gelen paşalarla, padişah 6. Mehmet Vahdettin’le ve devletin iç bünyesinde yapılan birtakım görüş ve mutabakattan sonra çok geniş yetkilerle 3. Ordu müfettişliği göreviyle 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmıştı. Arkasından Amasya tamimi, Erzurum ve Sivas kongreleriyle gerçek gündemini, yani vatanın kurtuluşu projesini hayata geçirmeye başlamıştı.
Mustafa Kemal daha Samsun’a çıkmadan önce Anadolu’nun dört bir tarafında mahalli çeteler oluşturulmuş, çoban ateşleri misali müdafaa-i hukuk cemiyetleri kurularak Milli Mücadelenin ilk tohumları atılmaya başlanmıştı. Mustafa Kemal olağanüstü bir liderlik sergileyerek bütün bu müdafaa-i hukuk cemiyetlerini Ankara’da toplanacak olan Büyük Millet Meclisi’nin etrafında birleştirerek milli mücadelenin başlamasını sağlamıştır.
Mustafa Kemal 19 Mart 1920’de “Heyet-i Temsiliye” namına bütün valiliklere ve askeri karargâhlara tamim göndererek olağanüstü yetkilere sahip bir meclisin oluşacağını, bunun için de her vilayetten 5 mebus seçilmesini istemişti. Yeni kurulacak meclis iki kaynaktan oluşacaktı. İlki İstanbul’da dağıtılan Meclis-i Mebusan’ın üyeleri, ikincisi bölgelerden seçilip gelen mebuslar.
23 Nisan 1920 Cuma günü Osmanlı tarihinde eşi görülmemiş bir İslami törenle (bu tören Mustafa Kemal’in tamimiyle bütün Anadolu sathında, vilayetlerde ve kaza merkezlerinde Cuma namazından sonra dualarla yapılmıştı) Büyük Millet Meclisi açılmıştı (Türkiye Büyük Millet Meclisi ismi 1921’de çıkarılan bir kanunla gerçekleşecekti).
Açılış toplantısına bir kısmı trenle, çoğu atla, at arabasıyla hatta kağnıyla gelebilen 115 mebus katılabilmişti. Açılış gününe ancak 115 mebusun katılabilmesi Büyük Millet Meclisi’nin ne zor ve sıkıntılı şartlar altında çalışmaya başladığının göstergelerinden biridir. Seçilen mebuslar geldikçe Ocak 1921’de Büyük Millet Meclisi’nin üye sayısı 360’ı bulacaktı. 30 Temmuz 1920 tarihli kararla sürgünde bulunan (Rauf Orbay Bey dâhil) Meclis-i Mebusan üyeleri meclisin tabii üyesi sayılmış, mebusan meclisi üyelerinden 27 Ekim 1920 tarihine kadar Ankara’ya gelip milli mücadeleye katılacak olanlar büyük millet meclisinin üyesi olarak kabul edilecektir.
Mebusan Meclisi’nin dâhili nizamname denilen iç tüzüğü bazı ufak değişikliklerle bu meclis tarafından da kabul edilmişti.
Büyük Millet Meclisi’nin Meşruiyeti
Meclisteki üyelerin (mebusların) dörtte birinin daha önceki Osmanlı Mebusan Meclisleri’nde yer almaları sebebiyle, parlamento tecrübesi bulunduğu gibi, BMM üyeleri coğrafi olarak da ülkenin tamamını temsil edecek şekilde seçilmişlerdir.
İlk defa meclise giren mebusların demokratik meclis usullerinde acemi olduklarını düşünmek de yanlış olur. Tanzimat Devri’nde kurulan vilayet idare meclisleriyle, daha da eski olan yerel muhassıl meclisleri (Sancak bölgelerinde seçimle oluşturulan meclisler) demokratik kurumlarda çalışma geleneğini yerleştirmişti.
Osmanlı Devleti 1. Meşrutiyet (1876)’ten itibaren özellikle 2. Meşrutiyet döneminde zaman zaman kavgalı gürültülü de olsa bir meclis ve demokrasi geleneğine kavuşmuştu. Belediye başkanlıkları, belediye meclis üyelikleri, il genel meclisi üyeleri, mebusan meclisi üyelikleri yoluyla seçimlere alışılmıştı.
Meclis temsil ettiği sosyal kesimler açısından da demokratiktir. Mebuslardan 120’si serbest meslek mensubudur. Çiftçi ve ziraatçılardan 32, avukat ve dava vekillerinden 20, gazetecilerden 11 mebus vardır. Teknik meslekler o zamanki toplumun yapısına uygun olarak gayet azdır, 2 mühendis ile bir tüfek ustabaşısı bulunmaktadır. 121 mebus devlet memuriyetinden, bürokrasiden gelir. 13 belediyeci mebus vardır.
Asker mebusların sayısı 53’tür. İlmiye (ulema) sınıfından sarıklı mebusların sayısı 53’tür; bunların 14’ü müftüdür. Kimliklerinde “aşiret reisi” olduğu belirtilen mebus sayısı beştir ki bunlardan biri ünlü Diyap Ağa’dır.
Birinci meclis bu özellikleriyle hem millidir, hem olağanüstü yetkilere sahiptir, hem de tam anlamıyla demokratiktir.
Birinci meclisin üyelerini bir araya getiren tek duygu vatanın kurtuluşudur. Hepsi idealisttir. Büyük fedakârlıklarla yokluklar içinde çalışırlar. Meclis petrol lambasıyla aydınlatılır. Sıralar bir okuldan getirilmiştir. Milletvekilleri derme çatma evlerde, okulların yatakhanelerinde kalırlar.
BMM ilk toplantısında Ankara mebusu Mustafa Kemal Paşa’yı meclis başkanlığına, Erzurum mebusu Celalettin Arif Bey’i meclis ikinci başkanlığa seçer. Meclis 2. Başkan vekilliklerine Konya mebusu Mevlevi Çelebisi Abdulhalim Efendi ve Hacı Bektaş Şeyhi Cemalettin Efendi seçilecektir.
En önemli karar, yürütme kuvvetinin yani bakanlar kurulunun işlerini yapacak “vekiller heyeti” oluşturulmasıdır. Meclisin 25 Nisan günü “2 no’lu karar” kararı bir tek cümledir: “Yürütme kuvvetinin oluşturulmasına karar verildi.”
Kabul edilen “başbakansız hükümet” formülünde meclis başkanı aynı zamanda “yürütme”nin de başkanıdır. Fakat “vekil” denilen bakanları teker teker meclis seçecektir. Yürütme işlerini üstlenen vekiller heyeti, bakanlar kuruluna benzer ama hukuki bakımdan ayrı bir “kabine” değildir, meclisin bir “yürütme komitesi”dir. Onun için vekiller (bakanlar) teker teker meclis tarafından seçilir.
Bunun adı “meclis hükümet sistemi”dir.
24 Nisan 1920’de Ankara’da böyle bir “hükümet” kurulmaktadır.
Günümüzdeki genel kanaatin aksine kuvvetler ayrılığı değil, yasama, yürütme ve yargı meclis bünyesinde tek elde toplanmıştır. Esasen Mustafa Kemal kuvvetler ayrılığına karşıdır.
Bugün kuruluşunun 100. Yılını büyük coşkuyla kutladığımız Türkiye Büyük Millet Meclisi olağanüstü şartlarda oluşturulmuş, olağanüstü işler başarmış, TBMM ordularıyla işgalci Yunan kuvvetlerini İzmir’de denize dökerek, İstiklal-i Tam Türkiye’yi inşa yolunda önemli adımlar atmış, kan ve göz yaşıyla, büyük fedakârlıklarla yürüttüğü bu “milli mücadele” ile “En Şanlı Meclis” ünvanını fazlasıyla hak etmiştir. Bu en şanlı meclisin şimdi sonsuz rahmetle, minnet ve şükranla yad ettiğimiz bütün üyeleri o tarihte henüz Mehmet Akif’in gönlünde yaşayan
“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım,
Yırtarım dağları enginlere sığmam, taşarım!”
Muhteşem mısralarını fert fert, ruhlarının bütün derinliklerinde ve mübarek vücutlarının bütün zerrelerinde hisseden kahramanların şanlı meclisidir.
Türk milletinin tarih sahnesine çıkışından bugüne ve insanlık var oldukça var olacağına inandığımız Türk devletinin devamlılığının yeni bir merhalesini teşkil eden “En Şanlı Meclis”in 100. Kuruluş yıl dönümü, MİLLİ HÂKİMİYET BAYRAMI KUTLU OLSUN!
Not: Bu yazıyı hazırlarken değerli hukukçu, gazeteci, yazar Taha Akyol beyin büyük emekler mahsulü şu 3 kitabından büyük ölçüde istifade ettim:
1) Türkiye’nin Hukuk Serüveni
2) Atatürk’ün İhtilal Hukuku
3) Ama Hangi Atatürk?
Bu 3 kıymetli kitabı bütün okuyucularıma ve dostlarıma tavsiye ederim.