Kırsal yaşamın yerini büyük ölçüde kentsel yaşama bıraktığı günümüzde hayat pahalılığı ile enflasyon arasındaki fark büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. Bu nedenle bir teşhis gereği duyulduğunda büyük bir köye dönüş olmadıkça ikisi arasında farka dikkat çekmeye tevessül etmek sadece aldatmacadan ibaret kalır. Kaldı ki her mal ve hizmete erişimin mümkün olmadığı yerlerde hayat standardı konusunu dile getirmeden bu konulara girmek abesle ve aldatmaca ile iştigalden başka bir şey olmaz. Ayrıca geçimlik bir düzene dönülmedikçe, “haydi gel, köyümüze gidelim” romantizmi ile bile, köyde hayat pahalılığının olamayacağının ispatı, artan girdi maliyetlerinde, bilgi akışı ve bilinçlenmede gizlidir.
*****
Prof. Dr. Sema KALAYCIOĞLU
Enflasyon belli bir dönem içinde fiyatların artış hızı olarak ya fiyatlardaki genel artışı veya hayat pahalılığını ifade eder. Enflasyon da ceste ceste.
Ya üretim ve piyasaya arz sabit kalırken, belli mal ve hizmetlerin bir kısmında veya hepsinde ortaya çıkan bir talep artışı buna neden olabileceği gibi, böyle bir talep artışını desteklemek için seferber edilen teşvikler de enflasyon veya genel hayat pahalılığına neden olabilir. Öte yandan üretimde kullanılan girdi maliyetlerinde her hangi bir nedenle ortaya çıkan artışlar, maliyet enflasyonuna yol açar ki, eğer talep azalırsa bu mutlaka hayat pahalılığı artışına neden olmaz. Velev ki girdi maliyeti artışları, ithal maliyetlerinde meydana gelen artışlardan kaynaklanmasın ve örneğin kur politikası olarak, ulusal paranın bilinçsiz ve hatalı bir tercihle aşırı değer kaybına izin verilmiş olmasın. Spekülasyon amaçlı yapılan tercihler, paranın aşırı değer kaybına neden olursa, bir taraftan yerli paradan kaçışa neden olurken, diğer taraftan yabancı paraya yönelme, girdi maliyetlerini yükseltmekle kalmaz, üretim ve arza kaymayan talep, bir tür durgunluğa da neden olur. Enflasyon, ulusal paranın değer kaybı, vurgunculuk ve artmayan üretim, işsizliğe neden olacağı için durgunlukla bütünleşen bir sarmala dönüşür.
Hayat Pahalılığı ve Enflasyon
Kırsal yaşamın yerini büyük ölçüde kentsel yaşama bıraktığı günümüzde hayat pahalılığı ile enflasyon arasındaki fark büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. Bu nedenle bir teşhis gereği duyulduğunda büyük bir köye dönüş olmadıkça ikisi arasında farka dikkat çekmeye tevessül etmek sadece aldatmacadan ibaret kalır. Kaldı ki her mal ve hizmete erişimin mümkün olmadığı yerlerde hayat standardı konusunu dile getirmeden bu konulara girmek abesle ve aldatmaca ile iştigalden başka bir şey olmaz. Ayrıca geçimlik bir düzene dönülmedikçe, “haydi gel, köyümüze gidelim” romantizmi ile bile, köyde hayat pahalılığının olamayacağının ispatı, artan girdi maliyetlerinde, bilgi akışı ve bilinçlenmede gizlidir. Yine de hala İstanbul, Tokyo, New York, Paris ve Londra’daki hayat pahalılığının, sırasıyla, Yozgat, Aomori, Kansas, Amiens ve Milton Keynes şehirlerinden daha yüksek olacağını varsaymak hatalı olmaz. Bu anlamda enflasyon ülkelerin her biri için bir hayat pahalılıkları ağırlıklı ortalaması olarak düşünülebilir. Eğer biraz daha ileri gidersek hayat pahalılığının kişi başına enflasyon olarak tanımlanması gerekir ki o takdirde, işi kişi başına gelir, hatta daha da iyisi, satın alma gücü ile bir arada düşünmek ve düşünmeden asla enflasyon ile hayat pahalılığı tartışmasını dile getirmemek gerekir.
Enflasyondan Kötüsü Stagflasyon ve Slumpflasyon
Stagflasyon, 1970’ li yıllarda petrol krizi ile yükselen maliyetler karşısında artmayan üretim, daralan mal ve hizmet arzı, yükselen işsizliğin adı olarak enflasyondan yolunu ayırmıştı. Enflasyonist büyüme olsa bile bu artık, üretimdeki artıştan değil, fiyatlardaki patlamadan doğan bir büyüme idi. Gerçekçi politikacılar, çözüm odaklı ekonomi bürokrasileri ve akademisyenler, o yıllarda enflasyonun, nasıl büyüme ve istihdam yaratma sihirli değneğini kaybettiğine şaşıp kalmışlardı. Son zamanlarda yeniden stagflasyondan söz edilmeye başlandı. Talep enflasyonu ile birlikte, piyasa talebinin arzı aşması ile fiyatlar yükselebilir. Üreticiler bu fiyat teşviki ile üretim kapasitesi artışına giderlerse, kısa vadede istihdam da artabilir. Ancak bunun sınırı girdi fiyat artışı, yani üreticinin boynuna sarılan maliyet enflasyonu kemendi, spekülatif alternatifler ve bunlara çanak tutan ekonomi politikaları olursa bu durumda bir taraftan enflasyon alıp başını giderken, diğer taraftan üretim ve istihdam daralması ve doğal olarak düşen büyüme kaçınılmaz olur. Bunun da adı artık slumpflasyon’dur.
Zevahiri Kurtarmak için Tutunulan Kırılgan Dal
Şimdi büyüme tercihi yaptığını iddia eden bir ekonomi bürokrasisi, bunun arkasına sığınan veya aslında bu bürokrasiyi parmağında oynatan siyasi irade için enflasyonist büyüme tek çözüm. Daha da kötüsü zevahiri kurtarma çabası ve tutunulan kırılgan bir dal. Enflasyon ne kadar yükselirse, düşülecek yükseklik te o kadar tehlikeli olacak. Neden? Enflasyonist büyüme şekere bulanmış bir zehir de ondan. Çünkü bakınca renkli, yüzeyde lezzetli. Ama yerseniz öldürücü.Şimdi bize enflasyonist büyüme, büyüme tercihi olarak takdim edilmeye çalışılıyor. Fiyat artışları ne kadar çok olursa, dönemden döneme, yıldan yıla ekonomik büyüme, üretim ve arz artışı olmaksızın varmış gibi gözükecek biz de bunu görmeyeceğiz. Büyümeyi bir fiyat miktar çarpımı olarak ifade ederiz. Ama gerçek büyüme fiyatlar ılımlı artarken toplam üretim miktarında ortaya çıkan artıştır. Gerçek büyümenin ölçülebilmesi için mutlaka enflasyonsuz bir yılın hesaplamalara esas alınması gerek. O zaman bir de enflasyonist olmayan fiyat artışı nedir diye düşünelim. Üzerinde tam bir uzlaşma olmasa bile yılda yüzde 3 ün altında seyreden fiyat artışları (stagflasyon ve slumpflasyon hariç) durgunluk tehdidi. Buna karşılık yüzde 3-5 enflasyon istenen enflasyon. Yüzde 6 birçok para otoritesinin temkinle izlediği bir oran, yüzde 7 ise tehlike sınırı. Asıl tehlikenin çift haneye ulaşan enflasyonla geldiğini söylememe gerek yok. Ama dikkat edilmesi gereken çift haneye tırmanan enflasyon karşısında, bilinen para politikası ilaçlarını kullanmaktan imtina eden, bunu siyasi bir vesayet altında yapmak zorunda kalan ve böylece yükselen döviz kuru nedeni ile ülkeyi maliyet enflasyonunun insafsız pençesine terk eden bir ekonomi bürokrasisinin varlığı. Bunu yangın bacayı sararken yükselen alevleri keyifle seyreden itfaiye ekibi diye düşünüyorum.
Güven Yaratmak Yerine Toplumsal Barışı Yok Etmek
Bazen tarihten örnekler geliyor aklıma da tüylerim diken diken oluyor. Örneğin kuşattıkları şehirleri yakarak terk eden işgal orduları hatırlıyorum. Zaten Kuzeyimizde de şimdi böyle şeyler oluyor. Yapılanlar enflasyonist büyümeyi tercih ederken, bağı, evi yakıp yıkmak gibi geliyor bana. Veya ülkenin 2001 den bu yana elde ettiği kazanımları. Hemen buna satılan şeker, kâğıt, tank palet fabrikaları, Telekom hisseleri, madenler, limanlar, iskeleler ve bilmediğimiz başka neler neler geliyor.
Tabii enflasyonla mücadelede tek araç parasal değil, gecikmiş parasal araçlar hiç değil. Mutlaka gelir politikalarının, güven telkininin, inandırıcılığını kaybetmemenin önemi büyük. Göstermelik önlemlerin de anlamı yok. Kira artışlarına sınır getirmek, ancak tüm diğer gelir kaynağı artışlarını, karları sınırlamakla anlamlı olabilir. Piyasa fiyat etiketlerinin artmasına engel getirmek düşünülmesin bile ki karaborsa ile yağ, un, şeker satışları ve kıtlıklar başlamasın. Narh fiyatı uygulaması ile zaten piyasa ekonomisi işleyişi bağdaşmaz. Ama bu olağanüstü durum derseniz, neden bu hale gelmesine izin verdiniz diye sorulmaz mı? Toplumda uzlaşma zeminleri yaratacak yerde, neden kiracı-ev sahibi ikilisi mahkeme kapılarında süründürülmek istensin ki? Mahkemeleri, icra dairelerini, haciz memurlarını daha da çok çalıştırarak enflasyonist gidişat mı durdurulur? Hayat pahalılığı mı düşürülür? Yaşam standardı mı yükseltilir? Ya toplumsal barışın köküne kibrit suyu dökmek? Bu acaba en çok kimin işine yarar?
———————————————————
Kaynak:
https://21yyte.org/tr/merkezler/islevsel-arastirma-merkezleri/ekonomik-arastirmalari-merkezi/enflasyon-hayat-pahaliligi-ve-enflasyonist-buyume