Enver Paşa’nın Şehadeti

Çatışmalar sırasında, çatışmanın en yoğun olduğu mevzilerde korkmadan dimdik gezebilen, “Aman Paşam dikkat edin” uyarılarına “Alnıma vuracak kurşunda ismim yazılıdır” diyebilen büyük Türk Kahramanı Enver Paşa’nın Şehadeti hakkındaki bilgiler, konuyla ilgili en bilgili uzmanlardan Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli tarihçilerden sayın Murat Bardakçı’nın ve son yılların en saygın gazeteci yazarlarından sayın Aziz Üstel’in yazılarıyla oluşturulmuştur. Her iki değerli yazara teşekkür ediyoruz.

Birinci Yazı:

Bu yazı sayın Murat Bardakçı’nın aşağıda linki verilen yazısından alınmıştır. Kaynak olarak kullanılacaksa bu makaleye atıf yapılması rica olur.
http://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/765207-enver-pasanin-hazin-macerasi-90-sene-once-bir-agustos-sabahi-rus-mitralyozu-ile-noktalanmisti

 

Murat Bardakçı
HaberTürk Gazetesi
[email protected]
05 Ağustos 2012 Pazar,

1922’nin 4 Ağustos sabahı, Pamir Dağları’nın eteklerinde ateş kusan bir Rus mitralyözü, Türkiye’nin seneler boyu en güçlü adamı olan bir askeri, Enver Paşa’yı yere sermişti. Paşa’yı seversiniz veya sevmezsiniz, size kalmıştır ama tarihimizdeki yerini hiçbir şekilde gözardı etmemeniz gerekir. Bu yazıyı Enver Paşa’nın Türkiye’nin kaderindeki önemli rolünü bilmemiz ve ölüm yıldönümünü hatırlamamız için yazdım.

TAM 90 sene önce, bugün, sabahın erken bir vaktinde ve belki de siz tam bu yazıyı okuduğunuz anda Orta Asya’da, Pamir Dağları’nın eteklerindeki Çegan Tepesi’nde bir Rus mitralyözü etrafa ateş kustu ve namluya doğru yalınkılıç dörtnala ilerlemekte olan süvari kanlar içerisinde yere yığıldı. Henüz, 41 yaşındaydı…

Dolu dolu yaşadığı ömrünün bu son macerası günler sonra ölüm tutanağı haline getirilecek, sararmış bir kâğıda “Şehîd-i muhterem Enver Paşa Hazretleri pek mukaddes ve yüksek bir maksad peşinde Buhara’da Belcivan Vilâyeti’nin Çegan isimli mahallinde Kurban Bayramı’nın ikinci günü olan 4 Ağustos 1922’de, öğle vaktine yakın bir zamanda, temiz kanını toprağa akıta akıta, kahraman ve mert bir şekilde şehâdet rütbesine nâil olmuştur” diye yazılıp mühürlenecekti.

Bugün, Enver Paşa’nın asıl adı Hagop Melkumyan, isminin Rusçalaştırılmış şekli de Yakov Arkadiyeviç Melkumov olan aslen Ermeni bir Kızılordu subayının emrindeki müfreze tarafından şehid edilmesinin tam 90. yıldönümü…

Son dönem tarihimizin en önemli isimlerinden olan Enver Paşa hakkında bugüne kadar çok şey yazıldı ve Paşa, özellikle de son senelerde geçmiş yıllara göre daha da popüler hâle geldi. Hakkında artık ardarda kitaplar çıkıyor, hayranları da hatırasına internette siteler açıyorlar.
 
Ama, Enver Paşa’yı gündemde tutanlar sadece hayranları değil… Sarıkamış bozgununu hareket noktası alanlar da Paşa’nın aleyhinde ağızlarına ne gelirse söylüyorlar ve şark dünyasının geleneksel “ya ifrat, ya tefrit” kuralı, eskisi gibi aynen devam edip gidiyor.

Tarihî konularda ihtimaller üzerinde durmak, bunlara dayanarak yorum yapmak âdetim değildir ve bu şekilde düşüncelere hep karşı çıkarım ama prensibimi bugün burada ilk defa bozacağım. Bozmamın sebebi, Paşa’nın ölüm yıldönümü münasebeti ile hayranlarının birkaç günden buyana gönderdikleri e-maillerde“Başarabilse idi ne olurdu?” diye sormaları…

Cevabı tek bir cümle ile vereyim: Resmî dairelerin duvarlarında onun resimlerini, meydanlarda da yine onun heykellerini görürdük ve “Envercilik” yahut“Enverizm” kavramları günlük hayatımızın ayrılmaz parçası haline gelirdi!

Enver Paşa gerçi dürüsttü, vatanperverdi ama maalesef bir o kadar da atak ve hayalperestti; ancak mutlaka bir yorum yapacak olduğumuzda, bu hayalperestliğin bize bir imparatorluğa mâlolduğu neticesine varmamamız gerekir. Zira, İngiliz ve Alman arşivlerinde yeni bulunan belgeler Paşa’nın son âna kadar savaştan uzak kalmaya çalıştığını, taraf tutmak zorunda kaldığı takdirde Almanya’nın değil İngiltere ile Fransa’nın yanında olmayı istediğini ama bütün girişimlerinin neticesiz kaldığını, zira Osmanlı’nın paylaşılması meselesinin müttefiklerin hedeflerinin arasında bulunduğunu gösteriyor.

Tarihimizde özel arşivi dağılmadan kalabilmiş az sayıdaki devlet adamından biri olan Enver Paşa’nın torunları, dedelerinin titizlikle muhafaza ettikleri evrakını geniş bir biyografi yazabilmem için birkaç sene önce istifademe açtılar. Bugün bu sayfalarda gördüğünüz belgeler ve fotoğraflar, Paşa’nın şimdi bende bulunan binlerce sayfalık işte bu arşivinden alınmadır.

Enver Paşa’
yı seversiniz veya sevmezsiniz, size kalmıştır ama tarihimizdeki çok önemli yerini hiçbir şekilde gözardı edemezsiniz; zira onun iktidar yılları imparatorluk tarihimizin ve kaderimizin bir dönüm noktasıdır.

Paşa’nın ölüm yıldönümünü işte bu sebeple, yani onun tarihimizdeki yerini önemsememiz ve unutmamamız gerektiği için hatırlatmak istedim…

Öldüğünde sadece 41 yaşındaydı!

TÜRK tarihinde, hayatı Enver Paşa kadar maceralarla dolu geçmiş kişilerin sayısı pek fazla değildir…

1881’de İstanbul’da, Divanyolu’nda doğan İsmail Enver, Harbokulu’nu bitirdikten sonra Manastır’a tayin edildi; Rum, Arnavut ve Bulgar çetelerle çarpıştı. Terakki ve İttihad Cemiyeti’ne katıldı, devrin hükümdarı İkinci Abdülhamid’i Meşrutiyet’in yeniden ilânına zorlamak için 1908’in 24 Haziran gecesi tek başına dağa çıktı.

Tam bir ay sonra, 24 Temmuz günü İkinci Meşrutiyet’in ilânı üzerine “Hürriyet Kahramanı” diye tanındı, Selânik’te ve İstanbul’da sevgi gösterileri ile karşılandı, 1909’da Berlin’e askerî ataşe olarak gitti, buradan Trablus’a geçip Libya’yı işgal eden İtalyanlar’la çarpıştı. Balkan Savaşı’nın patlaması üzerine İstanbul’a döndü. 23 Ocak 1913’te arkadaşlarıyla beraber Babıali’yi basarak hükümeti devirdi, sadrazamlığı Mahmud Şevket Paşa’ya verdirdi ve Mahmud Şevket Paşa’nın 12 Haziran 1913’te öldürülmesi üzerine yönetime elkoyan İttihad ve Terakki’nin askerî kanadının liderliğine geldi. 3 Ocak 1914’te “Paşa” ve “Harbiye Nazırı”,daha sonra da “Başkumandan Vekili” yapılınca gücün zirvesine ulaştı. Aynı senenin 5 Mart’ında Sultan Abdülmecid’in torunlarından Naciye Sultan ile evlenerek saraya damad oldu. Artık devletin en güçlü adamıydı ve Almanya’da Türkiye’den “Enverland”, yani “Enveristan” diye bahsediliyordu.

Enver Paşa, Birinci Dünya Savaşı’nı kaybetmemizden sonra, 1918’in 1 Kasım gecesi önde gelen İttihadçılar ile beraber Türkiye’den ayrıldı…

Hayatı, artık daha da macera doluydu… Kafkasya’dan Berlin’e, oradan da Rusya’ya geçti, Sovyetler’den beklediği desteği göremeyince Buhara’ya gitti ve Ruslar’a karşı Asya’nın Müslüman halkını teşkilâtlandırmaya çalıştı. 4 Ağustos 1922 sabahı Pamir Dağları’nın eteklerindeki Çegan Tepesi’nde bir Rus birliğinin saldırısına uğradı, ön safta çarpışırken mitralyöz kurşunlarıyla can verdi ve bugün Tacikistan’ın sınırları içerisinde bulunan Âbıderyâ Köyü’ne defnedildi.

Paşa’nın kemikleri şehid düşmesinin 74. yıldönümünde Türkiye’ye getirildi, 15 Ağustos 1996’da yapılan devlet töreniyle İstanbul’daki Hüriyyet-i Ebediyye Tepesi’ndeki anıtmezara, diğer İttihadçı kader arkadaşlarının yanına defnedildi.

 

 

İkinci Yazı:

Bu yazı sayın Aziz Üstel’in aşağıda linki verilen yazısından alınmıştır. Kaynak olarak kullanılacaksa bu makaleye atıf yapılması rica olur.
http://haber.star.com.tr/yazar/enver-pasanin-olumu/yazi-715157

 

Aziz Üstel
Star Gazetesi

27 Aralık 2012, Perşembe

Enver Paşa 4 Ağustos 1922’de çok da çarpıcı bir biçimde yaşamını yitirdi. Enver Paşa’yla ilgili tüm yayınlarda onun Pamir Dağı eteklerinde, Belcuvan’ın Çeğen yöresinde, Kızıl Ordu birliklerine karşı savaşırken öldürüldüğü yazılır. Ama kimin öldürdüğü bilinmezdi; ta ki 4 Şubat 1985 tarihinde Hayk Hayrebetyan’ın anılarına dayanarak, araştırmacı Kevork Pamukcıyan’ın Kanada’da yayınlanan Horizon adlı dergisinde çıkan yazısına kadar. Bu yazı, doğruysa eğer, Enver Paşa’yı, Kızıl Ordu’nun önde gelen komutanlarından Hagop Melkumov’un öldürdüğünü belirtti. Ölümün üzerindeki sis perdesi az biraz yırtıldıysa da, tam anlamıyla kalkmadı.

Olay bu yazıya göre şöyle oluştu: Enver Paşa’nın Doğu Buhara’daki karargahı Kofrun Kışlasındaydı. Emrindeki güçlerin sayısı tam olarak bilinmiyor. Şevket Süreyya Aydemir bu sayının 25 olduğunu öne sürerken kimileri sayının 200 binlere tırmandığını anlatıyor! O dönemde Kızıl Ordu’ya karşı bir tür gerilla savaşı yürüttüğü ve de hayli başarılı olduğundan “asker sayısı 25 civarındaydı” saptaması biraz tuhaf geliyor insana. Ama 17-20 bin arasında olduğunu birçok kaynak belirtir.  Her neyse biz Horizon dergisindeki yazıya dönelim. Bu yazıda şöyle bir bölüm var:“Melkumov’un bin 500  süvari ve 800 piyadeden oluşan küçük bir birliği vardı ve sayısal açıdan çok zayıf olduğu için saldırıyı şafak sökerken yapmayı tasarlamıştı.”  O gece vadiyi sis bastığından Kızıl Ordu birlikleri Kofrun Kışlası’na görünmeden yaklaşabildi. Kışla büyük bir bağın içindeydi. Melkumov, ortasında altın rengi bir hilal olan yeşil bayrağın başında nöbet tutan kırmızı sarıklı nöbetçileri (Basmacıları) görünce pek sevindi çünkü bu nöbetçiler Enver Paşa’nın kışlada olduğunun kanıtıydı. Baskın basanındır hesabı Melkumov saldırıya geçti, zaman yitirmeksizin.

Bundan sonrası resmen tufandı. Önce Melkumov’un birliği kışlayı topa tuttu, ardından süngü takarak saldırıya geçti. Enver Paşa yatağından fırlayarak, gene kimilerine göre elbisesiz ve yalınayak, kimilerine göre giyinik, atına atlayarak dağlara doğru gitmeye başladı. Melkumov’a göre 20-25 kilometre süren bir kovalamacadan sonra Çeğen bölgesinde kıstırıldı ve kanlı bir süngü savaşından sonra, elinde kılıcıyla şehit düştü.

Enver Paşa’nın üzerinden çıkan,“İslam Orduları Başkomutanı, Halife’nin damadı ve Hazreti Muhammed’in Vekili” yazılı büyük bir gümüş mühür, Melkumov’a armağan olarak verildi, kişisel Kur’anı ve tezhipli hilatı yörenin resmi makamlarına teslim edildi. Melkumov’a gelince, Kızıl Ordu’dan 1937’de emekliye ayrıldı ve 1960’da Türkistanlılar adlı bir kitapta anılarını yayınladı, iki yıl sonra da öldü.

Bu, rahmetli Enver Paşa’nın nasıl öldürüldüğü konusunda ele geçen ilginç bir belge. Ancak 1896 Aşkabad doğumlu, eski adı ÇEKA, 1922’de adı GPU olarak değişen Sovyet Gizli Servisi’nin adamı Grigoriy Sergieviç Agabekov anılarında Enver Paşa’nın ölümünü başka türlü anlatır. Enver Paşa’nın kaldığı köye/kışlaya Agabekov pazarcı kılığında yaklaşır, yörenin haritasını çıkarır ayrıntılarıyla ve Kızıl Ordu komutanlığına teslim eder. Kızıl Ordu şafakla birlikte saldırıya geçer. Enver Paşa yiğitçe çarpışırsa da Kızıl Ordu’nun çağdaş silahlarına karşı dayanamaz, bir avuç adamıyla, elinde kılıcı, gene Agabekov’un demesiyle “ölünceye kadar bir aslan gibi savaşır.” Ölüm raporunu da Agabekov yazar. Cesedi hemen şehit düştüğü yerde, Çeğen yöresinde, ulu bir ağacın altına gömülür.  

Enver Paşa’nın naaşı 1996’da İstanbul’a getirilerek Abide-i Hürriyet Meydanı’na, Hürriyet Anıtı’nın hemen yanına defnedilmiştir.

Allah rahmet eylesin.

 

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen