Erguvan Ağacı – Servel ULFANOV

İlgili resim

Sahile çıkan sokaklardan birisine girmiştim artık. Biraz dolaşmak için kendime zaman ayırmıştım. Hava neredeyse kararmıştı . Cuma günkü prova dersimi  bu günlük asarak , iki ay sonra katılacağım  resim yarışması için  farklı birşeyler bulmak istiyordum , çünkü  çizilen  resmin güzelliği kadar  hikayesinin de güzel olması gerekiyordu. Düşünüyordum, düşünüyordum ama birşeyler gelmiyordu aklıma bir türlü.

Kumlu sahilde ayaklarımı sürüyerek yürüyordum ve ayaklarımı sürüdükçe çıkan ses tam hoşuma gitmeye başlamıştı ki,tam o sırada  bir şey takıldı ayağıma , eğilip  yerdeki nesneyi denizin sularında ıslanmış kumların arasından  çıkararak incelemeye başladım.

Düğünlerde  hediye koyulan  bir kesenin içindeki şeyi merak etmeye başlamıştım. Hemen içersindeki  şeyleri çıkartarak neler olduğuna baktım.Kesenin içersinden bir parfüm şişesi ve küçük bir poşetin içersine koyulmuş iki kağıt parçası çıktı. İlk  parçalasının  üzerinde latin alfabesiyle yazılmış bir adres ve isim soyisim diğer ,  kağıt parçasındaysa kıril alfabesiyle yazılmış mektup tarzında bir şey vardı.

Up-uzun Konyaaltı sahilinde çok az insan  vardı sonbahar  mevsiminden dolayı . Bizim ahıskalı osman amca ise her zaman ki , gibi  mesaisini bitirmiş , belediyeden üzerine zimmetli olan  çöp toplamak için gerekli olan aletleri belediyenin yerine koymak için ağır-ağır adımlarla  yürüyordu. Osman amcayı üniversiteyi kazandığım sene  okul harçlığımı çıkartmak için  sahildeki büfede çalışırken tanımıştım. Çok iyi birisiydi Osman amca , diğer çöpcüler gibi değildi . Diğer çöpçüler binbir türlü yalakalık yaparak büfeden çay alırken , bizim Osman amcaya zorla versek bile almazdı. Sadece  yanında devamlı gezdiridiği  pet su şişesini dolduturur parasınıda verirdi , ben ne kadar almamaya dirensemde. Osman amca elektirik elektronik bitirmişti Özbekistan’da, ama denklik belgesi almadığı için çalışamıyordu , çalışamadığı içinde  çöpçülük yaparak ailesini geçindiriyordu.Yine karşılaşmıştık  Osman amcayla , ben hemen söze girerek söze başladım. Nereye Osman amca eve mi ? diye sordum  , oda bana mütevazi bir cevapla :  he ya Aylin kızım eve gidiyorum , bu günüde sona vurduk çok şükür , güneşle ayın yer değşimini izledik şimdi eve gitme sırası geldi .Ardından  Osman amca : Hayırdır Aylin kızım senin ne işin var bu saate burda diye sordu . Bende heycanlı bir şekilde : Baksan Osman amca ne buldum diyerek elimdekileri gösterdim .Osman amca tebesümlü bir şekilde  kimin bunlar diyerek sordu .Bende bilmiyorum arayıp bulacağım diye cevap verdim kendisine . Oda kendine has bir tarzda işin gücün yokmu kızım senin  nasıl bulacan kos-koca Antalya’da , bu bulduklarının sahibini ?. Diğer elimde tutuğum  kağıttaki adres ve isim soyisimi göstererek  sevinçli bir halde , işte böyle dedim.  Osman amca düşünceli düşünceli bakarak sana kolay gelsin ama işin çok zor  kızım dedi. İçimden bir gülümseme geldi ve usulca güldüm . Bu gülüşümün farkına varan Osman amca gülerek hadi seni otobüs durağına kadar geçireyim diyerek beni yolcu etti.

Otobüsle eve geldiğimin üzerinden neredeyse bir kaç saat geçmişti, yatağımın üzerinde mektubu okumaya çalışıyordum ama nafile , çünkü  mektub kıril alfabesiyle yazılmış olduğu için okuyamıyordum. Allah’tan adres ve isim soyisim  latin alfabesiyle yazılmıştı.

Sabah erkenden kalkarak kağıtta yazılı olan yeri armaya başlamıştım . Benim için çok zor olmuştu ama sonunda adresi bulmuştum. Burası eski ismiyle Taşlık mahallesi yeni ismiyle Meydankavağında  bulunan iki katlı bir evdi.Evin hemen yanında  uzunluğu on metreyi geçmiş yavaş yavaş kurumaya yüz tutan bir erguvan ağacı vardı. Sanki bu erguvan ağacıyla bu iki katlı ev hayatlarını bir  birilerine bağlamış gibiydiler. Hemen kapının yanında  küçük eskiyi  andıran bir pencere ve pencereden içerisi gözükmesin diye  dantelli bir perde asılmıştı.Kapının önüne gelerek  yine eskileri andıran kapı tokmağını kapıya iki kere  vurarak  geriye çekildim ve beklemeye başladım. Gözlerim hem kapıyı , hemde pencereyi gözetliyordu , tam o sırada ansızın pencerede asılmış olan dantelli perde oynadı. Pencereden bakan bir yaşlı kadındı . Yaşlı kadın ilk önce  kapının önüne göz gezdirdi, sonra beni fark etti. Yaşlı kadın bana baktığında ben afallar gibi olmuştum  ve hemen çantamın içinde bulunan kesenin içine koyulmuş parfüm şişesini ve kağıtları gösterdim. Yuvarlak gözleriyle bana bakan yaşlı kadın eliyle sinirli bir şekilde benden gitmemi istedi. Bende sanki komtanından emir almış bir asker misali başımı aşağı eğerek ordan hızlıca uzaklaşmaya başladım . Yönümü sahil kısmına taraf çevirmiş ve  yaşlı kadının evinden baya uzaklaşmıştım. Yürürken Osman amcayla karşılaştık. Osman amcanın elinde kos kocaman poşetlerle benim geldiğim yöne doğru yürüyordu. Benle karşı karşıya gelen Osman amca üzgün olduğumu hemen anlayarak : Aylin kızım ne bu halin Karadenizde gemilerin mi battı ?. Kendimi hemen toparlayarak : Yok bir şey Osman amca  diyerek olayı geçiştirdim. Osman  amacanın elindeki poşetler dikkatimi çekmişti: Bu poşetlerde ne Osman amca böyle?. Osman amca sanki bir şeyler saklarmışcasına : Bugün ikramiye aldım kızım  eve biraz  erzak alayım dedim

.Osman amca  afalarmış gibi olmuştu sanki o an benden kurtulmak istermişcesine :Neyse kızım kendine dikkat et diyerek benden uzaklşaştı.

Sahile vardıktan sonra  birkaç saat  dolaştım ve evde dönnüyordum , otobüsteyken camdan kendimi izleyerek , pencereden bana sinirli sinirli bakan yaşlı kadını düşünüyor ve daldıkça dalıp kendi kafamda farklı şeyler kuruyordum.Günler geçtikçe daha çok merak ediyordum yaşlı kadını. Hafta sonu yine gitmeye karar verdim.

Cumartesi günü gelmişti artık. Sabah erkenden kalkarak, yayan yürümeye başladım . Yarım saat sonra  yaşlı kadının evine artık varmıştım. Evin kapısının önüne geçerek kapıda asılı olan takmağı üç kere vurdum  ve geriye çekilerek  beklemeye başladım . Yine pencereden bakan yaşlı kadın benim gitmemi istedi.İki hafta üst üste aynı şeyler yaşanıyordu ama ben pes etmiyordum , ne olursa olsun o yaşlı kadınla tanışacaktım.

En sonunda yaşlı kadın  pess etti ve kapıyı açtı.Yüzü kırışla dolu yaşlı kadın eliyle alnını tutarak buyur kızım ne istiyorsun diye sordu?. Elinin alnında olmasından yaşlıı kadının başının ağırıdğını anlamıştım , onun için hemen çantamdan bir ağrı kesici çıkartarak : Buyrun iyi gelir diye uzattım .Yardıma ihitiyacı olan yaşlı kadın mecburen ilacı aldı ve kapıyı açık brakarak mutfaktaki musluktan su doldurarak ilacı içti ve yüzünü bana dönerek : Davetyemi bekliyorsun , gireceksen gir , girmeyeceksen kapıyı dışardan kapatarak gide bilirsin .Ben donuk bir  halde  hemen içeri girdim ve kapıyı kapatıım.

Beş yaşındaki çocuk gibi iki katlı eve göz gezdiriyordum ki tam o sırada yaşlı kadın : Vefat eden kocamdam kaldı bu ev bana. Hiç çocuğumuz olmadı  kocam kanser hastası olduğu için ve en sonunda hastalığa dayanamayarak veffat etti.  Yaşlı kadın sözünü bitirdikten  hemen sonra  çantamdaki mektup ve kesenin içinde bulunan  parfüm şişesine  uzattım .Yaşlı kadın bezgin  bakışlarla   gözlerimin içine bakarak  nerden buldun bunları diye sordu . Bense hiç bekletmeden cevabımı verdim : Sahilden buldum efendim size ait olduğunu düşünerek  size getirdim . Yaşlı kadın üzgün bir halde  sanki herşeye isyan edermişcesine başını sallayarak :Ne yaparsam yapayım  geçmişimden kurtulamayacağım ben  . Ben dilimle söyleyemesemde  yaşlı kadın  gözlerimden  hikayesini  cankulağıyla dinlemek  istediğimi anlamıştı.

  Yaşlı kadın gözlerini kapatarak söze başladı: İsmim Feride . Türküm. Kırgızıistanda doğuldum . Babam ben beş  yaşımdayken bizi bırakıp gitmişti. Annem bakmıştı kardeşlerimeve bana  . 17 yaşımdayken Türkiye’de eğtim almaya hak kazandım ve Türkiye’ye geldim .Yıllar hızlı-hızlı geçiyordu.Artık üçüncü sınıf olmuştum. Asıl hikayede burada başlıyordu diyerek  derin bir nefes aldı. Sanki geçmişe bir seyahet edermişicisine : Onla bir programda tanışmıştık, o programda şiir söylemişti bense dans etmiştim.  Feride hanımın birden bire sözünü keserek onun ismi neydi diye bir soru sordum . Yutkuna yutkuna sözüne devam eden  Feride hanım ismi Şamil’di. Bir birimizden hoşlanmıştık . Arkadaş çevremiz sayesinde ilk zamanlar arkadaşlarımızla birlikte zaman geçiriyorduk , taki o beni bir köşeye çekip konuşana kadar.

O günü unutamıyorum mesela , ben çok utanmıştım ama Şamil öyle değildi. Şamil çekinmeden bütün içini dökmüşdü. Şamil sana olan hislerimi neden saklayayım  ben senin elini sonsuza kadar brakmayacağım diye kendime söz verdim diyerek  sım sıkıcasına elimi tutmuştu.  Ogünden sonra Şamil ile her gün  okuldaki Erguvan ağacının altında buluşmaya başladık. Gözleri yaşla dolan Feride hanım heycanlı  heycanlı  konuşmasına ara vermeden devam ediyordu:  Şamil bana garip ezgi dolu sesiyle şiir söylüyordu bense ona şarkı mırıldanıyordum. Güzel geçiyordu günlerimiz , Şamil bana acı dolu önceki hayatımdan sonra çok iyi gelmişti . Şamil beni o kadar güzel sarıp sarmalıyor  , kanatları altına alıyorduki , artık hiç bir şeyden korkmuyordum . Bana devamlı kitap  hediye ediyordu  okumam ve kendimi geliştirmek için benim için yaptıklarını hiç bir zaman unutamadım. Bir gece Şamil beni yurda bırakırken yarın için sözleşmiştik yine okuldaki erguvan ağacının altında buluşmak için. O gecenin sabahında erkenden kalkarak şehir merkezinden geçiyordum. Sağa sola bakınarak yürürken bir parfüm mağazası takıldı gözüme ve Şamile ilk defa hediye almak istedim. Parfüm dükanına girerek şamile bir parfüm aldım . Bu parfüm şamile aldığım ilk hediyeydi ve sanki bu parfüm Şamil ile benim aramızdaki sevginin  nişanesi  olacak gibi bir garip bir hiss vardı içimde .Öylede olmuştu  Şamil parfüm şişesinin içindeki parfüm  bitmesine rağmen onu atmamıştı ve bir düğünde garsonluk yaparken bulduğu kesenin içine koyarak o şişeyi muhafaza etmişti

Feride hanım anlatıyor anlatıkça ben iki büklüm oluyordum. Saat epp eyce geç olmuştu. Duvarda asılı olan saate baktım , sanki duvarda asılı olan pilli bitmekte olan saatin yelkovanında zaman gerisin geri  akmak istiyordu. Dönüp Feride hanıma baktım, Gözlerinden her şeyi okuya biliyordum, onu çok yormadan  müsadesini istedim , oda beni kapıya kadar geçirdi.

Kendi evime doğru yürürken  yine Osman amcayla  karşılaştık. Elinde  yine büyük poşetlerle  benim geldiğim yöne doğru yürüyordu. Gülerek : Hayırdır Osman amaca yinemi ikramiye mi aldın. Osman amca evet Aylin  kızım diyerek söze başladıve Hayırdır sen nerden böyle diye sordu. Bende heycanlı bir şekilde  Osman amcaya cevap verdim : Mektup ve parfüm şişesinin sahibini buldum onun evinden geliyorum . Osman amca bezgini andıran bir çehreyle :İşin gücün yokmu kızım senin , boş ver sen bunları  diyerek yoluna devam etti. Kendi kendime bu Osman amca böyle değildi , var bunda bir haller çıkar kokusu yakında diyerek yoluma devam ettim. Eve geldiğimde aynanın karşısına geçerek  kendi kendimle konuşmaya ve düşünmeye başladım. Galiba çizeceğim  resmide , hikayesinide bulmuştum. Resim olarak Feride hanımın resmini çizecektim , hikayede haliyle Feride hanımın hikayesi olacaktı. Hemen yarın ilk işim yine Feride hanımın yanına giderek konuyu açarak ve bana yardım etmesini isteyecektim.

Bu gün erkenden kalkarak feride hanımın evine geldim. Kapısını çaldım ve Feride hanımda kapıyı bana karşı güler yüzle açarak hoşgeşdin Aylin diyerek karşıladı beni. Hemen içeri gecerek hiç zaman kaybetmeden konuyu açtım Feride hanıma. İlk başta istemesede ısraralarıma dayanamayarak kabul etti. Kabul ederken bir şiir döküldü feride hanımın dudaklarından

Ne  yanar kimse bana ateşi dilden özge

Ne açar kimse kapım badı sabahdan gayrı.

Feride hanım : Şamil son görüşmemizde  söylemişti bu şiiri bana.  Sözünü bitirir bitirmez ben söze girerek  neden ayrıldınız diye sordum . Feride hanımın gözünden bir damla yaş geldi ve o bir  göz damlası Antalya’nın  gökyüzündeki  bütün bulutların  ağlamasına sebep oldu sanki. Dışarıda  son bahar yağmuru başlamıştı artık.

Feride hanım: Ben böyle olayların  böyle şeylerin  filimlerde , romanlarda  olduğunu zannederdim ama benim başıma geleceğini hiç düşünmemiştim demişti Şamil. Ama  sonradan kabullenmişti bu durumu . Bu konuda suçlu olan bendim,  ben bir korkaktım  gerçeklerle yüzleşmeye korkmuştum. Feride hanım derin derin nefes aldı ve  yutkundu : Ben bir hıristiyandım Türk olmama rağmen  oysa o bir Müsülmandı. Ayrılmamızın sebebi  farklı dini inançlara sahip olmamızdı. Şamil bu durumu kabulleniyordu  ama ben bu durumu kabullenemiyordum ve ayrılmamızıda ben istemiştim. Ben Şamil gibi gerçeklerle yüzleşmiyordum, her zaman korkup kaçıyordum.

Feride hanım anlatırken ağlıyor , ağlarkende eriyordu . Ona daha fazla kıyamadım .

Resim çalışmamız başlamıştı artık , bu konuda Feride hanım bana çok yardımcı oluyordu. Feride hanım verdiğimiz dinlenme molalarında geçmişlere dalıyor,  dalarkende kendi kendine konuşuyordu.

Aksam olmuştu saat artık ona geliyordu, yağmurda şiddetini artırmıştı. Feride hanım onla kalmamı istedi o gece . Beraber yemek yedikten sonra  Ferdide hanım benim için hızlıca  üçkişilik  koltukta  bir yatak hazırladı ve o gece  orada uyudum . Sabahleyin yine erken saate uyanarak kahvaltı yaptıktan sonara çalışmaya başladık.

Feride hanımı yine soru yağmuruna tutuyorudum.  Neden kabul ettiniz benim teklifimi , sizin resminizi çizmemi  diye soru sordum?. Feride hanım gülümseyerek  sınıfımızda bir arap kız vardı ve o arap kızında resime eli çok yatın olan bir sevgilisi vardı . Bir gün arap kız sevgilisinin kendisini çizdiği resmini  sınıfa getirmişti ve bende o kızı çok kıskanmıştım . Bu kıskanmadan nasibini alan kişiyse Şamildi. Şamilden benim resmimi  çizmesini  istedim . Şamil: Azizim ben ne anlarım resim çizmekten , bana şiir oku de şiir okuyayım, hikaye yaz de hikaye yazayım , ama resim yapmak bir yetenek işi deyince bende saçma sapan bir şekilde  küsmüştüm. Ama yine kalbimi Şamil almıştı H.N.ATSIZIN ‘’SONBAHAR’’ şiirini muhteşem bir şekile  ş okuyarak. O zamandan beri içimde ukte kalmıştı  , o yüzden teklifini kabull ettim diyerek gülümsedi.

Artık  günlerim  Feride hanımın yanında geçiyordu. Oda bende bu durumdan  dolayı çok mutluyduk. Resim neredeyse bitmek üzereydi büyük uğraşlar sonucunda . Ama eksik olan bir şey vardı Şamil beyin Feride hanıma gönderdiği mektupta ne yazıyordu ?.

Feride hanımdan mektubu okumasını istemiştim bir kaç defa ama o mektubu okuyamayacağını  buna dayanamayacağını söylemiş kaçmak yapmıştı . Yine feride ısrarlarıma dayanamamış ve okumyı kabul etmişti.

Mektup 1992-93 senesinde gerçekleşen ‘’KARABAĞ’’ savaşındayken Şamil bey tarafından yazılmıştı…

Şamil Bey : Azizim  bu mektubu sana savaşın tam ortasından yazıyorum . Buralar kan ve cesed kokuyor  ama senin kokun, senin aldığın parfümün kokusu  hala benim üzerimde de ya o bana yetiyor . Ama burada azizim herkes  üç  şey düşünüyor  , onlarda   vatan için  savaşmak  , çarpışmak ve şehit olmak. Kimi çok  özledin diye sorarsan bir seni birde annemi çok özlüyorum buralarda. İkinizin yokluğu çok koyuyor bana buralarda. Dün buradaki en yakın arkadaşımı kaybettim , şehit oldu .  Arkadaşımın naşşını ben teslim ettim  ailesine . Annesini görmek istemezdin  hele hele köşede gözyaşlarını saklayarak ağlıyan nişanlısını  hiç görmek iztemezdin. Bir ara kendimi arkadaşımın yerine koydumda : Azizim sen benim için ağlarmıydın gizli gizli içinden.(feride hanım hıçkıra hıçkıra ağlıyor). En son seni görmek için Antalya’ya geldiğimde eşini ve seni gördüm ve hani bizim okulda erguvan ağacı vardıya sanki o erguvan ağacının aynısı sizin  evin yanında varmış. Eşinle sana hayatta en güzel mutlulukları diliyorum . Ama unutma ki şehit olursam buralarda ölürken senin hayalinle gideceğim oteki dünyaya . Unutma güzel yüzlü azizim  seni her zaman altında buluşduğumuz  erguvan ağacının dalında bir çiçek gibi hayat bularak seni bekleyeceğim.                                                                   

Selam ve saygı ile Şamil 1992 Karabağ.

Feride hanım hıçkıra hıçkıra ağlayarak mektubu bitirdi kendini biraz toparladı ve yeniden söze başladı :  Bu mektuptan sonra Şamil’den  hiç haber alamadım , taki altı sene sonra sonrasına kadar . Bir gün Meydankavağının merkezinde  şamilin arkadaşıyla  denk geldik , biraz ayak üstü konuştuk tam ayrılacaktık ki Şamil’in arkadaşı başını aşağı eğerek Feride bilmiyorum bunu sana söylemem doğrumu  , doğru değilmi   ama Şamil Karbağda’ki savaşta  esir düştükten sonra ermeniller tarafından şehit edildi . İşkenc edilerek canını aldılar diyerek hemen hızlı adımlarla yanımdan uzaklaştı. Sanki sol yanım yoktu  o an , kendimi kaybetmiştim  hızlı adımlarla eve doğru koştum ve kapıyı açar açmaz kendimi yere bırakarak saatlerce ağladım .

Feride hanımın bu acı dolusu hikayesini dinlerken  yıkılıp bende haram olmuştum.  Bazen düşünüyordumda ben dinlerken dayanamıyordum peki  Feride hanım yaşamış olmasına rağmen nasıl dayanıyordu , ya Şamil bey nasıl dayana bilmişti bu kadar acıya ?

Hikaye ve resimde  tamamlanmıştı.O gece yine Feride hanımlarda kalmıştım. Güneşli bir sabaha günaydın diyen Antalya sokaklarına atmıştık kendimizi Feride hanımla birlikte . Önce güzel bir kahvaltı yaptık sonra ,  sahili dolaştık , günün sonlarına yakın yeni açılan hayvanat bahçesini gezdik

Akşam Feride hanımı evine braktıktan sonra  bende kendi evime döndüm ve resime son rötuşları yaparak , resim üzerinde hikaye anlatma provasını yaptım bir kaç kere . Prova yaparken aklıma takılan bir şey vardı  Antalya’yı gezerken  Feride hanımın söylediği sözler kulağımı çınlatıyordu. ‘’Bu günümüzü öyle yaşayalım ki sanki öteki taraftaki sevdiklerimize kavuşacakmış gibi mutlu olalım ve sevinlim , hayatımızdaki son günmüş gibi’’

Yarışma günü gelmişti artık koridor elinde resimler bulunan  öğrencilerle dolmuştu ,bende sıramı bekliyordum . Sıram geldiğinde içeri girdim .Çizdiğim Feride hanımın resminin sergisini yaparak hikayesini anlattım. Jürilerden biri çok duygulanmış ve ağlamıştı. Üç saat sonra sonuçlar açıklanmıştı Jüri olan kadın  yarışmayı kazanan ‘’Feride Hanım’’ isimli resmiyle Aylin TATAR  dediğinde sanki dünyalar benim olmuştu. Bunu anlatmak imkansızdı . Bu başarının en büyük sebebkarı olan Feride hanımın evine doğru gözümden sevinç göz yaşları aka aka koşmaya başladım .  O kadar mutluydum ki yarım saatlik yolu hiç durmadan koşarak 15 dakikaya katt etmiştim. Feride hanımın evine varmıştım artık  kapıyı iki-üç kere çalmama rağmen  kapı açılmamıştı . Feride hanımın bana daha önceden verdiği  anahtarla kapıyı açarak içeri girdim ve Feride hanımı seslemeye başladım  ama Feride hanım  sesime ses vermiyordu , yatak odasında uyuduğunu  düşünerek ikinci katta bulunan yatak odasına çıktım , kapıyı çalarak içeri girdim . O odada beni bir acı bir olay bekliyordu . Feride hanım yatğın yanındaki kanepede başı aşağı şekilde oturmuş ve bir  elinde  yatak odasına kadar ulaşmış olan erguvan ağacının çiçekleri diğer elindeyse  parfüm şişesi ve Şamil   beyin savaşta yazarak  gönderdiği mektup vardı.İçimden hayır düşündüğüm  şey olamaz , bu olamaz  diye sessiz sessiz feryat ediyordum ama nafile , Feride hanım oturduğu koltukta kalp krizinden dolayı hayatını kaybetmişti. Hemen birilerine haber vermek istiyordum  ki,  yatağın tam karşısında aynaya birleşik olan  sehpahada bir mektup buldum .

Feride hanım : Sevgili Aylin ben eminim ki sen o yarışmayı kazanacaksın ve sakın benim gidişime sakın ha sakın üzülme  hatta daha çok  sevin , çünkü  ben artık Şamil ile   hergün   altında buluştuğumuz erguvan ağacının dalında çiçek açmış olcağız ve kavuşacağız. Kendine iyi bak ve hiç bir zaman hayatın gerçeklerinden kaçma ve onlarla yüzleş  .

Saygı ve selam ile Feride ..

Feride hanım artık Şamiline kavuşmuştu o erguvan ağacının dalındaki çiçekte.

Gerken şeyleri yaptıktan sonra tam evden çıkarken kapının önüne büyük poşetlerle  erzak bırakıp  giden bir kişi gördüm . Koşarak o adama yetişip  hey beyefendi , dururmusunuz lütfen  diye bağırdım. Yüzünü bana dönen Osman amcadan başkası değildi .Meğer her ay Osman amaca Feride  hanımın evinin erzak alarak getrip kapısın önüne brakıyormuş . Osman amca yakalandığı için üzgündü.Osman amcaya yüzümü dönerek : Üzülme Osman amca artık erzak getirmenede gerek kalmadı ve bende bunu hiç kimseye söylemeyeceğim. Osman amca biraz duraklayarak : Neden öyle diyorsun kızım bu benim görevim,  sözüm  , borcum . Feride hanım vefat etti deyince  Osman amcanın yüzü buz tutu. Hemen orda bir  bir banka oturtdum. Yine merakıma yenik düşerek hemen Osman amcaya Feride hanıma neden yardım ettiğini sordum. Osman amcanın verdiği cevapsa  beni benden almıştı.

Kızım Aylin sakın kimseye söyleme . Feride hanıma yardım etmeye benim  maddi gücüm yetmezdi ne kadar istesemde. Bu  erzakları alamamı ve Feride hanıma vermemi çok çok önceden Şamil adında birisi benden yardım isteyerek yüklü miktarda para sıkıştırdı cebime ve ne zaman ki Feride hanımın yardıma ihtiyacı olurki ona yardım etmem için benden bir istekte bulundu. Aslında yapmayacaktım . Şamil’i Antalyada aradım durdum ama bulamadım daha sonra Karabağ’da savaşta şehit düştüğünü üniversitedeki çocuklardan duyunca , şehidin benden isteğini yerine getireyim diye yardım ettim.Artık görevim sona erdi bende rahatım . Ey şehit Şamil  istedeğin gerçekleşdi  diyerek sözüne devam etti Osman amca, sen o parfüm şişesinide  bulduğunda  parfüm şişesinin  sahibinin Feride hanım olduğunu biliyordum çünkü Feride hanım onları denize atarken uzaktan izliyordum. Feride hanımı rahatsız etme diye sana söylememiş ve engel olmaya çalışmıştım.

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen