“Ermeni Soykırım İddiaları İlmi Olmak Yerine Siyasi Bir Konudur”

Fransa’nın Ermeni soykırımını kabul etmesi ve 24 Nisan’ı da anma günü ilân etmesi tamamen Ermenilere karşı bir minnet borcu olarak görülmelidir. Zira o günlerde 6 tabur Fransız ordusunun 3 taburu Ermenilerden oluşmaktaydı. Buna karşılık kendilerine devlet kurma sözü verdikleri halde, 1921’de Ankara Anlaşmasını imzalayarak Güney Anadolu’yu terk ettiler ve Ermenileri de yüzüstü bıraktılar. Daha sonra ise gemilerle onları alıp başka bölgelere götürdüler. Yoksa Fransa önce kendi pisliğini temizlemek zorundadır. Cezayir’de yaptıkları tam bir soykırımdır. Ruanda soykırımı ise mahkemece tescil edilmiştir. Şimdi Fransa’ya düşen, her iki ülkede kendisinin yaptığı soykırımla ilgili birer anma günü tespit etmesidir.

*****

Prof.Dr. Yusuf HALAÇOĞLU: Ermeni Soykırım İddiaları İlmi Olmak Yerine Siyasi Bir Konudur

OdaTV’ den Nurzen AMURAN’ın Türk Tarih Kurumu Eski Başkanlarından Prof.Dr. Yusuf HALAÇOĞLU ile asılsız Ermeni iddiaları hakkında yapmış olduğu mülâkat;

Söyleşi: Nurzen AMURAN

Amuran: “Sözde Ermeni soykırımına” yönelik Ermeni iddialarına dönelim. Ben sizinle de okurlarımızla da kısa bir bilgi paylaşmak, kendi ailemden bir örnek vermek istiyorum. Rahmetli dedem Erzurum’da Ermeni çeteleri tarafından yakılarak şehit edilenlerden… Ancak babamın İstanbul’da üniversite öğrencisi olduğu yıllarda Ermeni asıllı arkadaşları varmış. Kinle intikamla yetiştirilmemiş. Biz de öyle yetiştirildik. Gerekçesini şöyle anlatmıştı. “Savaşlar insanları insanlıktan çıkarır. O acı olaylar savaş yıllarının acısıdır. O acıları kinle beslemek yeni savaşları tetikler.” Çünkü Cumhuriyetin kuruluşunun felsefesi farklıdır. Yani Cumhuriyet kazanımlarından biri Atatürk’ün sözleriyle dile getirilen yurtta barış dünyada barış ilkesinin insanlığı ayırmak değil, insanları birleştirmek üzerine kurulmasıdır. Sanıyorum bu anlayış etrafında birleşen Türk Ulusu o acı günlerin muhasebesini yapmaya uzun yıllar ihtiyaç duymadı. Daha sonra yapılan bilimsel araştırmalar eldeki belgeler o dönemde yaşanan acıların belgesi olarak gün yüzüne çıkarıldı. Evet, siz bu konuda neler diyeceksiniz?

Halaçoğlu: 1895’ten itibaren Türkler, Ermeni çetelerinden çok çekti. Sason isyanı, Osmanlı Bankası Baskını, Sultan Abdülhamid’e yapılan suikast teşebbüsü, Harput isyanı, Van, Erzurum, Zeytun, Adana isyanları. Özellikle Amerikan Misyoner Okullarından yetişen militanların başını çektiği bu isyanlar haricinde, çetelerin sivil halka yaptıkları katliamlar akılalmaz boyutlara ulaşmıştı. Taşnak arşivinde, hangi devletlerin bu çeteleri destekledikleri, silah verdikleri tümüyle yer alıyor. Sadece I. Dünya savaşı başlangıcında ve sonrasında Ermeni çeteleri tarafından öldürülen Müslümanların sayısı 518.301 kişi. Bu rakama Erivan-Tiflis bölgesinden 1914’te Anadolu’ya sürgün edilen ve yolda baskınla veya hastalıktan ölenler dahil değildir. Bu öldürülenler asker değildir, kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan sivillerdir. Türk Milleti bütün bu acıların üstüne bir sünger çekmiştir. Öyle ki, sizin de değindiğiniz gibi, biz İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü’nde okumamıza rağmen Ermenilerle ilgili bir şey okumadık. Dedem, teyzem ve amcam, Ermeni çetelerinin saldırısına rağmen bize bir şey anlatmadı. Tekrar o acıları yaşamak istemiyorlardı anlaşılan. Neden sonra sorumuz üzerine anlattılar. Zaten biz tarihçiler de, Ermenilerin soykırım iddiaları üzerine konuyu araştırmaya başladık. Sonuçta taraf devletlerin arşivlerinde bile soykırım olarak nitelendirilecek belgelere rastlamadık. Aksine Ermenilerin iddia ettikleri gibi ölmediklerini Cemiyet-i Akvam (Birleşmiş Milletler) belgelerinde gördük. Bu belgeleri hazırlayanların ABD ve İngiliz elçilikleri olması önemli… Dolayısıyla bu belgelere göre Ermenilerin hangi ülkelere göç ettikleri, ne kadarının Müslüman olduğu, ne kadarının Türkiye’de Ermeni kimliğiyle yaşadığı teferruatlı olarak kaydedilmiştir. Bu belgeye göre, Kasım 1922 yılı itibariyle 817.873 Ermeni Osmanlı topraklarından başka ülkelere göç etmiştir, 95 bin Ermeni Müslüman olmuştur ve yakarıdaki rakama dahil değildir. Keza İstanbul’da Ermeni kimliğiyle 148.997, Anadolu’da ise 131.175 Ermeni yaşamaktadır. Tekrar söylemek gerekirse bu bilgiler, Birleşmiş Milletler adına Amerikalılar ve İngilizler tarafından yapılmıştır.

1. Dünya Savaşı’nda Ermeniler özellikle şu üç devletin orduları içinde yer almıştır. Fransa, İngiltere ve Rusya… Ayrıca bağımsız olarak Anadolu topraklarında Türklere karşı mücadele eden Ermeni çeteleri, ki bunların sayısı 40 binin üzerinde idi. Bütün bu bilgiler Türk Tarih Kurumu’nda iken yabancı ülke arşivlerinden elde ettiğimiz 100 bin sayfadan fazla belgelerde yer almaktadır. Fransa için ölen Ermenilerin listelerinden tutun da, Rus ordusu içindeki Ermenilerle, Filistin’de İngiliz Allenby’nin kumandası altındaki Ermenilere kadar hepsi bu belgelerde yer almaktadır. Dolayısıyla bu ülkeler Ermenileri kullanmıştır. Şimdi sanırım günah çıkarmaktadırlar. Nitekim Hrant Dink, öldürülmeden 15 gün önce, Fransız TV5’te yaptığı söyleşide, bu durumu ifade ederek, asıl bizlerden özür dilemesi gerekenler, Fransızlar ve İngilizler demişti. Sonuç olarak Ermeni soykırım iddiaları ilmi olmak yerine siyasi bir konudur ve Türkiye bu konu gündeme getirilerek baskı altında tutulmaya çalışılmaktadır.

Amuran: Ermeniler o dönemde de bu dönemde de, emperyalizmin aracı durumuna getirilmişlerdir. Biraz önce açıkladığınız gibi önemli olan tarihi gerçekler değil, soykırımı destekleyen ülkelerin siyasi çıkarlarıdır.

Halaçoğlu: Soykırımı kabul eden Parlamentoların gerçekleri öğrenmek veya gerçeklere göre karar vermek gibi bir hassasiyetleri hiç olmadı. Konu sadece siyasidir ve gerek iç, gerekse dış politikalarında kendileri için bir araçtır. Hatırlayın. Türkiye’nin Ermenistan’a tarihçiler komisyonu kurulması teklifine, ne ABD ve de başka bir ülke destek çıkmamıştır. Düşünün ki Türkiye kendinden emin tarihiyle yüzleşmekten korkmuyor, ama buna karşılık soykırıma uğradığını iddia eden ve uğradığını kabul eden devletler böyle bir araştırma yapılmasından korkuyor ve destek vermiyor. Sonuçta Ortaçağ Avrupası’nda olduğu gibi, bu defa modern Engizisyon mahkemeleri devreye sokuluyor. Şurasını belirtmekte yarar var. Soykırım, bir hukuki terimdir ve öz olarak, bir devletin bir grubu yok etme düşüncesiyle katliama maruz bırakmasıdır. Osmanlı Devleti’nin böyle bir düşüncesi olmadığı, tehcir sırasında kafilelere devlet yardımı dışında yabancı kuruluşların da yardım etmesine izin vermesi ve kafilelere karşı suç işleyenlerin mahkemeye çıkarılarak cezalandırılmasıdır. Dolayısıyla böyle bir durumda soykırımın olduğunu söylemek mümkün değildir.

Amuran: Neden tarihçilerin yaptıkları araştırmalara duyarsız kalınmaktadır, yapılan araştırmalara duyarsız kalarak neyi elde etmektedirler?

Halaçoğlu: Ermeni soykırımı gibi iddiaların devlet desteğiyle oluşturulan sivil toplum eliyle dile getirildiğini görüyoruz. Aslında bunları misyoner olarak adlandırabiliriz. Bu misyonerler, ülkelerde iktidar değişikliği, bazı konularda ve özellikle kendilerine karşı gösterilen direncin kırılması gibi tavizler elde etmektedirler.

Amuran: Bu konuyu biraz daha açalım isterseniz. Bugün, dünyanın yeniden şekillenmesinde rol oynayan lobiler Ermeni diasporasıyla hangi konularda bir rant beklentisi içindedirler?

Halaçoğlu: Şu an Ermenistan ekonomik olarak bu politikası sayesinde ayakta durabiliyor. Nitekim 2005’te Avusturya’da bir araya gelerek konuyu tartışmak üzere Viyana Türk-Ermeni Platformu (Viennese Armenian-Turkish Platform) adı altında faaliyet gösteren bir sivil toplum kuruluşu aracılığıyla bir araya gelmemize rağmen, ABD’deki Ermeni diasporasının baskısı üzerine tartışmaktan kaçtılar. Bu belgelerden oluşan kitap daha sonra İnanç Atılgan ve Garebet Moumdjian tarafından yayınlanmıştır. İşte burada başka devletlerin çıkarları Ermenistan’ın çıkarlarından önce geliyor. Zira Türkiye’ye baskı bakımından ellerindeki en önemli gördükleri soykırım kartını kaybetmek istemiyorlar. Nitekim 2008 yılında Boston’daki Taşnak arşivlerini açmaları karşılığı teklif ettiğim 20 milyon dolar üzerine, Ankara’da bizimle masaya oturmayı kabul eden Diasporaya karşılık ABD ve Ermenistan’ın baskısı sonucu TTK Başkanlığı görevimden alınmak durumunda kalmam da aynı sebebe dayanıyor.

Amuran: Dediğiniz son derece önemli bir tespit. ABD böyle. Ya Fransa? Kendi ekonomik sorunlarını unutturmak adına seçimlerde, Ermeni vatandaşlarının oyunu korumak için 24 Nisan’ı ”Ermeni soykırımı anma günü” ilan etti, değil mi?

Halaçoğlu: Fransa’nın Ermeni soykırımını kabul etmesi ve 24 Nisan’ı da anma günü ilân etmesi tamamen Ermenilere karşı bir minnet borcu olarak görülmelidir. Zira o günlerde 6 tabur Fransız ordusunun 3 taburu Ermenilerden oluşmaktaydı. Buna karşılık kendilerine devlet kurma sözü verdikleri halde, 1921’de Ankara Anlaşmasını imzalayarak Güney Anadolu’yu terk ettiler ve Ermenileri de yüzüstü bıraktılar. Daha sonra ise gemilerle onları alıp başka bölgelere götürdüler. Yoksa Fransa önce kendi pisliğini temizlemek zorundadır. Cezayir’de yaptıkları tam bir soykırımdır. Ruanda soykırımı ise mahkemece tescil edilmiştir. Şimdi Fransa’ya düşen, her iki ülkede kendisinin yaptığı soykırımla ilgili birer anma günü tespit etmesidir.

Amuran: Dikkat ederseniz ülkeler seçimlere yakın süreçlerde bu yalana sarılmakta. Ancak İtalya Parlamentosu’nun kararı beni şaşırttı. Çünkü kültürel gelişmelerinde ve tarihi araştırmalarında çok titiz davranan İtalya’nın, böylesine bir sorgulama yapmadan bu iddialara destek çıkmasının arkasında Vatikan olabilir mi?

Halaçoğlu: İtalya’da soykırım kararı alınması bana pek garip gelmedi. Zira Doğu Roma’nın, yani Doğu Hristiyanlığının merkezi İstanbul’u Türklerin alması, hala bir türlü hazmedilememektedir. Hep perde arkasında bu kin yatmaktadır. Kaldı ki İtalya, Trablusgarp Savaşları sırasında 1912’de 12 Ada’yı işgal etmiştir. 1935’de Hoybun Ermeni Cemiyetiyle Dersim için Türkiye’den bazı Kürtleri önce Halep’te, sonra Kamışlı’da bir araya getirmiş ve Dersim’de Fransızlarla birlikte isyancılara silah yardımı yapmıştır.

 

AİHM’İN ALDIĞI KARAR SOYKIRIM İDDİASINI İNKÂR ETMEYİ SUÇ OLMAKTAN ÇIKARMIŞTIR. ANCAK SOYKIRIM İDDİASINI ORTADAN KALDIRMAMIŞTIR

Amuran: Türkiye’nin Ermeni sorununa yaklaşımında bireysel mücadele daha baskın çıktı. Bilim adamlarımız tarihçilerimiz itirazlarını ön planda sürdürdü. AİHM’nin aldığı karar, bu konunun noktasını koymalıydı ama olmadı. Dış politikamızda eksiklerimiz mi var?

Halaçoğlu: Türkiye’de bilimsel çalışmalarda gereken maddi yardımı devlet yapmıştır. Tarih Kurumu olarak, maddi imkânsızlıklarımız karşısında Tanıtma Fonu’ndan destek sağlanmış ve başta ABD olmak üzere Avrupa devletleri arşivleri taranmıştır. Bu sebeple bugün elimiz güçlüdür. Ancak yapılan bu ilmi çalışmalara paralel olarak diplomatik olarak aynı yoğun çabanın gösterildiğini söylemek güçtür. AİHM’in aldığı karar soykırım iddiasını inkâr etmeyi suç olmaktan çıkarmıştır. Ancak soykırım iddiasını ortadan kaldırmamıştır. Açıkçası, ilmi çalışmalarla ve bundan elde edilen verilerle, siyasi alanda yürüttüğümüz politika aynı seviyede değildir. Tabii her şeyden önce ülke ekonomisi ve siyasi istikrar, devleti yönetenlerin bu konuyu ciddiye almaları son derece önemlidir.

Amuran: Her zaman olduğu gibi çözüme ilişkin bir soruyla söyleşiyi bitirmek istiyorum. Dünyada yaratılmak istenilen bu imaja son noktayı koymak için ne yapmalıyız?

Halaçoğlu: Benim bu sorunu bitirmek konusunda biraz sivri gelebilecek, fakat mantıklı ve ayakları yere basan önerilerim bulunmaktadır. Mesela biri, Birleşmiş Milletlerin kendi arşivlerinde yer alan ve Ermenilerin savaşın tamamen bittiği Kasım 1922 tarihli Ermenilerin ölmediği ve hangi ülkede yaşadıklarını gösteren belgelerle Birleşmiş Milletlere başvurulması ki, bu başvuru sonucu birkaç ülke hariç diğer devletlerin desteği sağlanabilir; İkincisi, 24 Nisan’dan bir ay öncesinde, cumhurbaşkanı tarafından soykırımı kabulle ilgili bir basın toplantısı düzenlenmesi –ki bütün dünya basını yer alacaktır- bu basın toplantısında soykırımı kabul şartımızın, parlamentolarında soykırımı kabul etmiş devletlerin, gerekli belgelerle gelip bizi ikna etmelerini isteriz. Bir aylık süre tanırız. Bu bir ay içinde gelmedikleri takdirde, bundan böyle bizi bu konuda suçlayacakların, Türkiye Devleti’ne ve Türk Milletine karşı düşmanca tutum içinde olduklarını kabul edeceğiz denilebilir. Ayrıca bu basın toplantısına katılanlar için hazırlayacağımız her dile de çevrilmiş 10 yabancı ülke arşivinden belgeyi basın mensuplarına dağıtmak suretiyle, dünya çapında bir kamuoyu oluşturulabiliriz. Ancak şurasını da belirtmekte fayda görüyorum. Bu işi tek kişi üzerine bırakmamak, ehil ellerde bir komisyon kurmak suretiyle böyle politikayı yürütmek gerekmektedir.

Amuran: Böyle bir öneri de güvencemiz elimizde olan gerçek belgelerin varoluşu. Çok teşekkürler.

Halaçoğlu: Ben teşekkür ederim.

—————————————

Kaynak:

https://odatv.com/bir-sonraki-secim-iktidar-icin-hic-de-iyi-gecmeyecek-28041945.html

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen