Odgurmuş: Bazı durumlar var ki anlamakta güçlük çekiyoruz. Ortadoğu’da meydana gelen gelişmeler konusunda, yine olayları bilinmezlere, hayali düşmanlara yükleme eğilimleri görülüyor.
Ödgülmüş: Üzerinde yaşadığımız coğrafi bölge her türlü huzursuzluğun ve terör canilerinin kolayca hayat bulabileceği coğrafi bir bölgedir. Bu bölgede meydana gelen olayları biz mi yapıyoruz. Elbette Emperyalistler-bilinmeyenler yapıyor. Bunun böyle anlaşılması lazım. Dünyayı idare etme gibi bir iddia ile hareket eden batılı devletlerin her birinin bölgemizde parmağı var.
Üzerinde yaşadığımız coğrafyada problemler var derken. Yalnızca bu coğrafyayı kastetmiyoruz. Afrika’da, güney Asya’da, orta Amerika ülkelerinde, hatta güney Amerika’da problemler yok mu? Elbet var. Batının emperyalist emelleri var oldukça, doğunun ve diğer mazlum milletlerin, zalim batı karşısında mazlumiyeti var olacaktır.
Bu coğrafya emperyalist güçlerin kendi çıkarları doğrultusunda 1. Dünya savaşından sonraki düzenlemelerinden sonra her türlü tehlikenin yeşerdiği bir sosyolojik ve ideolojik yapıya uygun hale de getirilmiştir. Bilmece gibi konuşmaya gerek yok. Tamam, biliyoruz ki; Afrika’daki ve orta doğudaki pek çok devlet sınırını cetvelle çizmişler, kardeşler, akrabalar ayrı yerlere düşmüşler. Dolayısı ile her türlü tehlikenin yeşerebildiği sosyolojik ve ideolojik bir yapıya uygun hale de getirilmiştir. Diyoruz. Bu bölgeyi kimler sosyolojik ve ideolojik olarak tasarımlamış açıkça söylemek gerekirse Fransız ve İngilizler.
Odgurmuş: Bu coğrafyada yaşayan insanların hiç mi suçu yok? Uyanık olsalardı da Batı’lılara olduğundan fazla güvenmeselerdi diye bir soru sorsam.
Ögdülmüş: Bölgede bulunan inanç farklılıkları, sosyolojik ve kültürel dengesizlikler, aynı bölgelerde yaşayanlar arasında ekonomik ve sosyal anlamda derin farklar olduğu bir gerçektir. Bir tarafta çok zengin petrol kaynaklarına sahip ülkeler olduğu halde, diğer yanda fakirlik içinde kıvranan halklar var. İçinde yaşadığımız bölge Devlet-i Aliyye’nin korumasında ve himayesinde bulunuyor ve herkes Osmanlı bayrağı altında adaletle idare ediliyorlardı.
Hatta Afrika’nın içlerine, Hint Denizinde Ace’ye kadar da Devlet-i Aliyye’nin hükmü geçiyordu. Biliyor musunuz 400 sene idaremiz altında kalan Bulgaristan’da bir tek isyan hareketi olmamıştır. 1900’lü yıllarda Batı’nın ve Rusya’nın kışkırtmaları ile bazı baş kaldırılar olmuştur.
Bu bölgelerde yaşayanların çoğu da Müslüman olmalarına rağmen dini kabulleri birbirinden farklılık gösterir. Batılı emperyalist ülkeler bu farklılıkları ve ayrılıkları ustaca kullanarak birlik ve beraberlik içerisinde olmalarını engellediler.
Aslına bakarsanız; Batı dünyası Hıristiyan olmasına rağmen onlar da ayrı ayrı devletler halinde yapılanmış bulunuyorlar. Asya’da pek çok Budizm dinine inanan ülkeler var, onlar da ayrı ayrı devletler halinde teşkilatlanmışlar. Arap dünyası için de bu durum geçerlidir, Türk Dünyası için de geçerlidir. Hatta Türk dünyası hem ırken Türk, hem de dinen Müslüman ama ayrı ayrı devletleri var. Elbette her topluluğun dini kabullerinin dışında siyasi tercih farklılıkları olacaktır. Tıpkı Hıristiyan Avrupa ve batı gibi, Tıpkı Müslüman Türk olan Türk dünyası gibi. İnsanlar aynı dini de paylaşmış olsalar ve aynı ırktan da gelmiş olsalar, dünyaya bakış açıları ve siyasi tercihleri farklı olduğu için günümüzdeki gibi ayrı ayrı devletler halindedirler. Siyasi tercihlerinden ve millet olma şuuruna yeteri kadar erememiş olmalarından dolayı ayrı ayrı devletler halinde teşkilatlanmışlar da diyebiliriz.
Odgurmuş: Yani Orta Doğu’da bulunan devletlerin hiç mi suçu yok demiştim. Gidiyorlar, batılılarla işbirliği yapıyorlar. Yatırımlarını batıya yapıyorlar. Hepsi zaten geri.
Ögdülmüş: Evet tabii ki Emperyalist güçler karşısında direnenler, mücadele edenler olmadı değil, hatta savaşanlar, isyan edenler ve idam edilenler de elbette oldu. Osmanlı İmparatorluğu bu bölgelerden çekildikten sonra buralarda büyük bir boşluk doğdu. Bu boşluktan faydalanan Batı’lı Emperyalist güçler bölge ile ilgili hesaplarını görmeye başladılar, bölgenin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını nerdeyse yağmaladılar. Osmanlı’dan sonra kalan çeşitli kabileleri ve o kabilelerin reislerini kimini Kral diye, kimini Emir diye, kimini ise Suıltan diye adlandırarak çeşitli bölgelerin başına adeta tayin ettiler. Sadece bu coğrafya üzerinde mi tezgâh kurdular? Elbette hayır Afrika, Güney Amerika, Ortadoğu ve güney Asya’da da aynı emperyalist emeller doğrultusunda hareket ettiler.
Ama Bölgemizde yaşayanlar, Müslümanlar İslamiyet’ten çok siyasi tercihlerini ortaya koydukları için farklı davranıyorlar. Avrupa da tamamıyla Hıristiyan ama her birinin menfaati diğeriyle çelişir. Ve ayrı ayrı devletler halindeler.
Günümüzde de Saddam’ın devrilmesinden sonraki Irak halkı dış müdahaleye kucak açar tavrı bugün Irak’ın bölünmesi sonucunu getirmiştir.
Bahane beklermiş gibi, aralarında inanç birliği olan-olmayan Suriye halkının birbirlerini acımasızca boğazlamaları bu sonuçla ilişkilidir.
Libya’nın içler acısı hali bunların bir başka örneğidir…
Şunu anlamak lazım, Ortadoğu’da ya da başka bölgelerde emperyalistlerin emellerini gerçekleştirmek için şunu yapıyorlar, bunu yapıyorlar, mezhep farklılıklarını, boy, soy ve kabile farklılıklarını tahrik ediyorlar olabilir. Fakat şurası da bir gerçek bu gibi bölgelerin insanları da bölünmeye, ayrılığa ve güçlü devletlerin tahriklerine kapılmaya çok müsaitler. Siz sırtınızı dönerseniz, size semer vurmak isteyen çok olur.
Hatırlarsanız; doğalgaz zengini olan Katar’ın batılı emperyalistlerin ve diğer Arap devletlerinin kontrolleri dışında davranışlar göstermesi, aşırı zenginleşmesi Katar’ın Suudi Arabistan tarafından neredeyse işgali ile sonuçlanacaktı. Katar’ın içinde bulunduğu bazı sıkıntıların ortaya çıkmasının sebeplerinden biri de budur. Bir başka sebep de bunlara yön verenlerin elde ettikleri gelir-faydadan hoşnut olmadıklarından Katar gibi ülkelerin de karışmasını istemeleridir.
“Allah Katar gibi ülkelerin topraklarında doğalgaz-petrol vermiş ve toprak üstündekiler de zenginleşmişlerse. Buna batı ne karışır, doğu ne karışır” diyebilirsiniz. Fakat durum böyle değil. Bunun gibi bölgelerde bulunan yeraltı zenginlikleri obur Batılıyı doyurmaya yetmiyor. Aslına bakarsanız; Katar üzerine oyun oynanmasına asıl sebep olan şey, Türkiye ile yaptığı askeri işbirliğidir. Katara ambargo uygulayan diğer Arap devletlerinin ileri sürdükleri şartlar arasında, katarda bulunan Türk askeri üssünün kaldırılması da vardı. Bunu göz ardı edemeyiz. Esasında günümüz orta doğusunda bizimle iyi geçinen iyi ilişkiler içerisinde bulunan ülkelerle ilerde bizimle iyi ilişkiler içerisinde olma ihtimali olan ülkelerde de karışıklıklar meydana getiriliyor diye bakmak lazım biraz da. Ülkemizin Türk dünyasında ve orta doğuda giderek ağırlığı artmaktadır. Bu muhtemel ağırlığa karşı Batı kendince tedbirler almakta ve bizim iyi ilişkiler içine girdiğimiz ülkeler üzerinde siyasi manevra yapmaktadır.
Pek tabiidir ki; Bu bölgede yaşayan, aynı inanç sistemi içinde görülen halkın, birbirlerini çekememek, birbirlerini katletmek, üstelik bunu din adına gerçekleştirmek gibi bir sapkınlığa düşmeleri/düşürülmeleri endişe vericidir.
Belki de burada bizim yanıldığımız asıl nokta işte burasıdır. Karşı karşıya gelen iki insan da “Allahuekber” diyerek diğerine saldırıyor. Bu insanlar inançlarına göre hareket etmiyorlar, inanç haline getirdikleri sapkın ideolojilerine dünya görüşlerine göre hareket ediyorlar. Bu yüzden karşısında bulunan kişi isterse din kardeşi olsun onun için fark etmiyor. Çünkü inandıkları ideolojileri onu öldürmeyi emrediyor.
Ülkemizin üzerinde bulunduğu toprak da benzer sıkıntıların çıkma ihtimali olan topraktır. Devletimiz tarihin her devrinde olduğu gibi şimdiye kadar büyük oyunlarla karşılaşmasına rağmen bugüne kadar böyle bir acı yaşanmamıştır. Bu da Türk Milletinin geçmişten bu tarafa ferasetinin ne kadar yüksek olduğunu göstermektedir.
Coğrafyamızda etnik ve inanç açısından farklılıklara rağmen, “Türk Milleti” tanımı öyle bir oturmuştur ki, küçük bir azınlık ırkçı grup ne kadar tersine çalışsa da bu milletin mensuplarını karşı karşıya getirememiştir. Çünkü Türk tanımı bazılarının iddia ettiği gibi 1923 ten sonra ortaya çıkmamıştır. Türk Milletinin genlerinde olan Türklük bilinci kısa sürede daha güçlü bir şekilde vücut bulmuştur. Bu vücut buluş herkesi içine almaktadır.
Bütün bunları dikkate alarak bizim birlik beraberlik içinde devletimize, milletimize, dinimize, geçmişimize, kültürümüze sahip çıkarak yüceltme yoluna girmeliyiz.