Erhan KARAOĞLAN
Giriş
İlk tarih araştırmalarımız maalesef ki yabancı tarihçiler tarafından yapılmıştır. Bu neticenin nihayetinin Tarih ilmi açısından faydalı olduğunu görür iken lakin milli tarih çerçevesinde baktığımızda ise bazı yanlışların hâsıl olduğunu görmekteyiz. Bu problemlerden kanaatimizce en önemli gördüğümüz ve de makalemiz ile de alâkalı olan iki problemi bu kısımda sizlerle paylaşacağız. Birinci problem şudur ki: Bir milletin kendi içerisinden kendi bünyesinden yetişen ve yine kendi milletinin tarihi üzerine araştırma yapan, bir araştırmacı ile farklı bir millet içerisinden yetişip de üzerinde araştırma yapacağı farklı bir milletin hem maddî hem de manevî mânâda kültürüne vâkıf olamamasıyla ortaya çıkan problemdir. Biz şunu biliyoruz ki ne bir Türk araştırmacının kalbi Rus gibi ne de bir Rus araştırmacının kalbi Türk gibi atacaktır. Buna göre de bakış açılarından dolayı fevkalade bir uçurum oluşacağı kesindir.
İkinci problem ise kavramlar ve olayların her millet üzerinden aynı şekilde değerlendirilmesidir. Milletlerin hafızaları, tarihi kimlikleri, içtimaî tarzları, tefekkür hayatları birbiri ile hiçbir zaman aynı olamayacağı için bir milletin tasavvurundan çıkmış kavramların farklı bir millet üzerinden değerlendirilmesi yanlıştır. Onun için bir araştırmacının bilgisi yanında bir de milleti adına karşılaştığı tarihi veriler hakkında doğru yorumlama yapabilmesi için aidiyet ve bir rabıta olması lâzımdır.
Totem Nedir?
Totem, bir kabilenin hayvan, bitki veya herhangi bir cismi ata kabul ederek ilahi bir maneviyata büründürüp tapınç kaynağı hâline getirmesine verilen bir inanç sisteminin genel adıdır. Kelime Amerika’daki Kızılderililerin dillerinden 1790 tarihinde alınarak benzer dinlere verilen genel ad olmuştur.(1) Temelinde kutsal sayılan bitkiler veya hayvanlar vardır.
‘’Bir toplumda ise totemin üç yönden önemli olduğunu görmekteyiz. a) klanın geldiği, türediği kabûl edilen kutsal varlıktır. Klan atalarının üyesi sayılır. b) Klanın adını oluşturur. C ) Klanın simgesidir. (2) Binaenaleyh totemciliği kısaca açıkladıktan sonra şimdi ise Türk Din hayatındaki yerinden bahsedeceğiz.
Eski Türk Dini ve Totemcilik İzleri
Din, milletleri her yönden etkileyen en önemli etmenlerden bir tanesidir. Milletlerin tefekkür hayatından içtimaî hayatlarına oradan da devlet yönetimi, kanunları gibi siyasî hayatlarını bile etkileyebilecek kuvvete sahiptir. Mamafih biz de ilk önce Totemciliğin izlerini Türklerin tamamiyle saydığımız hayatları üzerinden araştıracağız.
Merhûm Kafesoğlu Hocamızın totemcilik üzerine verdiği bilgiler bu noktada akla gelen ilk bilgilerdir. Kendisi totemciliğin yalızca inanç ekseninde tesiri göstermediğini, toplumsal yapıya ve hukuksal yapıya da tesiri olduğunu belirterek verdiği şu bilgilerle Türklerde totemciliğin olmadığını savunmuştur.
1.)Totemci kabileler birbirlerinin dini törenlerine katılmaz iken Türk boylarının Toylardaki ve diğer dini törenlerinin ortak yapıldığı görülmektedir.
2.)Totemci bir ailede ana hukuku geçerli iken Türk aile yapısında baba hukuku geçerlidir.
3.)Totemci kabilelerde akrabalık totem birliğine dayanır iken Türklerde akrabalık kan bağına dayanmaktadır.
4.)Totemci toplumlarda mülkî anlamda ortak bir kullanım var iken Türklerde özel mülkiyet haklarının da olduğu bilinmektedir.
5.)Totemci kabilelerde ekonomi avcılık ve toplayıcılık gibi iptidai bir yapıda iken Türklerde tarım ve hayvancılığa dayalıdır.
6.)Totemci kabilelerin her birinin ayrı ayrı kabul edip ata saydıkları totemleri var iken Türkler yalnızca ‘Kurt’u ata olarak tanımışlardır.’’(3) Hatta bu bilgiyi Çin kaynakları da teyid etmektedir.(4)
Yukarıda vermiş olduğumuz altıncı bilgiye istinaden yirmi dört Oğuz Boyu’nun ayrı ayrı ongun adı verilen sembollerinin, totemci kabilelerde bulunan ‘her kabilenin totemi,o kabilenin sembolüdür’ düşüncesiyle eş değer bir mahiyette olduğu fikri aklımıza gelebilir. Fakat birinci kanı olarak totemci kabilelerin özelliklerinden bir tanesi de bağlı bulundukları totem o kabilenin adıdır. Örneğin: Aslan totemine ait kabilenin adı Aslan Kâbilesi’dir. Türklerde genel olarak bir adlandırmanın olmadığını görmekteyiz. Eğer ki bu durum en baştan beri böyle olmuş olsa idi ‘’Hunları-Kurt’’,’’Göktürkleri-Dağ Keçisi’’ isimleriyle anıyor olurduk. Lâkin İslâm’dan sonraki dönemlerde kurulmuş olan Ak Koyunlu ve Karakoyunlu devletlerinin isimlerini bu kanıya ispat niteliğinde sunmak kanaatimizce eksiktir; çünkü coğrafya olarak çok geniş bölgelere yayılmış ve yer yer parça halinde ana kültür havzasını etkilemeyecek muhtelif kültürel değişimlerin olduğu aşikârdır. Türk coğrafyasının bir parçasında küçük bir ize rastlandığı için Türklüğün ana düşünce sistemi de tamamen ona bağlı olarak yargılanamaz.
İkinci bir kanı da ise Kafesoğlu Hocamız ‘’Ongunların, Oğuzlarda olmadığını Moğol kültürü etkisinde kalan İlhanlı tarihçisi Reşidüddin tarafından Oğuzlara atfedildiğini belirterek, Türklerde ongunların esasında olmadığını belirtmiştir. Ardından gelen tarihçilerde bu Ongunları, Oğuzlarla adeta eşleştirmişlerdir. Reşüdüddin’den önce Divan-ı Lügat’it Türk eserinde Oğuzları detaylı bir şekilde kaleme alan Kaşgarlı Mahmut, Oğuzlardaki bu ongunlardan bahsetmemektedir’’. .(5) Ziya Gökalp’e göre ise bu kelimenin Oytun (Mübarek) kelimesinden türediği fikrinin beyânatını görmekteyiz.(6) Ongun kelimesinin anlamına dair yine DLT’de hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Bu da Ongun kelimesinin kökeninin Türkçe olmayıp, Moğol dillerinden geçtiği görüşü ve Oğuzlarda böyle bir kavramın olmadığı düşüncesini kuvvetle muhtemel hâle getirmektedir.
Z.Gökalp’in ise Türklerin eski devirlerde totemci oldukları fikrini savunduğunu görmekteyiz, ardından ise Osman Turan gibi tarihçilerin Gökalp’in etkisinde kalarak bu kanaatte olduklarını görmekteyiz. Lâkin İnsanoğlunun gelişiminin en eski devirlerden günümüze iptidaî ve modern bir şekilde tek bir çizgi halinde gelişme gösterdiğini ihtiva eden tekâmülcü düşüncede olan Gökalp’in böyle bir kanı da bulunmasının sebeplerinden biri de E.Durkheim’in etkisi altında kaldığı içindir.(7)
Türklerde hayvanlara ve diğer cisimlere kutsiyet atfedilerek verilen saygıyı tapınmak düşüncesiyle eşdeğer tutmamak gerekir. Jean Paul Roux ise Frazer’den verdiği bilgiye göre Totemciliğin bir din olmadığı temelinde ise hayvan ve diğer cisimlerin tapınması maksadı taşımadığını sadece akrabaya duyulan saygı gibi onlara saygı duyulduğu bilgisini vermektedir. Yine aynı Roux’nun Van der Leeuw’dan aktardığı bilgiye göre, Totemler kesinlikle bir Tanrı değildir.(8) Dolayısıyla da Türklerde görülen saygı itibariyle kutsallaştırılmış cisimleri totem ve totemci kabilelerdeki totem-tanrı ikilemesiyle eşdeğer olarak nitelemek aşırıya kaçmak olacaktır..
Türklerin totemci olduğuna dair bilgiler veren İbn-i Fadlan’a göre: Başkurtların ağaç kabuklarını oyarak yaptıkları putlara taptıklarını ve 12 tane de (yıldırım, gökyüzü, yanardağ, rüzgar, fırtına vesair) büyük Tanrılara taptıkları bilgisini vermektedir.(9) İbn-i Fadlan’ın bahsetmiş olduğu bu putlara Altaylılar töz=kök adını vermektedirler.(10) Bu tözleri Fadlan’ın put olarak adlandırması yanlıştır. Bu tözler atalar kültü düşüncesine bağlı olarak, nasıl ki bu gün bir yakınımızı kaybettiğimiz de onlardan kalan bir eşyayı onların aziz hatıraları hürmetine saklıyor ve saygı göstererek kutsallık atfediyor isek, Altaylı Türklerin de bu töz adını vermiş oldukları suretleri yapıp saklamaları da bu düşünceden öte değildir. Giriş kısmında önemine binaen bahsettiğimiz bir insanın farklı bir milletteki insanın kendi kültürüne karşı algısının çok farklı olacağı gibi bir bilgiyi sizlere sunmuştuk. Şimdi ise İbn-i Fadlan’ın Türk ülkesinde her gördüğü şeyi put olarak vasıflandırmasının, atalarının putlar konusundaki zenginliğinin ve zihniyetinin İslam’dan sonra ki dönemde de kendisinde tecelli bulduğu için hürmet gösterilen her eşyayı put olarak yorumlamasını doğal karşılamalıyız.
Divan-ı Lügatit Türk’te ise Türklerin büyük bir dağ, bir ağaç ya da kendilerine ulu ve büyük görünen her şeye ‘Tengri’ dedikleri bilgisi verilmektedir.(DLT, 551) Fakat Tengri kelimesinin Ulu, yüce ve sema anlamlarına geldiğini de bilmekteyiz. İlerleyen dönemlerde ise manevi anlamdaki ulu ve yüce anlamlarının genişleyerek soyut cisimler içinde kullanıldığı bilgisini göz önünde bulundurmamız gerekir. (11)
Çin kaynaklarında dahi Türklerin tek Tanrı inancı çevresinde gelişme göstermiş olan Göktanrı inancından bahsedildiğini görmekteyiz.(12) Bizans kaynaklarında doğrudan Türklerin tek Tanrı inançlarından bahsedilmiştir. (Zemerkos-Göktürk-Bizans İlişkileri)
Bunun yanı sıra Türklerin Tek Tanrı inancına sahip olduklarını destekleyecek diğer başka kaynağa bakacak olur isek, her ne kadar da muhtevası bakımından siyasi bir mahiyete sahip olan Orhun Kitabeleri’nde, Türklerin dini inançları hakkında da engin bilgilerle karşılaşmaktayız. Kitabeler üzerindeki bu anekdotlar şu şekildedir:
1.Tanrı sonsuz hayat sahibidir, ebedidir. İşte şu cümleden bunu anlamaktayız.
Bilge Kağan diyor ki: Kendim düşünceye daldım.. Zamanı Tanrı yaşar; insanoğlu hep ölümlü yaratılmış. Ben Bilge Kağan öylece düşünceye daldım.
2.Tanrı Bilendir, Bilicidir.
Çin Kağanı Türk budunu öldüreyim Dermiş. Yok etmeye yürürmüş. Yukarı Türk Tanrısı Türk Mukaddes Yer subunda yani Türk mukaddes vatanında Türk Budun yok olmasın değin, Babam İlteriş Kağan ve Anam İl Bilge Hatunu Tanrı tepesinden tutarak tahta oturtmuş.
3.Tanrı irade sahibidir.
Bir çok olaylar Tanrı’nın iradesi ve isteğiyle olur..
Tanrı Türkleri Kağanlı kılar, İlli Vatanlı kılar. Tanrı düzenler. Tanrı cesaret verir.(Bkz, Orhun Kitabeleri)
4.Tanrı Kudretlidir..
‘’Bilge Kağan diyor ki:Teslim olduğun için Tanrı seni öldürmüştür..’’ Burada âdeta Tanrı’nın muktedir kuvveti vurgulanmıştır.
5.)Tanrı Yaratıcıdır..
Bilge Kağan kitabesinin doğu yüzünün 9.satırında şöyle diyor..Tanrı’ya benzer Tanrı’nın yarattığı Türk Bilge Kağan sözüm.’’(13)
Kitabelerdeki Türklerin inandıkları Tanrı’nın yani Göktanrı’nın özellikleri de gösteriyor ki Türklerdeki Tanrı kavramı semavi dinlerdeki Kadir-i Mutlak din anlayışıyla eşdeğerdir. Kanaatimiz doğrultusunda Eski Türk Dini’nin merkezindeki mutlak Tanrı inancı çevresinde gelişme gösterdiği bilgisini kuvvetle mûhtemel olarak belirtmeliyiz. Roux’nun Türkler hakkındaki şu söylemini önemsiyoruz, ‘’Gökyüzünde tek Tanrı varsa yeryüzünde de bir imparator olmalı.’’(14)
Kısaca bir toparlayacak olur isek, totem inanciyle farklı boyutlarda benzerlik olabileceği söylense dâhi, bu benzerlik sebebi ile aynı kavram adı altında Türk Dini’ni değerlendirmek kanaatimizce yanlıştır. Farklı milletlere ait dinler benzerlik gösteriyor diye tamamen iki din aynı kavramlar üzerine oturtularak değerlendirilemez.
[*] Gaziantep Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Lisans Öğrencisi
Kaynakça
1) Şerafettin Turan, Türk Kültür Tarihi, Bilgi yay.2010,2010,6.Basım,s:111
2)Erman Artun, ‘’Türklerde İslâmiyet Öncesi İnan Sistemeleri-Öğretiler-Dinler,’’Ç.Ü. Türkoloji-Makale Bilgi Sistemi, 2007,s:1)
3) İbrahim Kafesoğlu, Eski Türk Dini, Kültür Bakanlığı Yay. Ankara, 1980, s:14
4) Liu Mau-tsai, Doğu Türkeli, Selenge Yay, İstanbul,2011, 2.basım, s:13
5) İbrahim Kafesoğlu, a.g.e.s:18-19
6) Ziya Gökalp, Türk Töresi, Ötüken Neşriyat, İstanbul,2014,s:73
7) Harun Güngör, Türk Din Tarihi, Laçin Yay, Kayseri, 1998,s:113
8) Jean Paul Roux, Orta Asya’da Kutsal Bitkiler ve Hayvanlar, Kabalcı Yay. İstanbul, 2005, s:395)
9) Çev. Ramazan Şeşen, İbni Fadlan Seyahatnamesi, Bedir Yay, 1995, s:46
10) Kaşgarlı Mahmut, DLT,’’Hz. Robert Dankoff,’’Kabalcı Yay,2005,s:588
11) Harun Güngör, a.g.e.s:59
12) Ahmet Taşağıl, KökTengri’nin Çocukları, Bilge Kültür Sanat, 2013, s:85
13) Ali Öztürk, Ötüken Türk Kitabeleri, Ötüken Neşriyat, 1973, s:122-123
14) Jean Paul Roux, Türklerin Tarihi, Kabalcı Yay, İstanbul, 2013, s:32