Eşref-İ Mahlûkât Tahtında Oturan İnsan

Turgut GÜLER

Eskiden, gazetelerin müstakil ekonomi sayfaları yoktu. Ekonomik mahreçli haber ve gelişmeler, ağırlığı nisbetinde, diğer haberlerin yanında ve içinde yer alırdı. Şimdi, sâdece gazetelerin değil, radyo istasyonlarıyla televizyon kanallarının da en çok yer ayrılan bölümü ekonomi oldu. Hattâ gazetelerin idârî mes’ûliyeti, ekonomi tahsîli yapmış elemanlara verilmeye başlandı. Daha da ilerisi, bugün müstakil ekonomi gazeteleri yayınlanıyor, ekonomi televizyonları kuruluyor.

İnsanın yeme, içme, barınma, örtünme gibi aslî ihtiyaçları oldukça, ekonomik faaliyet de artarak devâm edecektir. Bunların üzerine binâ edilen tâlî ve keyfî ihtiyaçları da torbaya koydunuz mu, ortaya çok girift bir ekonomik manzûme çıkıyor.

Ekonomi, insan için değil midir? Elbette. Başka ne için olacak? O zaman, insan ekonominin hâkimi, efendisi olmalıdır, değil mi? Düz mantıkla düşünüldüğünde, evet! Fakat hem manzaranın panoramasında, hem de uygulamada, bunun böyle olmadığını görüyoruz. Sanki mutlu olması, müreffeh olması gereken insan değilmiş gibi, ekonomi, tek başına hem insanın, hem de millî vicdânın üstüne çıkarılıyor.

Komünizm ve sosyalizmin başını çektiği materyalist ekonomik görüş ile kapitalizmin aslâ rakîb olmadığı, bilâkis ikisinin de insanı ezmek, yok etmek azminde oldukları iyice anlaşıldı. Maddeci, yâni sosyalist, komünist ekonomi, eşyâyı yok edip insanı perîşanlığa sürüklerken, kapitalist ve liberalist ekonomi, insanı eşyânın esîri yapıyor. Dolayısıyla, her ikisinde de infiâle uğrayan, insan oluyor.

Türk ve İslâm târîhinin parlak, muhteşem dönemlerine bir bakın. Orada eşyâyı nîmet kabûl eden ve “eşref-i mahlûkât” tahtında oturan insanı göreceksiniz…

Nem, nem şuha!” çığlığı, İkinci Dünyâ Savaşı’ndan sonra Macarların ağzından çıkıyordu. “Hayır, hayır aslâ!” şeklinde Türkçeye aktarılabilecek bu kelimeler, Rus işgâl güçlerine karşı Macar vicdânının gözyaşları olarak dökülmüştü.

Orta ve Doğu Avrupa’da daha önce nice devlet, benzer feryâdlar içinde Rus tahakkümüne girmişti. Yıllarca, adı “Demirperde” olan robot rûhsuzluğundaki blok içinde tutulan Macar, Romen, Çek, Slovak, Leh, Bulgar ve küçük mikyasdaki daha bir düzine devletçik, nefretlerini büyüte büyüte Rusları seviyor göründüler. Çünkü Rusya onlara: “Ben sizin ağabeyinizim, Ağabeyin vazîfesi, kardeşlerini koruyup kollamaktır. Zinhâr, sözümden çıkmayasınız!” diyordu.

Bu ağabey muhabbeti dolayısıyla, Polonya’da dile gelen bir darb-ı mesel, öteki Demirperde sâkinlerine de ulaşmıştı: “İnsan, arkadaşını seçme hakkına sâhiptir. Lâkin, kardeşlerini seçemez. Rusya, bizim irâdemiz dışında takdîr edilmiş ağabeyimizdir.” diyen bu özlü söz, mukadderât ile insan arasındaki trajik münâsebeti, pek güzel anlatıyordu.

Rus zulmünü sembolize eden Demirperde’nin ardında, İkinci Dünyâ Savaşı’nda işlenen Alman günâhları vardı.

Demirperde’ye rakîb olarak kurulan Nato’nun bugünkü üyeleri arasında Demirperdeliler familyasından tanıdık sîmâlara rastlanıyor. Ama bu sefer de Nato’ya demir bulaşıyor, üstelik paslı.

Almanya’nın Batı ve Doğu kısımlarının birleşmesi, siyâsî bakımdan büyük bir adımdı. Fakat daha önce Federâl, yâni Batı Almanya’da yaşayanlar, bu birleşme sırasında yoksullaştılar. Birleşme öncesinde Dünyâ’nın en müreffeh ülkelerinden biri olan Federâl Almanya’da, çok yüksek bir hayat standardı vardı. Başta işsizlik ve sağlık sigortası olmak üzere, devletin hâmilik yaptığı ana husûslar, bu refâhın temelini teşkîl ediyordu.

Yine birleşme öncesinde, demokratik sıfatını taşıyan Doğu Almanya, içinde yer aldığı diğer Demirperde ülkeleri gibi, yoksulluk ve sefâletin zirvesinde bulunuyordu. Ayrıca, Doğu Almanya’nın sâhip olduğu söylenen sanâyi ve teknoloji de, Batı’ya dert açacak, yük olacak derecede hurda sınıfındandı.

İşte bu anot ve katot birleşmesinin faturası, Batı Almanya’nın rahata alışmış insanlarına kesildi. Doğu’yu da Batı’nın standardına çıkarmak, Alman milletine pahalıya gelecek. Aradan bunca yıl geçmesine rağmen, bu denge hâlâ sağlanabilmiş değil. Almanya’nın alâmet-i fârikalarından biri olan sağlık hizmetleri, emeklilerin kalabalık bir bölümüne bile paralı hâle gelmiş. “Alma mazlûmun âhını / Çıkar âheste âheste.” sözü, bir def’â daha mı doğrulanıyor dersiniz? İngiltere’nin ayrılmasından sonra, Fransa ile birlikte AB’nin patronu kabûl edilen Almanya, İkinci Dünyâ Savaşı yıllarındaki günâhlarını sevâba çevirmeye çalışıyor.

 

Yazar
Turgut GÜLER

1951 yılında Afyonkarahisâr’ın Sultandağı ilçe­sine bağlı Dort (bugünkü Doğancık) köyünde doğdu. Âilesi, 1959 Ocağında Aydın’ın Horsunlu kasabasına yerleşti. İlkokulu orada, Ortaokulu Kuyucak’da okudu. İki hafta kadar ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen