Hasan ERDEM
“Çadırlar toplansın, tuğlar dikilsin
Tehlil sadaları arşa yükselsin
Sancak başa geçsin, tekbir çekilsin
Uzanalım yine Macar eline”
Macaristan krallığının topraklarının büyük bir bölümünün Osmanlı hakimiyetine girmesini sağlayan Mohaç zaferinden sonra Budin’e kadar ilerleyen Kanuni Sultan Süleyman kent halkına bir fatih gibi değil, bir koruyucu hükümdar gibi davrandı. Kent halkının canı, malı, dini ve onuru yeniçerilerin saldırganlığından titizlikle korundu. Budin’den ganimet olarak Herkül, Diana ve Apollon heykelleri ile kentin zengin kütüphanesindeki kitapları almakla yetinen Kanuni, muzaffer ordusunu kısa sürede Tuna üzerine kurulan köprüden Peşte’ye geçirdi. Peşte’de toplanan Macar soylularını kabul eden Sultan Süleyman soylular tarafından önerilen Yanoş Szapolya’yı kral olarak tanımaya söz verdikten sonra ordusunun başında İstanbul’a geri döndü.
Olan biteni öğrenen Şarlken, Szapolya’nın krallığını tanımadığını açıkladı ve Macar tahtını kardeşi Avusturya Arşidük’ü Ferdinand’a verdiğini duyurdu.
1528 yılında Tokay’da Ferdinand ve Szapolya’nın orduları karşı karşıya geldiler. Savaşı kaybeden Szapolya, er meydanından kaçtı ve Lehistan kralı Zsigmond’a sığındı. Ülkesini terk etmek zorunda kalan Szapolya alelacele elçilerini İstanbul’a gönderdi. Elçiyi huzuruna kabul eden Kanuni Sultan Süleyman, “Efendinin yardım isteğini kabul ediyorum. Şimdiye kadar Macar krallığına tam olarak egemen olamamıştı. Macaristan kılıcımın hakkı olarak bana aittir. Fakat bana olan bağlılığını ödüllendirmek için Ferdinand ve Avusturya’ya karşı Szapolya’yı öyle koruyacağım ki, daha şimdiden yatağında rahatça uyuyabilir” dedi.
Bu arada Avusturya Arşidük’ü Ferdinand da boş durmuyordu. O da İstanbul’a elçilerini gönderdi ve Padişahtan Macaristan’ı istedi. Elçilerin isteklerini duyunca gülümseyen Kanuni, “Sakın benden İstanbul’u istemeyesiniz? Efendiniz bizimle fazla komşuluk ve dostluk ilişkisinde bulunmadı. Gidin ve efendinize söyleyin, yakında bütün maiyetimle birlikte ziyaretine geleceğim” dedi.
Birkaç hafta sonra Osmanlı ordusu yürüyüşe geçti. Szapolya, üç yıl önce otuz bin Macar askerine mezar olan Mohaç ovasında Kanuni Sultan Süleyman’ı karşıladı. Koruyucusu Sultan Süleyman’a bağlılığını bildiren Szapolya’ya Budin kentinde taç giydirildi.
Macaristan üzerindeki haklarında direnen ve Szapolya’yı kral olarak tanımayan Avusturya Arşidükü Ferdinand’a haddini bildirmek isteyen Kanuni, batıya, özelikle de Viyana üzerine yürümeye karar verdi ve Semendire Sancakbeyi Malkoçoğlu Yahya Paşazâde Mehmet Bey’i öncü kuvvetleriyle ileri gönderdi.
Eski çağlardan beri yukarı Tuna havzasının kilit noktalarından biri olan Estergon kenti, onuncu yüzyıldan 1241 yılındaki Tatar istilasına kadar Macar krallığının başkenti ve Katolik Kilisesi’nin merkezi olmuştu. Budin’in 60 km kuzey batısında Tuna nehri kıyısında yer alan Estergon, Mehmet Bey komutasındaki öncü kuvvetlerinin yolunun üzerindeydi. Yahya Paşazade Mehmet Bey, gelecek
yüzyıllarda türkülere konu olacak Estergon Kalesini derhal kuşattı. Surların etrafında at oynatan Türk kuvvetleri karşısında direnme şanslarının olmadığını çok iyi bilen Estergon kale komutanı Pal Varday, Macar krallık tacı muhafızı Pal Perenyi’nin de fikrini aldıktan sonra kaleyi silah atılmaksızın Osmanlı öncü kuvvetlerine teslim etti. Ancak bu fetih kısa sürdü, Türkler ve Estergon birbirine doyamadı.
Bu son derece stratejik kale 1531 yılında, Macar tahtının kendisinin olduğunu iddia eden Ferdinand’ın komutanlarından General Von Reggendorf tarafından üç yıl sonra Türklerin elinden geri alındı.
Aradan on iki yıl geçmişti. Üç parçalı Macaristan krallığının tamamına hükmetmek isteyen Ferdinand, sekiz bin Osmanlı askerinin koruduğu Budin ve Peşte’yi seksen bin askeri ile kuşatınca Kanuni Sultan Süleyman sefer kararı aldı. Osmanlı ordusunun Budin’e doğru yola çıktığı haberini alan Ferdinand, Kanuni’nin başında bulunduğu yenilmez Türk ordusu ile karşılaşmamak için Budin önünden çekildi. Ama Osmanlı ordusu durmadı. Ferdinan’ın elindeki eski Macar krallığının merkezi olan Gran yani Estergon tekrar fethedildi ve katedrali yeniden camiye dönüştürüldü. Estergon’un dışında İstoni Belgrad, Valpo, Şikloş ve Tata kentleri de Ferdinand’ın elinden alındı. (1543)
O tarihten itibaren Estergon, Osmanlı sınırlarını koruyan sarsılmaz yürekli, bükülmez bilekli Türk Akıncılarının “Kartal Kalesi” oldu. Aralıksız 52 yıl Osmanlı yönetiminde kalan kale 1595 yılında Alman, Macar, Bohemya, Belçika ve İtalya’nın en meşhur asilzadelerinin de aralarında bulunduğu seksen bin kişilik büyük bir ordu tarafından kuşatıldı.
Prens Mansfeld son derece stratejik bir konumda olan kaleyi Türklerin elinden almak istiyordu ama kale serdarı Mehmet Bey de kaleyi teslim etmemeye kararlıydı. Mehmet Bey’in komutasında yirmi bin asker vardı. Sekiz bin askerini kaleye sokan Mehmet Bey on iki bin askeriyle kaleyi kuşatan düşmanın arkasını çevirmeye başladı; planına göre kendi kuvvetleriyle kaleye koyduğu kuvvetler düşmanı iki ateş arasında bırakacak ve bozguna uğratacaktı. Prens Mansfeld komutasındaki düşman askerleri kalenin kuşatmasını kaldırıp bütün gücüyle Mehmet Bey’in üzerine yüklenince savaşı kaybeden serdar, kalabalık düşman karşısında mağlup olan askerlerinin hayatta kalabilenlerini müttefik askerlerinin insafına terk edip canını kurtarabilmek için Budin’e kaçtı.
Bu sırada düşmana sert darbeler indirerek Macar topraklarında ilerleyen ilerleyen Anadolu Beylerbeyi Lala Mehmet Paşa Estergon önlerine ulaştı. Lala Mehmet Paşa, serdarın askerlerini bırakıp Budin’e kaçtığını haber alınca askerlerini hücuma geçirdi ve kalabalık düşman hatlarını yarıp bin dört yüz askeriyle Estergon kalesine girmeyi başardı. Prens Mansfeld’in kalabalık ordusu bir ay boyunca surların üzerine saldırı üzerine saldırı düzenledi ama bir türlü taş duvarları aşamadılar. Türklerin inatçı direnişi sürecekti, fakat dört bir taraftan kuşatılan kalenin savunucuları dışarıdan da yardım alamadıkları için açlık ve susuzluktan kırılmaya başladılar. Kalenin kahraman savunucusu Kara Ali Bey’in de surlarda vuruşurken şehit düşmesi üzerine kale teslim oldu
Türk kadınlarının ve çocuklarının yaşamlarına dokunulmayacağı sözünü veren Avusturyalılar sözlerinde durmadılar, surlardan içeri girer girmez yağma ve kıyıma giriştiler. Estergon’un Türkler tarafından fethi sırasında korunan ve saygı gören anıtlar, heykeller, tablolar, kütüphaneler insanlıktan nasibini almamış galiplerin demir ve ateşi altında tamamen yok edildiler.
1604 Ocak ayında Lala Mehmet Paşa serdarlığa tayin edildi. Serdar-ı Ekrem olan bu değerli Paşa 1604 Ağustos ayında ordusunun başında Belgrad’dan Budin’e doğru hareket etti. Mehmet Paşa’nın şöhretini iyi bilen düşman kuvvetleri Peşte ve Hatvan’dan askerlerini çekip Paşa’nın önünden
savuştular. Vaç kalesini karadan ve nehirden kuşatan Lala Mehmet Paşa burasını da fethettikten sonra asıl arzusu olan ve kendisi de kalede iken Avusturyalılara teslim edilen Estergon üzerine yöneldi. Kaleyi bir ay boyunca kuşatan Mehmet Paşa havaların bozması üzerine kuşatmayı kaldırıp Belgrad’a geri dönmek zorunda kaldı. Padişah tarafından İstanbul’a davet edilen Lala Mehmet Paşa kışı başkentte geçirdi ama aklının bir köşesinde hep Estergon kalesi vardı. 1605 Mayıs ayında Estergon’u düşmanın elinden almak için İstanbul’dan yola çıkan Mehmet Paşa ilk önce Tepedelen kalesini ve Vişegrad’ı fethetti.
Estergon Tuna’nın sağ kenarında olan Ciğerdelen kalesinden yardım alıyordu. Mehmet Paşa önce bu yardımın önünü kesti ve Estergon’u kuşattı. Kale bu güçlü kuşatmaya otuz beş gün dayanabildi ve sonunda teslim oldu. Lala Mehmet Paşa “Estergon Fatihi” unvanıyla şöhretini iyice arttırdı. (1605 Ekim)
2. Viyana bozgunu, Avrupa’nın göbeğine kadar girmiş olan Türk ordularının son seferi oldu. Osmanlı ordusu Viyana önlerinden çekilirken müttefik düşman kuvvetleri Estergon üzerine yürüyüşe geçtiler. Bozulduktan sonra Estergon’a çekilen Budin valisi Kara Mehmet Paşa, Estergon’un müdafaasını Deli Bekir Paşa’ya bırakıp Budin’e döndü.
Tuna’nın sol sahilinden Estergon’a yürüyen düşman epey kayıp verse de kaleye ulaştı. Kaleyi kuşatan ve top atışlarıyla kaleyi dövmeye başlayan düşman kumandanı Estergon’un teslim edilmesini teklif etti; Deli Bekir Paşa teklifi reddetti ama savaş yorgunu askerler, “Kaleyi veririz, bizden cenk eden yok” diyerek Bekir Paşa ve Arslan Mehmet Paşanın üzerine saldırdılar, onların nasihatlerini dinlemeyip kalenin burçlarına teslim bayrağını çektiler. Asi askerler özel eşyalarını alıp kaleden çıktılar ve Budin’e gittiler. (1683)
Çok korunaklı ve savaş için gereken silah ve mühimmatla dolu olan bu önemli kalenin karşı koymadan dört günde düşmana teslimi suçuyla Deli Bekir ve Arslan Mehmet Paşalarla ocak ağalarının başları vuruldu. Hâlâ türküsünü dinlediğimiz Estergon’un savaşmadan düşman eline geçmesi büyük bir üzüntüye sebep oldu.
4. Sultan Mehmet Avusturya cephesine Yeniçeri Ağası Bekri Mustafa Paşa’yı serdar tayin etti. Paşa’nın ilk planı Estergon’u geri almaktı, ama başaramadı. (Haziran 1684) Osmanlı kuvvetleri 1685 yılı Ağustos ayında ramazanın birinci günü Estergon’u geri almak için tekrar kale surlarının önünde göründüler. Bunu haber alan Lotheringen, Uyvar kuşatmasını kaldırıp Türk kuvvetlerinin üzerine yöneldi ve bataklığa çektiği Osmanlı kuvvetlerini mağlup etti.
Osmanlı İmparatorluğu tarihinin en büyük yenilgisi olan 2. Viyana bozgunu Osmanlıların talihini tersine çevirmiş, Avrupa’da Türklerin gelişinin çaldırdığı tehlike çanları susmuştu. Bozgunun ardından Akıncıların kartal kalesi Estergon elden çıkmış, Tuna’nın kraliçesi nazlı Budin, 1686 yılında Avusturyalıların egemenliğine girmiş, Şikloş kalesi düşmüş, Türk ordularının Avrupa’ya akmasına tanıklık etmiş olan köprüsüyle ünlü Osiek kalesi kaybedilmiş, Segedin, Avusturyalılar tarafından ele geçirilen son Osmanlı kalesi olmuştu.
Osmanlıların iki yüzyıldan beri yurtlarının bir parçası olarak gördükleri Macaristan gibi bir büyük ülkenin kendilerinden koparılması halk arasında şaşkınlık, ordu içinde hiddet yaratmış, ava karşı gittikçe artan merakının yüzünden Macaristan sorununu unutan Sultan 4. Mehmet’e karşı ülkede yükselmeye başlayan tepki sesleri Edirne ormanlarında duyulur olmuştu.
“Estergon kalesi papazla doldu/ Ay tutuldu güneş buluta girdi/ Neneler karadan yaslarlar bağladı”
Kaynaklar
Büyük Osmanlı Tarihi: Ord.Prof.İ. Hakkı UZUNÇARŞILI
Osmanlı Tarihi: Alphonse De LAMARTINE