Doç. Dr. Ruhtan YALÇINER[i]
Özet
Etnisite ve milliyetçilik, genellikle, özgülcülük ve adcılığın içiçe geçtiği iki aidiyet meselesi olarak değerlendirilir. Milliyetçilik ve etnisite ilişkisi, aynı zamanda, kimliğin evrenselliği ile temele dayalı işleyişine dair eleştirel bir yorum çerçevesi olarak da görülür. Klasik etnisite ve milliyetçilik okumaları, yurttaşlığa dayalı siyasal aidiyetin evrensel vasfını temellendirmeye girişirken, etnisite ve milliyetçilik ilişkisini özcü bir aidiyet modeli üzerinden tarif ederler. Bu çalışma, neredeyse her daim Janus yüzlü Kartezyen ikileştirme mantığına konu edilen milliyetçilik ve etnisite ilişkisinin eleştirel bir değerlendirmesini sunmaktadır. Çalışma, ilk önce, etnisite ve milliyetçilik ilişkisinin aidiyet çerçevesini değerlendirmektedir. İkinci olarak, çalışma, siyaset teorisindeki güncel tartışmalardan hareketle, etnisite ve milliyetçilik ilişkisinin dönüşen bağlamı üzerinde durmaktadır.
Anahtar Sözcükler: Milliyetçilik, etnisite, evrensellik, özgüllük, aidiyet
Ethnicity and Nationalism: A Critical Interpretation
Abstract
Ethnicity and nationalism have generally been interpreted as translucent questions of belonging through which particularism and nominalism are fused. The relation between nationalism and ethnicity has also been regarded as a critical continuum of interpretation regarding the universality of identity and its foundational dispositions. While aiming at providing a foundation for the universal character of civic political belonging, classical studies define the relation between ethnicity and nationalism by referencing to an essentialist modality of belonging. This essay introduces a critical reading of the relation between ethnicity and nationalism, which has almost always been subjected to a Cartesian logic of Janus-faced dualisms. This study, first, interprets the context of belonging as regard to the relation between ethnicity and nationalism. Second, by going through contemporary debates in political theory, the essay focuses on the transforming context of the relation between ethnicity and nationalism.
Keywords: Nationalism, ethnicity, universality, particularity, belonging
Etnisite ve Milliyetçilik: Eleştirel Bir Değerlendirme
Giriş
Etnisite kavramı, ilk kez, 1953 yılında Amerikalı sosyolog David Riesman tarafından kullanılmışsa da, bu kullanıma konu olan etnik (ethnic) kelimesinin etimolojik kökenleri çok daha gerilere uzanarak Antik Yunan’daki etnos (ethnos) sözcüğüne dayanır (Eriksen, 2002: 4; Hutchinson ve Smith, 1996: 4). Görece yeni bir kavram olarak etnisite, genellikle etnik grup temelli bir aidiyet biçimi, etnik kimliğin kurucu özü veya bir grubun diğer gruplardan ayırt edilebilme kıstası olarak değerlendirilir. Etnisitenin anlam olarak ne ifade ettiği veya nasıl -hangi kavramsal veya metodolojik yordamla- tanımlanıp incelenebileceği sorusuna ilişkin olarak, ortak bir kabulün varolduğunu söylemek henüz güçtür. Buna karşın, özellikle, modern antropolojideki pek çok yaklaşım, etnisitenin, insanların sınıflandırılması ve grup ilişkileri ile bir biçimde alakalı olduğu noktasında neredeyse mutabık görünmektedir.[1]
Max Weber’in (1996) etnik gruplara ilişkin sınırlı ilgisi[2] dışarıda bırakıldığında, etnisite çalışmalarının, siyasal ve sosyal analizin gündemine, özellikle 1960’lı yıllardan itibaren, disiplinlerarası bir araştırma sahası olarak yerleşmeye başladığı söylenebilir. Etnisite teorilerinin ele alınışında, ilk olarak, bahsi geçen disiplinlerarası niteliğin gözden kaçırılmaması gerekir. Etnisite teorilerindeki temel yaklaşımlar, birbirini besleyen iki tartışma konusu ekseninde özetlenebilir: (i) etnisitenin doğası, işlevi ve araçsallığı tartışması bağlamında, özellikle, ilkçi (primordialist) ve araçsalcı (instrumentalist) yaklaşımlar arasında su yüzüne çıkan teorik ve metodolojik ayrışma ile (ii) etnisitenin kültür, grup, topluluk, tarihsellik, kimlik, ırk, dil, din, sınıf, çatışma veya örgüt kategorilerinden hangisi veya hangileri merkez alınarak inceleneceği noktasında belirginleşen kavramsallaştırma sorunu.[3]
Genel hatları ile özetlemek gerekirse, ilkçi yaklaşım[4], etnisitenin doğal, verili ve süregiden niteliğini öne çıkarırken; araçsalcı okumalar, etnisitenin inşa edilmiş, işlevsel bağlamı üzerinde yoğunlaşır. Etnik kimlik ve aidiyetin dayandığı duygusal sadakat temeli ve bu bağlılık duygusunun nasıl olup da tarihsel uzamda sürekliliğini koruduğu konusu, araçsalcı yaklaşımların açıklamakta güçlük çektiği bir noktadır (Hutchinson ve Smith, 1996: 34). İlkçi perspektifin; etnik duygu, sadakat veya bağın gücünün ve dayanıklılığının anlaşılması açısından kimi zaman verimli bir analiz imkânı sunduğu tartışılabilirse de, özellikle etnik farklılığın açıklanması noktasında yetersiz kaldığı söylenebilir (Cohen, 1999: 5). Bu bağlamda, etnik kimlik ve topluluk kavramlarının ele alınışında ilkçi argümantasyonun halen kuvvetli bir yanının varolduğunu belirtmek gerekir. Ancak, ilkçi yaklaşımın doğalcı çıkış noktası, tarihselci niteliği itibariyle sorunludur. Nitekim, kimliğin verili bir aidiyet biçimi olarak tanımlanması, ilk başta, mutlak bir özcülükten beslenir. İlkçilik, tüm etnik veya milli toplulukların herhangi bir sosyal/siyasal inşa veya tasavvurun konusu sayılmaksızın, sadece, kendiliğinden ve doğal(laştırılabilir) bir aidiyet şemsiyesi altında değerlendirilebileceği varsayımına dayanır.
Sosyal değişim ve mobilizasyon, bireyleşme, kimliğin oluşumunda başkalık ve/ya farklılığın etkisi, modernite bağlamında gündeme gelen rasyonel araçsallaştırma pratikleri veya bireylerin, grupların ya da toplulukların girdikleri güç ilişkileri, ilkçi yaklaşımın analiz sahası dışında kalır. Buna karşın, özellikle araçsalcı yaklaşım tarafından üzerinde durulan etnik grup temelli analizler, etnisitenin işlevsel niteliğinin anlaşılmasına fırsat vermiştir. Örneğin, işlevselci yaklaşımın bir yorumu açısından; etnisite, bireysel ve kolektif amaçlara ulaşılması açısından, çıkar grupları arasındaki mücadelelerin siyasal bir kaynağı olarak değerlendirilebilir (Hutchinson ve Smith, 1996: 33). Siyasal bir organizasyon olarak etnik kimliğin konusu olmaları itibariyle, gelenekler, yalnızca uzun yıllar boyunca ayakta kalmış özgül bağlamları değil, siyasal sistemin işlevsel açıdan kurucu belirleyicilerini de ifade ederler. Bu yoruma göre, etnisite öncelikli olarak kültürel değil, siyasal bir fenomendir.[5]
Etnisitenin araçsal niteliğine yapılan vurgu, etnik kimliğin işlevi açısından, birey veya grup kavramlarından hangisinin temel çıkış noktası sayılacağı noktasında farklılaşmaktadır. Bu noktada, iki temel yorum ve analiz farkından bahsedilebilir. Etnik gruplar arasında karşılıklı etkileşimi sağlayan biçimlere eğilen işlemselci (transactionalist) yaklaşım bu bağlamda öne çıkan ilk perspektiftir. Kültürel belirleyicilerden ziyade, etnik sınırlara odaklanmayı öneren bu yaklaşıma göre; etnisite, öncelikle, bir sosyal organizasyon meselesidir. Bu haliyle, “kültür farkının sosyal organizasyonu” olarak etnik kimlik, sembolik sınırların kuruculuğuna tabi olarak, kendi kendini tanımlama ve etkileşim içinde olunan ötekilerce tanımlanma vesilesiyle edinilir.[6]
Etnik kimliğin oluşması ve işlevselleşmesinde bireysel belirleyicilerin rolü, araçsalcı yaklaşım içinde belirginleşen bir diğer yorum farkıdır. Bu noktadan hareketle rasyonel tercih yaklaşımı, bireysel tercihler ile grup dayanışması arasında bağlantı kurar.[7] Etnisiteyi rasyonel tercihlere indirgenmiş bir seçimlilik ve tercihsellik meselesi olarak ele alan bu yaklaşıma göre, çıkarlarına uygun olması durumunda bireyler, farklı etnik kimlik tercihlerine başvurabilmekte, yeri geldiğinde tercihlerinde değişiklik yapabilmektedir (Hutchinson ve Smith, 1996: 33). Böylece, etnik kimliğin her daim belirleyici ve/ya bağlayıcı olduğu argümanı, tercihsel niteliğin öne çıkarılmasıyla çürütülmektedir.
Etnisitenin ilksel bir öze referansla ele alınmasını öneren ilkçi yaklaşım ile işlevsel temellere göndermede bulunan araçsalcı yaklaşım arasındaki fark, etnisite teorilerindeki yegane ayrışma ölçütü değildir. Etnisitenin öznel ve nesnel kaynakları arasında bağ gözeten yaklaşımların, etnisite çalışmaları ile milliyetçilik okumaları arasındaki eklemlenmenin ortaya çıkmasında belirleyici oldukları söylenebilir.[8] Bu noktada, etnik bağ ve sadakatin sosyo-psikolojik niteliği ile söz konusu aidiyet biçiminin gruplar arası çatışmalara biçim veren işlevselliği birlikte ele alınmaktadır.[9] Sosyo-psikolojik etnisite okumaları, her ne kadar, milletin öznel bağlamını değerlendirirken temel alınabilmekte ise de; milliyetçilik teorileri nazarında, etnisite, etnik topluluk, millet ve milliyetçilik ilişkisi, öncelikle etno-sembolcü okumaların nüfuz alanına işaret eder. Bununla birlikte, milliyetçilik teorileri açısından etnisite, oldukça tartışmalı bir mesele olarak karşımıza çıkar. Etnik kimlik ve etnik topluluk kavramları, milliyetçilik teorilerinin hayati meseleleri arasında yer alan milletlerin modernliği veya tarihselliği tartışması açısından önem taşır.
1. Milliyetçilik Teorilerinde Etnisite: Janus’un Öne Çıkan Yüzü
Modern zamanların en dayanıklı aidiyet biçimlerinden biri olan milletin nasıl tanımlanacağı meselesi, milliyetçilik çalışmalarının temel çıkış noktasıdır. Milliyetçiliği açıklamaya girişen her teorik yaklaşım, eninde sonunda, millet mefhumunun tarifiyle işe başlar. Milliyetçiliği sınıflandırmaya meyilli olan klasik teorik kalıpların, bu nedenle, aynı zamanda millet kavramını da benzer bir sınıflandırmanın konusu saydıklarını belirtmek gerekir. Bu sınıflandırma, esasen, etnisitenin milliyetçilik teorileri içindeki yerini de açığa çıkartır.
Kartezyen ikileştirme mantığı üzerinden işleyen bir sınıflandırma ve açıklama çabası, millet ve milliyetçilik çalışmalarının erken dönemlerinden itibaren belirleyici olmuştur. Bu çaba; ilkçi yaklaşımlardan modernist teoriye, etno-sembolcü perspektiften yapısalcılığa ve normatif milliyetçilik teorisine uzanan geniş bir yelpazede etkisini gösterir. Metodolojik Kartezyenizmin milliyetçilik teorilerindeki tezahürü, millet ve milliyetçilik mefhumlarının ontik çeperine nüfuz etmeye çalışırken, ontolojik vasıflarını gözden kaçırmak biçiminde gerçekleşir.
Millet ve milliyetçilik çalışmalarının disiplinlerarası mahiyet kazanacak biçimde evirilmesi ve özgün bir çalışma sahası haline gelişi, 20. yüzyılın ikinci yansından itibaren mümkün olmuştur. Böylece, bu zamana dek, öncelikle, tarih disiplini çatısı altında yürütülen millet ve milliyetçilik çalışmaları; bizatihi millet ve milliyetçiliğin kimliksel bağlamına eğilen psikoloji, “milli karakter”in biçimlenişine odaklanan antropoloji, “grup kimliğinin dönüşümünü inceleyen” iletişim ve “modernleşme ile gündeme gelen yapısal değişiklikleri” ele alan sosyoloji okumaları ile eklemlenmiştir (Lawrence, 2005: 109). Sözü edilen disiplinlerarası temel, millet ve milliyetçilik teorilerine özellikle 1970’lerden itibaren damga vuran modernizm tartışmalarına da kaynaklık etmiştir. Buna mukabil, milliyetçilik araştırmalarının günümüze dek uzanan ilgi alanlarının şekillenmesinde siyaset felsefesinin taşıdığı rol tartışmaya açık bir mesele olarak karşımıza çıkar. Her ne kadar, ulus-devlet, güç, kimlik ve siyasal aidiyet meselelerine odaklanan çalışmalar siyaset bilimi alanından yükselen katkılara işaret etse de, millet ve milliyetçiliğin siyaset felsefesi nazarından okunması, milliyetçilik teorilerinin açıklamacı şablonlarına sığmayan, sınıflandırma veya ikileştirme mantığından uzak, görece yeni bir anlam arayışını gündeme getirir.[10]
Milliyetçilik teorilerinin şekillenişinde öne çıkan başlıca aşamalar arasında; ilkçi yaklaşımların ortaya çıkışı, klasik modernizmin yükselişi, etno- sembolcü okulun yerleşmesi ve yapısalcı okumaların eleştirel katkısını saymak mümkündür.[11] Bununla birlikte, siyaset felsefesi ve milliyetçilik çalışmaları arasında yakın zamanda kurulan sınırlı ancak etkili bağ, milliyetçiliğin nasıl anlaşılması gerektiğine dair alternatif okumaların ortaya çıkışına da zemin hazırlamaktadır. Yine de, milliyetçilik teorileri bahsinin hakim çerçevesi, halen, klasik tanım ve sınıflandırmalara dayanmaktadır. Bu nedenle, etnisite ve milliyetçilik ilişkisinin ele alınması, klasik ve alternatif perspektiflere dair seçici olmayan bir okuma yapmayı gerekli kılar.
Millet ve milliyetçiliğin ilkçi perspektiften ele alınması, etnisite teorileri ile neredeyse birebir örtüşür. Millete verili ve doğal nitelik atfeden ilkçi argümantasyon, etnik kimliğin ilksel temellerine ilişkin tartışmaya bağlanır.
Çağdaş milliyetçilik teorilerinin erken dönem temellerini meydana getiren ilkçi yaklaşımlar, milletleri doğal bir öze sahip, tarih sahnesinin her devresinde görülmüş verili topluluklar olarak tanımlar. Buna göre, doğal bir aidiyet kaynağı olarak milletlerin karakteri, milliyetçilikler tarafından yeniden keşfedilmiştir. Bu haliyle, millet; kolektif bir farkındalık halini ifade ederken, milliyetçilik bu farkındalığın siyasal izdüşümünü teşkil eden ve etnokültürel ile siyasal alanların birbirleriyle örtüşmesini öngören bir ideolojidir. İlkçi perspektif açısından, milliyetçilikler, milletleri tarih sahnesinde düştükleri derin uykudan uyandıran, verili ve doğal cevheri tekrar dirilten ideolojiler olarak değerlendirilebilir (Kohn, 1982: 9-10). Bu açıdan milliyetçiliğin doğası, tarihsel işleyişin bireysel ve kolektif farkındalığına dayanır ve bu ortak farkındalık, nesnel bağların tekamülü üzerine kurulan milliyetçilik sayesinde sağlanır (Kohn, 2005: 11, 13-14 ve 19).
Milliyetçilik teorilerinin özgün bir disiplin haline gelişinde Ernest Gellner (1964, 1983) ve modernist okumasının belirleyici bir rolü vardır. Buna göre, millet ve milliyetçiliğin, Sanayi Devrimi ile gündeme gelen ekonomik, siyasal ve sosyo-kültürel dönüşüm üzerinden okunması elzemdir. Millet, tarih öncesi zamanlardan gelen bir sürekliliği veya insan olarak varoluşun doğal ve verili bir yapılanmasını değil, modern zamanlara özgü biçimde, bizatihi milliyetçiliklerce inşa edilen, modernleşmenin doğrudan ürünü olan bir inşa ve tasavvur bütününü ifade eder. Milletlerin modern karakteri, ilkçi yaklaşımlar haricinde, neredeyse tamamen kabul gören bir tespittir.
Etno-sembolcü yaklaşımın yükselişiyle birlikte, klasik modernist okumaların o zamana dek neredeyse paradigmatik bir hal almış olan üstünlüğü tartışmaya açılmıştır. Bu çerçevede, bir yandan, millet ve milliyetçiliklerin modern nitelikleri ve moderniteye özgü yapısal karakterleri teslim edilirken, diğer yandan, milletlerin modern öncesi temellerinin ihmal edilmemesi gereği vurgulanmıştır. Etno-sembolcü yaklaşım, milletlerin içkin bağlamını belirleyen etnik aidiyetin modernite öncesine uzanan daimiliğini vurgular (Armstrong 1982; Smith 1972, 1981, 1999, 2000; Hutchinson 2005a, 2005b). Buna göre, milliyetçilik, etnik topluluğa (ethnie) ilişkin aidiyet biçimlerini modern zamanlara uyarlamış ve böylece süregelen (perennial) bir etnokültürel bağlama siyasal biçim ve işlevsellik kazandırmıştır. Bu durum, topluluğu oluşturanların ilkçiliğinin kök salmasına ve böylece milli kimliğin algısal olarak etnokültürel bir süreklilik üzerinden kodlanmasına yol açmıştır (Smith, 1998; 158).
Milliyetçilik teorileri içinde modernist ve etno-sembolcü okumalar kadar belirleyici olan bir diğer yaklaşım, millet kavramının inşa edilmiş niteliğinin altını çizen yapısalcı perspektiftir. Millet ve milliyetçiliğin, moderniteye özgü mekânzamansal bir dünya tecrübesi olarak ele alınması, yapısalcılığa yatkın okumaların öncelikli vurguları arasında yer alır. Bu yaklaşımlar, aynı zamanda, psikanaliz ile de yakından ilişkili bir okuma sunar. Anderson (1991), milletlerin modernliğine dair temel dayanağı, zamansal ve mekânsal dönüşümde, basım kapitalizminin gelişmesinde ve gazete ve özellikle de romanın kitlesel olarak yaygınlaşmasında arar. Milliyetçilik, böylece, basım kapitalizminin gelişmesi sonucunda mümkün hale gelen tekbiçimleştirilebilir bir birlikte yaşamın icadı veya tasavvuru ve bunun sembolik dolaşımı veya tecrübesi üzerinden okunur. Modernite ile gündeme gelen mekânzamansal dönüşümle birlikte, millet ve milliyetçiliğin modern özne tarifi açısından önemi belirginleşir. Millet kavramının yapısal çerçevesi, aynı zamanda, kimliğin icat edilmişlik vasfı ile söz konusu inşa dinamiğinin ekonomik bağlamı üzerinden de okunabilir (Hobsbawm, 1990). Bu çerçevede, tüm kimlik biçimleri gibi, millet de geleneğin icadı ile ilişkili olan köklü bir dönüşümün doğrudan konusu olarak anlaşılmalıdır (Hobsbawm ve Ranger, 1983). Etnos’un millet ve milliyetçilik mefhumlarının tarifi noktasında taşıdığı düşünülen rol, böylece, bu yaklaşımın ‘icat’ veya ‘tasavvur’ vurguları ile karşılanır.
Genel olarak ifade etmek gerekirse, çatı bir kavram olarak etnisite, milliyetçilik teorileri açısından göz ardı edilmesi pek de mümkün olmayan bir analiz konusudur. Ne var ki, etnisite-millet(lik)-milliyetçilik ilişkisi bağlamında öne çıkan oldukça kurucu ayrışmaların varlığından söz etmek mümkündür. Milliyetçilik teorilerinde etnisite, ilk olarak, milletlerin modernliğine ilişkin belirleyici bir tartışmanın konusudur. Bununla birlikte, milliyetçiliğin işlevi ve millet, milliyet ve milletlik kavramlarının kapsamı da öne çıkan diğer meselelerdir.
2. Etnisite, Milletlerin Modernliği ve Milliyetçiliğin İşlevi
Milletlerin modernliği tartışması, etnisite ve milliyetçilik ilişkisinin ele alınması açısından önem taşıyan, temel bir kırılma noktasıdır. Zira, millet ve milliyetçiliğin temellerine ilişkin bu tartışma, aynı zamanda, bu kavramların nasıl tanımlanmaları gerektiği meselesine bağlanır. Örneğin, milliyetçilik teorilerinde öne çıkan tüm yaklaşımların, milliyetçiliğin modernliği konusunda mutabık oldukları söylenebilir. Milliyetçiliğin modern niteliğinin hangi zaman dilimi üzerinden okunacağı hususu ise ihtilaflıdır. Hâkim kanaat, milliyetçiliğin 18. yüz yılın sonları itibariyle tarih sahnesine çıktığı şeklindeyse de, ilkçi yaklaşımlar[12] ile ortaçağcı (medievalist) okumalar,[13] milliyetçiliğin ortaya çıkış dinamiklerini çok daha gerilerde ararlar.
Millet mefhumunun modemite ile bağlantısı, modernleşme ile gündeme gelen köklü dönüşümler üzerinden okunur. Örneğin, milletin inşa edilmiş modern bir biçim mi, tasavvur edilmiş hayali bir cemaat mi, yoksa icat edilmiş bir simgesel sistem olarak mı ele alınması gerektiği sorusu, yapısalcı-işlevselci modernleşme analizleri açısından belirleyicidir. Diğer yandan, etno-sembolcü yaklaşım ve sosyo-psikolojik etnisite-milliyetçilik okumaları, milletin yapısal vasfını teslim ederken, etnik toplulukların modern öncesi zamanlardan bu yana süregelen dinamiklerinin veya etno-psikolojik aidiyet ve sadakat bağlarının ihmal edilmemesi gereğinin de altını çizer.
Etnisite teorilerindeki ilksellik meselesi, milliyetçilik teorileri ekseninde dönüşerek, süregelişlik (perenniality) tartışması olarak tezahür eder (Smith, 1986; Hastings 1997). Bu noktada, etno-sembolcü yaklaşımca altı çizilen, belirleyici bir ayrıma işaret etmek yerinde olur. Etnik grup ve etnik topluluk arasında gözetilen bir farktan hareketle, etno-sembolcü okumalar, milletlerin modern öncesi aidiyet temellerini açıklamak için etnik topluluk (ethnié) kavramına başvurmaktadır (Smith, 2004). Her ne kadar, yakın zamanda, etnik grup merkezli okumaların yaygınlaşması söz konusu ise de; etno-sembolcü yaklaşımın etnik topluluk vurgusunun, özellikle, modern öncesi aidiyet biçimlerini değerlendirmek açısından belirleyiciliğini sürdürdüğü söylenebilir. Milletlerin modern-öncesi temellerine ilişkin olarak öne çıkan daimilik vurgusu, etnik kimliğin sistematik bir aidiyet biçimi olarak değerlendirildiği bir okumayı ifade eder. Böylece, modern bir aidiyet biçimi olan millet, eski bir sistemik aidiyetin daimiliği ile (longue durée) irtibatlandırılır.
Etnisite, milletlerin modernliği tartışmasının kurucu kavramsal şablonları arasında yer alır. Bunun yanında etnisite, nominalizmin etki alanına giren bir muhteva da arz eder. Hangi topluluğun etnik topluluk olarak tarif edileceği meselesi, milletlerin modernliği ile milliyetçiliğin işlevi arasındaki ilişkiyi gündeme getirir. Bu nedenle, milliyetçiliğin işlevi, milliyetçilik teorilerinde öne çıkan temel kırılma noktaları arasında yer alır. Dolayısıyla, milliyetçiliğin felsefi bir düşünce, modern bir ideoloji veya mevcudiyete dair bir doktrin olarak kavramsallaştırılması yanında, siyasal bir söylem veya kültürel bir hareket olarak ele alınması da milliyetçiliğin işlevine ilişkin okumayı temelden 13 etkiler. Milliyetçiliğin işlevi açısından öne çıkan farklar, milliyetçilik etnisite ilişkisi bağlamında da oldukça kurucu niteliktedir.
Milliyetçiliğin işlevine dair sorgulama, aynı zamanda, içeriğin tanımlanması sorusu etrafında cereyan eder. Bu çerçevede, örneğin, modernist bir okumayla milliyetçilik; milletleri inşa eden ve böylece modernleşmenin yapısal sonuçları açısından kaçınılmaz sayılan bir homojenleştirme pratiğini işlevselleştiren “siyasal bir prensip” olarak değerlendirilir (Gellner, 1964). Bu işlevsel pozisyon üzerinden okunduğunda, milletler, milliyetçilikler tarafından inşa edilmiş yapıları sembolize eder (Gellner, 1983). Modernist okumaların çıkış noktasını oluşturan bu tespite göre, milliyetçilik, “toplumsal yapı” ile “siyasal yapı”nın örtüşmesini öngören bir siyasal sisteme işaret eder (Gellner, 1981). Milliyetçiliğin işlevi, bu açıdan, hem etnokültürel aidiyet bağlamıyla, hem de devletin birbirileriyle örtüşen işlevleriyle ilişkilenir (Breuilly, 1993).
Anthony Smith’e (1991) göre, milliyetçilikler modernleşme süreciyle birlikte ortaya çıkan ve reformist nitelik taşıyan ideolojik hareketler olarak değerlendirilebilir. Milliyetçiliğin bu noktada öne çıkan işlevi, gelenek ve değişim arasında bir denge ve uyum arayışı üzerinden okunur. Buna göre, milliyetçiliğin nüfuz sahası, modern bilim devletinin gelişimiyle paralel biçimde genişler. Bu genişleme, güç ve iktidarın epokhal dönüşümünden beslenir. Bu açıdan, milliyetçiliğin güç üzerinden tanımlanan işlevi, ağırlıklı olarak, konsolidasyon-merkezli modernizm okumalarınca vurgulanır. Örneğin, John Breuilly (1993, 1996, 2005), Ernest Gellner’in klasik modernizmini devlet ve güç odaklı bir analizle yeniden ele alır. Bu açıdan; milliyetçilik, ilk önce, millet ve devlet arasında kurulan ve modern zamanlara özgü olan ilişkinin işlevsel dayanağı ve faili olarak değerlendirilir.
Milliyetçiliğin işlevsel niteliğini, güç ve devlet ilişkisi üzerinden okurken öne çıkan bir diğer tespit de, seçkinlerin rolüne ilişkindir (Mann, 1992). Bu okuma; bir yandan, devlet seçkinlerinin kendi çıkarlarını gözetmelerinden mülhem araçsal role, diğer yandan, seçkin gruplar ve karşıt seçkinler arasındaki etnik mücadeleye dikkat çeker (Snyder 2000; Brass 1985, 1991). Seçkinler arasındaki mücadele, milliyetçiliğin işlevi meselesine yönelik okumayı sınıfsal bir zemine de taşır. Örneğin, Miroslav Hroch (1985) tarafından ortaya konulan üç aşamalı tahlil, milliyetçiliğin ve milli aidiyetin gelişiminde sınıfsal yapının önemime işaret eder. Bir başka anlatımla, seçkinlerin rolü; milletin, sınıfsal dinamikler üzerinden işlevselleşen yapısal bir inşa biçimi ve söylem bütünü olarak okunması açısından da belirleyicidir (Hroch, 1998).
Milliyetçiliğin işlevine odaklanan okumaların ortak özelliği, nesnel belirleyicilerin önceliğinin vurgulanmasıdır. Örneğin, Michael Hechter (1987), analizinde, geniş kitlelerin mobilizasyonuna ilişkin biçimsel ve işlevsel şartlara odaklanır. Hechter (1986), söz konusu mobilizasyonun temel kaynağını, rasyonel tercih hipotezi üzerinden inceler. Bu açıdan, milliyetçiliğin işlevsel dayanakları arasında yer alan kitlesel mobilizasyon, aynı zamanda, rasyonel tercihlerle dahil olunan bir durum olarak değerlendirilir. Milliyetçiliğin işlevi, etnik ve milli aidiyetin modernliği tartışmasına tam da bu noktada bağlanır. Bu çerçevede, nesnel belirleyicilerin önceliğine yapılan vurgu, Michael Hechter’in (1999) “içsel-sömürgeleştirme” argümanında veya Nairn (2003) ve Hroch’un (1993) devletçi seçkinlerin rolüne ilişkin tespitlerinde öne çıkar. Bu bağlamda, siyasal bir araç olarak etnisite, milli gelişme stratejileri açısından önem taşıyan işlevsel bir aidiyet şablonunu ifade eder. Örneğin, etnik değişim olgusunun önemine işaret eden Hechter’e göre (2000), özgül olaylar skalasında işlerlik kazanan bir devletten milli devlete geçiş, etnisiteye siyasal bir araç olarak başvurulmasını gerekli kılmıştır. Milliyetçilik ve etnisite ilişkisi, böylece, siyasal ve ekonomik bütünleşmenin işlevsel temelleri arasında yer almıştır.
Milliyetçiliğin işlevselliği, aynı zamanda, söylemsel çerçeveyle de irtibatlıdır. Bu açıdan milliyetçilik, ilk önce, modern zamanlara özgü iletişimsel bir model ve söylemsel biçimlenişi ifade eder (Deutsch, 1966; Calhoun 1993; Brubaker, 1998). Söz konusu söylemsel biçimleniş, milliyetçiliğin psikolojik çerçevesi ile de yakından ilişkilidir. Bu nokta, milliyetçiliğin modern öznenin inşasındaki rolünü açığa çıkartır (Billig, 1999; Greenfeld, 2006). Milliyetçilik, modern özne tarifinin dayandığı kendilik kategorisini sunar. Lacanyen anlamda milliyetçilik; bir yandan, ayna metaforunun kendilik veya ötekilik üzerinden psikosomatik icrasıyla, diğer yandan, dil üzerinden üretilen ortak bir semboller dünyasının -Öteki’nin- tecrübe edilişiyle irtibatlıdır. Milliyetçiliğin psikolojik bağlamına yapılan vurgu, etnik aidiyetin nasıl olup da bu denli kuvvetli bir siyasal bağa dönüştüğü sorusuna da yanıt arar (Calhoun, 1997; Alter, 1994; Brubaker, 1992, 2007). Milliyetçiliğin söylemsel çerçevesi, gündelik olarak işlevselleşen etnokültürel aidiyet biçimlerine ve bunlardan üretilen bir sembolizmler bütününe işaret eder. Bu açıdan, milletin sembolik olarak tasavvuru, salt yapısal belirleyicilerden değil, öznenin gündelik hayatına ilişkin rutinlerden de beslenir (Billig, 1988). Bu çerçevede, milliyetçiliğin, nasıl olup da, gündelik söylem üzerinden yeniden üretilebildiği sorusunun yanıtı, bizatihi, milliyetçiliğin sıradan rutinler üzerinden işlevselleşen bağlamında aranır (Billig, 2002). Modern öznenin gündelik hayatı, bireyleşmenin içinde tecessüm ettiği, söylemsel bir alagmatiğin konusudur.
3. Milliyetçilik, Etnisite ve Ontolojik Kriz
Milliyetçilik ve etnisite ilişkisi; milletin algı, tasavvur ve sembolizmine ilişkin varoluşsal bir aidiyet meselesi olarak okunabilir. Söz konusu varoluşsal aidiyet sentaksı, ilk olarak, kendilik (ipseity) ile kimliğe dayalı aynılığın (idem) diyalektik plastisitesine dayanır. Milli kimlik, bu sentaksın tecessüm ettiği, mekânzamansal (spatiotemporal) bir konumlanma meselesi olarak öne çıkar (Kristeva, 1981, 1993; Bhabha 1992). Milliyetçilik ve etnisite ilişkisi, dünyanın tecrübesinin içkin ve özgül niteliğini kurucudur. İkinci olarak, milliyetçilik ve etnisite ilişkisi, güç ve iktidarın tanımıyla da doğrudan irtibatlıdır. Özellikle, azınlık milliyetçilikleri ve ayrılıkçı hareketlerin etnisite meselesini ele alışları, bu nedenle, içkin bir aidiyet biçimini varoluşsal bir milli kimliğe dönüştürme önceliğini taşır. Ancak bu öncelik, ontolojik kriz patolojileriyle irtibatlı, kırılgan bir sonuç doğurur. Bu bağlamda, örneğin, kimlik üzerinden sabitlenen mekân ve hafıza sıkışmasındaki herhangi bir kırılma, milli aidiyeti ve millet tarifini ontolojik ve mnemoteknik bir krize sürükler.
Millet tarifinin ontolojik bir aidiyet kırılmasına konu olması, en açık haliyle, azınlık ve diaspora milliyetçiliklerinde karşımıza çıkar. Sömürgecilik ve sonrasına yönelik milliyetçi yazın da, söz konusu kırılmanın şiddetle tecrübe edildiği bir diğer örnektir. Genelde milliyetçilik, özelde ise, azınlık ve diaspora milliyetçilikleri bahsinde; mekân ve yaşayan hafıza arasındaki ilişki, üzerinde önemle düşünülmesi gereken bir noktadır (Moore, 2001a). Kimliksel bağlamın kuruculuğu nedeniyle; azınlık meselesi, etnik aidiyetin kurucu önem taşıdığı, giderek evrensel bir nitelik kazanmaya başlayan bir konudur (Kymlicka, 2005: 116). Milletin tarifi açısından belirginleşen bu dönüşüm, normatif milliyetçilik teorisini ortaya çıkaran ontopolojik ve mnemoteknik krizin sonucudur. Bu noktada, özellikle devlet kurma amacına yönelen azınlık milliyetçiliklerinin, sözü edilen krizin patolojik izler yaratacak derinlikte tecrübe edildiği hareketler olarak tarif edilmesi mümkündür. Gaston Miron’un Québec referandumunda ayrılık kararının reddedilmesi sonrasında kaleme aldığı şu ifade, varoluşsal krizin ontopolojik ve mnemoteknik vasfının, nasıl olup da kitlesel bir bedene bürünme ve yeniden doğuş seremonisine dönüşebildiğini de gözler önüne serer: “Bir gün kendi doğuşuma evet demiş olacağım” (Pask, 2001: 37).
Milliyetçilik ve etnisite ilişkisine konu olan ontolojik kriz, aynı zamanda, bir yoksunluk hezeyanı (delirium) olarak tecrübe edilir (Lacan, 1988: 167; Kristeva, 1982: 81). Bu hezeyan hali, kimliğe dair evrensel niteliğin, kapsadığı varsayılan özgül bağlamda karşılık bulamaması olarak tarif edilebilir. Özgüllük ile evrensellik arasındaki bu kırılma, diaspora milliyetçiliklerinde öne çıkan, milli aidiyete ilişkin bir sıkışmaya tekabül eder. Nitekim, özellikle diaspora milliyetçilikleri açısından milli aidiyet, belirleyici bir “kurucu ilkçilik” üzerinden işlevselleşir (Suny, 2001, 866). Ne var ki, bu husus, mekânzamansal bir kırılmanın dışa vurumunu da ifade eder (Anthias, 1998; Lotfalian, 1996). Burada, bir yandan varoluşsal bir bağlılık esası güdülür. Böylece; kayıp vatan ve kayıp zaman, özgül birer aidiyet bağlamına dönüşür. Diğer yandan, hali hazırda bağlı bulunulan statü biçimini vurgulayan yurttaşlığa dayalı milliyet bağı, yoksunluk hezeyanını derinleştiren, melankolik damarı sürekli olarak kanatan bir işlev görür. Gerek diaspora, gerekse de azınlık milliyetçiliği, mekânzamansal kırılmadan beslenen ontopolojik ve mnemoteknik bir krizin ve yoksunluk hezeyanının izlerini kuvvetle barındırır. Bu haliyle, hem azınlık hem de diaspora milliyetçiliğine konu olan millet tarifi, daima, bölünmüş bir mekân melankolizmi ve parçalanmış bir hafıza travması içerir.
Ontopolojik ve mnemoteknik krizin derinden tecrübe edildiği bir diğer örnek de, sömürgecilik meselesinde su yüzüne çıkar.[14] Sömürgecilik ve tarih ilişkisi, ontolojik krizin mnemoteknik çerçevesini belirler. Bu nokta, mekânın yitirildiği bir durumda, milli hafızanın bölünmesinden kaynaklanan bir krize işaret eder (Anderson, 2005). Bu hafıza kırılması, örneğin Chaterjee’ye göre (2004), “materyal” ve “ruhsal/kültürel” alanlar arasındaki ayrışma zorunluluğu ile irtibatlıdır. Sömürgeleştirilenin, sömürgeleştirenin tekniğini alırken, kültürel olarak ondan ayrışma ihtiyacı bu durumu açıklar. Sömürgecilik sonrasına dair yazın üzerinden ele alınışı itibariyle; etnos ve milliyet ilişkisi, mekânzamansal bir güç döngüsünün nasıl olup da hakim bir meta-anlatıya dönüşebildiğini ve varoluşsal bir taklit (mimicry) sarmalı içinde kamufle olabildiğini gösterir (Anderson, 1998; Fanon 2004; Bhabha 1984; Duara, 2004; Simpson, 2007). Bu durum, Öteki’nin mnemoteknik açıdan homojenleştirilmiş bir zamansallığa sıkıştırılması ve mekânın metonomik olarak tasavvur edilmiş bir sembolizmin izdüşümüne dönüşmesi sonucunu doğurur.
Milletin tarihsel mekânzamansallığı, milliyetçilik ve etnisite ilişkisinin ontolojik vasfına dair önemli bir tartışmanın konusudur. Millet ve tarih ilişkisi; zamanın tecrübe edilişine ilişkin olarak, modernleşmeyle birlikte ortaya çıkan köklü bir dönüşümden bağımsız değildir. Buna bağlı olarak, milliyetçilik, eşzamanlılık üzerinden tanımlanan bir aidiyet ve birliktelik tecrübesini işlevsel kılar (Anderson, 1991: 24-25; Bhabha, 2007: 226-229; Taylor, 1997: 38). Bu açıdan milli hafıza, tarihte yaşar. Tarih, milli hafızanın, yalnızca geçmişten gelen kaynağı değil, aynı zamanda, geleceğe bükülen taşıyıcısıdır. Bu nedenle, mevcudiyet metafiziğinin ifadesi olan modern özne tarifi, millete atfedilen bu zamansallık tasviri üzerinde yükselir. Bu noktada, milleti “modern bir Janus”’a benzeten Tom Nairn (1997), Janus’un her iki yüzünün de çelişkili bir zamansal belirlenime dayandığını belirtir. Janus’un bir yüzünü, içkin bir aidiyetin kök salma ihtiyacınca belirlenen geçmişe-yönelim olarak tarihsel bir ilkçilik; diğer yüzünü ise, geleceğe-yönelim içinde zuhur eden kitlesel bir umut, tasa ve kader birliği algısı belirler. Dünyanın, geçmiş ve geleceğin şimdiki anlar üzerinden sabitlendiği modernlere özgü bir eşzamanlılık üzerinden tecrübesi, milliyetçi mekânzamansallığın özgüllük ve evrenselliği bağlayan diyalektik plastisitesini kurucudur.
Geçmişle kurulan nostaljik veya melankolik teması şimdiliğin eşzamanlı tecrübesiyle ören milli hafıza ve milletin ortak kaderini resmeden ilerlemeci bir gelecek nosyonu, milletliğin zamansal bütünlüğüne işaret eder. Bu zamansallık algısı, mnemoteknik ve mekânsal bir yerleşiklik sembolizmiyle tamamlanır. Öyle ki, özgül ve içkin bir aidiyet belirleyicisi olarak etnokültürel bağı, milletin hafıza direği haline getiren, yalnızca milli tarih değil, aynı zamanda, bu tarihe uygun biçimde kodlanan bir birlikte-varoluş ve kapsayıcı milli ontopolojidir.[15] Milletin mekânzamansallığı, milliyetçilik ve etnisite ilişkisinin ontopolojik vasfını belirler (Derrida, 1992b; Bennington, 1990; Cheah, 2003). Bu nokta, bir yandan, milletin ontolojik aksiyomuna; diğer yandan ise, bu aksiyomun üzerinde gerçekleştiği milli topoi ile kurulan ilişkiye işaret eder. Milli mekânla kurulan ontolojik irtibat, öncelikle, etnik bir aidiyet bağlamı üzerinden sabitlenen bir hısımlık ve/ya ilkçilik üzerinden tarihsel bir kabul görür (Grosby, 2005, 2007). Diğer yandan, mekânın ontolojik tasavvuru, aynı zamanda moderniteye özgü bir siyasal konumlanış algısı ve bu algının temsili biçimlere dönüşmesi zorunluluğu ile örtüşür (Guibernau, 1996b). Bu nokta, ulus-devlet’i ontopolojik bağlamı içinde ele almayı mümkün kılar. Siyasal mekânın, göreli bir aidiyet biçiminin ilkçi bir tarihselleştirmeye tabii tutulmasıyla olduğu kadar, ancak devlet eliyle işlevselleşmesi mümkün görülen temelci bir yurttaşlığa dayalı kamu talebiyle ilişkilenmesi de milliyetçiliğe ilişkin normatif bağlamı tartışmaya açar.
4. Milliyetçilik ve Etnisite İlişkisinin Normatif Bağlamı
Milliyetçilik ve etnisite ilişkisinin normatif bağlamı, aidiyetin özgül ve evrensel çerçevesine ilişkin kapsamlı bir tartışmanın konusudur. Bu açıdan milliyetçilik ve etnisite ilişkisi, öncelikle, özgüllük ve evrensellik ilişkisinin normatif eksenini belirleyen Hegelyen tanınma (Anerkennung) ve karşılıklılık kavramları üzerinden okunabilir. Tanınmaya konu normatif çerçeve, kimliğe ilişkin özgül içkinlik ile evrensel aşkınlık arasındaki irtibatın plastik vasfında somutlaşır. Millet olarak tanınma; kendi ile öteki, özgül ile evrensel, içkin ile aşkın arasındaki diyalektik ilişkiden beslenir. Bu nedenle, milletin normatif olarak nasıl tarif edileceğine yönelik herhangi bir tartışma, aidiyetin özgüllük ve evrensellik arasında gidip gelen yapısına ilişkin kimi sorulara cevap vermeyi gerekli kılar (Canovan, 1998). Milliyetçilik ve etnisite ilişkisinin normatif bağlamı, milletin ontolojik sınırlarının nasıl tarif ve tayin edileceğine yönelik kimlik, farklılık ve tanınma merkezli tartışmalarda su yüzüne çıkar.
Bu noktada öne çıkan ilk tartışma konusu, cinsiyet temellidir. Kadının milliyetçilik teorilerindeki yeri, özcülük tartışmasının her an alevlenmeye hazır olduğu bir mecradır (Yuval-Davis, 2011). Milliyetçi söylemde kadın, maternal yüceliğin aktüel faillik öznesidir. Kadın, sağlıklı ve dinç nesillerin yaratıcısı ve ailenin sorumluluk sahibi taşıyıcısını ifade eder (Mohanty, 1991). Milliyetçi söylemde, kadına yüklenen maternal vasıf, aynı zamanda, nesiller arası aktarımın hayatiliği ile ilgilidir. Nitekim kadın, milletin hem pisişik hem de kolektif olarak zuhur ettiği birleşik ortamlarla kurulan irtibatı, fiziken olduğu kadar, mnemoteknik açıdan da mümkün kılar. Kadın, bu açıdan, milliyetçi ihtimamın (care) sürekli taşıyıcısı olarak belirir. Bir ihtimam öznesi olarak kadın, bedeniyle millete vücut verir. Bu milli tecessüm hali, Cynthia Enloe’ye (1989: 44) göre, maskülenize edilmiş bir “hafıza”, “aşağılanma” ve “umut” döngüsü içinde gerçekleşir. Diğer yandan kadın, milliyetin varoluşsal taşıyıcısı olarak öne çıkar (Anthias ve Yuval-Davis, 1992; Sharp, 1996). Bu varoluşsal dinamik, eklektik bir aidiyet ve mevcudiyet hali olarak tezahür eder.
Milliyetçilik, topluluğu oluşturanların öz-ilkçiliğinden türer. Bu açıdan, milliyetçilik, etnokültürel bağlamı solipsistik bir temele dönüştüren bir özcülük biçimi sunar. Milliyetçilik, kendi öz tanımı karşısında yükselebilecek alternatif özgüllük bağlamları karşısında mesafelidir. Bu mesafe nedeniyle, her ne kadar, söylemsel açıdan “milletin sembolik taşıyıcısı” olarak kabul görse de, kadın, milli failliğin doğrudan belirleyicisi değildir (McClintock, 1993: 62). Bu nokta, özcü bir biriciklikle irtibatlandırılıp cinsiyetçi bir sosyo-politik bağlam üzerinden okunabilir (McClintock, 1995: 352). Bu yüzden, milliyetçiliğin maskülenize edilmiş bir söylemi ve cinsiyetçi bir pragmatizmi işlevselleştirdiği tespiti, kadın ve milliyetçilik ilişkisi üzerinde yoğunlaşan çalışmaların sıkça mutabık kaldıkları bir konudur (Kandiyoti, 1991; Yuval-Davis, 1997; Anthias, 1992). Milliyetçiliğin cinsiyet bağlamı, özgüllük tartışmalarının yanı sıra, temelcilik[16] meselesi itibariyle de dikkat çekilen bir noktadır (Sharp, 1996; Walby, 1992). Bu temelci çerçeve itibariyle milliyetçilik, hipotetik bir irade ilkesine ve eşit saygı politikasına bağlanır. Bu açıdan, cinsiyet; evrensel ve soyut bir aidiyet kategorisi olarak yurttaşlık statüsünde hipotetik biçimde eşitlenebilmek üzere, normatif olarak aşılması, kamusallığın ve siyasal olan’ın dışına taşınması öngörülen bir özgüllük biçimidir.
Milliyetçilik ve etnisite ilişkisinin normatif bağlamını belirleyen bir diğer kimlik tarifi, cinselliğe dayalı aidiyet biçimleri üzerinden okunabilir. Etnisitenin ait olduğu özgül bağlam, normatif teorik perspektifte genişleyerek cinselliği merkez alan kimlik biçimlerini de içine alır. Söz konusu normatif genişlemenin etkisiyle; örneğin, çokkültürcülük, cinsellik merkezli kimliksel belirlenimleri de kapsamaya başlamıştır (Kymlicka, 1998). Queer teorinin yükselişi, genelde heteroseksizm ve homofobiyle özdeşleştirilen milliyetçiliğin ve tekil bir homojen aidiyet önermesi olarak görülen milliyet prensibinin özgün bir mecradan değerlendirilmesini mümkün kılmıştır (Sedgwick, 1992; Berlant ve Freeman, 1992; Walker, 1996). Özellikle, Sessiz Devrim sırasında Québec milliyetçiliğinin eşcinsel hareketle yakın teması, milletin tasavvur ediliş biçimlerinin cinsel çoğulculukla uyuşabileceğini gösterdi (Stychin, 1997: 6). Bununla birlikte, aynı dönemde, queer millet tartışmasının doğrudan doğruya nominalizm meselesine bağlandığı tespiti de giderek öne çıktı (Jenson, 1993). Bu açıdan, Fransız postyapısalcılığı ile Lacanyen psikanalizin etkisi altındaki queer milliyetçilik, kurumsallaşmış heteroseksüelizmi reddettiği gibi, birleşik bir eşcinselliğe karşı bir itiraz da geliştirdi (Rankin, 2000). Bu nedenle, queer millet; aşkın, evrensel ve soyut bir dayanak üzerinden tanımlanmadığı ölçüde, çoğunlukla, göreli bir aidiyet bağlamına ve nominal bir tarife ait sayıldı.
Milliyetçilik etnisite ilişkisinin normatif bağlamı açısından öne çıkan bir diğer aidiyet temeli de dindir. Milliyetçiliğin mekânzamansal ve etnokültürel bağlamı, dinin varoluşsal tasavvur biçimleriyle örtüşür (Anderson, 2001: 38; Armstrong, 2004: 16). Dinin, milletlik ve etnisite ilişkisi açısından taşıdığı önem, milletlerin tarihselliği tartışmasına olduğu kadar, milletin evrenselliği meselesine de bağlanır. Özellikle, ortaçağcı okumalar, milletin ilk ortaya çıkışını 16. yüz yılın ilk yarısına götürürken dini reformasyonun rolünü vurgular (Greenfeld, 1995; Llobera, 2005). Bununla birlikte, tarihsel evrimi içinde; milletlik, dini aidiyeti ikame eden bir topluluk tahayyülü içerir (Hayes, 1948). Bu tahayyül, örneğin “seçilmiş halk” ifadesinde olduğu gibi; dini, bizatihi milliyet tanımının içinde tutmaya devam edebilir (Hastings, 1997; Smith 2003). En genel haliyle, din, milliyetçi bir metamorfozun konusu olmuştur. Llobora’ya (1996) göre, milliyetçilik, dinsel tasavvur ve sembolizm dünyasını devşiren, evrenselliğini bu devşirdiği temelden alan bir düşüncedir. Bu nokta, modern siyasal topluluk fikrinin, yurttaşlığa dayalı kamu idealinin ve millet üzerinden tanımlanmış demosun; normatif bir tarafsızlık vurgusu üzerinden meşrulaştırılmasını getirir (Young, 1990: 103). Din ve milliyetçilik ilişkisi, modern zamanlarda iyiden iyiye yerleşen bir ikame sistematiği barındırır (Anderson, 1991: 11-12). Bu açıdan, milliyetçilik, dini aidiyetin kutsal bağlamını seküler bir dönüşüme tabii tutmuştur. Milliyetçilik tarafından yalnızca siyasal olarak değil, kültürel olarak da yüceleştirilen millet, böylece, yarı-kutsal bir mahiyet kazanmış ve modern zamanların seküler tanrısı olarak ifade bulmuştur (Llobera, 1996: 221). Bu nokta, milliyetçiliğin konusu olan özgül ve evrensel arasındaki diyalektiğin plastik vasfını gösterir. Din; milliyet fikrine konu olan özgül ve içkin bir özün, aşkın ve soyut bir temele eklemlenerek evrensel bir kategorik dayanağa dönüşmesi açısından önem taşır.
Millet, milliyet ve milletliğin tarifinde ırka atfedilen önem, milliyetçilik etnisite ilişkisinin normatif çerçevesi açısından önem taşıyan bir başka zemin sunar. Irk, millet ve halk kavramları, özellikle 19. yüz yıl boyunca birbirlerini karşılayan anlamlara sahip olmuş ve zaman zaman birbirlerinin yerine kullanılmıştır (Hewitson, 2006: 317). Bu noktayı belirleyen temel dinamik, millet ve ırk üzerinden tanımlanan ve topluluğa atfedilen “doğal” karakter olmuştur. Etienne Balibar’a göre (1996: 141), ırk ve dil kavramları, tarihsel olarak varlığını idame ettiren kitlelere “doğa” atfetmenin ve böylece süregiden bir varoluşsal anlam yüklemenin iki temel biçimini ifade eder. Irkın gerek tarihsel, gerekse de normatif tarife konu olan anlamı, genellikle, milliyetçiliğin işlevi üzerinden okunur. Örneğin, Nairn (1997) ırkçılığın, milliyetçiliğin aşırı bir ucu olduğu yorumunu ortaya koyar. Buna karşın, Anderson (1991), milliyetçiliğin ve milliyet algısının tarihsel bağlamı ile biyolojik nitelik arasında fark gözetir. Jenerik bir biyo-politikten ziyade, milliyetçilik, kültürel bir belirlenime dönüşen, varoluşsal bir aidiyet bağlamı üzerinden işlevselleşir. Varoluşa ilişkin mekânzamansal bir tarif imkanı sunması, milliyetçiliğin hakim bir kültürel belirlenimi sürekli olarak yeniden üretebilme kabiliyetini gösterir. Bu nedenle, örneğin, Smith (1991) milliyetçiliği öncelikli olarak kültürel bir doktrin olarak tarif eder (40). Guibernau (1996a) ise, milliyetçilik ve ırkçılık arasındaki farktan hareketle, milliyetçiliğin kültürel rolünü vurgularken, ırkçılığın belirli hakların ortadan kaldırılmasına yönelik bağlamını ayrıştırır. Buna karşın, Jenkins’e (1997: 74-76) göre, hem milliyetçilik hem de ırkçılık, birer etnik kimliktenim meselesidir. Kültürel ve biyolojik oryantasyon farkı, milliyetçilik ve ırkçılığın birbirlerinden ayrılmalarını mümkün kılar.
Milliyetçilik, etnokültürel özgüllüğü daimi ve kurucu sayan bir düşünce, ontopoloji ve söylem biçimidir. Özgüllük meselesi, milliyetçiliğin tasavvur ve sembolizmle irtibatını gündeme getirir. Söylem ve anlatı olarak millet, yalnızca topluluğa dair kolektif bir ortaklık şemsiyesini değil, aynı zamanda öznel bir tecrübeyi, bireysel kimliğin pisişik bağlamını belirleyici psikolojik bir dayanağı ifade eder (Calhoun, 1997: 22). Pisişik ve kolektif bireyleşmenin alagmatik yapısı; yalnızca algı ve tasavvurlar üzerinden değil, aynı zamanda, dünyanın öznel tecrübesinin anlatısal ve söylemsel vasfında zuhur eder. Bu nedenle, milletliğin söylemsel karakteri, dünyanın anlatısal tecrübesinde ifade bulur (Bhabha, 2004a, 2004b; Balakrishnan, 1995). Söz konusu anlatısal tecrübe bağlamında milli kimlik, “icrai bir ilke” vazifesi görür (Duara, 1996: 163).
Dil, eğitim ve kültür, milletliğin söylemsel yayılmasının öznel ve kitlesel saç ayaklarını oluşturur. Milliyetçilik; birlikte-varoluşa dair özgül bağlamı, milli dil üzerinden işlev gören evrensel bir söylemsel çerçeve haline getirir. Böylece, meta-milliyet tahayyülü, bir yandan, özneyi söylemsel olarak düzenleyen bir anlatıya dönüşürken (Cohen, 1996: 811); diğer yandan, kendi kaderini belirleme yetkinliğini haiz bir siyasal öznenin belirlenim ilkesini temellendirir (Miller, 2007: 126). Bununla birlikte, milliyetçiliğin meta- anlatısal çerçevesi; aynı etnisite gibi, beden üzerinden ifade bulan, özneyi ortak bir aidiyet bağının daimi kuruculuğuna referansla tanımlayan bir tecrübe aracılığıyla, yani, dilin belirleyiciliği üzerinden şekillenir (Fishman, 1996a: 64). Milletliğin tasavvur edilişi, ancak söylem ve dil üzerinden sembolik bir etki doğurur. Sözü edilen sembolizm, modern bir inşa paradigmasının konusu olduğu gibi -milli eğitim, milli dil, milli kültür aracılığıyla- gündelik pratiklerde, rutinlerde ve tesadüfü sıradanlıklarda da ortaya çıkabilir. Meta- milliyet tahayyülü ile banal milliyetçiliğin sembolik dili, milletin söylemsel olarak inşa edilişini besleyen iki ana damardır (Billig, 2002). Bu açından, etnisite ve milliyetçilik ilişkisi, bir yandan varoluşsal bir aidiyet bağlamına, diğer yandan ise, hem fikri hem de tecrübeye dayalı bir belirlenime işaret eder (Fishman, 1996a, 1996b).
Milliyetçilik, tasavvur ve sembolizm üzerinden işleyen bir söylem ve meta-anlatı olarak tanımlanabilir (Bell, 2003: 22). Bir söylem biçimi olarak milliyetçilik, milletlerin üzerinden tasavvur edileceği aidiyet vasfının tayininde belirleyici rol oynar (Day ve Thompson, 2004: 101). Bununla birlikte, milletin tasavvur ediliş biçiminin evrensel bir modele indirgenmesi güçtür. Lacanyen bir ifadeyle belirtmek gerekirse; tasavvur edilen cemaat, imgesel olarak varlığını sürdürmekle kalmaz, küçük öteki olarak imgeselleşen bir öznellik alanından, büyük Öteki olan dil’in alanına sembolik olarak nüfuz edilmesiyle, gerçeklik algısı yaratmaya ve her daim gerçekmiş gibi görülmeye başlar. Bu nokta, esasen, içsel ilkçiliğin imgesel ve sembolik çehresini verdiği gibi, milliyetin de, her daim düzenleyici bir varoluşsal gerçek olarak kodlanmasını sağlar. Milliyetçiliğin “rüya-patolojileri” olarak ifade edilen tasavvur halleri ile “mit makinesi” olarak görülen sembolizmler bütünü arasındaki ilişki, tam da bu nedenle kurucudur (Nairn, 1968: 4 ve 8).
Milliyetçiliğin rutinleşerek gündelik söylem ve pratikler üzerinden yeniden üretimi, Renan (1996) tarafından altı çizilen “gündelik plebisit”in ikili yapısı ile ilişkilidir. Söz konusu gündelik belirlenim, bir yandan, aidiyetin mekânzamansal tecrübesini belirleyen ve gündelik rutinleri söylemsel olarak ören bir habitus ile ilişkilenir (Bourdieu, 1989, 1991) Milliyetçilik, söylemin sembolik gücü üzerinden yeniden üretilir. Milliyetçiliğin gündelik temsilleriyle özdeşleştirilen Renangil siyasal onay meselesi, hipotetik bir plebisitin gündelik kaynağı olarak görülen rızaya ilişkin normatif tartışmalara da temel oluşturur. Bu çerçevede, ilk olarak, liberal milliyetçilik, etnokültürel özgüllük bağlamının normatif olarak aşıldığı bir model olarak öngörülür (Tamir, 1993). İkinci olarak, normatif siyaset teorisi ile eklemlenen yaklaşımlar; etnik ve kültürel farklılıkların tanınması meselesinin nasıl ele alınacağı ve demos ’un nasıl tarif edileceği sorularına odaklanır. Bu nokta, etnik ve yurttaşlığa dayalı millet tarifleri arasındaki kırılgan ilişkiyi tamire girişen okumalar için belirleyicidir (Schnapper 1998a, 1998b). Bu çerçevede, etnisite ve milliyetçilik ilişkisinin normatif bağlamı, kültürel çoğulculuk ve/ya etnokültürel süreklilik üzerinden olduğu gibi; kurumsal tanınma, adil muamele ve hatta ayrılma hakkına ilişkin normatif düzenlemeler ve prosedürler ekseninde de değerlendirilir (Kymlicka, 2001; Moore, 2001b; Nielsen, 1998; Miller, 1999, 2000).
Sonuç
Etnisite ve milliyetçilik ilişkisi, özgüllük üzerinden tarif edilegelen ve neredeyse aksiyomatik bir bağlamla özdeşleştirilen bir aidiyet meselesi olarak karşımıza çıkar. Gerek etnisite, gerekse de milliyetçilik teorileri, bu ilişkiyi, Kartezyen ikileştirme mantığı üzerinden okumaya meyillidir. Buna mukabil, siyasal ve sosyal araştırmaların son çeyrek yüz yılı, paradigmatik ve pozitivist argümantasyonların gerilediği, meta-analizlerin giderek geçerliliğini yitirdiği bir dönemi ifade eder. Söz konusu dönüşümün, etnisite ve milliyetçilik ilişkisinin analizi açısından da dikkate değer bir değişimi beraberinde getirdiği söylenebilir.
Günümüzde, milliyetçilik ve etnisite ilişkisinin, klasik çalışmalardan ayrı bir düzlemde, üç temel konu üzerinden ele alındığını söylemek mümkün. Bu çerçevede, ilk olarak, milletlerin modernliği meselesi, temel bir itiraza konu oluyor. Milliyetçilik ve etnisite ilişkisini belirleyen aidiyet dinamikleri, modernite öncesi aidiyet biçimlerinin özgül kimliksel bağlamı ihmal edilmeden ele alınıyor. Böylece, süregelişçiliğe yatkın olan etno-sembolcü ve ortaçağcı okumalara, giderek, yeni çalışmalar ekleniyor. Millet mefhumunun özgül bağlamının modern öncesi zamanlara uzanan belirleyiciliği üzerinde durulması, milliyetçiliğin yeni bir yordamla ele alınmasını da beraberinde getiriyor. Bu nokta, bir yandan, süregelişçilik ile ilkçiliğin birbirlerine karıştığı bir epistemik sakıncayı barındırırken, diğer yandan, aidiyet meselesinin modern öncesi dönemlere uzanan temellerine ışık tutuyor.
İkinci olarak, milliyetçilik ve etnisite ilişkisi, normatif siyaset teorisinin öncelikli gündem maddelerinden birisi haline gelmiş bulunuyor. Bu açıdan etnisite, nominalizme konu olan kültürel bağlamı üzerinden okunurken; milliyetçilik, kategorik ve prosedürel mahiyeti nispetinde inceleniyor. Bu haliyle; milliyetçilik ve etnisite ilişkisi, tanınma politikası ve çokkültürcülük okumaları ile daha fazla eklemleniyor. Diğer yandan, normatif milliyetçilik teorisinin gelişmesi ile birlikte, etnisite ve milliyetçilik ilişkisi, özellikle siyasal mekân, müdahalecilik veya ayrılıkçılık tartışmaları açısından da belirleyici bir mesele haline gelmiş bulunuyor. Söz konusu tartışmaların ayırt edici özelliği ise; aidiyetin diyalektik ve alagmatik vasfının tartışılmasından ziyade, özellikle, hakkaniyet ve adalet meselelerinin milliyetçilik ve etnisite okumalarına dahil edilmesi olarak göze çarpıyor.
Son olarak, milliyetçilik ve etnisite ilişkisinin, aidiyete ilişkin tasavvur dinamikleri üzerinden yeniden okunduğunu söylemek mümkün görünüyor. Bu çerçevede etnisite, millet tarifi açısından belirleyici sayılmaya devam ederken; milliyetçilik, eleştirel bir okumayla, milletin nominal öneminden ayırt ediliyor. Bu noktada tartışma, milliyetçilikten arındırılmış bir millet tarifinin mümkün olup olmadığı sorusu ekseninde cereyan ediyor. Milletin tarifi meselesine ilişkin olarak; giderek artan biçimde, etnik ve yurttaşlığa dayalı bağlamların Janus-yüzlü karşıtlığının ötesine taşınan, sınıflandırmaya mesafeli, eleştirel bir araştırma temayülü ortaya çıkıyor.
Milliyetçilik ve etnisite ilişkisi, henüz, fenomenolojik bir araştırma konusu haline gelebilmiş değil. Her ne kadar, son dönemde ortaya konulan çalışmalar, klasik milliyetçilik teorilerinin nüfuz alanından ayrılmaya meyilli görünseler de; milliyetçilik ve etnisite ilişkisinin, aidiyetin hermeneutik ve/ya alagmatik vasfı üzerinden değerlendirilmesine sık rastlanmıyor. Her ne kadar, açıklamanın yerine anlamayı, sınıflandırmanın yerine yorumu, cevabın yerine soruyu koyan hermeneutik bir okuma meyli henüz ufukta belirmiş değilse de; yine de, klasik okumaların epistemik krizini hazırlayan Kartezyen ikileştirme mantığından sıyrılma temayülünün giderek yaygınlaşması, etnisite ve milliyetçilik çalışmalarının geleceğini belirleme potansiyeli taşıyor.
Kaynakça
Alter, Peter (1994), Nationalism (London: Edward Arnold).
Anderson, Benedict (1991), Imagined Communities: Reflections on the Origin and Spread of Nationalism (New York: Verso).
Anderson, Benedict (1998), The Spectre of Comparisons: Nationalism, Southeast Asia, and the World (London: Verso).
Anderson, Benedict (2001), “Western Nationalism and Eastern Nationalism: Is there a Difference that Matters?” New Left Review, 9: 31-42.
Anderson, Benedict (2005), Under Three Flags: Anarchism and the Anti-colonial Imagination (London: Verso).
Anthias, Floya (1992), Ethnicity, Class, Gender and Migration: Greek Cypriots in Britain (Aldershot: Avebury).
Anthias, Floya (1998), “Evaluating Diaspora: Beyond Ethnicity?” Sociology, 32(3): 557-580.
Anthias, Floya and Nira Yuval-Davis (1992), Racialized Boundaries: Race, Nation, Gender, Colour and Class and the Anti-Racist Struggle (New York: Routledge).
Armstrong, John A. (1982), Nations Before Nationalism (Chapel Hill: University of North Carolina Press).
Armstrong, John A. (2004), “Definitions, Periodization, and Prospects for the Longue Durée,” Nations and Nationalism, 10(1/2): 9-18.
Balakrishnan, Gopal (1995), “The national imagination,” New Left Review, 211: 56-69.
Balibar, Etienne (1996), “The Nation Form: History and Ideology,” Eley Geoff ve Suny, Ronald G. (eds.), Becoming National: A Reader (Oxford: Oxford University Press): 132-149.
Banton, Michael P. (1983), Racial and Ethnic Competition (Cambridge: Cambridge University Press).
Banton, Michael (2007), “Max Weber on ‘Ethnic Communities’: A Critique,” Nations and Nationalism, 13 (1): 19-35.
Barth, Fredrik. (ed.) (1998); Ethnic Groups and Boundaries: The Social Organization of Culture Difference (Long Grove, Illinois: Waveland Press).
Bell, David A. (2003), The Cult of the Nation in France: Inventing Nationalism, 1680-1800 (Cambridge: Harvard University Press).
Bennington, Geoffrey (1990), “Postal Politics and the Institution of the Nation,” Homi K. Bhabha (ed.) Nation and Narration, (New York: Routledge): 121-37
Berlant, Lauren ve Freeman, Elizabeth (1992), “Queer Nationality,” Boundary 2, Spring: 149-180.
Bhabha, Homi K. (1984), “Of Mimicry and Man: The Ambivalence of Colonial Discourse,” October, 28: 125-133.
Bhabha, Homi K. (1992), “The World and the Home,” Social Text, 31/32: 141-153.
Bhabha, Homi K. (2004a), “Introduction: Narrating the Nation,” Homi K. Bhabha (ed.), Nation and Narration (London: Routledge): 1-7.
Bhabha, Homi K. (2004b), “DissemiNation: Time, Narrative and the Margins of the Modern Nation,” Homi K. Bhabha (ed.), Nation and Narration (London: Routledge): 291-322.
Bhabha, Homi K. (2007), The Location of Culture (London: Routledge).
Billig, Michael (1988), Ideological Dilemmas: A Social Psychology of Everyday Understanding (London: Sage).
Billig, Michael (1999), Freudian Repression: Conversation Creating the Unconscious (Cambridge: Cambridge University Press).
Billig, Michael (2002), Banal Nationalism, London: Sage.
Bourdieu, Pierre (1989), “Social Space and Symbolic Power,” Sociological Theory, 7(1): 14-25.
Bourdieu, Pierre (1991), Language and Symbolic Power (Cambridge: Harvard University Press).
Brass, Paul (1985), Ethnic Groups and the State (London: Croom Helm).
Brass, Paul (1991), Ethnicity and Nationalism: Theory and Comparison (Newbury Park: Sage).
Breuilly, John (1993), Nationalism and the State (Chicago: University of Chicago Press).
Breuilly, John (1996), “Reflections on Nationalism,” Stuart Woolf (ed.), Nationalism in Europe 1815 to Present: A Reader, (London: Routledge): 137-154.
Breuilly, John (2005), “Dating the nation: How old is an old nation?” Ichijo, Atsuko ve Uzelac, Gordana (eds.), When is the Nation? Towards an Understanding of Theories of Nationalism (London: Routledge): 15-39.
Brubaker, Rogers (1992), Citizenship and Nationhood in France and Germany (Cambridge: Harvard University Press).
Brubaker, Rogers (1998), “Myths and Misconceptions in the Study of Nationalism,” Moore, Margaret (ed.), National Self-determination and Secession (Oxford: Oxford University Press): 233-265.
Brubaker, Rogers (2006), Ethnicity without Groups (Cambridge: Cambridge University Press).
Brubaker, Rogers (2007), Nationalism Reframed: Nationhood and the National Question in the New Europe (Cambridge: Cambridge University Press).
Butler, Judith ve Spivak, Gayatri C. (2007), Who Signs the Nation-state? Language, Politics, Belonging (Calcutta: Seagull).
Calhoun, Craig (1993), “Nationalism and Ethnicity,” Annual Review of Sociology, 19: 211-239.
Calhoun, Craig (1997), Nationalism (Minneapolis: University of Minnesota Press).
Canovan, Margaret (1998), Nationhood and Political Theory (Cheltenham: Edward Elgar).
Chatterjee, Partha (1993), The Nation and its Fragments: Colonial and Postcolonial Histories (Princeton: Princeton University Press).
Chatterjee, Partha (2004), Nationalist Thought and the Colonial World: A Derivative Discourse (Minneapolis: University of Minnesota Press).
Cheah, Pheng (2003), Spectral Nationality: Passages of Freedom from Kant to Postcolonial Literatures of Liberation (New York: Columbia University Press).
Cohen, Abner (1969), Custom and Politics in Urban Africa: A Study of Hausa Migrants in Yoruba Towns (Berkeley: University of California Press).
Cohen, Anthony P. (1996), “Personal Nationalism: A Scottish View of Some Rites, Rights, and Wrongs,” American Ethnologist, 23(4): 802-815.
Cohen, Robin (1999), “The Making of Ethnicity: A Modest Defence of Primordialism,” Mortimer, Edward ve Fine, Robert (ed.) People, Nation and State: The Meaning of Ethnicity and Nationalism (New York: I.B. Tauris Publishers): 3-11.
Connor, Walker (1994), Ethnonationalism: The Quest for Understanding (New Jersey: Princeton University Press).
Day, Graham ve Thompson, Andrew (2004), Theorizing Nationalism (New York: Palgrave MacMillan).
De Vos, George A. (1995), “Ethnic Pluralism and Accommodation,” De Vos, George A ve Romannucci-Ross, Lola (eds.) Ethnic Identity: Creation and Accommodation (Walnut Creek: Altamira Press): 15-47.
Derrida, Jacques (1992a), “Onto-Theology of National Humanism (Prolegomena to a Hypothesis),” Oxford Literary Review. 14( U1-2): 3-23.
Derrida, Jacques (1992b), The Other Heading: Reflections on Today’s Europe (Bloomington: Indiana University Press).
Derrida, Jacques (2008a), “Heidegger’s Hand (Geschlecht IIJ,” Psyche: Inventions of the Other, C. II, (Stanford: Stanford University Press): 27-62.
Derrida, Jaques (2008b), “Interpretations at War: Kant, the Jew, the German,” Psyche: Inventions of the Other, C. II., (Stanford: Stanford University Press): 241-298
Deutsch, Karl W. (1966), Nationalism and Social Communication. An Inquiry into the Foundations of Nationality (London: Chapman ve Hall).
Duara, Prasenjit (1996), “Historicizing National Identity, or Who Imagines What and When,” Eley Geoff ve Suny, Ronald G. (eds.), Becoming National: A Reader (Oxford: Oxford University Press): 151-177.
Duara, Prasenjit (2004), “The Decolonization of Asia and Africa in the Twentieth Century,” Duara, Prasenjit (ed.), Decolonization: Perspectives from Now and Then, (London: Routledge): 1-18
Enloe, Cynthia (1989) Bananas, Beaches and Bases: Making Feminist Sense of International Politics (Berkeley: University of California Press).
Epstein, Arnold L. (1978), Ethos and Identity: Three Studies in Ethnicity (London: Tavistock).
Eriksen, Thomas Hylland (2002), Ethnicity and Nationalism: Anthropological Perspectives (London: Pluto Press).
Fanon, Frantz (2004), The Wretched of the World (New York: Grove Press).
Fishman, Joshua (1996a), “Ethnicity as Being, Doing, and Knowing,” Hutchinson, John ve Smith, Anthony D. (eds.), Ethnicity (Oxford: Oxford University Press): 63-69.
Fishman, Joshua (1996b), “Language and Nationalism,” Woolf Stuart (ed.), Nationalism in Europe 1815 to Present: A Reader, (London: Routledge):155-170
Geertz, Clifford (1963), “The Integrative Revolution: Primordial Sentiments and Civic Politics in the New States”, Geertz, Clifford (ed.), Old Societies and New States: The Quest for Modernity in Asia and Africa (Glencoe: The Free Press): 105-157.
Gellner, Ernest (1964), Thought and Change (London: Weidenfeld & Nicolson).
Gellner, Ernest (1981), “Nationalism,” Theory and Society, 10(6): 753-776.
Gellner, Ernest (1983), Nations and Nationalism (Ithaca: Cornell University Press).
Greenfeld, Liah (1995), Nationalism: Five Roads to Modernity, (Cambridge: Harvard University Press).
Greenfeld, Liah (2006), Nationalism and the Mind: Essays on Modern Culture (Oxford: Oneworld).
Grosby, Steven (2005), “The Primordial, Kinship and Nationality,” Ichijo, Atsuko ve Uzelac, Gordana (eds.), When is the Nation? Towards an Understanding of Theories of Nationalism (London: Routledge): 56-78).
Grosby, Steven (2007), “The Successor Territory,” Leoussi, Athena S. ve Crosby, Steven E. (eds.), Nationalism and Ethnosymbolism: History, Culture and Ethnicity in the Formation of Nations, (Edinburgh: University of Edinburgh Press): 99-112.
Grosby, Steven (1995), “Territoriality: The Transcendental, Primordial Feature of Modern Societies,” Nations and Nationalism, 1(2): 143-62.
Guibernau, Montserrat (1996a), Nationalism: The Nation-state and Nationalism in the Twentieth Century (Cambridge: Polity Press).
Guibernau, Montserrat (1999b), Nations without States: Political Communities in a Global Age (Cambridge: Polity Press).
Hastings, Adrian (1997), The Construction of Nationhood: Ethnicity, Religion, and Nationalism (Cambridge: Cambridge University Press).
Hayes, Carlton J. H. (1948), The Historical Evolution of Modern Nationalism (New York: Macmillan).
Hechter, Michael (1986), “A Rational Choice Approach to Race and Ethnic Relations,” Mason, David ve Rex, John (eds.), Theories of Race and Ethnic Relations (Cambridge: Cambridge University Press): 268-277.
Hechter, Michael (1987), Principles of Group Solidarity (California: University of California Press).
Hechter, Michael (1996), “Ethnicity and Rational Choice Theory”, Hutchinson, John ve Smith, Anthony D. (eds.); Ethnicity (Oxford: Oxford University Press): 90-98.
Hechter, Michael (1999), The Celtic Fringe in British National Development: Internal Colonialism (New Brunswick: Transaction Publishers).
Hechter, Michael (2000), Containing Nationalism (Oxford: Oxford University Press).
Hewitson, Mark (2006), “Conclusion: Nationalism and the Nineteenth Century,” Baycroft, Timothy ve Hewitson, Mark (eds.), What is a nation? Europe 1789-1914 (Oxford: Oxford University Press): 312-355.
Hirschi, Caspar (2012), The Origins of Nationalism: An Alternative History from Ancient Rome to Early Modern Germany (Cambridge: Cambridge University Press).
Hobsbawm, Eric ve Ranger, Terence (eds.) (1983), The Invention of Tradition (Cambridge, Cambridge University Press).
Hobsbawm, Eric (1990), Nations and Nationalism Since 1780 (Cambridge: Cambridge University Press).
Horowitz, Donald (2001), The Deadly Ethnic Riot (Berkeley: University of California Press).
Horowitz, Donald L. (2000), Ethnic Groups in Conflict (Berkeley: University of California Press).
Horowitz, Donald L. (2004), “The Primordialists,” Conversi, Daniele (ed.) Ethnonationalism in the Contemporary World: Walker Connor and the Study of Nationalism, (London: Routledge): 72-82.
Hroch, Miroslav (1993), “From National Movement to the Fully-formed Nation: The Nation-building Process in Europe,” New Left Review, 198: 3-20.
Hroch, Miroslav (1998), “Real and Constructed: The Nature of the Nation”, Hall, Stuart, A. (ed.), The State of the Nation: Ernest Gellner and the Theory of Nationalism (Cambridge: Cambridge University Press): 91-106.
Hroch, Miroslav (1985), Social Preconditions of National Revival in Europe: A Comparative Analysis of the Social Composition of Patriotic Groups among the Smaller European Nations (Cambridge, Cambridge University Press).
Hutchinson, John (2005a), Nations as Zones of Conflict (London: Sage).
Hutchinson, John (2005b), “Nations and Culture,” Guibernau, Montserrat ve Hutchinson, John (eds.), Understanding Nationalism, Cambridge: Polity Press: 74-96.
Hutchinson, John ve Smith, Anthony D. (ed.) (1996), Ethnicity (Oxford: Oxford University Press).
Jenkins, Richard (1997), Rethinking Ethnicity: Arguments and Explorations (London: Sage).
Jenson, Jane (1993), “Naming Nations: Making Nationalist Claims in Canadian Public,” The Canadian Review of Sociology and Anthropology, August, 30(3): 337-358.
Kandiyoti, Deniz (1991), “Identity and its Discontents: Women and the Nation,” Millennium: Journal of International Studies, 20(3): 429-443.
Kedourie, Elie (1993), Nationalism (Oxford: Blackwell).
Kohn, Hans (1982), Nationalism: Its Meaning and History (Malabar: Krieger Publishing).
Kohn, Hans (2005), The Idea of Nationalism: A Study in its Origin and Background (New Brunswick: Transaction Publishers).
Kristeva, Julia (1981), “Women’s Time,” Signs, 7(1): 13-35.
Kristeva, Julia (1982), “Psychoanalysis and the Polis,” Critical Inquiry, 9(1): 77-92.
Kristeva, Julia (1993), Nations without Nationalism (New York: Columbia University Press).
Kymlicka, Will (1998), Finding Our Way: Rethinking Ethnocultural Relations in Canada (Toronto: Oxford University Press).
Kymlicka, Will (2001), Politics in the Vernacular: Nationalism, Multiculturalism and Citizenship (Oxford: Oxford University Press).
Kymlicka, Will (2005), “Federalism and Secession,” Máiz, Ramón ve Requejo, Ferran (eds.), Democracy, Nationalism and Multiculturalism (London: Frank Cass: 108-126.
Lacan, Jacques (1988), The Seminar of Jacques Lacan, Book II: The Ego in Freud’s Theory and in the Technique of Psychoanalysis, 1954-1955 (Cambridge: Cambridge University Press).
Lawrence, Paul (2005), Nationalism: History and Theory (Harlow: Pearson, Longman).
Llobera, Josep R. (1996), The God of Modernity: The Development of Nationalism in Western Europe (Oxford: Berg).
Llobera, Josep R. (2005), Foundations of National Identity: From Catalonia to Europe (New York: Berghahn).
Lotfalian, Mazyar (1996), “Working Through Psychological Understandings of the Diasporic Condition,” Ethos, 24(1): 36-70.
Mann, Michael (1992), “The Emergence of Modern European Nationalism,” Hall, John, A. and Jarvie, I.C. (eds.): Transition to Modernity: Essays on Power, Wealth and Belief (Cambridge, Cambridge University Press): 137-165.
McClintock, Anne (1993), “Family feuds: gender, nationalism and the family,” Feminist Review, 44: 61-80.
McClintock, Anne (1995), Imperial Leather: Race, Gender and Sexuality in the Colonial Contest (New York: New York).
Meinecke, Friedrich (1911), Weltbürgertum und Nationalstaat: Studien zur Genesis des Deutschen Nationalstaates (Munchen: R. Oldenbourg).
Miller, David (1999), On Nationality (Oxford: Clarendon Press).
Miller, David (2000), Citizenship and National Identity (Cambridge: Polity Press).
Miller, David (2007), National Responsibility and Global Justice (Oxford: Oxford University Press).
Mohanty, Chandra T. (1991), “Introduction: Cartographies of Struggle: Third World Women and the Politics of Feminism,” Mohanty, Chandra T. vd. (eds), Third World Women and the Politics of Feminism (Bloomington: Indiana University Press): 1-48.
Moore, Margaret (2001b), “Normative Justifications for Liberal Nationalism: Justice, Democracy and National Identity,” Nations and Nationalism, 7(1): 1-20.
Moore, Margaret (2001a), The Ethics of Nationalism (New York: Oxford University Press).
Nairn, Tom (1968), “The Three Dreams of Scottish Nationalism”, New Left Review, 49: 3-18.
Nairn, Tom (1997), Faces of Nationalism: Janus Revisited (London: Verso).
Nairn, Tom (2003), The Break-up of Britain: Crisis and Neo-nationalism (Edinburgh: Common Ground).
Nielsen, Kai (1998), “Liberal Nationalism and Secession” Moore, Margaret (ed.), National Self Determination and Secession (Oxford: Oxford University Press): 103-133.
Özkirimli, Umut (2000), Theories of Nationalism: A Critical Introduction (New York: Palgrave).
Pask, Kevin (2001), “Late Nationalism: The Case of Quebec,” New Left Review, 11: 35-54.
Phinney, Jean S. (2000), “Ethnic Identity,” Kazdin, Alan, E. (ed.), Encyclopedia of Psychology, C. 3, (New York: Oxford University Press): 254-259.
Rankin, L Pauline, (2000), “Sexualities and National Identities: Re-imagining Queer
Nationalism,”DJournal of Canadian Studies, Summer, 35(2): 176-196.
Renan, Ernest (1996), “What is a Nation?” Eley, Geoff ve Suny, Ronald G. (eds.), Becoming National: A Reader (Oxford: Oxford University Press): 42-55.
Schnapper, Dominique (1998a), Community of Citizens: On the Modern Idea of Nationality (New Brunswick: Transaction Publishers).
Schnapper, Dominique (1998b), “Beyond the Opposition: Civic Nation versus Ethnic Nation”, Seymour, M., Couture, J. ve Nielsen, K. (eds.), Rethinking Nationalism, (Calgary: University of Calgary Press): 219-234.
Sedgwick, Eve K. (1992), “Nationalisms and Sexualities in the Age of Wilde,” Parker, Andrew vd. (eds.), Nationalisms and Sexualities (New York: Routledge): 235-245.
Sharp, Joanne P. (1996), “Gendering Nationhood: A Seminist Engagement with National Identity,” Duncan, Nancy (ed.) Bodyspace: Destabilizing Geographies of Gender and Sexuality (New York: Routledge): 97-108.
Shils, Edward (1957), “Primordial, Personal, Sacred and Civil Ties: Some Particular Observations on the Relationships of Sociological Research and Theory”, The British Journal of Sociology, 8(2): 130-145
Simpson, Andrew (2007), “Language and National Identity in Asia: A Thematic Introduction,” Simpson, Andrew (ed.), Language and National Identity in Asia (Oxford: Oxford University Press): 1-31.
Smith, Anthony D. (1972), Theories of Nationalism (New York: Harper Torchbooks).
Smith, Anthony D. (1981), The Ethnic Revival (Cambridge: Cambridge University Press).
Smith, Anthony D. (1998), Nationalism and Modernism (London, Routledge).
Smith, Anthony D. (1991), National Identity (Reno: University of Nevada Press).
Smith, Anthony D. (1986), The Ethnic Origins of Nations (Oxford: Blackwell).
Smith, Anthony D. (1999), Myths and Memories of the Nation (Oxford: Oxford University Press).
Smith, Anthony D. (2000), The Nation in History (Cambridge: Polity Press).
Smith, Anthony D. (2003), Chosen Peoples: Sacred Sources of National Identity (Oxford: Oxford University Press).
Smith, Anthony D. (2004), “Dating the Nation,” Conversi, Daniele (ed.), Ethnonationalism in the Contemporary World, (London: Routledge).
Snyder, Jack (2000), From Voting to Violence: Democratisation and Nationalist Conflict (New York: W.W. Norton & Company).
Sollors, Werner (1996), Theories of Ethnicity: A Classical Reader (New York: New York University Press).
Stychin, Carl F. (1997), “Queer Nations: Nationalism, Sexuality and the Discours ewof Rights in Quebec,” Feminist Legal Studies, 5(1): 3-34.
Suny, Ronald G. (2001), “Constructing Primordialism: Old Histories for New Nations,” The Journal of Modern History, 73(4): 862-896.
Tajfel, Henri (1982), Social Identity and Intergroup Relations (Cambridge: Cambridge University Press).
Tamir, Yael (1993), Liberal Nationalism (Princeton: Princeton University Press).
Taylor, Charles (1997), “Nationalism and Modernity,” McKim, Robert ve McMahan, Jeff (eds.), The Morality of Nationalism (New York: Oxford University Press): 31-55.
Van den Berghe, Pierre (1979), The Ethnic Phenomenon (New York: Elsevier).
Walby, Syivia (1992), “Woman and Nation”, International Journal of Comparative Sociology, 33(1- 2): 81-100.
Walker, Brian (1996), “Social Movements as Nationalisms, On the Very Idea of a Queer Nation,” Canadian Journal of Philosophy, Supplementary Volume 22: 505-547.
Weber, Max (1996), “The Origins of Ethnic Groups,” Hutchinson, John ve Smith, Anthony D. (eds.); Ethnicity (Oxford: Oxford University Press): 35-40.
Young, Iris M. (1990), Justice and the Politics of Difference (Princeton: Princeton University Press).
Yuval-Davis, Nira (1997), Gender and Nation (London: Sage Publications).
Yuval-Davis, Nira (2011), The Politics of Belonging: Intersectional Contestations (London: Sage).
8Etnik bağların göreli ve öznel niteliğini; akrabalık, dil veya din gibi objektif belirleyiciler ile aynı anda vurgulayarak, etnik psikolojinin, ancak etno-milli aidiyet
12Milletlerin ortaya çıkışını doğal bir mesele olarak ele alan ilkçi yaklaşımlar için bkz. Kohn (1982) ve Meinecke (1911). İlkçiliği geniş ölçekli ve kapsamlı bir analiz kategorisi olarak değerlendiren bir yaklaşım için bkz. Horowitz (2004). İlksel
——————————————————————————————-
Kaynak:
Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 69, No. 1, 2014, s. 189 – 215
[1]Etnisiteyi grup dinamikleri dışında ele almayı öneren güncel bir yaklaşım için bkz. Brubaker (2006).
[2]Weber’in etnik topluluk analizinin eleştirel bir değerlendirmesi için bkz. Banton (2007).
[3]Etnisite okumalarında öne çıkan kavramsal, metodolojik ve teorik ayrışmaların derlendiği bir çalışma için bkz. Sollors (1996).
[4]Etnisite teorilerinde ilkçi yaklaşımın temelleri için bkz. De Vos (1995), Shils (1957), Epstein (1978) ve Geertz (1973). Özellikle, etnisite-ırk ilişkisine, sosyo-biyolojik ve soykütüksel verili aidiyet biçimleri ekseninde yaklaşan bir diğer ilkçi okuma için ayrıca bkz. Van den Berghe (1979).
[5]Nijerya örneğinden hareketle, sosyal yapı içinde, ticaret üzerindeki etnik monopolün önemli bir organizasyon biçimi olduğu noktasına değinirken, gelenekler gibi etnik kimliklerin de siyasal manipülasyon konuları olarak araçsallaştıklarını vurgulayan ve bu haliyle araçsalcı antropolojik yazının ilk örnekleri arasında gösterilen bir çalışma için bkz. Cohen (1969).
[6]İşlemselci yaklaşımın genel çerçevesi ve merkezi referansları için bkz. Barth (1998).
[7]İlkçi perspektiften farklılaşma noktasında araçsalcı okumalarla aynı eleştirel düzlemde yer alan rasyonel tercih yaklaşımı için bkz. Hechter (1996) ve Banton (1983).
biçimleri ile etno-milliyetçi söylemin analizi üzerinden anlaşılabileceğini savunan önemli bir çalışma için bkz. Connor (1994).
[9]Etnik kimliğin sosyo-psikolojik bağlamının ele alınmasında başvurulan önemli bir temel eser için bkz. Tajfel (1982). Etnik kimliğin psikolojik çerçevesinin irdelendiği bir değerlendirme için ayrıca bkz. Phinney, (2000). Tajfel’den hareketle, etnik kimliğin bireysel ve grupsal dinamiklerini, sosyo-psikolojik bir çözümlemeye tabi tutan ve etnik ihtilafların öznel ve nesnel çerçevesini çatışma analizi üzerinden incelerken, ilkçilik meselesine eğilmekten de imtina etmeyen çalışmalar için bkz. Horowitz (2000, 2001, 2004)).
[10]Milliyetçiliğin öncelikle felsefi bir düşünce olarak ele alınması gereğine işaret eden ve milliyetçi düşüncenin temellerini Kant’a dayandıran Kedourie (1974, 1993), milliyetçiliğin siyaset felsefesi nazarından ele alındığı ilk örneklerden birisini sunar. Yakın dönemde, normatif siyaset teorisinde millet ve milliyetçiliğe yönelik olarak artan ilgi bir tarafta bırakıldığında, özellikle Kıta Avrupası felsefesinin konuya belirli bir mesafeyle yaklaştığı söylenebilir. Bununla birlikte, Jacques Derrida’nın “Millet ve Felsefi Milliyetçilik” başlıklı seminerleri milliyetçiliğin felsefi çerçevesine dair önemli bir katkı sunar. Söz konusu seminerlere ait basılmış metinler içim bkz. Derrida (1992a, 2008a, 2008b).
[11]Milliyetçilik teorilerinde öne çıkan tartışmaları karşılaştırmalı biçimde ele alan kapsamlı bir çalışma için bkz. Özkırımlı (2000).
(primordial) sözcüğünü, hısmi bir yakınlık ve teritoryal bir yerliliğe atfedilen kurucu bir karakter özelliği olarak ele alan bir çalışma için bkz. Grosby (1995).
[13]Milliyetçilik teorilerinde öne çıkan ortaçağcı yaklaşımlar, ilkçi okumalardan farklı olarak, milletlerin ortaya çıkışını etno-sembolcü süregelişçiliğe (perennialism) yakın biçimde ele alır. Özellikle, millet mefhumunun ortaya çıkışını İngiliz reformasyon hareketine dayandıran çalışmalar için bkz. Greenfeld (1995). Bir başka ortaçağcı okuma için ayrıca bkz. Llobera (1996). Milletin modern öncesi temellerine, alternatif bir tarihsel bakışla eğilen bir çalışma için ayrıca bkz. Hirschi (2012).
[14]Etnisite ve milliyetçilik ilişkisi konusunda milliyetçi ideolojinin işlevine işaret eden okumalar, sömürgecilik ve sonrasına ilişkin tartışmalar açısından önem taşır. Özellikle Chaterjee (1993) tarafından altı çizilen etnik grup ve seçkinler arasındaki ilişki, modernist paradigmanın izlerini taşır. Buna karşın, Bhabha’nın (2007) yapısalcılık ve psikanaliz ile irtibatlı okuması ve Fanon (2004) üzerinden ortaya koyduğu eleştirel perspektif, klasik etnisite tariflerinin milliyetçilik teorileri içindeki ağırlığını dönüştürücü bir rol oynar.
[15]Varoluşsalı vurgulayan onto kelime kökü ile mekânsallığı ifade eden topoi ibaresini ihtiva eden ontopoloji, Jacques Derrida (1992b) tarafından aksiyomatik bir sistem olarak tarif edilir. Derrida’ya göre milliyetçilik, ideolojiden ziyade, ontopolojik bir aksiyom olarak ele alınmalıdır. Bu açından; milliyetçiliğin ontopolojisi, milletin birlikte-varoluşuna dair ontolojik vasfın yanı sıra, bu vasfın mekânsallık kazandığı ve sembolik olarak temsil ve tecrübe edildiği topoi ’nin de incelenmesini gerektirir.
[16]Milliyetçiliğin cinsiyet üzerinden okunuşu, özgüllüğün yanı sıra evrenseliğin de dikkate alınmasını gerektirir. Günümüzde milliyetçiliğin, Kantgil aşkınlık söylemine dayalı bir kamu tahayyülünü normatif olarak işlevselleştirmeye devam ettiği söylenebilir. Esasen bu nokta, milliyetçiliğin Kedourie (1993) tarafından altı çizilen felsefi ve kategorik temelciliğini tartışmaya açar. Bu mesele, milletin siyasal aşkınlık temeli üzerinden tanımlandığı yaklaşımlar açısından da kurucu önem taşır.
[i] Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Kamu Politikaları A.B.D.