Biz ‘biz’ olabilmeyi kaç yaşında bıraktık? En son ne zaman benliğimizin anlaşıldığını fark ettik? Ya da karşıdaki kişinin serzenişlerine çare olabildik? Bu sorulara cevap verebilmek için hatırlamaya çalışmamız bile gerçekte ‘biz’ olmadığımızı gösterir. Kabullenmeyip bu söylediklerimi kabul de etmeyebilirsiniz. Aynaya bakmayı unuttuğumuz yetmezmiş gibi gözlerimizin içine bakamayacak duruma geldiysek eğer; ‘düşünme’ özelliğini kullanmanızı istiyorum. Aksi takdirde ileride siluetleri farklı ama tek tip insancıklar olacağız. Bu cümleyi okurken zaten olduk mu diyorsunuz? O zaman ‘düşünebilme’ ye başladınız demektir. O halde bir daha sordurmayın kendinize ve şimdi sorun benliğinize (!)
Biz ‘biz’ olabilmeyi kaç yaşında bıraktık?
Yazımıza bir soruyla başlayıp toplumda birliğin sağlanamadığı bir kavramı anlatacağız. Çoğunlukla araştırılmadan kulaktan dolma bilgilerle tanınan Feminizm algısı, bazı kesimler tarafından sevilirken bazı kesimler tarafından da sevilmemiş hatta dalga geçilmiştir. İnsanlığın üzerine düşen sorumluluk ise yaşanılan olaylar sonucu ortaya çıkan bu kavramı doğru olarak bilmektir. Bu yazıda Feminizm’in tanımı, tarihçesi ve kendi içinde sınıfları anlatılmıştır.
FEMİNİZM
Feminist kuram, toplumsal yaşam ve insan deneyimi hakkında kadın merkezli bir bakış açısı sunan fikirler sistemidir. Kadınlar altta yer aldıkları her yerde durumun farkına varmışlar ve o duruma itiraz etmişlerdir.Batı dünyasında itirazla ilgili yayınlanmış eserler, 1630’lardan aşağı yukarı 1780’e kadar zayıf ancak sürekli bir akım olarak kendini göstermiştir.Yoğunluk ise; son iki yüz yıl da modern Batı tarihinin özgürlükçü anlarında meydana gelmiştir.
Feministlerden Jane Addams, Charlotte Gilman, Florence Kelley, Marianne Weber kuram oluşturarak araştırma yöntemleri geliştirmiş ayrıca sosyoloji dergilerinde yayın yaparak derneklere üye olunmuş ve sosyolojinin gelişiminde önemli roller oynamışlardır. Ancak bu kadınların başarıları, erkek egemen meslek seçkinleri tarafından kuşaktan kuşağa durmadan silinmiştir.1960’lardan itibaren sosyolojide kadınlar, mesleklerinin örgütlenmesiyle yüzleşmek ve disiplin içinde feminist bir bakış açısını yerleştirmek için güç toplamışlardır. Alice Rossi gibi kadınların bireysel liderliği, bir feminist örgüt olan Toplumdaki Kadınlarla İlgili Sosyologlar 1971 de kurulmuştur. Günümüzde ise; feminist araştırmacılar topluluğu öncelikle hala kadınlardan oluştuğu halde bugün erkek feministlerin de önemli çalışmalarıyla varlığını sürdürmektedir.[1]
ÇAĞDAŞ FEMİNİST KURAMIN ÇEŞİTLERİ
Çağdaş feminist kuram basit gibi görünen sorularla başlar:
1)Kadınlardan ne haber? Kadınlar nerededir? Eğer ortada yoklarsa, niçin? Eğer varlarsa, tam olarak ne yaparlar? Durumu nasıl tecrübe ederler? Neye katkıda bulunurlar? Bu onlar için ne anlama gelir?
2)Tüm bunlar niçin böyledir? Feminist kuram bu soruya cevap verirken toplumsal cinsiyet kavramını geliştirdi.
3)Kadınlar arasındaki farklılıklar hakkında ne söylenebilir?(Sınıf,ırk,yaş,duygusal yakınlık tercihi,medeni durumu, din,etnisite ve küresel konum)
4)Toplumsal dünyayı tüm insanlar için daha adil bir mekan yapacak şekilde nasıl değiştirebilir ve iyileştirebiliriz?
Feminist kuramın çeşitlilikleri bu sorulara verilen yanıtlarla ortaya çıkar. 4 grupta incelenmektedir.[2]
1. grup:Toplumsal Cinsiyet Farklılığı
İnsan biyolojisinin, erkekler ve kadınlar arasındaki birçok toplumsal farklılığı belirlediği tezini Alice Rossi ileri sürmüştür.
-Kültürel Feministler
Margaret Fuller, Frances Willard, Jane Addams ve Charlotte Gilman gibi kuramcılar, devleti yönetme açısından toplumun, çatışmaların uzlaştırılmasında işbirliği, özen, barışçılık ve şiddet dışılık gibi kadınların erdemlerine gereksinim duyduğunu ileri süren kültürel feminizm taraftarıdırlar.
Kadınların bilincinde ‘özen gösterme, duygusal deneyime açıklık kapasitesi, bir arada barışçıl bir şekilde var olmayı sağlamaya yönelik kapasiteye’ sahiptirler.
2. Grup:Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği
Toplumsal cinsiyet farklılığını savunanlara karşıdırlar. Çünkü; ister sınıf, ırk, meslek, etkinlik, din, eğitim, milliyet olsun ister bu etmenlerin herhangi bir kesişimi olsun erkeklerden daha az elde ederler. Bu eşitsizlik, toplumun örgütlenmesinden kaynaklanır.
-Liberal Feministler
Kadınların erkeklerle eşitlik talebinde bulunabileceklerini; toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin, iş bölümünün cinsiyetçi bir şekillenişinin sonucu olduğunu; toplumsal cinsiyet eşitliliğinin kilit kurumları -hukuk, iş, aile, eğitim ve medya- yeniden şekillendirme aracılığıyla iş bölümünü dönüştürerek üretilebileceğini ileri süren bir anlayışı savunurlar.
(Hatşepsut, Belkıs, Semiramis, Tomyris, Kleopatra, Zenobia, Tamara hikayeleri)
Böyle bir devrim ne yazık ki gecikmiştir.(İş sektöründe erkek egemenliği ya da erkeğe has meslekler..)
3. Grup:Toplumsal Cinsiyet Baskısı
Bu kuramcılara göre kadınların durumu, esas olarak erkeklerin egemenliği ve baskısı altında olma şeklindedir. Ataerkillik denen temel bir egemenlik düzenlemesi, toplumun örgütlenişi içine en derin ve en yaygın biçimlerde yerleşmiştir.
-Psikanalitik Feministler
Kişiliğin duygusal dinamiklerinin haritasını çıkarırlar ve onu vurgularlar. Erilliğe pozitif değer veren ve dişilliğin değerini düşüren bir kültür içinde büyüyen ve giderek artan bir şekilde kendi eril kimliğinin farkında olan erkek çocuk, kadın/anneden beceriksizce hızlı bir ayrılık gerçekleştirmeye çabalar.
Böylece psikanalitik feministler, kadınların baskı altında olmalarını, erkeklerin kendilerini büyüten kadınlara yönelik derin duygusal gereksinimlerini açıklar.
-Radikal Feministler
Bu düşünürlere göre kadınlar, her yerde ataerkil sistem tarafından çoğu zaman şiddete dayalı olarak baskı uygulandığını iddia etmişlerdir. Eş şiddeti ve öldürme, pornografide sadizm, tarihsel olarak ve bazı kültürlerde büyücü yakma uygulamaları, aldatan kadınları taşlayarak öldürme, kadınlara ayaklarının fazla büyümemesi için küçük yaştan itibaren Çin usulü demir ayakkabı giydirilmesi, dulların suiistimali gibi uygulamalar bunun göstergesidir.
(Münevver Karabulut, Şule Çet, Özgecan Aslan, Emine Bulut vb. kişilerin yaşamları)
Erkeklerin kadınları kontrol etmede çok büyük çıkarları vardır, çünkü kadınlar, erkeğin cinsel arzusunu tatmin etmek, nesli devam ettirmek, sürekli ve ağır işleri yapmak, erkek statüsünü ve iktidarını pekiştirecek süs olmak, arkadaş ve duygusal destek olmak ve erkeklerin merkezi toplumsal anlam anlayışını pekiştirmek için benzersiz bir şekilde etkin araçlardır. Bu yararlı işlevler, erkeklerin her yerde kadınların itaatkar olmaya devam etmeleri için çabalamaları demektir.
O halde ataerkillik nasıl yenilgiye uğratılabilir?
Kadınların bilincinin temelli olarak yenilenmesi ile başlanması gerektiğini savunurlar, böylece her yerde kadın, kendine ait değer ve kuvveti fark eder.
Lezbiyen feministlerin ise; ataerkil egemenliğe direnişin bir parçası olduğunu savunurlar.
4. Grup:Yapısal Baskı
Bu kuramcılara göre ise, toplumsal cinsiyet baskıcı kuramcıları gibi baskının, bazı insan gruplarının, başka insan gruplarını baskı altında tutma gerçeğinden kaynaklandığını kabul ederler.
-Sosyalist Feministler
Marxcı ve radikal feminist düşüncenin bir sentezini oluşturur. Sosyalist feministler, baskının başlıca yapısının açımlanması olarak kapitalizmin sınıf ilişkilerinin Marxcı çözümlenişini kabul ederler. Ancak kapitalist ataerkil egemenliğin sadece ekonomiyi değil, devleti ve ayrıcalıklı meslekleri(toplum bilimi dahil) de içerdiğini benimsemişlerdir.
-Kesitlerarasılık Kuramı
Bu kuramcıların temel amacı, kadınların, baskıyı çeşitli biçimlerde ve çeşitli yoğunluk derecelerinde yaşadıkları şeklindeki anlayıştır. Bu çeşitleniş şu şekilde açıklanır; tüm kadınlar potansiyel olarak baskıyı toplumsal cinsiyet temelinde yaşadıkları halde sınıf, ırk, küresel konum, cinsel tercih ve yaşın farklı olduğunu ifade etmişlerdir.
SONUÇ
Tarihsel açıdan incelediğimizde ataerkil olan bir sistemin egemen olduğunu bilmekteyiz. Kadınlar ise bu hakimiyete ‘dur’ diyebilmek adına direniş başlatmışlar ve hukuk, iş, aile, eğitim gibi birçok alanda faaliyet göstermişlerdir. Bu gelişimle birlikte otoritelerinin sarsıldığını düşünen zihni kötü insanlar, kadınların başarılarını engellemişlerdir. Yapılan zorbalığın fark edilmesiyle kadınlar, Feminizm adı altında direniş göstermişlerdir. Düşünebilmenin olduğu her yerde farklılık zorunlu olduğu için onlar da kendi içinde gruplara ayrılmışlardır. Bu grupların ortak nihai amacı kadının hayat kalitesini yükseltmektir. Günümüzde ise bu düşünceyi savunanlara sempati duyulduğu gibi antipati de duyulmaktadır. İnsanlığın gerektirdiği sorumluluk ise bu kavramın doğru bir şekilde araştırılıp öğrenilmesidir. Nitekim Yalçın Tosun’un da dediği gibi “Dünyanın adaletli olmadığını kimse söylemiyor çocukken insana. Bunu zamanla yavaşça ve kanaya kanaya öğreniyoruz her birimiz.”
KAYNAKÇA
GEORGE RITZER, J. S. (2018). Modern Sosyoloji Kuramları. Ankara: De Ki Basım Yayım.
[1] (GEORGE RITZER, 2018)
[2] (GEORGE RITZER, 2018)