Nerede rastladığımı hatırlamıyorum.
Şairini de.
İlginçtir ki kurgusu ve son dizesinde verdiği mesajla bende iz bırakan metinlerden.
Cehaletimi ve cesaretimi hoş görün, bilinmezlikler dolu dünyamı size açtığım için.
Böylesi bir girişi “yazarın ölümü” bahsine bağlayabilir bazı dostlarım. Beni “metnin niyeti” ilgilendiriyor bu yazıda daha çok. Okur ne der bilemem ama ne derse desin başım gözüm üstüne.
Çocuğunun birinci doğum yıl dönümü için yazmış olmalı şair bu dizeleri.
Kelimeler korosu bunu söylüyor.
Anlamı, bağlamı ve imge dünyasıyla ilgili yorum yapmayacağım.
Her şey öylesine aşikâr ve belli ki.
Hakkınıza girmek istemem.
“Yavrum,
bir ilkbahar
bir yaz
bir sonbahar
ve bir kış gördün.
Bundan sonra dünyadaki her şey tekrardan ibaret!
Sevgiden başka…”
Hepi topu yirmi kelime için birçok şey söylenebilir de yazılabilir de. Hatta bu kelimeler, zihnime akın eden epeyce bahis ve aforizmayla ilişkilendirilebilir de. Ama ben sonbaharın ayak seslerinin duyulduğu, içimdeki ve dışımdaki ırmakların kendilerinden haber vermeye başladığı bu günlerde, önüyle ve ardıyla bahardan bahsetmek istiyorum.
Geçenlerde bir öğrencimle de konuştuk “ilk” ve “son” baharları. Serde edebiyatçılık olunca muhabbet ibremiz “son”bahardan yana ağır bastı. (“Başka mevsimlerde belki biz şair oluruz, fakat sonbahar, kendisi şairdir.” Tanpınar) “İlk”bahara haksızlık ettiğimizi düşünerek iki mevsimi karşılaştırmayı denedik. “İlk”baharla “son”bahar arasında çok da fark yoktu aslında. Fakat bir fark var ki ona değinmeden olmazdı.
İlkbahar doğuma benzer.
Dünya bir tohumdur veya başka bir ifadeyle bir tohum içine programlanmıştır. Toprağını bulan her tohum hayat bulur, canlanır, kanlanır ve göğe doğru yükselir. Bu nedenle bahar, bir süredir gözden ırak olanların yeniden ortaya çıkmaya ve filizlenmeye başladığı rüyanın adıdır da. Yeşille mavinin, yerle göğün, suyla rüzgârın, toprakla havanın saltanatıdır. Kuşların, çiçeklerin, bulutların ve yaprakların birlikte şarkı söylemesidir.
(Bu mevsimin anahtar kelimesi “yeniden” veya “yavaş yavaş” olmalıdır.)
Sonbahar yaşanmış ömüre benzer.
Var olan her şeyin ağır ağır renk ve şekil değiştirdiği bir sona doğru gidişin adıdır sonbahar. Değişim olmaz sadece bir şeyler başka şeylere evrilir de. Sarının ve kahverenginin mevsimidir bu mevsim. Kızıla çalmasıdır biraz da her rengin. Hazırlık mevsimidir. Ayrılık mevsimidir. Hüzünlü ezgiler mevsimidir. Göç mevsimidir. Bu yüzden ansızın gelir. Hazırlıksız yakalar bütün yürekleri.
(Bu mevsimin anahtar kelimesi “eskiden” veya “birdenbire” olmalıdır.)
İlkinde olduğu gibi ikincisinde de mucizevîdir tüm değişimler, dönüşümler.
İlkindeki mayalanma daha ontolojiktir ikincisine nazaran. İkincisi nadasa bırakmadır, toprağın bağrında kış uykusuna çekilmedir daha çok.
Karşılaştırmanın kalan satırlarını başka bir bahara bırakıp sonbahara çevirelim yüzlerimizi. Gelin, sonbahar türküleri söyleyelim birlikte.
(“Bütün kuşlar vefasız / Mevsim artık sonbahar.”)
Sonbahar göz, dolayısıyla renk mevsimidir.
Şiirle resmin doğayla imgenin (hayalin) el ele vererek toprak üzerine canlı şiirler yazdığı.
Mevsimin kalemleri renk ve ışık, tuvali toprak, su ve gök olsa gerek.
Bunlardan biri gölge gölge, ton ton taslağı çizer, diğeri bu taslağı dize dize şiire geçirir.
Bu birlikteliğin en güzel örneklerine Bosna’da, Eskişehir’de Sazova Parkı’ndaki hıyabanda, Gerede-Bartın yolunda, Geyve Boğazı’nda, Karaçam’da, İlimbey’de… çokça tanık oldum.
İmrendim.
Büyülendim.
Şiirlendim.
Ve içimdeki melodiyle, coşkuyla karşıladım bu renk ve ışık cümbüşünü.
Hoş geldin sonbahar, dedim, hoş geldin şiir, hoş geldin hüzün.
Şiirin de sonbaharın da ana fonudur hüzün.
Âdem dedemizin emanetidir.
Yalnız hüznü yârdır kalbi olanın.
Dünyaya düşüşün insanda bıraktığı sırdır.
Rüyaya katlanışın insanda açtığı gediktir.
“Düşen bir yaprak görürsen,
Beni hatırla demiştin,
Biliyorsun seni ben,
Sonbaharda sevmiştim.”
Aşk mevsimidir sonbahar, yarım kalmış ama şiire köprü olmuş aşkların mevsimi.
(“Sonbahar ikinci bahardır, yaprakların çiçeğe dönüştüğü.” A. Camus)
En içli sözlerimi sonbaharda söyledim, en kırgın şiirlerimi sonbahara yazdım:
“Bir yaprak kadar derinden
Kim hissedebilir ‘sonbahar’ı.” dedim.
“Bazı hatıralar bazı ağaçlar gibidir,
Her sonbahar yaprak döker.
Bazı hatıralar hep mavi
Her mevsim mavi
Daima mavi
Derin ve serin mavi.”
Mavinin dostudur sonbahar. İçinden aşkla dolu ırmakların aktığı sırlı bir sızıdır.
Benim gibi köy çocukları için, hele hele kenarından ırmaklar akan bir köyde doğmuşlar için, ırmak coşkusuyla doludur sonbahar. Şiirli, türkülü, şarkılı bir coşkudur bu, her mevsim ayrı bir güftesi, bestesi vardır ama sonbaharda çıkar en güzel nağmeler, hele hele bu ırmak toprağıyla barışık Sakarya’ysa…
“Irmak çocuğuyuz biz,
Dur durak bilmeyiz.
Bundandır akması kelimelerin,
Satır satır mavi umutlarda.
Yağmur içimize yağar,
Yolumuz denize çıkar.
Irmak koşmaktır deli taylar gibi.
Dağdan aldığı sırrı denize kavuşturmaktır.
İçini göğe açmak,
Alnını toprağa koymaktır.
Irmak suyun ayağa kalkması,
Toprağı kucaklamasıdır.
Sudan bayrağıdır Anadolu’nun.
Bazen kahırlı sınır olması bundandır.
Irmak, sonbahar hâlidir suların.
Sonbahar renkli Sakarya’m benim.
Hani Sait Faik ‘sarı’ demez, ‘sarışın’ demez
‘Sakarya suyu yüzlü’ der ya, tam öyle.”
Sarı saçlarıyla mavi denizlere yol alan ağzı dualı bir derviş gibidir kenarında büyüdüğüm Sakarya.
Şiirler (Sakarya Türküsü), türküler (Mihriban), ilahiler (Sordum Sarı Çiçeğe) mırıldanır gibidir.
Kaç köyle, kasabayla birlikte köyümün mezarlığının da yanından geçer.
Dua dua geçer, yaslı yaslı geçer, hüzün dolu geçer.
Baharları da peşine takarak geçer.
İnsan bu, evveli de âhiri de toprak, der öyle geçer.
Nasıl sevmem mezarımda çiçekler bitirecek ilkbaharı, onları en sevdiğim renge boyayacak sonbaharı.
Evvelim de âhirim de bahar der kalbim.
Ve bir Karakoç dizesi dilimde:
“…
Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında
Sana geldim.”