Ey Türk Gençliği!

Her gün, özellikle zorlu dönemeçlerde; evlatlarımıza yılmadan usanmadan öğreteceğimiz idrak ettireceğimiz M. Kemal ATATÜRK’ün “Gençliğe hitabesi” unutulmamalıdır:

“Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

M.Kemal ATATÜRK

 “ve nahnu akrabu ileyhi min habli-lverîd” “Biz ona (insana) şahdamarından daha yakınız”(Kaf Suresi. 16.ayet) ayetinde Cenab-ı Allah (C.C) bize yakınlığını şah damarı ile örneklendirmektedir. Kur’an hitabını 20.yy’da en iyi anlamış müminlerden M.Kemal ATATÜRK’de Cenab-ı Hak’ın El-Kudret ve El-Muktedir isimlerinin idraki ve güveni içinde Türk İstiklal ve Cumhuriyetini Türk Milletine emanet etmiştir. 

Hak’kını bizlere ve insanlığa helal eylesin. Türkler ve İnsanlık olarak ona layık olmaya çalışalım. 

bedhah            [Far. bed (kötülük) + hah (isteyen)] (bedha:h) {OsT} is.

بدخاه                 1. Başkalarının kötü olmasını, kötü duruma düşmesini isteyen kişi.

şera’it              [Ar. şart > şerita > şerāit] (şera:it) {OsT} is.

شرائط               1. Şartlar; koşullar.

namüsait         -di [Far. nā + Ar. müsāid] (na:müsa:it) {OsT} sf.

نامساعد 1. Uygun olmayan; elverişsiz.

cebir                -bri [Ar. cebr] is.

جبر                   1. Zor; zorlama.

                        2. Bir kimseye yapmak istemediği bir şeyi zorla yatırma.

müstevli          [Ar. istlā > müstevli / müstevliye] (müstevli:) {OsT} sf.

مستولى              1. Etkisi altına alan; basan.

مستوليه              2. Her tarafa yayılan; genişleyen.

                        3. (Devlet ve ordu için) bir yeri veya ülkeyi yönetimi altına sokan; istila eden; yayılmacı.

bitap                -bı [Far. bĊ-tāb] (bi:ta:p) sf.

بيتاب            1. Güçsüz; takatsiz; bitkin; halsiz.

ahval               -li [Ar. Îāl > aÎvāl] (ahva:l) {OsT} is.

احوال                1. Hâller, durumlar, vaziyetler.

                        2. Tavırlar, davranışlar.

                        3. Olaylar, hadiseler.

                        4. Şartlar.

(Yaşar ÇAĞBAYIR, ÖTÜKEN Türkçe Sözlük. İstanbul. 2007)

Yazar
Hilmi ÖZDEN

Prof.Dr. Hilmi Özden, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı öğretim üyesidir. Aynı üniversite Türk Dünyası Araştırmaları Merkezi Kurucu Müdürü de olan Özden, Türk kültürü ve medeniyet çalışma... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen