Anadolu’nun fütuhatı çok şuurlu hamlelerin nihayetinde gerçekleşti. Tarihin seyri bizi buna hazırladı. Bu toprakların vatan olması bizim için bir kaderdi. Türklük, bu kaderi derin bir şuurla tahakkuk ettirdi. Burası sadece yaşadığımız vatanımız değil, dünyadaki her türden adaletsizliğe, kokuşmuşluğa, düşmana ve zâlime karşı yapacağımız bir hamlenin de merkeziydi. Nitekim tarihte öyle de oldu.
Anadolu’daki Türk mührü silinmez izlerle bu topraklara nakşedildi. Edebiyata, şiire, kültüre, tarihe çok değerli bilgiler kaydedildi. Türklüğün maneviyatı bir halı desenini dokur gibi ilmek ilmek işlendi bu topraklara. Bizi ayakta tutan o maneviyat, o güçtür. Anadolu’nun kapılarını Türk’e açan Alparslan, bu toprakları vatan eylemenin yüksek bilinciyle dolu olmasaydı bilmiyorum biz burada halâ tutunabilir miydik! Doğu Roma’yı tarihe gömen Sultan Fatih, Batı Roma’yı da bir Kızılelma ideali olarak benimsemeseydi onun fatihliği zuhur edebilir miydi? Onlar, Türklüğün aynı zamanda bir manâ olduğunu bildiler ve bunu bütün dünyaya fetihleriyle tasdik ettirdiler.
Ey Türk! Ayakta kalmak, tarihe gömülmemek için o fetih ruhuna dönmek zorundasın. Anla ki, maya hâlâ sağlam, temel güçlü. Ancak üstü harabe.
Büyük bir bedel isteyen bir coğrafyada yaşıyoruz. Biz bu bedeli nice kere ödedik. Ama Türk’ü ve Türklüğü burada istemeyenler yüzünden milletimiz kadim hatıralarını, ödediği bedelleri unutma noktasına geldi. Bir Çanakkale’yi, bir Milli Mücadele’yi yapan millet ezelî düşmanlarına karşı daima teyakkuzda olmak, her sahada onlarla yarışmak ve çağın gereği neyse onunla donanmak zorunda değil midir!
Türk sadece bir ırkın adı değildir. Türk manevi bir güçtür. İster kabul edin ister etmeyin Türklük bir çatı kimliktir. Tarih bize bunu söylemektedir. Türklük sadece bu coğrafyanın değil, dünyanın da son sığınadır, umududur. Bütün âleme kıran girse emin olabilirsiniz ki, herkesin gözü bir umut kırıntısına tesadüf etmek için bizlerin üzerinde olur. Ne yapalım ki, kaderin bize biçtiği görev bu.
Türk her hâl ü kârda dimdik ayakta olmak zorundadır. Türk tarihine, kültürüne, geçmişine, geleceğine, dinine, örfüne, şiirine, edebiyatına sahip çıkmak zorundadır. Türk, asla tembellik yapmamalıdır. İçindeki manevi enerjinin değerini bilmeli, onu Türklüğün ve insanlığın yararına kullanmasını bilmelidir. Rahmetli Atatürk’ün “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur!” sözü bir slogan değil, bir hakikattir. Üzerinde düşünmelidir.
Dünya düştüğü çukurdan yine Türklük sayesinde kalkabilecektir. Bizim kültürümüzde, kütüphanelerimizde, tarihimizde dünyaya adalet ve huzur saçan bir gücün izleri vardır. Bunlar iyi okunmalı ve anlaşılmalıdır. Halbuki okumuyoruz, düşünmüyoruz, anlamıyoruz. Ne yazık ki, bir kesim Türklüğü hafife aldığı gibi bizim kültür mirasımıza erişmemize de engel olmaktadır. Maalesef siyaset de bu işe alet edildi. Eğitim çökertildi. Kültür ihmal edildi. Gönüller, kabiliyetler, yetişmek isteyenler hep görmezden gelindi. Mesele, gaflet ve cehalet boyutundan çok ötede ciddi bir hâl aldı.
Türklük öz değerlerine dönmek, kendisini dünyada hâmî yapan o kudreti yeniden bulmak zorundadır. Türk’e şu içinde bulunduğu zelil hâl asla yakışmamaktadır. Kaybettiğimiz manâyı yeniden bulmazsak bize burada nefes almaya bile fırsat tanımazlar. Sistemli bir çürüyüşün tam içindeyiz.
Lisan, eğitim, kültür, aile, gençlik, tarımın içinde bulunduğu içler acısı hâl manzarayı bütün dehşetiyle gözler önüne sermiyor mu? Neyi bekliyoruz? Niçin uyanmıyoruz? Daha ne kadar bedel ödeyeceğiz. Asırlardan beri dökülen kan ve gözyaşı yetmedi mi?
Ey Türk! Sen şu Oğuz uykusundan ne vakit uyanacaksın?