Fark uzun yıllardır kültür ve eğitim ile içlerine işlenen değişik “bakış açısı”dır. Zengin ve kalkınmış ülke insanlarının davranışlarını incelediğimizde, büyük bir çoğunluğun şu prensiplere kalben inandığını görüyoruz: Temel ahlaki kurallar, Dürüstlük, Sorumluluk, Kanun ve kurallara saygı, Başkalarının hakkına saygı, Çalışkanlık, Tasarruf ve yatırıma inanç, İrade, Dakiklik…
Fakir ülkelerde “nüfusun çok küçük bir azınlığı” bu prensiplere inanır. Bu ülkeler, doğal kaynak olmadığı için veya tabiat zalim davrandığı için fakir değildir; “doğru bakış açısına sahip olmadığı için” fakirdir.
*****
Şeref OĞUZ
Zengin ve fakir ülkeler arasındaki fark, ülkelerin “yaş”ı değildir. Mesela, Hindistan ve Mısır gibi ülkelerin 2000 yıldan fazla geçmişi vardır ve fakirdirler. Öte yandan Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi 150 sene önce isimleri bilinmeyen ülkeler kalkınmış ve zengin ülkelerdir.
Doğal kaynakların var olup olmaması da zengin ülke fakir ülke arasındaki farkı yaratmaz. Japonya ufacık bir adaya sıkışmış, %80 arazisi tarıma ve hayvancılığa uygun olmayan bir ülkedir ama aynı zamanda dünyanın 2. büyük ekonomisidir. Ülke dev bir yüzer fabrika gibidir, bütün dünyadan ham madde ithal eder, sonra da bütün dünyaya bitmiş ürün ihraç eder.
Diğer bir örnek, kakao yetiştiremeyen ancak dünyanın en kaliteli çikolatasını üreten İsviçre’dir. 4 ay sürse de kısa yaz döneminde toprağı da ekerler, hayvancılık da yaparlar. Bu yetersizlikte bile ürettikleri süt ürünleri en iyi kalitededir. Bu ufak ülke yansıttığı güvenli, düzenli ve çalışkan ülke imajı sayesinde dünyanın para kasası olmayı da başarmıştır.
Zengin ve fakir “ülkelerin yöneticileri”ni birbirleriyle karşılaştırdığınızda aralarında önemli bir fark bulamazsınız. “Irk ve deri rengi” de önemli değildir: Kendi ülkelerinde tembel olarak tanınan işçiler aslında zengin Avrupa ülkelerinin arkasındaki ana üretici güçtür.
Peki; 0 zaman aradaki fark nereden gelmektedir?
Fark uzun yıllardır kültür ve eğitim ile içlerine işlenen değişik “bakış açısı”dır. Zengin ve kalkınmış ülke insanlarının davranışlarını incelediğimizde, büyük bir çoğunluğun şu prensiplere kalben inandığını görüyoruz: Temel ahlaki kurallar, Dürüstlük, Sorumluluk, Kanun ve kurallara saygı, Başkalarının hakkına saygı, Çalışkanlık, Tasarruf ve yatırıma inanç, İrade, Dakiklik…
Fakir ülkelerde “nüfusun çok küçük bir azınlığı” bu prensiplere inanır. Bu ülkeler, doğal kaynak olmadığı için veya tabiat zalim davrandığı için fakir değildir; “doğru bakış açısına sahip olmadığı için” fakirdir.
Bu ülkeler, zengin ve kalkınmış ülkeleri o noktaya getiren işlevsel prensiplere uymak ve bunları çocuklarına öğretme azmi olmadığı için hala fakirdir. Bu konudaki tezlere bakın; çoğunun “kaynak sorununa” dair olduğunu görürsünüz. Ben ise farklı düşünüyor ve işin “idrak sorununda” düğümlendiğini savunuyorum. İdrak ise “doğru bakış açısına sahip olup olamamak” gerçeğidir.
Fakir ülkelerin yarınını ben; “Temel ahlaki kurallar, Dürüstlük, Sorumluluk, Kanun ve kurallara saygı, Başkalarının hakkına saygı, Çalışkanlık, Tasarruf ve yatırıma inanç, İrade, Dakiklik” gibi prensipleri benimsemenin belirleyeceğine inanıyorum.
———————————————
Kaynak:
https://www.dunya.com/kose-yazisi/fakir-ulke-zengin-ulke-farkina-dair/662651