Farabi ve Makyavel’in Yönetim Anlayışları Bağlamında Yönetim Ahlakı

Farabi ve Makyavel’in Yönetim Anlayışları Bağlamında Yönetim Ahlakı

Dr. Mehmet Emin USTA[1]

Doç. Dr. Zülfü DEMİRTAŞ[2]

Özet 

Modern yönetim yaklaşımlarının son yıllarda odaklandığı önemli tartışma alanlarından biri de “yönetimde etik” konusudur. Örgütlerin formel tarafına karşılık informel bir tarafının olması ve bu tarafının örgüt kültürü üzerindeki baskın rolü, örgütsel etiki önemli bir çalışma konusu haline getirmiştir. Örgütsel etik derken, kimi örgütsel davranışlara yön veren ve örgüt içinde hiyerarşik düzenin en altından en üstüne kadar işgörenlerin paylaştığı iyiye/kötüye ve doğruya/yanlışa dair değerler anlaşılmaktadır. Bu makalenin amacı, yönetimde etik tartışmalarına yüzyıllar önce atıfta bulunan Farabi ve Makyavel’in yönetim ahlakı konusundaki fikirlerini günümüz yönetimde etik tartışmaları çerçevesinde incelemektir.

 

Anahtar Sözcükler: Etik, Farabi, Makyavel

 

Management Ethics within The Context of the Views of Farabi and Machiavelli

One of the focuses of concern in the discussions about the approaches of modern management is ethics. Apart from their formal aspect, organizations have also  an informal  property, which has a  predominant role to play in establishing their culture and which has become an important area of study on organizational ethics. From the organizational ethics, values about right and wrong, good and bad which shape some organizational behaviour and which can be adopted by the workers from the higher to the lower level of hierrarchy, are understood. The aim of this study is to evaluate,within the context of the modern discussions of organizational ethics, the views of Farabi and Machiavelli, who reffered to organizational ethics in their writings hundreds of years ago.

Key Words: Ethics, Farabi, Machiavelli

 

Giriş 

Thomas Hobbes’un “insan insanın kurdudur” biçimindeki deyişi çağımız insanın bitmez tükenmez hırsını anlatan en güzel sözlerden biri olma özelliğine sahiptir. Aslında bütün insanlar eşit ve aynı haklar ile doğarlar. Ancak insanı çevreleyen kurallar ve sosyal yapılar zamanla kişiyi, imtiyazlar ya da yoksunluklar dünyasına sürüklerler. Başkasının sahip olduğuna sahip olma ya da daha fazlasına sahip olma arzusu modern insanı, engel tanımayan ve çıkarı için önüne gelen her şeyi yakıp yıkmaya çalışan bir varlığa dönüştürmüştür. Amaç gerçekleştirmek için kurulan örgütler, insana yarar sağlamanın yanı sıra, insanın bitmek tükenmek bilmeyen ihtiraslarını gerçekleştirmenin bir aracı olarak birçok tahribata da yol açmışlardır.

Günümüz örgütleri hiyerarşik ve piramitsel olarak örgütlenmişlerdir. Hiyerarşinin ve piramidin en üstüne çıkma ya da üstteki pozisyonu koruma çabası, bu arzudaki işgörenleri amaca ulaşma yolunda acımasız bir varlığa dönüştürebilmektedir. Yine üretim ve kar odaklı örgütlerde daha çok kazanma ve rekabet kaygısıyla atılan adımlar, insanı, içinde yaşadığı doğaya karşı acımasız bir varlık haline getirmiştir. İnsanın örgütler üzerinden yarattığı tahribatı engellemenin ya da en azından azaltmanın yolu, yönetsel etik tartışmalarını önemli hale getirmiştir.

 

Etik nedir?

Etik sözcüğü, bireyin niyet, anlayış ve tutumu ile ahlak, töre ve alışkanlıklarını niteler. Etik sözcüğü, “ethos” sözcüğünden türemiştir. “Ethos” kelimesi de Yunanca’dan Cicero tarafından “Moral” kavramının karşılığı olarak Latince’den uyarlanmıştır. Etik, bir felsefe alanı olarak ahlaki olanın eleştirel olarak aydınlatılması ve temellendirilmesi anlamına gelir (Çilingir, 2003, 12). Etik, toplumsal ve bireysel ilişkilerin temelini oluşturan değer, norm ve kuralları doğru-yanlış, iyi-kötü bağlamıyla ele alan bir felsefe alanıdır.

İdealize edilen bir yaşamın araştırılması ve anlaşılması anlamına gelen etik, bütün etkinlik ve amaçların yerli yerine konarak neyin yapılacağının ya da yapılamayacağının, neyin isteneceği ya da istenemeyeceğinin, neye sahip olunacağının ya da olunamayacağının ölçüsüdür (Aydın, 2006, 18). İnsana dair ahlaki sorunlarda doğrulanabilir ve yanlışlanabilir bilgiler ortaya koyan ve “nasıl yaşamamız gerekir?” sorusuna cevap arayan bir disiplindir (Arslan, 2005, 1). Kant’a (1996:200) göre ahlak, kendimizi nasıl mutlu kılacağımızın değil, hangi yöntemle mutluluğu hak edeceğimizin yoludur.

Bireyleri olduğu gibi yönetsel birimler olan örgütleri sınırlayan, örgütlerin yaptığı işi belirleyen ve işgörenleri nezdinde değerli kılan, onların toplumsal meşruluğuna dayanak olan yazılı ve yazılı olmayan kurallar vardır. Öyle ki bu kurallar örgütlerin yaptığı işi ve aldığı kararları doğrudan etkilemektedir. Yönetsel kararların verilmesinde tutarlı, tarafsız, adil ve gerçeklere dayalı olmayı, hem hizmet ürettiği kitleye hem de kendi işgörenlerine karşı saygılı olmayı, herkes için en iyi olan seçeneklerin seçilmesini, eylemlerinde adil, eşit, tarafsız, dürüst ve hoşgörülü olmayı belirleyen ve bu amaçla yöneticilere yol gösteren davranış ilkeleri yönetsel etik olarak adlandırılmaktadır (Aydın, 2001:4). Yönetsel etiğin temelinde, rolü ne olursa olsun bir bütün olarak tüm insanları mutlu etmek vardır.

 

Farabi’de yönetim etiki

Ebu Nasr Muhammed el-Farabi (870-950) felsefe, tıp, matematik, kimya ve musiki alanlarında eğitim görmüş bir İslam Filozofu’dur. Maveraünnehir’de bir asker çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Beş dil bilmektedir. Temel felsefi düşüncelerinde Aristo’yu takip etmiştir. Farabi, Platon’dan esinlenerek hazırladığı ancak kimi niteliklerinden de ayıkladığı sosyal teorisi olan Ara’ı Ehli’l Medinet’ul Fadıla (Faziletli Şehr’in Halkının Görüşleri) adlı eserinde önemli hususlara değinmiştir (Aydınlı, 2008, 23-30; Faruki ve Faruki, 1999, 337). Bu eserinde “etik-politik” bir filozof özelliği gösteren Farabi (Arslan, 1997: 23),  Aristocu bir filozof olarak Aristocu felsefe anlayışını, kendi felsefî düşünce yapısı içerisinde zenginleştirmiş ve daha sistemli hale getirmiştir. Bu nedenle Farabi, İslam dünyasında yönetim ve ahlak alanında uzun yüzyıllar devam edecek bir geleneğin de doğmasına yol açmıştır (Korkut, 2005, 1). Öyle ki bu gelenek kendinden sonraki filozoflar olan İbn-i Rüşt ve İbn-i Sina gibi filozoflar tarafından da devam ettirilmiştir.

Farabi, önemli bir İslam filozofu olarak Platon’dan önemli ölçüde etkilenmiştir. Platon ütopyasını ‘polis’, Farabi ise ‘şehir devleti’ üzerinde kurgulayarak açıklamaya çalışmıştır. Platon devletin oluşumuna dayanak olarak insanın ihtiyaçlarını gidermesinin bir sonucu olarak başkalarıyla bir arada olmak zorunda olmasını göstermektedir. Farabi aynı gerekçeyi, kendi erdemli şehrinin varlığına dayanak yapmıştır. Hem Platon hem de Farabi şehirleri, erdemli olanlar ve olmayanlar biçiminde sınıflandırmışlardır. Platon, devlet adlı ütopyasında kral olarak nitelendirdiği liderde kanun koyuculuk vasfını ön plana çıkarırken, Farabi din ve dünyayı kendinde birleştirmiş ‘imam’ ve ahlaken güçlü bir lider vasfını ön plana çıkarmıştır (Sankari, 1995:249-258). Hem Platon hem de Farabi’de şehir üzerinden kurgulanan yönetim teorisi, şehri bir yönetim birimi olarak sembolleştirerek yönetim ahlakının yönetenler ve yönetilenler açısından işlevini ortaya koymuştur.

İnsanoğlunu, neslinin devamını sağlayabilmek ve sürekli ilerleme yaratabilmek için hep bir şeylere muhtaç bir varlık olarak tasvir eden Farabi, insanın ihtiyaçlarını tek başına gidermesinin mümkün olmadığını savunmaktadır. Ona göre insanın mutlu yaşayabilmesi ve ihtiyaçlarını giderebilmesi için bir insan kitlesine gereksinim vardır. İnsanlar, doğaları gereği, arzu ettikleri mükemmelliğe ulaşabilmek için başka insanlara muhtaçtırlar. Başkaları ile bir araya gelirken her insan, diğerinin bir ihtiyacını gidermek durumunda kalmaktadır. Bu dayanışmanın sonucu olarak mükemmelliğe giden yolda, ihtiyaç duyulan şeyler gerçekleşmiş olmaktadır (Farabi, 1997:100-101). Bu ihtiyaçları gerçekleştirme aracı Devlet’tir. Toplumsal huzuru ve düzeni, siyasal yapı olan devlet ve onun yöneticisi üzerinde tartışan Farabi, ‘mutluluk filozofu” olarak, bir yönetim aracı olan devlet’e mutluluk sağlama rolü biçmektedir. Ona göre mutluluk, en büyük siyasi örgüt olan devletin sağlaması gereken bir şeydir. Ancak devlet tek başına soyut bir örgüt değildir. Devlet, yönetici ve bu yöneticinin yönettiği toplum üzerinde somutlaşır.

Ütopyasını şehir yaşamı ve büyüklüğü üzerinden tartışmaya devan eden Farabi’ye göre üç tip toplum vardır. Bunlar; büyük, orta ve küçük toplumlardır. Büyük toplum, kapsamı dünya çapında olan toplumdur. Orta toplum, dünyanın belli bir bölgesinde bir milletin egemen olduğu toplumdur. Küçük toplum ise, milletin egemen olduğu toplumun bir şehrinin halkıdır (Farabi, 1997: 100). İyilik ve mükemmelliğe ancak şehirde ulaşılır.

İnsanın doğuştan iyi ya da kötü olarak nitelendirilemeyeceğini savunan Farabi, insanın iyi ya da kötü olmasında kalıtımın tek başına açıklayıcı olmadığını, ancak iyi ya da kötüye eğilimli olduğunu savunmaktadır. Ona göre kişinin sonraki yaşantıları onu kalıtımdan daha çok şekillendirmektedir. İnsanın kötülüğe eğilimi, sonraki iyi davranışları ile oldukça azaltılabilmektedir. Zira insan, iradi bir varlıktır. Kişi iyi ya da kötüyü tercih etme yeteneğine sahiptir. Kişinin iyiyi tercih etmesi ve bu iyiyi sık sık tekrar etmesi, onda iyinin yerleşmesini sağlayacaktır. İnsanın yapması gereken iyiler, ne aşırı ne de zayıf olmak kaydıyla insan kişiliğinin ihtiyaç duyduğu orta düzey melekelerdir. Ölçülülük, nezaket ve cömertlik nefsi iyiye götüren melekeler arasında sayılabilir (Farabi, 1987:32-33). Farabi’ye göre erdem, insanı her iki dünyada da mutlu eden, ölümden duyulan korkuyu azaltan önemli bir güçtür.

Farabi’ye göre insanların temel gayesi mutluluktur. Mutluluğu elde etmenin temel şartı yardımlaşmadır. Yardımlaşan insanların kurduğu şehir, erdemli ve mükemmel şehirdir. Mutluluk için yardımlaşan toplum da erdemli toplumdur. Şehri yöneten yönetici kimi üstün yeteneklere sahip olmalıdır. Yönetici, bu yetenekleri sayesinde şehirde (organizasyon) meydana gelen problemleri düzeltme kabiliyeti gösterir. En üst yöneticiler organizasyon içinde en seçkin ve önemli işleri yaparlar (Farabi, 1997: 101-103). Erdemli şehrin yöneticileri bayağı insanlar olmamalıdırlar. Onlar diğer insanlardan farklı olarak iki temel özellik taşırlar. Bunların birincisi, doğuştan getirilen yöneticilik yeteneğidir. İkincisi ise, süreç içinde yöneticilik için gerekli tutumların kazanılmış olmasıdır. Yöneticilerin sanat becerileri de olmalıdır. Bu beceri yöneticileri, diğer insanlardan farklı olarak seçkin ve yönetmeyi kolaylaştırıcı hale getirecektir.

Yönetim ahlak ve erdemden bağımsız düşünülemez. Bir yönetimi ahlaklı kılan en önemli özellik, bu yönetimi kuran ilk yöneticinin yönetimini, Allah’tan gelen vahiyle düzenlemiş olmasıdır. İlk yönetici yönetimini siyasal ve toplumsal bir çerçeveye oturtmaya çalışır ve maharetlidir. Ancak maharetli olan bu yöneticiye düzenleme gücü veren kaynak vahiy’dir (Aydınlı, 2008, 154).  Farabi, bu düşünceleriyle yönetime ilahi bir özellik katmaktadır.

Örgütlerde liderliğin rolüne ve niteliğine dair ilk ve en önemli tespitlerden birisini yapan Farabi, “Erdemli Şehir” (Medinet’ül Fadıla) isimli çalışmasında iyi bir yönetim için iyi bir liderliğe gereksinim bulunduğunu, liderin sıradan bir kişi olamayacağı ve iyi liderlik vasfının doğuştan getirilmiş olmasının yanında, liderin iyi eğitimli olmasını şart koşmaktadır. Ona göre lider, yönlendirilmeye kapalı, anlayışlı, kanun bilgisine sahip ve en önemlisi felsefe bilen biri olmalıdır. Felsefe bilmeden lider olunamaz. Eğer lider, felsefeyi bilmiyorsa mutlaka felsefe bilen birini yönetime dahil ederek katılımcı bir yönetimi benimsemelidir. Felsefe ve yönetim bir arada olmak zorundadır. Felsefe yönetimin bir unsuru olmaktan çıkarsa, örgüt lidersiz ve yönetimsiz kalarak yok olacaktır (Farabi, 1997, 109). Farabi’ye göre felsefi derinliğin yanında yöneticinin sahip olması gereken özellikler şunlardır (Arkan, 2010,  391; Farabi, 1997: 107; Topdemir, 2009: 211):

1. Organları eksiksiz olmalıdır.

2. İyi bir anlama yeteneği olmalıdır.

3. Güçlü bir hafızaya sahip olmalıdır.

4. Uyanık ve zeki olmalıdır.                                        

5. Öğrenmeye ve öğretmeye açık olmalı, sürecin gerektirdiği sabrı gösterebilmelidir.

6. İyi bir hatip olmalıdır.

7. Şehvete düşkün olmamalı ve yeme, içme gibi konularda kendini kontrol edebilmelidir.

8. Doğruluğu ve doğruları sevmeli, yalandan uzak durmalıdır.

9. Onuruna düşkün ve cömert olmalıdır.

10. Altın ve gümüş gibi dünyevi şeyleri önemsememelidir.

11. Adaleti sevmeli ve insanlara adil davranmalıdır. Kendisinden haksızlık yapması istendiğinde buna karşı koyabilmelidir.

12. Azimli ve kararlı olmalı; karar alma sürecinde risk alabilmeli, cesur olmalıdır.

Farabi, daha çok ilk lidere izafe ettiği bu özelliklerin yanında ilk liderden sonra gelen liderlerde olması gereken altı özellik daha saymıştır (Farabi, 1997: 109). Bu özellikler, liderin filozof olması, hukuk ve geleneği iyi bilmesi, kanun çıkarma becerisine sahip olması, akıl yürütme gücü olması, yaptığı düzenlemelere ile ilgili olarak halkını ikna edebilmesi, savaş sanatını sergileyebilmek amacıyla bedensel bütünlüğe sahip olmasıdır. Farabi’nin yöneticiye dair sıraladığı özellikler, döneminde, bir yöneticiden beklenen nitelikleri ifade etmektedir. Bu niteliklerin salt ahlaki özellik taşımayışı dikkate değer bir durumdur. Ona göre yönetici ahlaki özelliklerinin yanında bedensel bütünlüğe, iyi bir hafızaya ve zekâya, hitabet özelliğine sahip olmalıdır.

Egemen toplumlar her zaman erdemli olmayabilmektedirler. Bu yüzden Farabi, erdemli toplumların karşısına erdemsiz toplumları koyarak bunları üç ana gruba ayırmıştır (Akyüz, 1994:110-118; Aydınlı, 2007: 147-150; Topdemir, 2009:213-232). Erdemsiz şehirlerin birincisi, bilgisiz ya da cahil şehirler’dir. Erdemsiz şehirler bilgisizlik temelinde inşa edilmişlerdir ve erdemsiz yöneticiler tarafından idare edilirler. Bu toplumları erdemsiz kılan ana neden, şehrin kurgulanması sırasında ihmal edilen metafizik boyuttur. Metafizik boyut ihmal edildiğinden, toplum halkı ve yöneticileri dünyevileşmişlerdir. Dünyevileşen halk ve yöneticiler, zorunlu ihtiyaçları karşılamak için bir araya gelme,  maddi zenginlik elde etmek için her şeyi meşru görme, haz arayışında olma, ün ve şeref arayışı içinde olma, zorba ve otokratik olma ile farklı ahlaki ve yaşayışların egemen olması gibi özellikler gösterirler. Erdemsiz şehirlerin ikincisi fasık şehir’dir. Fasık şehirler, bilgi ve inanç bakımından erdemli şehir insanları gibi olan ancak, yaşam itibariyle erdemsiz şehirlerin insanlarının özelliğini gösteren şehirler’dir. Bu şehir halkının mutluluğu yakalaması mümkün değildir. Erdemsiz şehirlerin üçüncüsü ise sapkın şehir’dir. Sapkın şehrin yöneticisi bilgili ve hatta kendini filozof olarak kabul eden ancak doğru yolda olmayan bir yöneticidir. Bu yönetici kendini, halkına erdemli göstererek, dünyevi çıkarlara ulaşma çabası içindedir.

Farabi’nin düşünce sistematiğine genel olarak bakıldığında yönetim erkinin, yönetici ve onun sahip olması gereken ahlaki prensipler üzerinden kurgulandığı görülmektedir. Farabi düşüncesinde ahlakilik, salt metafizik bir boyut ve zorunluluk değil, aynı zamanda bir mutluluk kaynağıdır. Mutluluğa giden yol, ahlaklı bir yönetimden geçmektedir. Günümüzden yaklaşık 1100 yıl önce yönetim ahlakı tartışmalarına dikkat çekmiş olması, Farabi’yi günümüz tartışmaları bağlamında önemli bir filozof yapmaya devam etmektedir. 

 

Makyavel’de yönetim etiki

Niccolo Machiavelli (1469-1527) İtalya’nın Floransa kentinde, orta halli bir hukukçunun oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Klasik yunan felsefesi konusunda iyi bir eğitim almıştır. Yetişkinliğine kadar İtalya’nın Floransa bölgesinde değişik yönetim biçimleri egemen olmuştur. “Onlar Kurulu’nun” Floransa’yı yönetmeye başlamasıyla Makyavel bu cumhuriyet yönetiminin yazmanlığını üstlenmiş ve Mediciler’in 1512’de dönüp Floransa’da iktidarı ele geçirmelerine kadar bu görevde kalmıştır. Bu arada büyükelçilik gibi çeşitli diplomatik görevler üstlenmiş, hem İtalya’daki devletlerin, hem de Fransa gibi siyasal birliğini kurmuş, mutlak monarşi ile yönetilen bir devletin kurumlarını yakından inceleme fırsatı bulmuştur. Bu görevi sırasında Caesar Borgia’yı tanımış ve Borgia’nın İtalyan birliğini kurma yolunda gerektiğinde ahlâk dışına da çıkarak her yola başvurması, Makyavel’i etkilemiştir. Makyavel, kendi yönetsel ahlak sistemini, edindiği bu tecrübe ile “Prens” adlı eserinde ütopya haline getirmiştir (www.felsefeekibi.com).

Makyavel’in Ortaçağ Avrupa’sının yönetim felsefesinin en çarpıcı örneklerinden biri olan bu çalışması, kendi yönetim felsefesini ortaya koymakta ve gücün ya da iktidarın nasıl elde tutulacağına odaklanmaktadır. Odaklanılan hususun iktidarın her koşulda elde tutulması olması, beraberinde olabildiğince faydacı, fırsatçı ve meşrucu bir davranış biçiminin olağan karşılanması sonucunu getirmiştir.  Makyavel “Prens” adlı çalışmasında erdemden bahsetmek bir yana, yönetici için erdemsizliğin bile mazur görülebileceğini savunmaktadır.

Makyavel’e göre yönetim ve iktidarın tek bir kaynağı vardır. O da yöneticinin askeri ve siyasi gücüdür. Yönetici entrika ve askeri müdahaleler konusunda dikkatli olmalı, gerekirse iktidarda kalmak için bu araçları kullanabilmelidir (Aydoğdu, 2008: 95). Makyavel genel olarak bir siyasal pragmatizm önermektedir. Pragmatizm,  bireyi tatmin eden herhangi bir şeyin, hakikat ve temel doğru olduğu varsayımına dayanmaktadır (Tozlu, 2003:53). Yöneticilerin sahip olması gereken tutumlar konusunda oldukça pragmatist ve iktidar odaklı düşünen Makyavel’e  (2012;42) göre bir yönetimi ele geçiren yönetici iktidarını elde tutabilmek için iki şeye dikkat etmelidir. Birincisi, eski yöneticiye kan bağı ile bağlı olanların yok edilmesi; ikincisi, toplumsal bir kaos yaşanmaması için eski yönetimin vergi ve yasalarında değişikliğe gidilmemesidir. Bir yeri ele geçirme isteği son derece doğal ve insanidir. Gücü olan yöneticiler bir yeri ele geçirmek istediklerinde bunu, derhal yapmalıdırlar. Bu durumda bu tip yöneticiler halkları tarafından övülecek aksi halde hep kınanacaklardır (2012; 48). Özgür bir kenti elde tutmanın tek yolu, yıkımdır. Özgür şehirleri yıkmayan yöneticiler, özgür şehirlere karşı koyamaz ve yıkıma uğrarlar (2012; 54). Büyük yöneticiler, iktidarlarını sağlamlaştırmak için gaddar ast yöneticiler atarlar. Ardından bu gaddar yöneticiden bıktığını düşündükleri halkı memnun etmek için kendi atadıkları bu gaddar yöneticiyi cezalandırırlar. Bunun akabinde halk, kendisini, bu ast gaddar yöneticiden kurtardığı için büyük yöneticiye minnet duyar ve bağlılığı artar (2012; 63). İyi bir yönetici kendi istediği gibi bir Papa bulamazsa, en azından istemediği birinin Papa olmasını engellemelidir (2012;66). Yöneticilerin kendilerini güvenceye alma kaygısıyla yaptıkları ve daha büyük acımasızlıkları engelleyebilecek zulümler mazur görülebilir. Bu yöntemi uygulayanlar Tanrı’nın ve insanların yardımıyla iktidarlarını korumanın bir yolunu bulurlar. Bir yeri işgal edenler yapmaları gereken yıkıcılığı, daha sonra yeniden yapmak zorunda kalmamak için, bir defada yapıp bitirebilmelidirler. Yıkıcılıklar bir defada yapılmalı, iyilikler ise azar azar yapılmalıdır (2012;70-71). Yönetici, dürüst olması gerektiği için değil, halk dürüst insanları sevdiği dürüst davranmalıdır (2012;72). Güçlü ve cesur yönetici, zor koşullarda yönettiği insanlara bir yandan olumsuzlukların uzun sürmeyeceğini söyleyerek, diğer yandan düşmanlarının ne kadar acımasız olduğunu anlatıp onları korkutarak güçlüklerin üstesinden gelmelidir (2012; 77). İyi bir yönetici, iyi olmayı mutlaka öğrenmeli ve öğrendiği iyiliği duruma göre kullanmayı ya da kullanmamayı bilmelidir (2012;93). Yönetici, iktidarını koruma pahasına elde edeceği kötü ünü,  iktidarını kaybetme pahasına elde edeceği iyi üne tercih etmelidir. Yönetici, erdem olarak bildiği şeyin peşinden gitmesi durumunda iktidarını kaybedecekse bunu yapmamalı, erdemsizliği öncelemelidir (2012;94). Büyük işleri sadece cimriler yapmıştır. Bu yüzden cimri olarak anılmak yöneticiyi rahatsız etmemelidir (2012; 96). Yönetici düzen ve iktidarı sağlamada acımasız olabilmelidir. Eğer merhamet ve acıma iktidarın kaybına neden olacak ve yeni acılar yaşatacaksa, acımasızlık merhamete tercih edilmelidir (2012; 98). Bir yönetici, nankörlük ve ihanetle özdeşleşmiş insanlara güvenmemelidir (2012;99). Başarılı yöneticiler, sözlerine sadık kalmayı umursamayan, kurnazlıkla insanların akıllarını çelen yöneticilerdir. Bir yöneticinin sözünde durması, onun zararına olacaksa bu sözünde durmamalıdır. İnsanlar güçlü olduklarında verdikleri sözde durmuyorlarsa, sözünde durmayan insanlara verilen sözler de pekâlâ tutulmamalıdır (2012:102). Yönetici merhametli, sözünde durur, dürüst ve dindar görünmeli ve göründüğü gibi olmaya çalışmalı ancak, gerektiğinde tersi davranmaktan da kaçınmamalıdır (2012; 103). Yönetici ağır işleri başkasına yaptırmalı, kolay işleri kendisi yapmalı (2012;107), yönettiği kimseler kendisinden uygunsuz isteklerde bulunduğunda iktidarını sürdürebilmek için bu isteklere olumlu karşılık verebilmelidir (2012;110). Yöneticiler, yönetim biçimlerini çağa uyarlamalıdırlar. Dürüstlük ya da sahtekârlık, ihtiyat ya da cesaret, şiddet ya da kurnazlık gibi tutumlardan hangisinin benimseneceğini koşullar ve zaman belirlemelidir. İyilik değişkendir, bu nedenle temel bir iyiye sadık kalmaya gerek yoktur (2012; 131).

İnsan tanımıyla da dikkate değer bir kötümser olan Makyavel (2012;99) Prens adlı eserinde şunları söylemektedir. İnsanlar nankör, günlük arzular peşinde koşan, sahtekâr ve hilebazdırlar. Tehlikeden kaçar, çıkar peşinde koşarlar. Tehlikeden uzak olduklarında dost ve fedakâr, tehlike geldiğinde yüz çevirirler.

 

Günümüzde etik tartışmaları

Çağdaş yönetimde ahlak tartışmalarının kökeni açısından Batı gelişim tarihine dikkatle bakmak gerekmektedir. Fransız ihtilali ile Sanayi devrimi toplumsal kültür ve yapıyı etkileyen iki önemli olaydır. Özellikle sanayi devrimi ile o güne değin daha çok atölyelerde yapılan üretim, fabrikalarda yapılır hale gelmiştir. Değişen bu üretim biçimi, alturist olan ahlaki yapıyı, “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” sloganındaki gibi bencil ve pragmatist yeni bir ahlaki anlayışa dönüştürmüştür. Toplumsal dayanışma sembolü olan lonca sistemi çökmüş, egoist yaşam felsefesinin egemen olması nedeniyle yoksullara yardım etmeyi olumsuz karşılamak bir yana, ayıp sayan yeni bir toplumsal yapı ortaya çıkmıştır. Bu yeni toplumsal yapı beraberinde önemli tepkiler getirmiş ve bu tepkiler önemli ölçüde Marksist düşüncede vücut bulmuştur. Ancak Marksist düşüncenin felsefi temellerinin materyalist düşünceye yaslanması, güçlü bir ahlak sisteminin ortaya çıkmasını engellemiştir (Küken, 1997: 187). İş alanında giderek artan sorunlar bizzat iş sahiplerini etik konusunda düşünmeye zorlamıştır. Ancak iş sahiplerince zorunluluktan kaynaklanan bu düşünme biçiminin etiği, işveren ve üretim lehine araçsallaştırıp araçsallaştırmadığı konusu tartışmaya değer olma özelliğini korumaktadır. Aşağıdaki haber günümüz etik tartışmaları açısından dikkate değer bir örnektir.

Öldüğü 15 yıl sonra tesadüfen fark edildi”

“Batı toplumlarında yaşlıların tek başlarına ve unutulmuş olarak ölü bulunması çok rastlanan bir durum olsa da Fransa’da bunun en uç örneklerinden biri yaşandı. Fransa’nın kuzeyindeki Lille şehrinde yaşayan bir İspanyol ressamın ölümü 15 sene sonra komşusunun su sızıntısından belediyeye şikâyet etmesi üzerine fark edildi.Fransız yetkililerinin verdiği bilgiye göre, 1921 senesinde İspanya’nın Santander şehrinde doğan Alberto Rodriguez Martinez’in yatağında pijamalı halde uzanmış olan iskeleti bulundu.
Lille kamu güvenliği departmanı Başkanı Didier Perroudon, “Bu, komşumuza dikkat etmediğimiz bir toplumda bir insanın tek başına ölümüdür. Göründüğü kadarıyla yakınlarda akrabası bulunmuyor. Ev sahibi olması nedeniyle dikkat çekmemiş. Çünkü ölümünü kimse fark etmemiş. Büyük ihtimalle mahallede hiç kimseyle sosyal bir ilişkisi yoktu.” açıklamasını yaptı. 1948 yılında Fransa’ya çalışmak için gelen Martinez, burada zengin bir kadınla evlenerek onun mirasına sahip oluyor. Geçtiğimiz aylarda, komşusunun nemlenme yüzünden şikâyette bulunması üzerine harekete geçen belediye ekipleri sızıntının kaynağını araştırırken, terk edilmiş görüntüsü veren evde yaşlı İspanyol ressamın iskeletini buluyor. Martinez’e gelen mektupların 1997 yılının başından itibaren açılmamış olduğu görülürken, suyunun 1996’da ve elektriğinin 1997’de kesildiği, ve banka hesabının ise hareket olmadığı için 1999 yılında kapandığı bilgisi verildi (www.sabah.com.tr).”

Yukarıdaki gazete haberi, insanın insana yabancılaşmasına yönelik trajik örneklerden biridir. Çelik’e (2000:115) göre küreselleşme ile birlikte yönetsel alanda meydana gelen problemler, sadece o problemin çıktığı alana münhasır olarak değerlendirilemeyeceğinden küresel düzeyde etik problemler ortaya çıkmıştır. Problemlerin küresel düzeyde ortaya çıkması, küresel düzeyde örgütsel etiğe olan ilgiyi arttırmıştır. Tozlu (2003:182) ise etiğe duyulan gereksinim temelinde modernizmin ve bilimin tanrısallaştırılması sonrası ortaya çıkan buhranlı hayattan kurtulma isteğinin yattığını savunmaktadır. Ona göre modernizmde etik, karanlık kalmış bir noktadır. Bu karanlık nokta insan ve toplumu kuşatarak, onları şaşkına çevirmiştir. Modern çağda meşruiyetin kaynağı, güç olarak kabul edilmiş, varlığa ilişkin anlam, bir değer olma özelliğini yitirmiştir. Bunun sonucunda küresel ahlaki problemler, savaşlar, dünya kaynaklarının belli bir kesimin eline geçmesi, insanın metalaşması durumu ortaya çıkmıştır.

Yine Tozlu’ya (2003, 178) göre vizyon yokluğu, mevcut siyasal yapıların ihtiyaçları karşılamadaki yetersizliği, gelir dağılımındaki adaletsizlik, insan grupları arasındaki ihtilafların ön plana çıkarılması ve siyasal örgütlerin asli rollerine çekilmemesi gibi sorunlar önemli etik problemleri beraberinde getirmiştir. Bütün bu problemlerin çözülebilmesinin yolu, etiği yeniden inşa etmektir. Etik ya da moral (ahlak) olarak bilinen örgütsel unsurun örgüt kültüründe ve ikliminde denge ve liderlik kaynağı olma işlevinin yanında, işgörenlerin örgüte ve liderlerine bağlılığının düzeyini etkileme işlevi de bulunmaktadır. Güçlü etik liderlik örneği sergilenen örgütlerde, işgörenlerinin bağlılık düzeyinin artması, zayıf etik liderlik örneği sergilenen örgütlerde ise işgörenlerin düşük bağlılık düzeyi göstermesi beklenmektedir. Her örgüt kendi işgörenlerine bazı etik ilkeler benimsetir veya işgörenlerinin belli etik ilkeleri benimsemesini ister. Bu örgütler,  yazılı olan ya da olmayan etik ilke ve hedefler belirlerler (Çelik, 2000: 45). Çelik’e (2000: 93-94) göre etiksel etkinin temelinde altı ilke vardır. Bunlar:

-Etik dozu yüksek değer ve inanışlar, davranışları ve konuşma şeklini etkiler.

-Etiksel gelişmenin cesaretlendirilmesi, ileri düzeydeki çatışmaların daha hür bir alanda oluşmasına yardım eder.

-Lider, informal gurupların yardımı olmaksızın etik davranışın doğruluğunu öğrenebilir.

-Lider, etiksel olmayan davranışların gelişmesini önleyebilir.

-Lider, etiksel olmayan davranışlarda ısrar etmez ve bunları uygulamaya çalışmaz.

-Etik ilkeler, liderin tüm yaşamı boyunca başvurması gereken temel ilkelerdir.

Örgütsel alanda karşılaşılan bazı etik problemleri şu biçimde sıralamak mümkündür:

  1. Mobbing kavramı, İngilizce “mob” kökünden gelmekte olup, “Mob” sözcüğü, şiddetle ilişkili ve yasaya uygun olmayan kalabalık anlamına gelmektedir. Günümüzde “Mob” sözcüğünden türetilen “mobbing” kavramı bir kimseyi sıkıştırmak, rahatsız etmek, çevresini kuşatmak ve sıkıntı vermek anlamlarında kullanılmaktadır (TBMM, 2001: 4)
  2. Cinsel taciz. Bu, cinsel zevk uğruna gücün yanlış kullanılması ve tacize uğrayan tarafın zayıf konumundan istifade edilmesidir (Gerni, 2001: 22).
  3. Şantaj. Bir kimseyi isteği dışında bir şeyi yapmaya ya da yapmamaya zorlama eylemidir. Şantaj Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 107. Maddesinde “Hakkı olan veya yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle, bir kimseyi kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlama” fiili olarak tanımlanmıştır (TBMM, 2004).
  4. Emeği sömürme. İşgörene, yaptığı işin ya da üretimin bedeli olarak verilmesi gereken maddi ya da manevi karşılığın verilmemesi, verilmesinde tereddüt edilmesi ya da karşılıklı memnuniyet sözleşmesi neticesi yapılan işin, ilk durum koşullarından uzaklaştırılarak işe halel getirilmesidir.
  5. Bir kimsenin beceri, kabiliyet, başarı ve eğitim düzeyi gibi faktörler dikkate alınmaksızın, sadece akrabalık ilişkileri esas alınarak istihdam edilmesi olarak tanımlanmaktadır (Özler, Özler ve Gümüştekin, 2007:438).
  6. Bir memurun herhangi bir kimsenin çıkarını gözetmek karşılığı olarak hediye talep etmesi veya kendisine verilen bir hediyeyi kabul etmesidir (Özsemerci, 2002:17).

Örgütsel alanda karşılaşılan mobbing, cinsel taciz, şantaj, emeğin sömürülmesi, nepotizm ve hediyecilik gibi patolojik durumlar örgütsel yaşamı tehdit edici etik problemler arasında yer almaktadır. Bu durumların örgütsel yaşamı kuşatması, örgütü işlevini yapamaz hale getirerek hem örgüt imajına zarar vermekte hem de örgüt ömrünü kısaltmaktadır. Örgütsel alanda bu tip olumsuz durumların giderek artması, yönetsel alanda örgütsel etiği daha çok gündeme getirmektedir.

 

Sonuç

Günümüzde bilgiye erişimin giderek artması, özellikle işletme nitelikli örgütlerin üretim sürecinde yarattıkları ekolojik ve toplumsal tahribatlar, örgütlerin yaptığı işten etkilenen kitlelerde yüksek düzeyde duyarlılık oluşturmuştur. Bu duyarlılığın sonucu olarak örgütsel ve yönetsel yaşama ilişkin eleştiriler, örgütlerin kendilerini gözden geçirmelerine neden olmuştur. Örgütlerin kendi yaptıkları işe eleştirel bakmaları, onları kimi değerleri benimsemek zorunda bırakmıştır. Bu değerlere ilk dikkat çeken düşünlerden biri kuşkusuz Farabi’dir.

Farabi’nin ahlak sisteminin özünde siyasal bir yapı ve örgüt olarak devlet vardır. Ona göre insanlar tek başlarına erdemli olamayacakları için devlet gibi örgütlere gereksinim duyarlar. Devlet gibi örgütlerin yöneticileri erdemli olmak zorundadırlar. Erdemli yöneticilerin egemen olduğu örgütlerde, örgütlerin kendisi de daha erdemli ve adil olmaktadır (Tosun, 2007: 138-139). Farabi’nin ahlaken güçlü lider ve güçlü örgüt tasavvuruna karşı Makyavel, “liderin ahlakı” sayılabilecek bir anlayışı savunmaktadır. Makyavel’in yönetim ahlakının özünde her koşulda ve her ne şekilde olursa olsun, iktidarını sürdürmesi gereken fırsatçı ve pragmatist bir liderlik anlayışı yatmaktadır. Makyavelist düşünce, sonuç odaklı bir yönetim ahlakını benimsemektedir. Sonuca götüren şey, meşrudur.

Farabi’de yardımlaşma ve demokratik katılım erdemli bir davranıştır. Her koşulda yapılmalıdır. Makyavel’de ise eğer yardımlaşma kişiyi olumlu bir sonuca götürüyorsa yapılmalıdır. Fârâbî’nin erdemli şehrinin yöneticileri ahlaki kaygılarla hareket ederler ve metafizik bir hayat tasavvuruna göre hareket ederler. Makyavel’de ise yöneticiler sonuç odaklı hareket ederler ve gerekiyorsa metafizik değerleri bile iktidarları için araçsallaştırabilirler. Fârâbî’nin erdemli şehri, filozof ilk başkan tarafından belirlenen erdemli dinin görüş ve fiilleriyle oluşan bir hayat tarzına sahip iken (Korkut, 2005:232), Makyavel’de yöneticinin dindarlığı değil, iktidarda kalabilmek için dindar görünmesi söz konusudur. 

Günümüz dünyasında Makyavelist yönetim felsefesinin benimsenmesi kaçınılmaz olarak beraberinde örgütsel sorunlar meydana getirmiştir. Bu sorunların giderek artması ve örgütsel yaşamı tehdit eder hale gelmesi, yönetimde etik olgusunun gerekliliğini bir tercihten öte, örgütsel yaşam için zorunlu bir olguya dönüştürmüştür. Makyavelist düşünce iktidarı elde etmek ve iktidarda kalmak uğruna bütün etik değerlerin hiçe sayılmasının bir örneği olarak patolojiktir. Kişisel çıkarın, toplumsal ve örgütsel çıkara öncelenmesidir. Doğal, toplumsal, yönetsel ve etik değerlerin kuralsız biçimde aşındırılmasıdır.

Farabi, ileri sürdüğü görüşlerle yönetsel etik tartışmalarına günümüzde bile geçerli olan önemli katkılar getirmiştir. Buna karşın Makyavel de yöneticilerin derin niyetlerini okuma bağlamında dikkate değer tespitler yapmıştır. Kabul etmek gerekir ki örgütlerin insan için gördükleri işlevlerin yanında, yarattıkları tahribatlar da vardır ve bu tahribatlar yasalarla değil, ancak herkesçe samimi biçimde paylaşılan etik kurallara uymakla daha kolay engellenebilecektir. Etik daha huzurlu ve mutlu bir dünya için bir tercih olmaktan öte, zorunluluk olma vasfını korumaya devam etmektedir.

 

KAYNAKLAR:

Akyüz, V. (1994). Farabi’den Abduh’a siyasi düşünce. İstanbul: İz.

Arkan, A. (2010). Fârâbî’nin gözüyle ahlâk-siyaset ilişkilerinin analizi. http://www.etikturkiye.com/etik/siyasetetik/1AtillaArkan.pdf adresinden 15.09.2010 tarihinde alınmıştır.

Arslan, A.  (1997). İdeal devlet: El Medinet’ül fazıla içinde . Ankara: Vadi.

Arslan, M. (2005). İş ve meslek ahlakı. Ankara: Siyasal.

Aydın, İ. (2001). Yönetsel,mesleki ve örgütsel etik. Ankara: PegemA.

Aydın, İ. (2006). Eğitim ve öğretimde etik. Ankara: PegemA.

Aydınlı, Y. (2008). Farabi’de insan Tanrı ilişkisi. İstanbul: İz.

Aydoğdu, N. (2008). Makyavelist düşüncenin Türkiye’ye girişi: Onsekizinci yüzyıl Osmanlı siyaset felsefesi, doktora tezi,  Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.

Çelik,  V. (2000). Eğitimsel liderlik. Ankara: Pegem.

Çilingir, L. (2003). Ahlak felsefesine giriş. Ankara: Elis.

Farabi, Ebu Nasr. (1987). Fusül’ül medeni (Çev. Medeni Özkan). 1. Baskı. İzmir: Dokuz Eylül Üniv.

Farabi, Ebu Nasr. (1997). İdeal devlet: El Medinet’ül fazıla. Ankara: Vadi.

Faruki, İ.R. & Faruki, L.L. (1999). İslam kültür atlası. İstanbul: İnkılab.

Gerni, M. (2001). İşyerinde cinsel taciz: Erzurum  ilinde bankacılık sektörü üzerine bir

http://www.msxlabs.org/forum/felsefe-ww/10646-niccolo-machiavelli-makyavel-makyavel-kimdir-makyavel-hakkinda.html

Kant, İ. (1996). Pratik usun eleştirisi. İstanbul: Say.

Korkut, Ş. (2005). Farabi’nin siyaset felsefesinin temel problemleri ve kökenleri, doktora tezi, Ankara Üniversitesi, Ankara.

Küken, G. (1997). Endüstri Devrimi öncesinde çalışma ahlakı. Felsefe Dünyası. 23. s.187-199.

Machiavelli, N. (2012). Prens. İstanbul: Can.

Özler, H., Özler. D. E. &  Gümüştekin, G. E. (2007). Aile işletmelerinde nepotizmin gelişim evreleri ve kurumsallaşma. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. 17. s.437-450.

Özsemerci, K. (2002). Türk kamu yönetiminde yolsuzluklar, nedenleri, zararları ve çözüm önerileri. http://www.sayistay.gov.tr/yayin/elek/elekicerik/35KamuYonYolsuzluk.pdf 25 Şubat 2013

Sankari, F. A. (1995). Eflatun ve Farabi: Siyasi felsefelerinin bazı yönlerinin mukayesesi (Çev. Kazım Güleçyüz). İslam’da siyaset düşüncesi içinde (s. 249-258).  İstanbul: İnsan.

TBMM. (2004). Türk Ceza Kanunu. Madde: 107.

TBMM. (2011). İşyerinde psikolojik taciz (mobbing) ve çözüm önerileri komisyon raporu (Yayın no:6). Ankara: TBMM.

Topdemir, H. G. (2009). Farabi doğu bilgeliğinin kapısı. İstanbul: Say.

Tosun, S. (2007). Platon ve Farabi’nin siyaset felsefelerinin karşılaştırılması ve siyaset felsefelerinde erdem, doktora tezi, Gazi Üniversitesi, Ankara.

Tozlu, N. (2003). Eğitim felsefesi üzerine makaleler. Ankara: Elis.

Tozlu, N. (2003). Eğitim felsefesi. Ankara: MEB.

Tozlu, N. (2003). Eğitim problemlerimiz üzerine düşünceler. Ankara: Elis.

URL-1, http://www.sabah.com.tr/Dunya/2013/01/01/oldugu-15-yil-sonra-tesadufen-farkedildi 01 Ocak 2013

URL-2, http://www.felsefeekibi.com/site/default.asp?PG=1720 25 Şubat 2013            

Uygulama. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi. 56/3. s. 20-46.

İletişim/Correspondence

Dr. Mehmet Emin USTA

Milli Eğitim Müdürlüğü Eğitim Denetmenleri Başkanlığı, Şanlıurfa.

e-posta: [email protected]

Doç. Dr. Zülfü DEMİRTAŞ

Fırat Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi, Elazığ.

e-posta: [email protected]

 

——————————————————————————–

Atıf:

Usta, M. E. (2013). “Farabi ve Makyavel’in Yönetim Anlayışları Bağlamında Yönetim Ahlakı.” Bayburt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Eğitim Felsefesi Özel Sayı-1, ISSN: 1307-1076

———————————————————————————

[1] Şanlıurfa Milli Eğitim Müdürlüğü Eğitim Denetmenleri Başkanlığı, e-mail: [email protected]

[2] Fırat Üniversitesi Eğitim Fakültesi, e-mail: [email protected]

Yazar
Mehmet Emin USTA ve Zülfü DEMİRTAŞ

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen