Turgut GÜLER
Fâtih Sultan Mehmed’e mâl edilen o klâsik cümleyi hatırlamanın tam sırası. Büyük Pâdişâh:
“Nereye sefer düzenleyeceğimi sakalımın kılı öğrense, onu koparır atarım”
derken, yazılmış ve yazılacak “siyâsetnâme”lere hacim biçiyordu.
Nitekim yine kendisi dışında kimsenin mâhiyetini ve hedefini bilmediği bir seferin, daha başındayken rûhunu teslîm eden “Ebu’l-Feth”, hâlâ târîhin parmakla gösterdiği müstesnâ yerde duruyor.
Başkalarının himmetiyle kotarılacak işten, kime hayır gelmiş ki, bize gelsin?.. “İstihbârat ortaklığı” gibi netâmeli sözlerin cilâ verdiği hâlet-i rûhiye, ne yaparsa yapsın, aczini örtemiyor.
İnsanın, şahsına âit düşünceleri ile milletine mahsûs fikriyâtı, kesinlikle aynı çizgiye oturtulamaz. Çünkü başta korku ve yılgınlık olmak üzere, şahsî hayatta normâl sayılabilecek psikolojik hâllerin, millî vâdide barınmasına cevâz verilemez. “Başkası ne der?”sorusunun, millet adına sarfı, tevili imkânsız bir gaflet davranışıdır. Milletin geleceğini, o millete yabancı korkuların ipoteğine koyarsanız, bu vebâlin altından kalkamazsınız.
Fâtih, İstanbul’u fethettiğinde, Doğu’da ve Batı’da bütün bir Dünyâ’yı karşısına almıştı. Ama o, daha fetih öncesinde bunu biliyor ve tahmîn ediyordu. Fethi tâkib eden âzamî on-onbeş yıl, Fâtih’in, karşısındakileri tesbih tânesi misâli ipe dizdiğine şâhit oldu. Hedefi, aradaki mâniâya rağmen vuran topu da, yüce ufuklu Fâtih icâd etmişti. Veyl o mâniâya… Bugünkü ufuksuzluğumuzun baş köşesine de top oturmuş, ama bu ayak topu!
Çanakkale Muhârebeleri’nde adını ebedîleştiren Ezineli Yahyâ Çavuş ve takım arkadaşlarının şehâdet şerbetini içişleri; o mevkie dikilen âbideye:
“Bir kahraman takım ve Yahyâ Çavuş’dular
Tam üç alayla burada gönülden vuruşdular.
Düşman tümen sanırdı bu şâheser erleri,
Allâh’ı arzû ettiler, akşama kavuşdular!”
mısrâlarıyla nakşedilmiş.
Çok dar, sınırlı sayıda bir grup insanın dışında kimseye açıklanmayan ve “sır”özelliği taşıyan mâlûmâta “ezoterik (ésotérique)”deniyor. Bir çeşit doktrin demek olan ezoterik bilgiler, daha ziyâde Bâtınî etiketler taşıyor. Bu sırra vâkıf olan, dolayısıyla da grubun aslî, faal üyesi kabûl edilen kişiler, artık “üstünlük”temin etmenin keyfi içinde, gayrıya tepeden bakma hakkını kazanmışlardır.
Sâdece Türk târîhinde ve el’ân Türkiye’de değil, hemen her devirde, her yerde ezoterik tavırları, cereyânları görmek mümkün. O vâdide soy ve coğrafya farklılığına pek bakılmaz, ama nedense, ezoterik topluluklar arasında İngilizlerin ayrı bir yeri, ağırlığı var. Kraliçe Victoria zamânındaki “Güneş Batmayan İmparatorluk”lâfının arkasında, gizli plânlar, pazarlıklar, lobi çalışmaları, milletler arası câsusluk hikâyeleri vb. – hakkıyla ezoterik – bir “hinterland” bulunmaktadır.