Durmuş AVŞAR
Goethe, Alman dilini bir felsefe ve edebiyat dili yapan en önemli şahsiyet, aynı zamanda dünya edebiyatının bir değeri bir klasiğidir.(1) O, kendisinden sonra gelen edebiyatçıları etkilemiş, eserleri bütün dünyaya yayılmış bir sanatçıdır. Goethe, yazdıklarıyla kendi dilini soyut-sembolik ifade yetkinliği bakımından zirveye çıkarmış, kendi coğrafyasının yüksek kültürünü evrensel bir mesaj haline getirmiştir.(2)
Biz bu yazımızda Goethe’nin Faust’u üzerinde düşüneceğiz ve eserden anladıklarımızı sizlerin takdirine sunacağız.
Faust, O’nun olgunluk döneminde, parçalar halinde yazdığı uzun bir tiyatro örneğidir. Goethe, bu eserinde de oldukça süslü bir dil kullanmış, soyut ögelerden sıkça yararlanmıştır.
Kitabın birçok bölümünde özlü söz veya toplumsal tespit yerine geçecek cümlelerle karşılaşabiliyoruz. Bu sözler, kitabın içine olayların seyrine göre ustalıkla serpiştirilmiş. Öyle ki bu sözlerle yazar, sanatını ortaya koymanın yanında insanlara belli konularda bilgi ve bilinç vermek, halkını kendi hislerine ortak etmek istemiştir, diyebiliriz. Bunu kaleminin gücüyle yapacağına inancı tam olsa gerektir. Çünkü sözümüzün başında da dediğimiz gibi O, eserlerinde oldukça sanatlı bir anlatımı tercih etmektedir.
Sözlerinden anladığımız kadarıyla insanlara vermek istediği mesajları tam olarak olmasa da konularına göre sınıflandırabiliyoruz. Mesela bazı sözlerinde O’nun vatan kavramı üzerinde durduğunu görüyoruz. İnsanlara kendi ülkelerinin kutsal olduğunu, ”Sen kendi ülkeni dünyanın bütün ülkelerinden üstün tut.” ve ,”En iyi nimetleri benim vatanım verir.” sözleriyle net bir şekilde ortaya koymaktadır. Savaş zamanı imparatorluktaki insanları tarif ederken, ”Bu yiğitlerin tunç göğüsleri, her türlü akına karşı koyacak güçlü bir kaledir. Düşman istilasına uğramamak istiyorsanız, hemen sükunetle silahlanarak er meydanına koşmalısınız. O meydanlarda kadınlar birer amazon, çocuklar ise birer kahraman olur.” ifadelerini kullanırken, vatan uğruna ölenlere üzülmemeyi ve vatanın üstün vasfını, ”… böyle üzgün durmayın ve yeni şarkılarla gönlünüzü ferahlatın. Çünkü bu verimli toprak böyle insanları yine yetiştirir.” şeklinde açıklamaktadır.
”Bu memleket, tehlikeden tehlikeye atılarak kanlarını feda eden açık fikirli ve cesur evlatlarına ve kutsal düşünceleri hiç zayıflamayan kahraman savaşçılara değer vermeli ve kazançlı çıkmalıdır.” sözü, ülke ilerlemesinin neye muhtaç olduğunun parolası olarak düşünülebilir.
Goethe, bu eserinde kiliseyi belli yerlerde eleştirmekle birlikte dindar insanların güvenilir olduklarına değinir. O’nun, ”Kızlar insanların dindar olup olmadığına pek meraklıdırlar. Onlar -Tanrı’ya itaat eden erkek karısına da itaat eder.- diye düşünürler.” tespiti aslında erkeklere dindar kimseler olunuz, çağrısı değil midir?
Eserdeki ana karakterler: Faust adında insanla Mefisto adındaki şeytandır. Faust, hayattan zevk almayan ve canına kıymaktan son anda vazgeçen bir doktordur. Mefisto ise, Tanrı’nın lanetlediği büyük şeytandır. Faust hayatın yaşanmaya değer olmadığını söyler ve hiçbir zaman da olamayacağını iddia eder. Eğer bir gün zamana,” Dur geçme, ne kadar güzelsin!” diyecek olursa Mefisto’yla kendisini zincire vurması hususunda anlaşma yaparlar. Mefisto, bu günden itibaren O’na hep bu cümleyi söyletmeye çalışır ve sonunda da başarır. Faust’un yenilgisi aslında dünyanın yaşanılmaya değer olduğunun kanıtıdır ve Goethe’nin vermek istediği mesaj da bu olsa gerektir.
Bütün bunların yanı sıra sözlerinden anladığımız kadarıyla birlik duygusunu ön planda tutmakta fakat mücadeleyi küçümsememektedir. İnsanları araştırma yapmaya teşvik eden, çalışmayı öven sözler de kitabın içinde coşkulu halde mevcuttur. Aynı zamanda insanların her yaşta bir şeyler öğrenebileceğini vurguladığı sözleri de okumaya değer niteliktedir.
Güçlü bir edebi eser okuyucularında ortak duygular uyandırır. Ortak duyguları olan insanlarda ise birlik olmaya olan eğilim daha fazladır. Bu kitabın bir tiyatro olduğunu ve bir ülkenin çeşitli yerlerinde sürekli sahnelendiğini düşünürsek, buna aynı zamanda bir de canlı seyredilen bir yapıtın okunmasına göre çok daha etkili olabileceğini eklersek Goethe’nin Faust’u kitlelere birtakım ortak duygu ve heyecanlar yaşatmıştır, diyebiliriz.
Ayrıca bu özelliklerinden dolayı diyebiliriz ki Faust, çok büyük bir milli hizmettir. Elbette sadece bu özelliklerinden dolayı değil, Milay Köktürk hocamızın ifadesiyle yüksek kültür ve edebiyat ürettiği için milli bir hizmettir. Buraya gelmişken şunu da şöylemiş olalım Goethe, bu eserinde ”Cermen” kelimesini bir kez bile kullanmamıştır. O’nun vermiş olduğu evrensel mesajlar doğduğu topraklarda iyi hazmedilip gereken değer verildiği için Almanlar bir millet olmanın şuuruna ermişlerdir.
Şimdi Faust’u o kadar övdükten sonra bizim bir ”Çağlayanlar”ımız 10 tane Faust etmez mi, diye sormak geliyor içimden.
(Bu satırlar yazarın şahsi düşünceleri olup tartışmaya açıktır.)
Dipnotlar
(1) Milay Köktürk, Millet ve Milliyetçilik, Ötüken Y.
(2) a.g.e