Fazlı Köksal Üstâdımızın son kitabı Teftiş Yalnızlığı geçen hafta sonunda elime ulaştı.
Üstâdımızın üslubunu önceki kitaplarından ve makalelerinden biliyoruz; roman kıvamında, su gibi akıp gidiyor. Bir dostla hasbıhâl edercesine okunuyor.
Üstâdımız, kitabında, bir yandan hatıralarını anlatırken, aynı zamanda ülkemizde teftiş kurumunun serencâmına da mercek tutuyor; meslek taassubuna kapılmadan, olumlu/olumsuz yönleri ortaya koyuyor.
Kitabın ismi son derece isâbetle konulmuş. Kitapta da belirtildiği gibi, iyi bir müfettiş, mesleği gereği, beşeri ilişkilerinde mesâfeli olmak, her hâl ve hareketine dikkat etmek zorundadır. Bu da onu yalnızlaştırır. Özellikle, uzun turnelerde (görev seyahatlerinde), kendi ile başbaşa kalmaya alışır. Bilhassa entelektüel yetenekleri fazlasıyla gelişmiş olan müfettişler, bu yalnızlığı meslek dışı alanlarda verimli meşguliyetlerde bulunmak sûretiyle değerlendirirler. Nitekim, Fazlı Köksal Üstâdımız, bunun canlı örneklerinden birisidir.
Kitabı okurken, eski hatıralar canlandı gözümde.
Eskiden bir deyim vardı; “müfettişin yenisinden, memurun eskisinden korkacaksın”. Genç müfettişlerin bıçağının iki yüzü de keser. Müfettişler, olgunlaştıkça bilgeleşir, daha önce sert tavırlar göstermelerini gerektiren durumları daha müsamahalı/bilgece değerlendirmeye özen gösterirler. Özellikle yaşlı memurlar, genç müfettişlerden çoğu zaman rahatsızlık duyar. Hele de, genç arkadaşımız davranışlarında özenli değilse… Bunun için de, fırsat buldukça, genç müfettişi, belli etmeden sigaya çekmeyi çok severler. Bu yüzden, hemen her müfettişin, sonraki zamanlarda hatırladığında bâzen tebessüm ettiği, bâzen de sinirlerini yerinden oynatan anıları vardır.
Müfettişlik, usta-çırak ilişkisiyle öğrenilen mesleklerdendir. Bu yüzden, müfettiş yardımcılığı döneminde, farklı müfettişlerin refakatinde çalışmaları sağlanır, farklı kültür ve tecrübelerden yararlanarak, kendi tarzlarını oluşturmalarına imkân verilir. Bu meyanda, kitapta dercedilen tavsiyeler, benim için şu yaşımda bile değerini koruyor; Müfettiş, tarafsız ve objektif olur. Soruşturulan kişinin siyasi görüşü, etnik yapısı, mezhebi müfettişi ilgilendirmez. Müfettiş hukuk ve mevzuat çerçevesinde konuları değerlendirir. Etki altında kalmaz. Görevler gizlidir. … Devlet malını özel işlerinde kullanmaz. Davranışları, dürüstlüğü, tutum ve davranışlarıyla örnek olur. Kurumun kör kuruşunun hesabını sorar. Personelle mesafelidir ama tepeden bakmaz. … Mesaiye devam konusunda özenlidir. Fakat, gerektiğinde -mesaiye bağlı kalmadan- gece yarılarına kadar çalışır. Müfettiş yalnız adamdır. Personel ile özel ilişki kurmaz. Kimsenin karşısında eğilip bükülmez. Siyasetçilerden uzak durur. Kişisel beklentisi olmaz. Müfettiş Türkçe’ye hâkimdir, bunun için çok okur. … Özetle Müfettişlik zor meslektir. Dürüst adamın, vatansever adamın mesleğidir. Çoğu zaman özel hayatı bile yoktur. Gün gelir işi için ailesini bile ihmal eder.
Bu minvâlde, daha ilk günlerde, üstadlarımızın sıklıkla yaptıkları benzer telkinler de hâlâ kulaklarımda; Önce insan, sonra müfettiş olacaksınız. Vakur ama mütevazı olmalısınız. Vakarınız kibre, tevazuunuz ise ezikliğe dönüşmemeli. Saygı ve nezâket, en büyük gücünüz olacaktır. Müfettişlikte, bilgili olmak, konuya hâkim olmak elbette çok önemlidir. Ancak, şahsiyet bilgiden önce gelir. Muhataplarınız üzerinde, unvanınızla korku değil, bilgi ve şahsiyetinizle saygı uyandırmalısınız. Muhtemelen, muhatap olacağınız yetkililerin çoğunun meslekî kıdemi, Sizin yaşınızdan daha fazla olacaktır. Muhataplarınıza, kendinizi bilgi ve şahsiyetinizle kabûl ettirmelisiniz. Her şeyi bilemezsiniz, böyle bir intiba yaratmaya çalışırsanız, muhataplarınız nezdinde gülünç duruma düşersiniz. Fakat çok okumalı, açık fikirli, önyargısız ve öğrenmeye açık olmalısınız. Müfettiş karşılaştığı sorunları çözmesi için gereken her şeyi öğrenebilecek kabiliyette olmalı ve bunu başarmalıdır vs.
Fazlı Üstâdımızın kitabını okurken, otuzbeş yıllık meslek hayâtım gözümün önünden bir şerit gibi geçti.
Henüz üniversitede okurken, üst dönemlerdeki pek çok ağabeyimiz müfettişlik sınavlarına girmiş ve göreve başlamışlardı. Zaman zaman bir araya gelir, onlardan meslek hakkında bilgi alırdık. Onların anlatımları, bu mesleğe yönelmemizde başat etkenlerden birisiydi.
Türkiye Cumhûriyeti Devleti, kuruluşundan itibâren “denetim” ve “idârenin kurallar çerçevesinde çalışması” konusuna büyük ehemmiyet vermişti. Bunun sonucu olarak, denetim mesleğini ifâ edenlerin özlük hakları diğer kamu personeline kıyasla çok iyi durumdaydı. Mülkiye ve İktisat Fakültesi gibi okullardan mezun olan en nitelikli öğrencilerin çoğu öncelikle denetim mesleğini tercih ediyor, müfettişlik/murakıplık sınavlarını kazanamayanlar ise, ille de kamuda çalışmak istiyorlarsa, uzmanlık ve akademisyenlik gibi alanlara yöneliyorlardı.
Târihi Fatih Sultan Mehmet Han dönemine kadar uzanan teftiş kurulları, modernleşme döneminde Fransız sistemi örnek alınarak yeniden yapılandırılmış, yüksek ücret, müfettişlik güvencesi, bağımsız/özerk çalışabilme ayrıcalığı, itibarlı bir konumda olmak gibi imkânlara kavuşturulmuştu. Bu özellikler sâyesinde, denetim kurulları, kamu hizmetlerinin ve kamu çalışanlarının faâliyetlerinin etkin bir şekilde denetlenmesini, kamu kaynaklarının amaçlarına uygun bir şekilde etkin ve verimli kullanılmasını sağlamaya çalıştıkları gibi, aynı zamanda devletin üst kademelerine yönetici adayı yetiştiren birer akademi durumundaydılar. 1970’li yılların sonuna kadar, müsteşarlık, genel müdürlük, daire başkanlığı gibi görevlerde bulunan yöneticilerin büyük bir çoğunluğu müfettiş kökenliydi. Uzun ve yorucu bir eleme sürecinin sonunda müfettiş olmaya hak kazanan, devletin ve görev yaptığı kurumun hizmet alanıyla ilgili konularda nazarî ve tatbikî açıdan iyi bir eğitim alan, yaptığı her teftiş ve soruşturmada, yazdığı her raporda bilgisini ve görgüsünü biraz daha geliştiren, mesleği gereği okuma/araştırma/ifâde etme ve temsil kabiliyeti mütemâdiyen gelişen, yıllarca ülkenin dörtbir yanını dolaşarak devleti/kurumu/ülkeyi, kamu çalışanlarını ve farklı bölgelerin insanlarını yakından tanıma imkânı elde eden müfettişler, belirli bir olgunluğa eriştikten sonra, kendileri de istedikleri takdirde üst kademe kamu yöneticiliklerine atanıyorlar ve böylece, kamu kurumları (dolayısıyla, devlet adını verdiğimiz o muazzam teşkîlát), bilgili, iyi yetişmiş, düzgün ahlaklı, şahsiyetli, temsil yeteneğini hâiz, en önemlisi de gerektiğinde “hayır” diyebilme becerisi kazanmış bürokratlar tarafından idâre olunuyordu. Nitekim, günümüze kıyasla pek çok zorluğun yaşandığı, arz/talep yetersizliği sebebiyle devlet tarafından üretilen temel nitelikteki mal ve hizmetlerin mühim bir kısmının çoğu zaman “tahsis” yöntemiyle dağıtıldığı o dönemlerde, ahlâk/kanun dışı uygulamalar istisnâî nitelikteydi. Teftiş kurumunun ve müfettişlerin saygınlığı yüksekti, bu sebeple görevlerini ifâ ederken -istisnâî olaylar dışında- hukuk dışı bir engelle karşılaşmaları düşünülemezdi.
Yıllarca bir kamu bankasında müfettişlik yaptım. Paranın olduğu yerde “çok kazanma” hırsının bir sonucu olarak “kural dışı uygulama” eğilimlerinin daha çok olması, eşyanın tabiatı gereğidir. Görev yaptığım dönemde, çok defâ iktidarla ilişkili şahıslar hakkında işlem yapmak durumunda kalmış olmama rağmen, imâ yoluyla da olsa, herhangi bir târizle ya da tazyikle karşılaştığımı hatırlamıyorum. Müfettiş deyince, akan sular dururdu.
O yıllarda itibarımız ziyâdesiyle yüksekti. Özellikle küçük Anadolu şehirlerinde, şehre herhangi bir kamu kurumunun müfettişinin gelmesi, orada görev yapan bürokratlar için de bir sosyalleşme imkânı yaratır, karşılıklı ziyâretler yapılır, yemekler yenilir, gündelik siyâsete girmemeye özen gösterilen hoş sohbetler edilirdi. Bu tür ilişkiler, aynı zamanda kamu kurumları/çalışanları arasında karşılıklı tanışıklığa/dostluğa dayanan iyi ilişkilerin kurulmasına yardımcı olur, mevzuat hazretleri gereğince davranıldığı takdirde uzun zaman alması muhtemel sorunlar çok daha kısa sürede çözüme kavuşturulabilirdi.
90’lı yıllardan itibâren, pek çok konuda olduğu gibi, denetim konusunda da çok şey değişti, köprülerin altından çok sular aktı. Hiçbir şey artık eskisi gibi değil. Denetim mesleği eski saygınlığını kaybedeli çok yıllar oldu. İkbal dönemlerinde dahi eksikliğini duyduğumuz “denetim kanunu, yüksek denetim kurulu, müfettişlik güvencesinin kanun yoluyla sağlanması” vb. konuların çözüme kavuşturulması beklenirken, gidişat tam aksi yönde oldu. Özellikle, idârî kadrolarda çalışırken görevden alınan şahısların teftiş kurullarına atanmaları ve maalesef, bu insanlara teftiş/soruşturma görevleri verilmesi, ileride çok daha büyük sorunların oluşmasına, mesleğin kariyer yapısının tamâmiyle ortadan kaldırılmasına zemin hazırlayacaktır.
Hülâsa, yıllarca DENETDE (Devlet Denetim Elemanları Derneği) Genel Başkanlığı da yapmış olan Fazlı Köksal Üstâdımız, uzun müfettişlik kariyerinin serencâmını akıcı üslubuyla roman tadında anlatırken, bir yandan da denetim mesleğinin ülkemizdeki olumlu/olumsuz yönlerine dikkat çekerek, bir anlamda -ileride bu konularda iyi niyetli düzenlemeler yapmak isteyeceklere- ışık tutuyor. Bu tür kitapların, kuru/ruhsuz bir üslupla yazılan akademik kitaplara/makalelere kıyasla, bilinç oluşturma ve ilgililerin/toplumun o konuya ilgisinin/dikkatinin çekilmesinde çok daha iyi bir görev ifâ ettikleri düşüncesindeyim.
Kitabı okurken, Değerli Üstâdımıza gıpta etmekten kendimi alamadığım bir husus da şu oldu; Mâşallah, Üstâdımız, göreve ilk başladığı günden itibâren, bütün olayları ve kişileri, hayranlık uyandıran bir berraklıkla, isim isim, gün ve saatiyle hatırlamış ve yazmış. Böyle bir hafıza gücüne sâhip olmayı kim istemez? Bunda, elbette, sistemli ve disiplinli çalışmanın, yapılan her şeyi düzenli olarak kaydetme alışkanlığının da büyük etkisi olduğu muhakkak. Yeri gelmişken, bahsetmeden geçemeyeceğim. Bilgisayarın olmadığı dönemlerde kullandığımız evrak defteri, çalışma cetvelleri vb. kuyudat, sanırım çok daha işlevseldi.
Bilâhare ikinci cildi de yayınlanacak olan Kitap, pür meslekî bir kitap değil, ülkemizin son otuz-kırk yıllık sosyo-ekonomik târihine ilişkin kıymetli gözlemler/yorumlar ihtivâ ediyor. Bu nedenle, yalnızca meslektaşlarımın değil, kültürel konulara ve sosyal târihe ilgi duyan herkesin okumasında yarar görüyorum.
Fazlı Köksal Üstâdımızın kalemine ve dimağına Yüce Allah’tan güç vermesini diliyorum.
Mustafa TEZEL