Hasan ERDEM
Edirne’de hüküm süren Emir Süleyman tarafından kışkırtılan ve Bizans İmparatorundan da yardım alan İsa Çelebi, Gelibolu’dan Anadolu’ya geçti. Mücadeleden yılmak nedir bilmeyen İsa Çelebi, kardeşi Mehmed Çelebi’nin hüküm sürdüğü toprakları çiğneyerek Bursa kalesi önlerine geldi. Kardeşinin Bursa’da olmamasından faydalanmak isteyen İsa Çelebi kardeşi ile anlaştığını ve kalenin kendisine teslim edilmesini söylediyse de Bursa halkı bu oyuna gelmedi.
Mehmed Çelebi’nin idaresinden memnun olan Bursa halkı şehirlerini İsa Çelebi’ye teslim etmemek için surların arkasına çekilerek savunma hazırlıklarına giriştiler.
Hiyle ile kaleye girmek isteyen fakat bunu başaramayan İsa Çelebi, kendisine karşı koyma cesaretini gösteren Bursa halkını cezalandırmak için şehri yaktırdı.
Kardeşinin Bursa kalesini kuşattığını ve halkın direnmesi yüzünden ele geçiremediği güzelim şehri yaktırdığını öğrenen Mehmed Çelebi süratle Bursa’ya geldi. İki kardeş ordu arasında yapılan savaşta yenilen İsa Çelebi savaş alanını terk etti ve Candaroğlu İsfendiyar Bey’in yanına kaçtı.
Kısa bir sürede iki büyük yangın yaşayan ve bunun son olmasını dileyen Bursa halkı, gelecek günlerde daha başka yangınlarla da boğuşacaklarından habersiz binaları saran uzun dilli alevleri söndürmek için kolları sıvadılar.
Emir Süleyman, kardeşi İsa Çelebi’nin defalarca denediği halde bir türlü ele geçiremediği Bursa kalesini düşürmek ve her geçen gün Anadolu’da kudretini arttıran Mehmed Çelebi’yi bertaraf etmek için Rumeli’den Anadolu’ya geçti.
Mehmed Çelebi’nin Anadolu’daki faaliyetlerini yakından izleyen Emir Süleyman, Bizans İmparatoru Manuel Palaiologos’un yardımlarıyla oluşturduğu büyük bir ordu ile Bursa’ya yöneldi. Haberi alan Mehmed Çelebi, sadık askerlerini kırdırmamak için kardeşinin kalabalık ordusuna karşı koymadı, Bursa kalesinde bir miktar asker bıraktıktan sonra Bursa’yı terk etti ve hızla Amasya’ya çekildi.
Bursa’ya giren Emir Süleyman, Ankara üzerine yürüyerek şehri, Mehmed Çelebi’nin komutanlarından Yakup Bey’in elinden alıp topraklarına kattı.
Başarılarını yeterli gören eğlence düşkünü Emir Süleyman, Bursa’ya döndü ve Edirne’de başladığı içkili eğlencelerine kaldığı yerden devam etti.
Kardeşler arasında sürekli el değiştiren Bursa halkı da şaşkına dönmüştü.
Bursa’da yaşayan insanların gönlü, kahramanlıklarını takdir ettikleri Mehmed Çelebi’den yanaydı, ancak ellerinden bir şey gelmediği için gelişmeleri yakından takip etmekle yetiniyor, Mehmed Çelebi’nin bu kanlı kavgadan zaferle çıkması için durmadan dualar ediyorlardı.
Daha on beş yaşındayken Ankara savaşına katılan ve göğüs göğse dövüşmekten çekinmeyecek kadar cesur bir savaşçı olan genç Mehmed Çelebi, iyi eğitimli fakat çok duygusal bir ruha sahip olan ağabeyinin içki ve eğlence âlemine daldığını ve devlet işleriyle pek ilgilenmediğini haber aldı. Askerin ve halkın hoşnutsuzluğundan faydalanmak isteyen Mehmed Çelebi vakit geçirmeden savaş hazırlıklarına girişti, kısa bir hazırlıktan sonra ordusunun önünde Bursa üzerine yürüdü. İki kardeş ordu Yenişehir önlerinde karşı karşıya gelip durdular.
Emir Süleyman’ın Vezir-i azam’ı tecrübeli devlet adamı Çandarlı Ali Paşa’nın gayret ve telkinleriyle iki Türk ordusu arasındaki savaş başlamadan bitti ve Mehmed Çelebi, Amasya’ya, Emir Süleyman’da Bursa’ya döndü.
Amasya’da sıkışıp kalan Mehmed Çelebi eğlence düşkünü ağabeyi Emir Süleyman’dan devleti ve milleti kurtarmak için kardeşi Musa Çelebi’ye haberciler gönderip onunla bir anlaşma yolu aramaya başladı. Anlaşmaya göre cesur, gözü pek ve sert yaradılışlı Musa Çelebi, Rumeli’ye geçecek ve ağabeyine karşı faaliyetlerde bulunacaktı. Musa Çelebi başarılı olursa Rumeli’de hüküm sürecek, Mehmed Çelebi’nin hükümdarlığını tanıyacak ve ona bağlı kalacaktı.
Mehmed Çelebi ile anlaştıktan sonra Eflak’a geçen ve Balkanlarda pek çok yandaş bulan Musa Çelebi’nin iktidarına karşı büyük bir isyan ateşi yaktığını öğrenen Emir Süleyman telaşa düşerek Bursa’dan Edirne’ye döndü.
Ağabeyinin apar topar Rumeli’ne geçmesinden sonra Anadolu’da serbest kalan Mehmed Çelebi eski topraklarını bir bir geri aldı. Bursa halkı da pek sevdikleri yüce gönüllü genç Sultanlarına yeniden kavuştu.
Edirne’de kendini güvende hisseden Emir Süleyman, aşk, av, şölenler ve Edirne vadisinde serin sularla sulanan bahçelerde vakit geçirmeye başlayınca bütün canlılığını kaybetmiş, alıştığı şarabın sarhoşluğu ihtirasını söndürmüştü. Sarayında çeşitli eğlenceler yapılıyor, dört bir yandan getirtilen cariyelerle dolu haremi kendisini devlet işlerinden daha çok ilgilendiriyor, haftalarca hareminden dışarı çıkmıyordu.
Bu düzensiz hayat, her gün yenilenen bu aşırılıklar Yıldırım Bayezid’in oğlunda bulunan güzel meziyetleri mahvetmişti. Buna karşılık zafere susamış bir halde bir avuç cesur ve atılgan adamıyla Humus Dağı’nın geçitlerinde dolaşarak Edirne’ye saldırmak için fırsat kollayan Musa Çelebi, rekabetin verdiği hırsla bilenmiş ve sertleşmişti. Edirne’de Emir Süleyman’a duyulan nefretin arttığını haber alan Musa Çelebi, Balkan dağlarında dolaşan dağınık birliklerini topladı ve Edirne üzerine yürüyüşe geçirdi. Edirne’ye kadar hiçbir direnişle karşılaşmayan Musa Çelebi kenti kuşattı.
Emir Süleyman’dan soğuyan halk ve yeniçeriler kentin kapılarını Musa Çelebi’ye açtılar. Emir Süleyman, ordusunun başında Edirne’ye giren Musa Çelebi’nin eline geçmemek için Bizans başkentine doğru kaçarken kendisini tanıyan köylüler tarafından yakalandı. Musa Çelebi’nin takibine gönderdiği askerler tarafından boğuldu. Cenazesi Bursa’ya gönderilerek Çekirge’de büyük babası I. Murad’ın yanına gömüldü. Hükümdarlığı sekiz sene yedi ay on gün sürmüştür.
Doğu Avrupa fatihi Osmanlı Türklerini Ankara savaşında yenen Asya fatihi Emir Timur, Anadolu harekâtını bitirip Semerkand’a dönerken arkasında büyük ve kudretli bir Osmanlı devleti yerine parçalanmış bir devlet yapısı bırakmak istediğinden Osmanlı topraklarını dört kardeş arasında paylaştırarak iç savaşın başlamasına sebep olmuştu.
Kardeşler arasındaki taht mücadelesinde ilk devre dışı kalan İsa Çelebi’dir.
İsa Çelebi, kendisini takip eden Mehmed Çelebi’nin askerleri tarafından Eskişehir’de bir hamamda yakalandı ve boğuldu. Cenazesi Bursa’ya getirilerek babasının türbesine gömüldü.
Edirne’ye giren ve Sultan ilan edilen Musa Çelebi, ilk iş olarak altmış bin askerini Sırbistan’a sürdü. Ülkeyi baştanbaşa yakıp yıktı. Musa Çelebi bu seferden döndükten sonra İstanbul’u kuşattı. Şiddetli saldırılara uğrayan başkenti için kaygılanan Bizans İmparatoru Manuel Palaiologos, Bursa’da hüküm süren Mehmed Çelebi’yi yardımına çağırdı. Osmanlı devletindeki iki başlılığa son vermek isteyen Mehmed Çelebi bu teklifi kabul etti. Ordusunun Rumeli’ne nakli için gereken gemileri istemek üzere Gebze kadısı Fazlullah’ı Bizans imparatoruna gönderdi; kendisi de askerlerinin başında Üsküdar’a doğru yola koyuldu. Bizans İmparatoru, Mehmed Çelebi’nin Anadolu sahiline gelişinden haberdar olunca hemen karşılamaya koştu. Kardeşleri birbirine kırdırmayı düşünen kurnaz Manuel Palailogos, Üsküdar da karşıladığı Mehmed Çelebi’yi başkentine davet etti ve değerli konuğu için aralıksız üç gün süren şenlikler düzenletti.
O günlerde dört Padişah’a büyük hizmetleri olan Evrenuz Bey, gizlice Mehmet Çelebi’ye haber göndererek hiç kaygı duymadan Avrupa’ya geçmesini ve Sırpları Musa Çelebi’ye karşı ayaklandırmasını öğütledi. Sert karakterli Musa Çelebi’yi terk eden Evrenuz Bey, Paşa Yiğit Bey, Burak Bey ve Sinan Bey’in akıncıları ile iyice güçlenen Mehmed Çelebi, Filibe vadisinden inerek Edirne üzerine yöneldi.
Musa Çelebi, Sofya’nın güneyinde Çamurlu Derbent denilen mevkiinde yapılan savaşta Mehmed Çelebi’nin dayanıklı, disiplinli ve şevkle dövüşen ordusuna yenildi. Yaralı olarak savaş alanından kaçarken kan kaybından dolayı bayıldı ve atının üzerinden bataklığın içine düştü. Takibine gönderilen Sarıca Paşa komutasındaki süvariler, Musa Çelebi’nin bataklık içinde cesedini buldular.
Tarihçiler, yiğit kardeşi Musa Çelebi’nin cesedini gören Osmanlı devletinin 5. Padişahı Mehmed Çelebi’nin üzüntüsünden ağladığını yazarlar. Musa Çelebi’nin cenazesi de diğer kardeşleri gibi Bursa’ya getirilerek babasının türbesine gömüldü. Musa Çelebi’nin Rumeli’ndeki hükümdarlığı iki yıldan fazla sürmüştür.
Musa Çelebi’nin ölümünden sonra Osmanlı Devleti’nin Asya ve Avrupa’daki tüm topraklarının yönetimi tek mühür altında toplandı. Türklerin Padişahı olan 1. Mehmed yıllarca süren iç savaşlar sonunda Devleti’nin yorgun düştüğünü göz önüne alarak Bizans İmparatoru ile barış imzaladı. Macaristan’dan, Sırbistan’dan, Bulgaristan’dan, Peloponnesos’daki Hıristiyan prensliklerden gelen elçiler, 1. Mehmed’i kutladılar. Yıllardır süren karışıklıklardan dolayı bozulan barışçı ilişkileri, yeniden kurmak istediklerini bildirdiler. 1. Mehmed, elçilerin barış önerilerini gurur duyarak dinledi. Elçilere güvence vermek yerine kısa bir konuşma yaptı: “Gidin efendilerinize söyleyin. Ben herkese barış öneriyorum. Ve herkesten de barış bekliyorum. Tanrı barışı bozmak isteyenlere, akıl ve adalet bağışlasın.”
11 yıl süren ara dönemde Osmanlının Anadolu’daki başkenti olan Bursa’da yaşayan insanlar kardeşler arasındaki saltanat mücadelelerinde büyük acılar çektiler. İç savaşta ölen insanlarını ve kendilerine büyük acılar çektiren Yıldırım Bayezid’in oğullarını dualar ve gözyaşlarıyla toprağa verdiler. Yakılan yıkılan evlerini, bağlarını, bahçelerini yeniden küllerinden yarattılar.
Anadolu’da ve Trakya’da kan gövdeyi götürürken Balkanlar’da Osmanlı devleti sınırları içinde yaşayan Hıristiyan halklar, Türklerin adil idaresinden memnun oldukları için fetret devri süresince Osmanlı idaresine bağlı kalmaya devam ettiler.
Fetret devrinde babalarından kalan taht için birbirlerinin boğazına sarılan, kan döken, baş kesen, şehirleri, kasabaları, köyleri yakıp yıkan dört kardeş, altı yüz yıla yakın bir süredir Bursa’daki kabirlerinde yatmaktadırlar.
KAYNAKLAR
BÜYÜK OSMANLI TARİHİ: Ord. Prof. İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI
BÜYÜK OSMANLI TARİHİ: Baron Joseph Von Hammer Purgstall
OSMANLI TARİHİ: Alphonse de Lamartıne