Aslında soruyu şu şekilde sormak gerekmez mi? 360 km2lik bir alanda 2 milyonu biraz aşkın insanın yaşadığı suyu, elektriği kesilmiş, ilaçtan, narkozdan yoksun, denizden ve karadan abluka altında bunca yoğun acının aynı anda yaşandığı Gazze şeridindeki yaşanılan soykırıma, insanlık itidal çağrısından başka ne yapıyor? Ya da ne yapabiliyor? Bana göre insaniyet şayet kaldıysa içine girmekten, bulaşmaktan kaçınıyor diyebilirsiniz. Ne demek istiyorum, sokak ortasında karısını ya da sevgilisini döven adamı videoya alan ülkemin güzel insanları gibiyiz. Müdahale yok, sanal görüntüye hayıflanmak serbest. Söylemek istediğim şey berrak, Filistin’de insanlık büyük bir sınavdan geçiyor. Ancak sonucu hemen söyleyelim sevgili okurlar, hep birlikte insanlık olarak sınıfta kaldık, çaktık.
Uzun lafın kısası, 24 Ekim 2023 tarihinde Filistin Sağlık Bakanlığı verilerine göre sağlık sisteminin tamamen çöktüğü Gazze Şeridi’nde can kaybı sayısı 5 bin 791’e yükselmiş, 2.360’ı çocuk 16.297 kişi yaralanmıştır. Filistin Sağlık Bakanlığı Sözcüsü Dr. Şeref El Kudra 870’i çocuk bin 550 kişinin enkaz altında olduğuna dair ihbar aldıklarını belirterek, Gazze’deki 65 sağlık çalışanın yaşamını yitirdiği 25 ambulansın hasar aldığı bir bütün olarak 12 hastanenin ve 32 sağlık merkezinin hizmet dışı kaldığını ifade etmiştir. (1) Kiliseler, camiler, hastaneler ve belki de ilk defa fırınlar bombalamadan nasibini almıştır, almaktadır. Gazze’deki Sadece El Ahli Babtist hastanesinde masum insanların ölümü 471’e yükselmiştir. El Cezire televizyon kanalının haberine göre Gazze şeridindeki zayiat bütün olarak değerlendirildiğinde ölenlerin 976’sı kadın, 1.756’sı çocuk. 13.561 kişi yaralandığı görülmektedir.
Al-Quahera al-Ihbariya TV kanalının haberine göre, Gazze Şeridi’nin Mısır sınırında Refah sınır yardım istasyonu açılmasına karşın İsrail Hava kuvvetleri Refah kapısını bombalamaya devam etmiştir. Bunu nasıl izah etmek gerekir. Televizyon kanalına göre Filistin topraklarında yaşayanlara insani yardım ulaştırmak üzere günlerdir BM kanalıyla müracaatta bulunan 20 TIR içerisinden çıkan malzemenin büyük çoğunluğu kadın ve erkek kefenleridir. 17 senedir kuşatma altında, 17 gündür soykırıma karşı pasif direnme mücadelesi veren Gazze Şeridine giren TIR larının içerisinden insanoğlunun yaşamasına olanak veren malzeme yerine çıka çıka erkek, kadın için yakasız “Azrail Torbaları” çıkmıştır.
Altı çizilecek bir başka durum ise, HAMAS’ın destansı 7 Ekim 2023 taarruzuyla İsrail’in yenilmezlik miti tarihin çöplüğüne atılmış olduğu birçok gözlemci tarafından kabul görmektedir. Bu yazının yazıldığı an itibariyle, HAMAS-İsrail arasındaki savaş bölgesel bir savaşa dönüşme riski taşımaktadır. Ancak öte yandan iki kışkırtıcı baş karıştıran İsrail-ABD birlikteliği ile dünya kamuoyu yeni Elm Sokağı Cinayetleri gibi durumlarla karşı karşıyadır. İki baş karıştırandan İsrail Hizbullah’ı, ABD ise İran’ı kışkırtmakta olduğunu Mısır’daki sağır sultan bile bilmektedir. Bu iki küstah devletin dünya kamuoyuna verdikleri görüntü ise çatışmanın büyük ölçüde bir vekalet savaşı olduğu; İran’ın radikal rejiminin Orta Doğu düzenini kendi lehine yeniden şekillendirmeye çalıştığı tezidir. Bu tezin savları ise akilane bir biçimde kurgulanmıştır. Kurgulama şu şekildedir. Tahran’daki Ahund (kökten dinci Velayet-i Fakih) rejimi eş merkezli üç kriz çemberiyle karşı karşıya bulunmaktadır.
Bunlardan ilki yerel olup, Kürt-İranlı aktivist Mahsa Amini’nin Eylül 2022’de polis nezaretinde öldürülmesinden bu yana İslam Cumhuriyeti’ni sarsan ülke çapındaki ısrarlı protestolardan kaynaklanmaktadır.
Rejimin defalarca uyguladığı baskılara karşın devam eden bu protestolar, İran’ın din adamlarını 1979 İslam Devrimi’nden bu yana meşruiyetlerine yönelik en derin meydan okumadır.
İkincisi ise bölgeseldir ve İsrail-Arap yeni siyasi ve ekonomik temaslarının ortasında İran’ın artan marjinalleşmesi nedeniyle ortaya çıkmıştır. Eylül 2020’de İbrahim Anlaşması’nın imzalanmasıyla başlayan bu normalleşme dalgası, son üç yılda Ortadoğu’nun çehresini temelden değiştirmiştir.
Üçüncüsü uluslararasıdır ve rejimin giderek olgunlaşan nükleer programının bir ürünüdür. Yaklaşık yirmi yıl önce İran’ın gizli nükleer çabalarının açığa çıkmasından bu yana, uluslararası toplum İslam Cumhuriyeti’nin nükleer bomba yapım sürecini mümkün olduğu kadar karmaşık hale getirmeye çalışmıştır. Sonuç, yıllar geçtikçe ülkenin mali sağlığını ve refahını derinden etkileyen, genişleyen bir dizi ekonomik yaptırım olmuştur. (2)
Bütün bunlar soykırıma giden bir süreçte İsrail’in HAMAS’ın yanına Hizbullah’ı, ABD’nin de Arap dünyası karşısına İran’ı çıkartama çabasından bir başka şey değildir.
Aslında insanlık ortamının bittiği bu zeminde beklenilen Filistin’in öncelikle Aksa Tufanı Harekâtı sinerjisiyle birleşebilmesiydi. Ancak olmadı. İçim sızlayarak söylemek gerekirse, Filistin birleşikliği ve bütünleşikliği bir başka bahara kalmıştır. Filistin yine iki uydu devletçik, olarak kalmıştır. Bir tarafta Batı Şeria’da “FETHİSTAN” (Fethland), öte yanda Gazze Şeria’da “HAMASİSTAN” (Hamasland). Ama Mahmut Abbas’lı nitelikli biat edecek bir ulus başı ya da talimat alabilecek niteliksiz milletten oluşan sınırları belli olmayan bir 17 örgütten meydana gelen “FETHİSTAN” (Fethland).
Şu an Hamasistan’da eksik olan husus açıkça yaşanıldığı gibi “Uluslararası Mevcudiyet Kurulması Hakkında Anlayış” tan yoksunluktur. Uluslararası mevcudiyetten kaçar gibi orman kanunun hüküm sürdüğü bir durum yaşanmaktır. Oysa Türkiye Cumhuriyeti HAMAS-İsrail savaşında yok olan uluslararası mevcudiyeti geri getirebilmek ve izale edebilmek amacıyla başta Dışişleri Bakanı Hakan Fidan olmak üzere olağanüstü çaba göstermektedir. Bu durum arabuluculuk ve garantörlük anlayışından ileri bir durumu dikte ettirmektedir. Anımsanılacağı üzere benzer bir durum Batı Şeria’da El-Halil (Hebron)‘un Filistin Ulusal Yönetimi’ne devrinden sonra uluslararası gözlemcilik görevini üstlenilmesinde gösterilmişti. Yine şimdiki gibi Türkiye o zaman da büyük çaba göstermiş, bizzat kendisi olmak üzere, Danimarka, İtalya, İsveç, İsviçre ve Norveç tarafından bir mevcudiyet oluşturulması 30 Ocak 1997 tarihinde Oslo’da imzalanmış ve Bakanlar Kurulu Kararı ile 4/2/1997 tarihli ve 97/9075 sayılı ile onaylanmıştır. “Hebron’da Geçici Uluslararası Mevcudiyet Kurulması Hakkında Anlayış Muhtırası” ve “İsrail ile Filistin Ulusal Yönetimi’ne Tevdi Edilecek Mektup”ta belirtilen kurallar ve amaçlar çerçevesinde görev yapmak üzere Türkiye tarafından Hebron (El-Halil)’a askeri personel gönderilmesi karar altına alınmıştır. Söz konusu Anlayış Muhtırası uyarınca mevcudiyetin görev süresi üç ay olarak kararlaştırılmıştır. O kadar derinlemesine çalışmalar yapılmıştır ki, İsrail ve Filistin Ulusal Yönetimi’nin farklı bir süre üzerinde mutabık kalmamaları halinde üç aylık sürelerle uzatılması, hususunda Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin yetkili kılınması için Anayasanın 92’nci maddesine göre izin verilmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20 Şubat1997 tarihli 59 uncu birleşiminde kararlaştırılmıştır, yasaldır. Türkiye bu konuda elinden gelen her şeyi büyük bir düşünce derinliğinde tarihe ışık vuracak şekilde yerine getirmiştir, bilgi birikimi vardır.
Bütün bunlardan sonra demem odur ki, MHP lideri Devlet Bahçeli 21 Ekim 2023 tarihinde tarihî bir konuşma yapmıştır. Bahçeli’nin önemle belirttiği gibi “24 saat içinde ateşkes sağlanamazsa Türkiye süratle devreye girmelidir. Gazze’yi koruma ve kollama misyonunu üstlenmek bize ecdadımızın mirasıdır” sevgili okurlar. Büyük bir özveri ve çabayla bizlere ışık tutan Müteveffa Başbakan Prof. Dr. Necmettin Erbakan hükümetinin TBMM çalıştırarak almış olduğu “Türkiye Tarafından Hebron (El-Halil)’a Askeri Personel Gönderilmesi Hususunda Hükümetin Yetkili Kılınması İçin, Anayasanın 92’nci Maddesine Göre İzin Verilmesine Dair Karar” yolumuzu aydınlatmaktadır. (3)
Dipnotlar:
(1)İHA Haber Ajansı, Filistin Sağlık Bakanlığı”Gazzedeki sağlık sistemi tamamen çöktü, 24 Ekim 2023
(2) İlan Berman, “İsrail’in Yeni Savaşı İran’ın Stratejik Planının bir Parçasıdır”, National Interest Dergisi, 20 Ekim 2023
(3) “Türkiye Tarafından Hebron (El-Halil)’a Askeri Personel Gönderilmesi Hususunda Hükümetin Yetkili Kılınması İçin, Anayasanın 92’nci Maddesine Göre İzin Verilmesine Dair Karar” TBMM Kararı, Karar No 487, Karar Tarihi 20.2.1997 (Resmi Gazete ile yayımı: 22.2.1997 Sayı: 22913)