Esat ARSLAN
Bilmiyorum farkında mısınız, Fırat’ın doğusunda PKK uydu devletçiği kurulumu hız kesmeden devam ediyor. Dikkat ediyor musunuz değil mi, yetkililer ABD tarafından gönderilen TIR sayısını artık açıklamadan neredeyse vaz geçtiler, rakamlar o kadar büyüdü ki… Fırat’ın doğusunda Türkiye’ye karşı yedi düvel cephe kuruyor. AB(D), Yemen’deki Arap koalisyonunun silahlı kuvvetleri ve terör örgütleriyle ortak savaş hazırlıkları yapmaktadırlar. Benden söylemesi, eğer müdahale edilmezse, YPG çok değil önümüzdeki aylar içerisinde Lübnan’daki Hizbullah benzeri, ciddi füze kapasitelerine sahip bir askeri güç haline gelmektedir. Unutmayalım, ABD, YPG ‘ye sadece eğitim ve donanım desteği sağlamıyor, aynı zamanda PKK’nın Suriye’nin uzantısı YPG’nin omurgasını oluşturan “Suriye Demokratik Güçleri(SDG)”’ne “2019 bütçesinde 550 Milyon dolarlık ödenek ayırdığını” hep öğrendik ve hepsini biliyoruz. ABD bu şekilde Fırat’ın doğusunda PKK uydu devletçiğini varıyla yoğuyla desteklemekle kalmayıp, Trump da bu örgüte olan hayranlığını her vesileyle güzellemelerle dile getirmektedir. Evet, Trump uzun zamandır dış siyasada onlara olan aşırı beğenisini vücut dilini de kullanarak açıklıyor ve hiçbir şekilde gizlemiyor. Hemen her vesileyle, alışkanlık hale getirdi, dış politika tehditlerini teker teker sayıyor. Tehdit sistematiğini iyi biliyor, askerler kendisini iyi eğitmişler belli.
“Rusya ve Çin, ABD’nin çıkarlarına meydan okuyorlar. Yozlaşmış diktatör rejimi karşısında İran halkını destekleyeceğim. Küba ve Venezüella’da sosyalist diktatörlükler var…”
Bu arada bir yerlere yazalım, Başkan Erdoğan Venezüella’yı ziyaret etti. Artık siz bunun ABD tarafından nasıl algılandığını bir etraflıca düşünün. Türkiye hakkından hayırhah düşüncelerle beslendiklerini tahmin edebilir misiniz? Şimdi gelelim şu “Kürt Hayranlığı” meselesine. Trump, New York Times gazetesine ”Ben Kürtlerin büyük hayranıyım” deyince gazetecinin “Ama Erdoğan değil, bu durumla nasıl baş edeceksiniz” sorusuna ise ilginç bir biçimde aşağıdaki yanıtı vermişti:
“İdeali, onların hepsini bir araya getirmek olur. Ama ben Kürt güçlerinin büyük bir hayranıyım. Aynı zamanda, Türkiye’yle potansiyel olarak çok başarılı bir ilişkimizin olabileceğini düşünüyorum. Ve ikisini bir biçimde bir araya toplamak gerçekten harika olacaktır.“
Masada mutlaka YPG Devletçiği ile Türkiye Cumhuriyetini bir araya getirecek. Şimdi sorarım size İsrail’i destekleyen küresel finans çevrelerinin isteklerini ABD geri çevirebilir mi? ABD bunu istese de yapamaz, Çünkü ABD’nin Mili Askeri Stratejik Konsepti (MASK), yani “Kırmızı Kitabı” bunu böyle emrediyor. Yanlış anlamadınız, onların MASK’ı, “Kırmızı Kitabı” her ne pahasına olursa olsun, İsrail’in ABD tarafından desteklenmesi üzerine kurulmuştur. Zaten ABD de şimdi, Suriye’nin kuzeyinde YPG / PKK vasıtasıyla İsrail’in ihtiyacı olan suyun üzerine oturmuştur. Ha unutmayalım, bölgede çimentoda açık ara dünyanın bir numarası bir de Fransızların “Lafarge” Çimento Fabrikası var. Bilmiyorum anımsayanınız var mı, Fransız Lafarge’ın bundan 30 yıl önce Türkiye’ye ilk geldiği ve ardarda fabrikalar aldığı günle anımsayabiliyor musunuz? Allah’tan o günler neredeyse tüm çimento sanayii ellerine geçecekken askerlerin kuruluşu OYAK Çimento Grubu bu gidişe dur demesini bilmişti. Darıca’da denize nazır, mükemmel bir limana da sahip olan Aslan Lafarge’ı 30 Aralık 2010 tarihinde 130,3 milyon Euro’yu hem de nakit ödeyerek OYAK Çimento Grubu bünyesine katmışlardı. İşte bu bir milli duruştur, sevgili okurlar. Ne diyelim, Yüce Allah, Türk Silahlı Kuvvetlerinin her zaman yanında olsun, Onları muzaffer eylesin, ama işlerinin ne kadar zor olduğunu anlıyorsunuz, öyle değil mi? Sevgili Okurlar. İşleri gerçekten zor.
Bu durumu biraz daha açayım isterseniz, TSK, YPG / PKK ile çatışıyor,-keşke sadece bunlar olsa- ama aynı zamanda karşısında Suriye rejim güçleri var, İran var, RF var, ABD var. Bu arada söyleyelim, Suriye rejim güçleri de YPG’yi Fırat’ın doğusunda da güçlendirilmesine katkıda bulunuyor, RF’nin desteği ile onlar da bu bölgeden vaz geçmişler gibi. Malum, Fırat’ın doğusuna geçen YPG’yi ABD eğitip, silahlandırıyor. Size komik gelebilir ama aynen Lübnan’daki Hizbullah gibi, buraya sevk edilen Şii milisler İran’ın verdiği silahları da kullanıyorlar. Haydaa dediğinizi duyar gibi oluyorum. Bilmiyorum yakından takip ediyor musunuz bilmem, Rusya canı ne zaman isterse hava sahasını Türk Hava Kuvvetlerine kapatıyor. Bir reklam filminde ki gibi ”Aç-Kapa” vaziyetinde. Ha aklıma gelmişken söyleyeyim, zaman zaman Fırat’ın doğusuna geçiş güzergâhlarında bazı yerlerde birlik bulundurup, TSK’yı buralardan uzak tutmaya özel çaba gösteriyor, haberiniz olsun. Şimdi biraz daha iyi anlaşılıyordur, Arjantin’de gerçekleşen G20 Liderler Zirvesi aile fotoğrafı çekimi sonrası liderlerin yerini aldığı sırada, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman ile samimi bir şekilde birbirlerine ‘çak yaptıkları’. Sorarım size, kime karşı? Hem tüm dünyaya, hem de bizzat Başkan Erdoğan’a karşı, bir nevi gözdağı. Diğer açıdan da Veliaht Prensin, RF’dan icazet aldığının dünyaya verilen resmidir.
Şimdi bir de Suudi Arabistan (SA)’ın ve onun uzantısı Birleşik Arap Emirliklerinin bölgeye dahli meselesini irdeleyelim. Ağustos 2018 ayında ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert, yaptığı yazılı açıklamada, güya Suriye’nin kuzeydoğusu ve Rakka kentinin restorasyonu ve istikrarının sağlanması amacıyla, doğrudan YPG’ye Suudi Arabistan’ın 100 milyon, Birleşik Arap Emirlikleri(BAE) ‘nin de 50 milyon dolarlık katkısının önemli olduğunu söylemesini izledik. Sizlere de son derece ilginç, gelmiştir. Bu durum hangi haber üzerine belirginleşti. Söyleyelim, Riyad’ın Mayıs ayının sonunda Suudi Arabistan’ın, Suriye’nin kuzeyinde YPG/PKK ile çalışan Arap güçlerden birlik kurulması için harekete geçtiği haberi gelmişti. Hatırladınız. Suudi yetkililer, YPG/PKK ile Rakka’nın kuzeyindeki ABD üssünde görüşme yaptıktan sonra bu açıklamayı yapmakta herhangi bir beis görmemişlerdir. Hatta Haseke ve Kamışlı’da birliğe gönüllü toplamak için irtibat noktaları kuran Suudi Arabistan, katılanlara 200 dolar maaş vereceğini de açıklamıştır. Parasız Arap olur mu, tersten okuyunca yani Arapça gibi okuyunca “Arap” zaten “Para” diye okunuyor. Kasım ayından itibaren Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yönelik operasyon hazırlıklarının konuşulmaya başlanmasıyla birlikte YPG/PKK ile Suudi ve BAE’ne ait başta pilotlar olmak üzere askerlerin görüşmelerinde artışlar yükselmeye başlandı. Özellikle terör örgütünün, TSK’nın olası operasyonlarının engellenmesi konusunda iki ülke yetkililerinden destek istemesini nasıl anlamalıyız? Sıkı fıkı yapılan bu toplantılarda neler konuşulmadı ki? Mesela Suriye’nin kuzey ve doğu sınırında teröristlerden oluşturulacak sözde sınır muhafızlarının eğitim ve lojistik ihtiyaçlarını da, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile diğer Körfez ülkeleri üstlenmesini, daha neler, neler. Bu size neyi anımsatıyor? SA güdümündeki BAE ve diğer Körfez ülkelerinin Yemen’deki Koalisyon güçlerini, öyle değil mi? Ya nereden nereye? Şimdi Yemen’i bir kez daha düşünelim, sadece insanlıktan zerre kadar nasibini almamış bu insanlık âlemi kıyımcılarına… Öncelikle onları çağıran kimdi? ABD güdümündeki Yemen Cumhurbaşkanı Abdurabbu Mansur Hadi. Kendisi Riyad’a kaçtıktan sonra Suudiler iyice gemi azıya aldılar. Süpermarketleri, grosmarketleri, AVM’leri, Hastaneleri, Okulları, düğünleri, hatta cenaze törenlerini bile hedef aldılar, havadan bombaladılar.
Evet Sevgili Okurlar, Suudi Arabistan’ın Yemen saldırısının dördüncü yılı dolmuştur. Şimdiye kadar ölülerin sayısı 10 bini aşmış durumda ve 22 milyona yakın insan da kıtlık, hastalık ve ilaç ve yemek eksikliği ile mücadele etmek zorunda bırakılmıştır. Yemen sağlık yetkilileri de şimdiye kadar 600 bin sivilin öldüğünü bildirmişlerdir. Suudi Arabistan’ın başını çektiği Arap koalisyonunun Yemen’e saldırması, bu ülkenin altyapısının yok olmasına ve milyonlarca insanın evsiz barksız kıtlık ve bulaşıcı hastalıklar içinde perişan olmalarına sebep olmuştur.
Yemen örneğini niye verdim, sevgili okurlar, YPG/PKK’nin nesi eksik Hava Kuvvetleri. Eh Suudi Arabistan’ın başını çektiği Arap koalisyonunun Yemen’e özellikle havadan saldırması gibi, Suriye’nin kuzeyi bölgesinde Türk Hava Kuvvetlerine karşı YPG/PKK’nin hava kuvvetleri desteğini bu insanlık müsveddeleri tarafından sağlanır mı? Sadece sesli düşünüyorum. Hani n’oldu, ABD’nin bölgede yıllarca uyguladığı çifte çevreleme (Dual Containment) politikası? Hani n’oldu, Türkiye Cumhuriyeti ile Suudi Arabistan’ın İran’a karşı oluşturacakları ABD güdümündeki “Kutsal Hilal”(Holly Crescent) meselesi. Hatta bir zamanlar, Türkiye Cumhuriyeti Suudi Arabistan’la stratejik ortaklık ilan edilerek Riyad’ın kurduğu İslam ittifakı içinde yer alacağı safsatası. İslam NATO’sunu bilmeyenimiz yoktur, sanırım. Unutmayın Atalarımız ne güzel de söylemiş, “Ne Şam’ın Şekeri, ne Arab’ın yüzü! Ama yine de tek tesellimiz, bütün bunları geç de olsa Ankara’nın idrak etmesi ve ona göre gardını almasıdır. Maalesef ABD’nin İran’a karşı düşündüğü geleneksel müttefiklerini bir araya getirme projesi, Türkiye’yi tehdit ve hedef olarak belirlemeye kadar getirilmiştir. Açık söyleyeyim, hedefteki asıl ülke Türkiye’dir ve bu durumda Türkiye’nin tek seçeneği terörü ya da tehdidi yerinde, ininde vurmaktır. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı’ya karşı kurulan İngiliz cephesinde saf tutanlar bugün yine Türkiye’ye karşı cephelere sürülmüşlerdir. Durum Çanakkale’dekinin aynıdır. Bir farkla, o zaman etkisi olmasa da Halife Efendimiz tarafından bir Cihad-ı Ekber ilan edilmişti. Ama şimdi, Suudi Arabistan ve BAE çok tehlikeli bir oyun oynamakta ve açıkça Türkiye’ye savaş ilânı anlamına gelecek adımlar atmaktadırlar. İsrail ve ABD güdümünde bütün Arap dünyasını Türkiye’ye karşı harekete geçirmeye çalıştıkları gibi, bir Türk-Arap savaşı çıkarmaya çaba göstermektedirler.
Biraz daha geniş bakalım, AB(D) ve İsrail Yemen Mutabakatı ile Sünni eksende safları sıklaştırmaya başlamış, YPG/PKK’nın hükmi şahsiyetinde Türkiye’ye karşı Kürt-Arap cephesini oluşturma gayretleri içerisindedir. ABD doğal müttefiki İsrail ile “Suudiler ve körfezdeki uzantıları” ile YPG/PKK arasında ortaklaşa tesis edilmekte olan cepheyi berkitmeye, sağlamlaştırmaya çalışmaktadırlar. Türkiye’yi İran’a karşı kullanmak isteyen irade, şimdilerde her iki Körfez Savaşı’nın gerçek galibi İran’ı sözde tehdit olarak gösterip, Türkiye’yi tehdit olarak belirleyerek tüm gayretlerini bütünleştirmeye çalışmaktadır. Uzun lafın kısası, Türkiye’nin güneyine asker yığmak, Türkiye’ye saldıran terör örgütlerini fonlamak, onlarla aynı cepheye yerleşmek, orada ABD ve İsrail askeri garnizonlarının maliyetini üstlenmek doğrudan Türkiye’ye yönelik savaş ilânıdır, lütfen bunu anlayalım, ve safları sıklaştıralım sevgili okurlar.