Gelenler ve Gidenler

Geçen gün anneme gittim, ablamı aradım “hadi on dakika daha buradayım, gel” diye. “Benim evim şehrin ta öteki ucunda, uçcan mı?” dediyse de az sonra geldi.
Biraz sohbet ettik. Köy yakın zaten, yarım saat ancak sürer, babamın mezarını ziyaret etmek istedik.
Annemin de canı istiyor ama arabaya binmesi, inmesi çok zor. Zaten yürüyemez.
Annem Aşa Ebesini çok severmiş. Çocukluğu onunla geçmiş. Dedesi de sırtına alır camiye götürürmüş annemi. Ebesi anneme “Gössün, ben ölünce mezarıma gelince ‘ebee’ de ünne, bakam ‘ey” decek miyim?” dermiş. Ebesi ölünce annem daha çocukmuş, üzüntüsünden günlerce eve girememiş.
Ablama da Kur’an-ı Kerim’i Mehmet Ali Dedem öğretmiş. O da “mezarıma ziyarete gelirsen, burada ne sorduklarını sana söylerim” dermiş.
Ablamla yola çıktık. Hava güzel, dağlar güzel.
Mezar, mezarlık, geçmişlerden sohbet ediyoruz. Annem köyün mezarlığında şöyle demiş ablama bir gün; “A gı, burda hiç yabancı yok. Bizim köv gibi, hepsi tanıdık. Bullâdan gorkulmaz, çamnan arasında esanın hiç canı sıkılmaz.”
Köyün mezarlığına vardık, Marangozlan Lütfü Abi orada. Köyümüzün mezarlığı köyü gören bir yamaçta. Taşlık bir yer, toprak falan zor bulunur.
Lütfü Abi uzaklardan toprak getirtmiş, hanımı Hatçabanın, annesinin, babasının mezarlarına toprak ilave ediyor, Gökcelen Basri’nin oğlu Süleyman da yardım ediyor.
Babamı o gece rüyamda görmüştüm. Elini öpmeye gideyim diyordum, baktım gülerek yanıma gelivermişti.
Dua ettik, Mehmet Ali Dedem ile Hadime Ebemin mezarlarına gittik ama dedem hiç ablamın sorusuna cevap vermedi.
Hayat da devam ediyor tabi.
Şarkıda diyordu ya;
“Yosun tutmuş taşlar gibi,
Eski dostlar, eski dostlar.”
Ablam yosun tutmuş taşları görünce gençliğini hatırladı; “Biz gızlalan gelip bunnnalâ elimize gına yakyoduk.”
Kerimlen Muzaffer Abilerin evi köyün en yukarısında. “Öldüğümde benim mezarımı evimizi görecek bir yere yapın” diye vasiyet etmiş. O yüzden mezarlığın en üstüne kabrini yapmışlar vefat edince. Kırk gün sonra da annesi vefat etmiş, onu da oğlunun yakınına defnetmişler.
Daha sonra başkaları da defnedilince oralarda doldu şimdi.
O civarda Hamza Dayım, Hacer Yengem, Emine Yengem var. Onları da ziyaret ettik.
Hacer Yengem bir tek şarkı söylerdi, istediğimizde bizi kırmazdı. Menekşeli bir şarkıydı;
“Menekşe gözler hülyalı,
Bakışları çok mânâlı.”
Eğer bu değilse ablam bıdı bıdı eder şimdi ama olsun.
Oradakiler de hep tanıdık insanlar. Ablam bir ismi görünce; ” İnegöl’e bi düğüne kittik, bi otobüs gadın. Havalamla ….. Aba ellene birer def aldıla, türkü çağıra çağıra kittik.”
Ablam mezar taşlarındaki isimleri okuyor ama bir taraftan da söyleniyor. “Mezallıkdakı daşları okursan unutkan olursun deyollâ emme okumazsan nası bulcan?”
“Boş ver abla sen oku, işine bak. İslâmın şartları beşten fazla. Hak yememek, devlet malını ziyan etmemek, kul hakkına dikkat etmek, adaletli davranmak vs. vs. Temiz insan olmak için verdiğimiz çaba doğduğumuz hale dönmek içinmiş. Bugüne kadar öğrendiğimiz ana maddeler var. Meselâ gaibi Allah’tan başka kimse bilmez gibi. Ama geçen gün elbiseli bir hoca ‘Mart ayının birinci Çarşamba’sı tehlikeli olabilir, Mart Ayının ikinci Çarşamba’sı korkulu geçebilir’ gibi bir şeyler söyledi. İnsanları tedirgin etti. Bildiklerimize değil de elbiseli hocaya inansak o günleri korku içinde geçirmek lâzımdı. Bazen öyle bazen böyle konuşan insanlar var, sen inandığını yaşa.” gibi bir şeyler söyledim.
Yahya Kemal diyordu ya “Biz ölülerimizle birlikte yaşarız” diye. Bizim ziyaretimiz de öyle oldu.
Dün anneme uğradım. Baktım uzaktaki dağların tepelerinde kar var. Yolda gülerek Mesut Doğan aradı, hikayeci, “sizin oralara kar yağmış” diye. Canım istediğini biliyor da gidemeyeceğimi düşünüyor, halbuki ben yola çıkmıştım. Oralardan kar fotoğrafları gönderdim sonra.
Yolda bir türkü başladı Derviş Ali’den, sözlerin tamamı aşağıda ama en vurucu iki mısra şu idi bence;
“Cehennem dediğin dal odun yoktur
Herkes ateşini burdan getirir.”
Sabahtan uğradım ben bir figana
Bülbül ağlar ağlar güle getirir
Bakın şu Feleğin daim işine
Her dem cefasını kula getirir
Debreştirme beni dertlerim duman
Muhabbet şirindir vermiyor aman
Üstümüzde dönen çark ile devran
Felek bizi halden hala getirir
Derviş Ali’m der ki nefesim Hâkk’tır
Hâkk diyen canlara hiç şüphem yoktur
Cehennem dediğin dal odun yoktur
Herkes ateşini burdan götürür.
Dün köyü dolaşıp geldikten sonra ablam aradı. Kabaklı gözleme ve hoşaf yapmış, onu getirecekmiş. Anneme de götürecekmiş tabi. Ben de buraya uğrayıp vakit geçirmesin istedim, iftara evine yetişecek çünkü.
Akşama yakın aradım “ne yaptın” diye. Belediye otobüsüne binip anneme giderken bazı gençler uyuyormuş, bazıları dışarı bakıyor, bazıları da cep telefonu ile uğraşıyormuş. Talebenin biri kalkıp yer vermiş ablama. O da bana getireceği kabaklı gözleme ile hoşafı o çocuğa vermiş. Genç de çok mutlu olmuş.
Yazar
Mehmet Ali KALKAN

Eskişehir'de doğdu. Eskişehir Gazi İlkokulunu, Tunalı Ortaokulunu, Motor Sanat Enstitüsünü ve Çukurova Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünü bitirdi (1980). Bir müddet Eskişehir Belediyesinde ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen