Bolu’nun Gerede ilçesi yazma eserler bakımından oldukça zengin bir yerdir. Bunun, en azından bir zamanlar böyle olduğu günümüze ulaşan örneklerinden hareketle söylenebilmektedir. Bunların önemli kısmı zaman içerisinde kaybolmuş olmakla beraber ele geçen örnekler hâlen hatırı sayılır bir şekilde bunlara ulaşılabildiğini göstermektedir.
Peki, Gerede’nin bu zenginliği nereden gelmektedir?
Gerede tarih boyunca ilim, irfan, tasavvuf merkezi olmasının yanında dinî eğitimin yaygın olduğu bir yerdir. Gerede şiirin yazıldığı, okunduğu, bestelendiği bir yer olarak da tarihte öne çıkmıştır. Gerede’nin bu ilmî, tasavvufî, kültürel zenginliğinin yansımaları zanaat ve sanat dallarında da görülmektedir. Dericilik, tarakçılık, mesçilik gibi bilinen en bariz örneklerinden başlayarak Gerede tarih boyunca çeşitli zanaatların yaşadığı, yaşatıldığı ve öğrenildiği bir yer durumuna gelmiştir. Burası yüzyıllardan beri yaşatılmaya çalışılan Ferfene gibi bir sohbet kültürüne de sahip bir yerdir.
Gerede’nin yazma eserler bakımından zengin bir yer oluşunu bence buralarda aramak gerekir. En azından bir zamanlar Gerede ilmî faaliyetleri bünyesinde yaşatan medreseleriyle öne çıkmıştır. Aynı zamanda burası Halvetiyye, Celvetiyye gibi tasavvuf mekteplerinin yoğun bir şekilde faaliyette bulunduğu bir tasavvuf merkezi olmuştur. Bunun sonucu olarak Gerede’de yüzyıllar içerisinde sözlü ve yazılı önemli bir birikim meydana gelmiştir.
Gerede’nin bu büyük kültürel birikimi bazı araştırmacıların dikkatini çekmiş; ilçenin sözlü ve yazılı değerleri üzerinde tezler, makaleler, yazılar, kitaplar yazılmıştır. Bu, meselenin bir yönüdür. Fakat şunu söylemek gerekir ki, Gerede’nin kültürel zenginlikleri toplu hâlde ele alınmamış; burada tarih boyunca ortaya konan o zengin birikim yer yer unutulmaya yüz tutmuştur.
Gerede’nin zengin kültürel değerlerinden ve ihmal edilen kıymetlerinden birisi de yazma dua mecmularıdır. Biz, “Gerede’de Yazma Eserler” başlıklı küçük makalemizde konu üzerinde kısmen durmaya çalıştık. Gerek yazının kısa olması gerekse bu mevzuda elimizde yeterli argümanın bulunmayışı sebebiyle konuyu derinlemesine ele alamamıştık. Ancak bu mevzuda daha detaylı araştırmaların, tespitlerin yapılıp yazılar yazılması gerektiği gün gibi âşikârdır. İşte biz de sözü edilen makalenin bir devamı şeklinde bu yazıyı kaleme almak istedik. Burada söz konusu etmek istediğimiz husus Gerede’deki dua mecmularıdır. Biz, elimizdeki mecmua(lar)dan hareketle bu yazıda Gerede’nin bu zenginliğine kısaca işaret etmeye çalışacağız.
Dua mecmuası bize Gerede Anadolu Lisesi’nde memur olarak vazife yapan Yusuf Yazıcıol’dan intikal etti. Kendisinin beyanına göre elindeki yazma ve matbu Osmanlıca eserler ona ananesinden intikal etmiştir. İncelediğimiz eserlerin çoğu matbuydu. Fakat bunlar içerisinde yaklaşık iki yüz elli yıllık yazma bir fıkıh mecmuası dikkat çekmekteydi. Bunlar içinde üzerinde en çok durduğumuz ise yazma bir dua mecmuası veya mecmular toplusu oldu. Bu defter iç içe geçmiş üç mecmuadan oluşuyordu.
Elimizde bulunan mecmuanın dağınık sayfalardan oluştuğunu söylemek isteriz. Bu yazma içerisinde yukarıda da işaret edildiği üzere aslında üç defterin bir araya geldiğini görülmektedir. Bunların bir arada bulunması defterlerde duaların bulunması münasebetiyledir. Dualar genelde Arapçadır. Fakat bunların baş kısımlarında Osmanlı Türkçesiyle kaleme alınmış bir açıklama yer alır. Bu girişlerde duaların faziletleri anlatılır. Duayı edenler yahut yanlarında taşıyanların sahip olacakları nimetler burada bazen uzun olarak bazen kısaca ifade edilir.
Defterlerdeki yazıların gayet okunaklı olduğunu söyleyebiliriz. Metin genelde harekeli olmakla beraber bazen harekenin olmadığını da görürüz.
Biz burada özellikle Duâ-yı Münâcât-ı Akşemseddin’in yer aldığı dua mecmuasından bahsetmek istiyoruz. Bu duanın yer aldığı yazmaya mecmua demektense defter demek daha doğru olur. Çünkü iç içe geçmiş hâlde muhafaza edilen bu defterlerden ilki çizgilidir. Dualar bu deftere tutulmuştur. Münâcât-ı Akşemseddin’in yer aldığı defterin baş kısmı yoktur. Defter on sekiz varaktır. Son sayfada yazılı bir metin bulunmamaktadır. Defterin en sonunda yer alan duanın sonunda “Nihâyeti” kelimesinden ve son sayfanın boş olmasından bu yazmanın burada sonlandırıldığı anlaşılmaktadır. Defter boyunca her duanın başında Osmanlıca bir açıklama verildikten sonra “Dua Budur” veya “Ol Dua Budur” denerek dua metni verilmektedir. Yazmanın sonlarına doğru dua metinleri ve bunlarla ilgili açıklamalar oldukça kısalmıştır.
Yazmanın ilk varağında yedi adet mühür yer alır ve bunlar “Mühr-i şerif” başlığıyla verilmiştir. Bu mühürlerin başında Osmanlıca bir açıklama gelmektedir. Bundan sonra yine bir Osmanlıca açıklama ve dua gelmektedir. Bundan sonra Hz. Peygamber’le ilgili bir kısım gelmekte ve ona Cebrâil’in telkin ettiği dua söz konusu edilmektedir. Osmanlıca kısmın hemen akabinde ise dua verilmiştir. Bu duanın başlığı “Du’â-yı Ulu İsimler Budur” şeklinde verilmiştir. Bundan sonra aynı şekilde Osmanlıca açıklamalarıyla birlikte iki dua daha gelmektedir. Bu dualardan sonra ise “Du‘â-yı Münâcât-ı Akşemseddin” kaydedilmiştir.
Bu dua buraya ilk başta “Şerh-i Akşemseddin” başlığıyla yazılmıştır. Yazma içerisinde yer alan en uzun metin budur. Münâcât-ı Akşemseddin’in hem açıklama kısmı hem de dua metni Osmanlı Türkçesiyle kaydedilmiştir. Konuyla ilgili biz bir kitap çalışması içerisinde olduğumuz burada kaydedelim.
Diğer dualarda ise dua metinleri aynen önceki örneklerinde olduğu gibi Arapçadır. Diğer dualardan bir örnek vermek üzere bu yazmanın son sayfalarının birinde yer alan Osmanlı Türkçesiyle kaydedilen şu açıklamayı buraya kaydetmek istiyoruz: “Bir kimse sabah namazından evvel veyâhûd sünnet ile farz arasında yüz kere okuya dünya ana yüz tuta. Kimseye muhtâc olmaya. Gerek dilesün gerek dilemesün.” Dua mecmuasındaki açıklama kısmından sonra Arapça dua metni gelir. Tabii her açıklama bizim burada verdiğimiz örnek gibi kısa değildir. Bazı açıklamalar uzun tutulmuştur.
Sonuç olarak Gerede’deki dua mecmularının ilçenin bu konudaki zenginliğine ışık tutan değerlerden birisi olduğu söylenebilir. Fakat bu mevzu ihmal edilmiştir. Yani Gerede’nin yazma eserleriyle ilgilenen kimseler pek çıkmadığı gibi bilebildiğim kadarıyla dua mecmualarını araştıran, yazan, kayda alanlar da olmamıştır. Geçmişte cönk ve mecmua zengini olan Gerede ve havalisinin bu zenginliği değerlendirilememiştir. Bu konuda artık gereken adımların büyük bir sorumluluk bilinciyle atılması gerekir. Kaybolan ve zamanın derinliklerinde heder olan millî servetimizdir.